♟️ Kırk Katır Mı Kırk Satır Mı Ne Demek
Bugün doğruya doğru eğriye eğri demek Zannetme her yiğidin er kişinin karıdır Yumup göz kapağını gerçeği ötelemek Düzenden nemalanan şer kişinin karıdır Bugün senin ekmekle aşladır imtihanın Karar senin ya katır ya satır akibetin Yağlı ilmek takılmış başladır imtihanın Halep orda arşın şu varsa samimiyetin!
Kız başından geçenleri bir bir anlatır. Hemen giderler, analığı getirirler Beyin önüne. Ona derler ki: "Kırk satır mı istersin, kırk katır mı?" Kadın da: "Kırk satır düşman başına, der. Kırk katır verin de sılama gideyim. " O zaman, kadını kırk katırın kuyruğuna bağlarlar, kırkına bir kamçı vururlar.
Öte yandan ABD bu adımıyla Türkiye'yi de; "Kırk katır mı, kırk satır mı" çıkmazına soktu. Türkiye de doğal olarak, "Terör örgütü hamileri, 'güvenlik kurumu' olan NATO'ya
Kubilay "Kırk katır mı kırk satır mı?"ya karşı boykot çağrısı. Parlamentoda CHP ve AKP'nin sözcülüklerini yaptığı güçler arasında, yargı üzerinde hangi güç merkezinin belirleyici bir rol oynayacağı konusunda bir gerilim yaşanıyordu.
Kır katır mı kırk satır mı" türünden sorulara "nihai" cevap bulmak imkansızdır. Nihai sorulara cevap verme imtiyazı sadece Allah'ın/Tanrı'nındır. "İnsan soru sorabilen hayvandır." Sorulara her mutlak ve kesin cevap verme girişimi terördür. Mutlak adalet, mutlak barış terördür.
Kırkkatır mı, kırk satır mı? Deyiminin Anlamı Nedir?: Sürmenaj ne demek? Kas 11, 2020 1.019 0. 6 Silindirli Motorlar Nedir? Kas 10, 2020 909 0.
El Bab merkezli son yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda yukarıdaki soru akla gelmiyor desek, açıkçası yalan olur. Peki, bu soru ilk defa mı karşımıza çıkıyor? Elbette hayır! Yine Ortadoğu kaynaklı ve Osmanlı’yı hedef alan bir kriz sonrası 1830’lardan itibaren karşı karşıya kaldığımız bir durumun güncel versiyonu ile karşı karşıyayız. Her ne kadar
LlWqE. 15 Temmuz darbe girişiminden beri PKK eylemlerine hız verdi. İçeride PKK’ya karşı mücadele, sınır ötesinde Fırat Kalkanı operasyonu başarıyla devam ediyor, ancak PKK da saldırılarına ara vermiyor. Son kötü haber pazar günü Şemdinli’den geldi. PKK’lı teröristler tarafından sabah saatlerinde ilçedeki Durak Karakolu’na yönelik bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda 10 asker şehit olurken 5 sivil vatandaş da hayatını kaybetti. Bu saldırıdan sadece saatler sonra ABD’nin yeni başkan adayları ikinci kez kameraların karşısına geçti. Zaten bilinen bir gerçek, Hillary Clinton tarafından son derece açık bir biçimde ifade edildi, handiyse başka bir kötü haber gibiydi. Moderatörün “ABD başkanı olsanız, Suriye konusunda Obama’dan farklı ne yapardınız?” sorusuna, “Özellikle DEAŞ lideri Ebubekir el Bağdadi’yi hedef alırdım” diye yanıt verdi ve ekledi “Kürtleri silahlandırmayı değerlendirirdim. Kürtler, Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de en iyi ortaklarımız oldu. Bazı çevrelerin bu konuda oldukça endişeli olduğunu biliyorum. Ama onların ihtiyaç duydukları donanıma sahip olmaları gerektiğini düşünüyorum ...” Clinton, “Obama’dan farklı ne yapardınız?” sorusunu neredeyse “Obama’nın yaptığının aynısını yapardım” diye cevaplıyor. Tabii hakkını teslim edelim Obama’nın ısrarla direndiği “uçuşa yasak bölge” ve “güvenli bölge” yöntemlerini uygulamayı seçeceğini de söylüyor. Ancak Clinton’ın PYD’yi desteklemekten bahsettiği kısım önemli ve bu vaatten rahatsız olan “çevreler”in içinde Türkiye olduğu aşikâr. Türkiye “çevre” değil, Suriye’de olanlardan en çok etkilenen “ülke”. PKK ile aynı organik bağlamın içinde yer alan PYD’nin sınırlarımızı “kaplama” ısrarına, kantonları birleştirmek için estirdiği teröre karşı doğal olarak mücadele eden bir ülke. PYD’nin bu denli tehdit haline gelmesinin nedeninin ABD’den aldığı yardımlar olduğu hemen herkesin malumu. Clinton’ın vaat ettiği bu yardımları daha da artırmak. Başkanlık için yarışan Trump’ın başkan olma olasılığından tedirgin olanlar ise uzun bir kuyruk oluşturuyor. O ihtimalde sadece Türkiye değil, bütün dünyanın olumsuz etkilenmesi söz konusu. Düşünün ki 33 üst düzey Cumhuriyetçi siyasetçi Trump’a desteklerini geri çekti. Sadece Demokratların değil, Rusya ile yakınlaşma stratejisi ve ABD’nin Ortadoğu politikasına yönelttiği eleştiriler nedeniyle Cumhuriyetçilerin de korkulu rüyası o. Gece yarısı kalkıp eski Venezüella Kâinat Güzeli için hakaret dolu tweet’ler atmaya başlayan bir “başkan adayı” söz konusu. Bir de bu adamın apokaliptik bir yıkıma neden olabilecek nükleer silahlara erişim hakkı olduğunu düşünün. Siyahlara, kadınlara, yaşlılara ve engellilere inanılmaz bir küstahlık ve çirkinlikle mukabele eden bu adamın başkan olması, ABD’nin hor görerek bastırdığı vandallıkların serbest kalması demek. Nefret suçlarının artması demek. Vergi vermemiş bir adamın vergi toplaması ve karşıla- şacağı direnci özgün kişiliğinin! de yardımıyla sertlik yanlısı tutumlarla çözmeye yeltenmesi demek. ABD’nin koskoca bir shopping mall’a dönmesi demek. Trump başkan olursa ve kurumların Obama döneminde kaybettiği gücü geri vermez, emaneti ehline teslim etmez; her şeyi kendisi yönetmeye kalkarsa ABD’nin bölünme potansiyelini tetikleyen bir figür olarak tarihe geçebilir. Kocaman bir kıtanın ve handiyse bir imparatorluğun iflası da çok gürültülü olur. ABD’nin diğer ülkeler üzerindeki gizli-açık vesayeti çöker çökmesine ama çöken tek şey vesayet olmaz. Trump’a karşı ehven-i şer olan Hillary Clinton ise daha şimdiden ne kadar “dayanıklı” olduğu sorgulanan bir profil. Gerçek ya da yanlış algı, onun hasta olduğu yönünde. Geleneksel ABD politikalarını perdeleyen hoş bir “cila” olarak Demokratları yeniden iktidara taşıyacak mı bilinmez. Taşırsa bu yeterliliği nedeniyle değil, Trump “çok kötü” olduğu için olacak. Türkiye açısından baktığımızda da işleri daha iyi yapacağına dair hiçbir delil yok. PYD’yi daha fazla destekleyecek Clinton’lı bir ABD’nin Türkiye’nin terörle mücadelesini desteklemeyecek hatta “pes ederek” masaya oturmasını sağlamaya çalışacak bir ABD olacağını az çok tahmin edebiliriz. Velhasılı ABD’nin başkanlık yarışının Türkiye’ye ve içinde olduğumuz bölgeye bakan yüzü, kırk katır mı kırk satır mı hikâyesinden farklı değil.
Karşıdakinin size fazla seçenek bırakmamasına, dar bir alana sıkıştırmasına ilişkin bir sözdür. Kararını hemen ver, kesinleştir, tercihini kullan bizi fazla oyalama anlamındadır. Bu baş, öyle ya da böyle verilecek, kelle gidecek, ne yapsanız nafile. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık anlamındadır....Bazen şartlı olur kimi işler. Size bir şey verilirken, yapmanız gereken iş önünüze konulurken sonunu iyi düşün denilir. İşin sonu ya sorunludur sıkıntılıdır, ya da bahtiyarlıktır yani İki ihtimallidir. Biri sizi hayattan koparıcı daraağacında sallandırıcıdır. Başarır üstesinden gelirsen iyi bir ödül bolca mükafat var, yok eğer kaybedersen senin için iyi olmayan bir son var....Yaşanır mı, gerçek hayatta yeri var mıdır bunun denilirse vardır ve mümkündür. Kimi işler böyle yürür. İki şıklı iki seçeneklidir. Karar size kalmıştır. Ya kabul eder ya da yollarınızı ayırırsınız. Kazanırsanız sorun yok mükafatlandırılırsınız eğer kaybederseniz kırk katır mı yoksa kırk satir mı tercihine zorlanırsınız. Her ikisi de ölümlerden ölüm beğen
eski türk masallarında* sık sık geçen deyiş. kötüleri cezalandırmak için kullanılır, hatta "kırk katır mı, kırk satır mı?" diye sorarlar cezayı da kötünün kendisine seçtirirlerdi... ilk cildi; kontrgerilla ve ergenekon'u anlama klavuzu, ikinci cildi; ergenekon'da kim kimdir adını taşıyor. "ergenekon operasyonlarının “avrupa birliği yoluna girmiş demokratikleşmeyi önüne hedef koymuş bir türkiye’de” kontrgerillanın sorgulanması yargılanması ve tasfiyesi anlamına geldiğini düşünenler fena halde operasyonlarının darbelerle hesaplaşmak demek olduğunu ve darbecilerin tsk’nın direnişine rağmen tasfiye edildiklerini düşünenler de yanıldılar.“tüm kötülüklerin anası” ergenekon’un hareketsiz kılınması sonucunda artık faili meçhul cinayetlerin provokasyonların menşei devlet olduğu herkes tarafından bilinen karanlık eylemlerin son bulacağını ve bu ülkeyi yönetenlerin hiç değilse kendi yasalarına saygılı davranacaklarını zannedenler süre içinde görüldü ki ergenekon’ adı verilen bu operasyonlar kâh emekli generalleri gözaltına alarak kâh toprağa gömülü kimi silah depolarını açığa çıkararak kâh bazı gizli belgelerin bilinir hale gelmesini sağlayarak ya da kontrgerillanın beyni olduğu öne sürülen genelkurmay seferberlik tetkik kurulu başkanlığı’nın kozmik odasında aramalar yaparak; zülfüyare dokunuyor gibi görünse de geniş yığınların özlemini çektiği demokrasiye dair beklentileri karşılamaya muktedir değildi. ve yaşananlar şimdiye kadar neredeyse geleneksel hale gelmiş zorbalığa ve kan dökmeye dayalı yönetme biçimini tasfiye etmekten fersah fersah uzaktı neden?bu kitap hem bu can alıcı soruları cevaplamaya hem de “derin devletin” katliamlar; siyasi suikastler; faili meçhuller; silah insan ve uyuşturucu ticareti; medyadan iş dünyasına askeri ve sivil bürokrasiye yerli ve yabancı gizli servislere dek uzanan ağlar aracılığıyla gerçekleştirdiği yüzeydeki eylemliliklerini tarihsel olarak ve apaçık bir biçimde analiz etmeye çalışıyor. " kitabi okumadim ben. cok tembellestim, biliyorum. biraz gec oldu ama belirtelim gene de sorusturma geciren iki ciltlik kitaptir. kadikoy cumhuriyet bassavciligi, ahmet sik ve ertugrul mavioglu hakkinda "sorusturmanin gizliligini ihlal" suphesiyle dava acti. emniyet'e yapilan bi sikayet uzerine acilmis. ahmet sik, 31 mayis 2010 tarihinde ifade vermeye cagrilmisti; ondan sonrasini bilmem etmem. "fenerini al gel, gerçekler aydınlansın!14 nisan perşembe saat 1230’da ahmet şık ve ertuğrul mavioğlu’na destek için, ifade özgürlüğüiçin, toplumun haber alma hakkı için, fenerlerimizle kadıköy adliyesi’ndeyiztutuklu gazeteciler ahmet şık ve nedim şener’in meslektaşları, çalışma arkadaşları, avukatları,dostları olan ve cezaevindeki düşünce suçlularının serbest bırakılmasını isteyen bizler, “dokunanyansa da dokunacağız” diyerek 14 nisan perşembe saat 1230’da kadıköy’de şık ve ertuğrul mavioğlu’nun birlikte yazdığı “kırk katır kırk satır – ergenekon’u anlamakılavuzu” adlı kitabın “soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği” gerekçesiyle açılan ve kadıköy’de görülendavasının karar duruşması 14 nisan saat 1350’de gerçekleştirilecek.*ahmet şık’ın tutuklu olarak katılacağı duruşmada ahmet ve ertuğrul’a destek için boğa heykeliönünde toplanıp, kadıköy adliyesi’ne gideceğiz ve duruşma bitene kadar adliye önünde katılanlar, adalet arayışlarının simgesi olarak ellerindeki mumlar, fenerler ve lambalarlagerçeklerin aydınlatılmasını isteyecek. ifade özgürlüğü için bir ağızdan seslenecek...tüm yurttaşları ve medya mensuplarını kadıköy’e da dokunacağız!yansakdadokunacagiz nisan 2011 perşembekadıköy boğa heykeli1230______________________* ahmet şık ve ertuğrul mavioğlu’nun, “kırk katır kırk satır” adlı kitabının nisan 2010’da yayınlanmasındansonra, dava dosyasına getirilen bir gizlilik kararı nedeniyle açılan dava, kasım 2010’dan beri devam ediyor." ilk cildinde, 1980 oncesi kontrgerillanin eylemlerine karisan/karistigi iddia edilen kisilerin kisa ozgecmisleri de bulunan kitaptir. ilgili kisilermehmet ali ağca*, abdullah çatlı*, isa armağan*, haluk kırcı*, ibrahim çiftçi*, oral çelik*, mehmet şener*, üzeyir bayraklı*, rifat yıldırım*, yalçın özbey*, ünal osmanağaoğlu*, bünyamin adanalı*, mustafa izol*, mahmut yıldırım*. fethullahçıların eliyle yürütülen ergenekon operasyonuna destek veren kitap. kitabın yazarlarından ahmet şık yeniden cemaate yanaştı bu aralar. cemaatin şeflerinden tebrik ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu istifaya götüren sokağa çıkma yasağının ilan edilmesindeki zamanlama hatasında, kusur veya suçlu kim? Tartışmaları hepimizin malumu. Her ne kadar Sayın Soylu’nun korona tedbirleri kapsamında sokağa çıkma yasağının geç açıklanması ve yaşanan izdihamlar nedeniyle yapılan eleştirilerde sorumlu olduğunu kabul edip istifasını sunması bile CHP zihniyetini tatmin etmemişti. İstifanın üzerinden 2 saat geçmeden Kılıçdaroğlu bir TV kanalında yaptığı açıklamalarda sokağa çıkma yasağı kararını tek başına Süleyman Soylu’nun alacağına inanmadığını, bu konuda nihai söz sahibinin Erdoğan olduğunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kurtarmak için Sayın Soylu’nun istifasını anlayışla karşıladığını belirterek örtülü olarak Erdoğan’ı sorumlu tutmuştu. CHP’nin bazı parti temsilcileri de “Soylu kurban edildi” iddiasında bulunmuşlardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Soylu’nun siyaseten bir sorumluluk üstlenerek gösterdiği hassasiyeti takdirle karşılayıp istifasını kabul etmemesi, CHP’nin bu iddialarını çürütmesi ötesinde istifanın iddia edildiği gibi bir oyun olmadığını da gözler önüne sermişti. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun devletin işleyişini bilmediği düşünülemez şüphesiz. Ancak bu işleyişi tanımamakta ısrar edip, Sayın Soylu’nun istifasının Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmasını beklemeden istifa hakkında yalan yanlış hüküm yürütmesi de en azından siyasi etik açısından yakışıksız sanırım. Bir de kendisi ile yapılan TV programında CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na Halk TV’nin dezenformatik gazetecilik zihniyeti ile ilgili bir tek soru bile sorulmamış olması da enteresan doğrusu. Zira Halk TV ile CHP arasındaki kurumsal ilişkinin boyutları ve bu konuda Kılıçdaroğlu ile ilgili ciddi iddialar bugüne kadar cevaplanmadı nedense!!! KİBİR ABİDELERİ Kamuoyu Kılıçdaroğlu’ndan bu soruların cevabını beklerken en iyi savunma saldırıdır taktiği ile hareket eden CHP Genel Başkanı Twitter hesabından yaptığı videolu paylaşımda, “saray beslemesi bazı yazarların” hafta sonu uygulanan sokağa çıkma yasağının ilanın hemen ardından alışveriş için sokağa çıkan vatandaşları aşağıladıkları ve hakaret ettiklerini savunarak bu yazarları kibir abideleri ’olarak ilan etmesi çevir kazı yanmasın deyimi ile uyumlu bir davranış biçimi sanırım. Kılıçdaroğlu videolu paylaşımda hızını alamayarak, “vatandaşın hakkını ve hukukunu savunmanın kendisinin görevi olduğunu” belirterek “bu ülkede hiç kimse benim vatandaşıma hakaret edemez” söylemi de siyasetin çirkin yüzünün nerelere uzandığının açık bir tezahürü olarak kayda geçti. BAŞARILI MÜCADELEYE DARBE VURULDU Aslında köşe yazımızın başlığını, “Kılıçdaroğlu hangi vatandaşları kime karşı neden savunacak” olarak atmamız gerekirdi. Zira Koronavirüs Kovid-19 salgını 180’den fazla ülkede yaklaşık 2 milyon insana bulaşmışken vefat edenlerin sayısı 110 bine yaklaşırken, Türkiye’de, Kovid-19 salgınına karşı başarılı bir mücadele veren Sağlık Bakanı Koca’nın başkanlığındaki Bilim Kurulu üyeleri, yasağın duyulduğu ilk andan itibaren yurttaşların maskesiz ve eldivensiz bir şekilde sokağa çıkarak market ve fırınlara akın etmesi ve sosyal mesafenin ortadan kalkmasını bugüne kadar salgına karşı verilen başarılı mücadeleye darbe vurduğu şeklinde değerlendirmişti. Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü ise, sokağa çıkma yasağı kararı ardından yurttaşların market, büfe ve bakkallara akın etmesi ile ilgili değerlendirmesinde, “İyi gidiyorduk, ama bugünkü karar sonrası sokağa taşan insanların etkilerini maalesef birkaç hafta sonra acı şekilde yaşayacağız. Gelen görüntüler çok vahim, gerçekten çok üzgünüm” değerlendirmesinde bulunmuştu. Demek ki sokağa çıkma yasağı kararı ardından market, fırın, büfe ve bakkallara maskesiz ve eldivensiz akın eden yurttaşlarımızı bekleyen en önemli tehdit Kovid-19 salgınına yakalanmaktır. Bu salgına yakalanan yurttaşlarımız istemeden kaç bin kişiye bu ölüm virüsünü bulaştıracaklardır. Bilinmez ama bilinen gerçek ise Kılıçdaroğlu’nun vatandaşlarımızın hakkı hukukunu koruma sözünün ne kadar anlamsız ve boş olduğudur. Zira bir tarafta hakaret ve aşağılama diğer tarafta yetkililerin ve bilim adamlarının ikazlarını gözardı ederek virüsü hem kendine hem de başkalarına bulaştırma ve ölüm tehdidi yaratma riski taşıyanlar. Kırk katır mı kırk satır mı kimi savunacaksın Sayın Kılıçdaroğlu? Yenişafak
Kırk katır mı, kırk satır mı? Deyiminin Anlamı Nedir?Ölümlerden ölüm beğen, anlamında ” Kırk katır mı kırk satır mı, demişler.”
kırk katır mı kırk satır mı ne demek