🎨 Bişnev In Ney Çün Hikâyet Mîküned Ez Cüdâyîhâ Şikâyet Mîküned

Bişnev in ney çün hikâyet mîküned . Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned . Dinle, bu ney neler hikâyet eder, ayrılıklardan nasıl şikâyet eder. Ayrılıklardanşikâyet etmededir. Ney der ki: Beni kamışlıktan kopardıklarından beri, İniltim kadın - erkek herkesi ağlattı. Ayrılık bağrımı delik deşik eylesin, Tâ ki aşk derdini anlatabileyim.” “ Bişnev ez ney çün hikâyet mî küned. Ez cüdâyîhâ şikâyet mî küned. Gez neyistân tâ merâ bübrîde end. Ez Kayıtları3. Bu bestenin güfte sayfası nda nutkun farklı bestelerini de inceleyebilirsiniz. Bişnev ez ney çün hikâyet mî küned. Ez cüdâyîhâ şikâyet mî küned. Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend. Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend. Sîne hâhem şerha şerha ez firâk. Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk. Bişnev ez ney çün hikâyet mîküned, Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned. "Dinle neyden kim hikâyet eyliyor; ayrılıklardan şikâyet eyliyor." diye başlıyor. Neyin bu yanık sedâsının özüne, vatan-ı aslîsine hasretin sebebiyle olduğunu sembolik olarak söylüyor. Sonra da yapıştırıyor söyleyeceği sözü: bişnev ez ney çün hikâyet mîkuned. ez cüdâîhâ şikâyet mîkuned. ***. dinle neyden kim hikayet etmede. ayrılıklardan şikayet etmede. ömer tuğrul inançer 'in dinle neyden adlı kitabında da bahsedildiği üzere; kur'an "be" harfiyle başlar. mesnevi de öyle hz.ali'ye ithaf edilen bir sözde de şu geçer: Bişnevin ney çün hikâyet miküned. Ez cüdayiha şikâyet miküned. Can Veren Pervaneler 3, Hayati İnanç 5 umit tarkak @areseros 2gOkudu Eğer bir insanı seversen o kişinin tek başına olmasına yardım edersin. Onu doldurmaya çalışmazsın. Kimsenin okuyamadığı bir hikâyenin son cümlesi gibiyim. Hâlâ yarım, hâlâ yaralı ve hâlâ sol yanı eksik Bişnevin ney çün hikâyet mîküned . Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned Dinle, bu ney neler hikâyet eder, ayrılıklardan nasıl şikâyet eder. كز نيستان تا مرا ببريده‏اند در نفيرم مرد و زن ناليده‏اند Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend . Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend 9jYoL7. 11 Ocak 2008 1731 ALI IHSAN TUKELKapalı Şeb-i Siyahem Bişnev in ney çün hikâyet mîküned Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned tercümesi Dinle, bu ney neler hikâyet eder, ayrılıklardan nasıl şikâyet eder. 11 Ocak 2008 1747 ALI IHSAN TUKEL Kapalı damarlardan akıyor hayat denilen ulviyat..oysaki zaman törpüdür be geçişe,kolay yol vermez haince pusuları ile her köşede bekler ağırlaşıyor hafiften üflenen neynay ile beraber...ha dostlar burada şunuda aktarmadan geçemeyeceğim...ney asla çalınmaz üflenir...neyzenler ben ney üflerim der,çalgı işiyle karıştırmazlar zira...üfürdükleri hava gönüllerinde har olmuştur,sıradan gönlü ocak gibidir,ne demirler erir orada ne demirler şekil alır bir bilseniz?İşte neynay hep ayrılığı kopup geldiği yerden ayrılmış olmanın hüzzamnı çilesini göz kapaklarım ve gözümün önünde dönen semazenler,melek gibi def-in ve ney-in ritminde rintlerin gecesinde hayal ediyor bir loş ışık yüzlerini semediğim insan-ı suretler döne döne rablerini tesbih etmekteler. 11 Ocak 2008 1749 ALI IHSAN TUKEL Kapalı Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend ________________________________________tercümesiBeni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdan erkek ve kadın müteessir olmakta ve inlemektedir. 11 Ocak 2008 1758 ALI IHSAN TUKEL Kapalı boylu poslu bir kamıştı,toprağa sarılmıştı suya nasılda ve toprağı bolo bir yerde göğe doğru uzayıp gitmedeydi kamış..okadar sulanmış ve şekerlenmişdiki börd böcek kuş dahi faide görürdü bu esdimi boyun eğer,geçit verir bir hayvan sürtünse bedenine sesini çıkarmaz rabbine şükrederdi memnundu,anacığı,babacığı kardaşları şimcik yanıbaşındaydı...aynı toprakta doğmuşlar aynı şifa nehrinin şarabından kana kana yüzlerine doğar,bulutlar neşe ile gölgelikler getirir,su içine batmış bedenini balıklar gıdıklardı...Ama bir gün,nasıl bir gün ise bu hikayat başlar kamış için,bedenine saplanan keskin bir demir alıverir can evinden vuru verir..anam bile demeye fırsat bulamamışken...diğer kesilen kamışların arasına katılır...gurbet vardır ,ayrılık ateşi bvardır,mahsunluk vardır sefillik vardır...vardır daha kimbilir ne hikayatlar pazarda gören kadınlar,erkekler maşallah ne uzun kamışmış bunlar,iyi sulak yerde yetişmişler...kaça satarsın ,kaça tartarsın diye pazarlığa tutuşanlarımı ararsın...kamış feryat eder ama kim duyacak,insanoğlunun erkek ve kadın cinsi müteesir olmuştur,acınmışlardır bu boylu poslu kamışlara,kamış değil sanki çınar ağacı gibi uluydular...ululuk bedendemiydi? 11 Ocak 2008 1803 ALI IHSAN TUKEL Kapalı Sîne hâhem şerha şerha ez firâk Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk ________________________________________tercümesiİştiyâk derdini şerhedebilmem için, ayrılık acılarıyle şerha şerhâ olmuş bir kalb isterim. 11 Ocak 2008 1805 kızılcıkşurubu Yasaklı Ali hocam yeni başlığının konusu yine her zamanki gibi gönül telinden ....hayırlı olsun....; br ney-flüt dinletisi ...dinleyenlere... 11 Ocak 2008 1807 ALI IHSAN TUKEL Kapalı var olun dostlarım.. 11 Ocak 2008 1814 ALI IHSAN TUKEL Kapalı nerede kalmıştık efem;_____________________________kamış derdinden üzüntüsünden düşmüş olduğu beladan perişan ve zavallı gibi kesilen kamışlara sarmaş dolaş olmuş onların bedenleri ile ağırlaşan kaderi ve kederi altında ezilip duruma dayanabilecek kalp lazımdır ona!Ayrılık acısyla şerha şerha olmuş kalp arar artık ilahi yolculuğu,kader-i kaimi onu nereye sürükler olabilir kısada olabilir di bu yolculuk. 11 Ocak 2008 1824 ortadoğu. Kapalı Dur üstadım ben bi koşu gidip Alperenceyi çağırayım..Tam onluk bi başlık 11 Ocak 2008 1826 ALI IHSAN TUKEL Kapalı Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş ________________________________________tercümesiAslından vatanından uzaklaşmış olan kimse, orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar. 11 Ocak 2008 1850 ılgınç Kapalı hayırlı olsun başlığınız. gönül tellerine dokunduruyorsunuz yine yumuşak yumuşak. elinize yüreğinize sağlık. saygılar... 11 Ocak 2008 1907 ALI IHSAN TUKEL Kapalı varolun ılgınç hocam...amma velakin,imla ve noktalama işaretlerimin kusuruna kalmayın...o an aklıma geldiğince yazdığım için geri dönüp inceleme fırsatım olmuyor...birazda imlalara bağlı kalmak sıkıyor beni....kaldığımız yerden devam efendim;____________________________________________________________kamış vatanına hasrettir artık,o öyle bir hasretliktir ki bağrını yakmaya ,hal-i ahvalini takaatsiz bırakmaya kardaşları,anası-babası...Rüzgarın nehirden getirdiği damlacıklar yoktur...yoktur balıkların gövdeciğine dokunan kırmızı kuyrukları,bu gece ay karanlıktır...bakır aydır!Boğum boğum olur vücudu,göz yaşları aşağılara doğru akar,öyle aşağıdır ki daha aşağısı yoktur!!İç çeker vatanım der sıkar gözlerini yaşlar derya olur içinde köpürür. 11 Ocak 2008 1912 ılgınç Kapalı hocam yakında edebiyat başlığından kovacaklar beni sırf imla hatası olduğum için... siz burada rahat olun. kendinizi şartlandırmayın ki bizde güzel şeyler okuyalım...saygılar hocam devam devam... 11 Ocak 2008 1924 ALI IHSAN TUKEL Kapalı Men beher cem?iyyetî nâlân şüdem Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem ________________________________________tercümesiBen her cemiyette, her mecliste inledim durdum. Bedhâl kötü huylu olanlarla da, hoşhâl iyi huylu olanlarla da düşüp kalktım. 11 Ocak 2008 1936 ALI IHSAN TUKEL Kapalı geceye kadar pazarda satılmayı bekler kamış ama ne gönül tersanesi kurulmuştur ne de meclisi ...gelen giden gece karanlık bastığında satıcı tüm kamışları torlar toplar bir arabaya istifler ve....uzaklaşırlar bu kentten...az giderler uz giderler,dere tepe düz yorulmuştur,develer kudurmuştur,arabadaki kamışlar vallahi kapısı önünde durak eyleyip içeriye nazar edildikten sonra han meclisine buyur edilen kervan ,kendilerine gösterilen az bir mekana burada elinde kırık bir testi ile gelir ve kamışların üzerine dökmeye testinin dar ibriğinden bedenlerine gelen kamış biran o sam yelinin nehirden getirdiği su damlacıkları sanarda boğumları genişler,pırıltının güneş şulesi değil satıcının altın dişinin pis parıltısı olduğunu görünce tüm hayalleri kuş olur uçar yine yanlızdır artık yine yangını ne bu testi suyu söndürebilir nede göz kamışcığın göz pınarları çoktan ağlamıyor sadece yaşı değil öz yaşı bir yaş ki anında buhar olup artık paramparçadır,kalp yerini hardan ocağa bırakmıştır,harlandıkca ocak kamışın bedeni çatır çatır o sırada bir adamcağız hasıl olur ,başına giysilidr bu zat-ı muhterem gibi parlayan yüzü ile kamışa bakar..ömründe görmemişmidir bu adam kamışı?Görmüştür elbette ama böylesine uzun ve zarif bir kamış eline alır,kamışcık bu elin sıcağını yüreğinde hisseder,ılgıt ılgıt akar içine ...kanlı gözüyle bakar bu insan-ı surete...aydan parlak yüzüyle temaşe eyler...;ve derki "Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i men Vez derûn-i men necüst esrâr-i men " ________________________________________tercümesi Herkes kendi anlayışına göre benim yârim oldu. İçimdeki esrârı araştırmadı. 11 Ocak 2008 1945 ALI IHSAN TUKEL Kapalı bilirim der gizemli kimbilir ne uzak diyarlardan tayin edildin buralara,bu han köşelerinde kuruyup gitmedesin vatan aşkı ,ayrılık yangını geriye bu küllerimi bıraktı?Bedenini ne rüzgarlar dolamış,yeşil yapraklarına kimbilir ne damlalar konuvermiş...köklerine kimbilir ne taşlar deymiş...senin sırrın bak ne surete dönüvermiş...ah dertli kamışım ah!Adam eline aldığı bu kurumuş kamışı satıcıya göstererek hey be adam bu daha çok büyürdü,göğe vallahi merdiven etmişsin şuncazığa..bunu bana sat!Adam sırıtarak gelir..ver bre kamışımı,sananeymiş onun hal-i perişanlığından...git varsa alırsın yoksa ahanda bu gece atarım ocağa beni ıstmağa pek manidar olur doğrusu çalarım bide olur kamışın vucudu,inim inim iniler budamı gelecekti başına...yanacaktı han çıkarır kesesinden bastırır satıcının avcuna bir iki akce aldım ben bu kamışı,koparamaz benden gayrisi der! Al hayrını gör be adam der...satıcı,aldığı akçeler pek sevinir. 11 Ocak 2008 1948 ALI IHSAN TUKEL Kapalı Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist Lîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîst ________________________________________tercümesiBenim sırrım feryâdımdan uzak değildir. Lâkin her gözde onu görecek nûr, her kulakda onu işitecek kudret yoktur. 11 Ocak 2008 1955 ALI IHSAN TUKEL Kapalı kamışın sırrına eren adam bir nay ustasıdır ve aynı zamanda güzel kamış dertlendin durdun,dert küpü oldun,kül oldun savruldun...bakalım başına daha neler yer değiştirir,mekanlar yer değiştirir...zaman kor kupkuru olmuştur,sapsarı kesilmiş kas katı bembeyaz elleri arasında kamış sanki sapsarı bir alev kurudun,elimde sükut buldun,ol vatanından ayırdılar,toprağa küsdürdüler...benim dertli kamışım bakalım senden ne olacak...bana ne hikayatlar sırları nasıl dökeceksin...bir yandan konuşuyor bir yandan elindeki metal aletlerle kamışın vucudu üzerinde iş delinen kamış inim inim inler iken,har ocağında pişp dümdüz olurken hiç sesini çıkarmadan ney olma yolunu neynay dile gelir;Ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîst Lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst ________________________________________tercümesiBeden ruhdan, ruh bedenden gizli değildir. Lâkin herkesin rûhu görmesine ruhsat yoktur 11 Ocak 2008 2005 ALI IHSAN TUKEL Kapalı nihayet kamış ney olmuştur...pişmiştir,up uzun dosdoğru bir azametlidir,ağırbaşlılığı ile mesajlar altın rengi ile ışık hoşuna gitmiştir,eğer birde nefes doğru ise bakın ne hikayetler anlatır bu 9 delikli kamışcık!İnsan da 9 ayda doğmuyormuydu?Giv ile kestin,buhar ile doğrulttun beni ey ustam!Ateş ile yaktın beni terbiye ettin ustam!9 boğum eyledin,demi burgu ile içimi deldin geçirdin parazvane çatlamaktan kurtuldum ustam!Baş paremide tama eylediysen üflenmeye hazırım ustam....evet hazırdır artık,üflenmeye ...son olarak susam yağı ile yağlanıp dinlenmeye bırakılır. 11 Ocak 2008 2008 ALI IHSAN TUKEL Kapalı Âteşest în bang-i nây ü nîst bâd Her ki în âteş nedâred nîst bâd ________________________________________tercümesiŞu neyin sesi âteşdir; havâ değildir. Her kimde bu âteş yoksa, o kimse yok olsun. 11 Ocak 2008 2037 masal_1 Kapalı çok güzel bir başlık olmuş Ali hocam kamış ney oldu ama bitmedi değil mii.. Toplam 142 mesaj Mevlana'nın 25 bin beyitlik mesnevisinin ilk 18 beyiti oldukça önemlidir. Bizzat Mevlana Celaleddin Rumi'nin kaleme aldığı bu beyitler, Mesnevi-i Şerif'in özünü oluşturur. İşte "Dinle, bu ney neler hikayet eder, ayrılıklardan nasıl şikayet eder." beyitiyle başlayan Mesnevi-i Şerif'in ilk 18 beyiti... Giriş Tarihi 0936 Güncelleme Tarihi 1046 1 19 Mesnevi-i Şerif'in özünü oluşturan beyitler Mevlana'nın 25 bin beyitlik mesnevisinin ilk 18 beytini, bizzat Mevlana Celaleddin Rumi kaleme aldı. Geri kalan beyitler ise Mevlana'nın, Hüsameddin Çelebi'ye yazdırdığı beyitlerdir. Mevlana'dan hayat dersi veren 40 alıntı Mesnevî-i Şerif'in özünün bu ilk 18 beyitte olduğu söylenir. Hüsameddin Çelebi, Mevlana Celaleddin Rumi'nin söylediklerinin kaybolmaması için kaleme almak ister. O da sarığının kenarından kâğıt çıkarır ve "Senin gönlüne düşen bizim de gönlümüze düşmüştür" der. Mevlevi büyükleri ebcet hesabına göre on sekiz rakamının "Hay" esmasına karşılık geldiğini söyler. Bu sayı aynı zamanda 18 bin aleme işaret eder. Mevlana'nın yazdığı bu ilk 18 beyitte, neyin ağzından konuşur. İşte Mesnevî-i Şerif'in özünü oluşturan ilk on sekiz beyit… Mevlana Celaleddin Rumi'nin hayatı ile ilgili haberimize ulaşmak için tıklayın. 2 19 Bişnev in ney çün hikâyet mîküned Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned Dinle, bu ney neler hikâyet eder, ayrılıklardan nasıl şikâyet eder. 3 19 Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend Ez nefîrem merd ü zen nâlîde end Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdan erkek ve kadın müteessir olmakta ve inlemektedir. 4 19 Sîne hâhem şerha şerha ez firâk Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk İştiyâk derdini şerh edebilmem için, ayrılık acılarıyla şerha şerhâ olmuş bir kalp isterim. 5 19 Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş Aslından vatanından uzaklaşmış olan kimse, orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar. hz. ali 'nin sözü; "kuran-ı kerim ne ise fatiha odur, fatiha ne ise besmele odur, besmele ne ise b odur. işte ben b'nin altındaki noktayım" der. o yüzden b ile başlamak lazım diyerekten mevlana dinle diye başlamıştır mesnevi 'ye. üstad yahya kemal beyatlı'nın "ismail dedenin kainatı" adlı muazzam şiirinde geçen büyülü ifade... şiir, tahlili bu sayfalara sığmayacak bir zihniyet dünyasını öylesine resmeder ki, kainat adeta tennure giymiş bir semazendir artık…mesnevî şevkini eflâke çıkarmış nâyız haşredek hemnefes-i hazret-i mevlâna'yız sîne sûrâh-be-sûrâh kanar vecdindenteşne-î zevk-i ezel leb-be-leb-î sahbâyızşeb-i lâhûtda manzûme-i ecrâm gibilâfz-ı "bişnev"le doğan debdebe-i mâ'nâyızmeyi peymâne-be-peymâne döken sâkîdenyine peymâne diler neşve-i ser-tâ-pâyızşems-i tebrîz hevâsıyle semâ üzre kemâldâhil-i dâire-î bâl ü per-î monlâyız mesnevî'nin bir tür özetini teşkil eden ilk onsekiz beytidir1-bişnev in ney çün hikâyet mîkünedez cüdâyîhâ şikâyet mîküneddinle, bu ney neler hikâyet eder,ayrılıklardan nasıl şikâyet neyistân tâ merâ bübrîdeendez nefîrem merd ü zen nâlîdeendbeni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdanerkek ve kadın müteessir olmakta ve hâhem şerha şerha ez firâktâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâkiştiyâk derdini şerhedebilmem için,ayrılık acılarıyle şerha şerhâ olmuş bir kalb kû dûr mand ez asl-ı hişbâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîşaslından vatanından uzaklaşmış olan kimse,orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar beher cem’iyyetî nâlân şüdemcüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdemben her cemiyette, her mecliste inledim durdum. bedhâl kötü huyluolanlarla da, hoşhâl iyi huylu olanlarla da düşüp ez zann-i hod şüd yâr-i menvez derûn-i men necüst esrâr-i menherkes kendi anlayışına göre benim yârim esrârı men ez nâle-i men dûr nistlîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîstbenim sırrım feryâdımdan uzak değildir. lâkin her gözde onugörecek nûr, her kulakda onu işitecek kudret zi cân ü cân zi ten mestûr nîstlîk kes râ dîd-i cân destûr nîstbeden ruhdan, ruh bedenden gizli herkesin rûhu görmesine ruhsat în bang-i nây ü nîst bâdher ki în âteş nedâred nîst bâdşu neyin sesi âteşdir; havâ kimde bu âteş yoksa, o kimse yok ıskest ke’nder ney fütâdcûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâdneydeki âteş ile meydeki kabarış,hep aşk harîf-i herki ez yârî bürîdperdehâyeş perdehây-i mâ dirîdney, yârinden ayrılmış olanın arkadaşıdır. onun makam perdeleri,bizim nûrânî ve zulmânî perdelerimizi -yânî, vuslata mânî olan perdelerimizi- çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîdhem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîdney gibi hem zehir, hem panzehir;hem demsâz, hem müştâk bir şeyi kim görmüştür13-ney hadîs-i râh-i pür mîkünedkıssahây-i ışk-ı mecnûn mîkünedney, kanlı bir yoldan bahseder,mecnûnâne aşkları hikâye în hûş cüz bîhûş nistmer zebânrâ müşterî cüz gûş nîstdile kulakdan başka müşteri olmadığı gibi, mâneviyâtı idrâk etmeye de bîhûş olandan başka mahrem yoktur15-der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüdrûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüdgamlı geçen günlerimiz uzadı ve sona ermesi gecikti. o günler, mahrûmiyyetten veayrılıktan hâssıl olan ateşlerle arkadaş oldu –yânî, ateşlerle, yanmalarla geçti - .16-rûzhâ ger reft gû rev bâk nîsttû bimân ey ânki çün tû pâk nistgünler geçip gittiyse varsın pâk ve mübârek olan insân-ı kâmil; hemen sen vâr ol!..17-herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüdherki bîrûzîst rûzeş dîr şüdbalıktan başkası onun suyuna olanın da rızkı neyâbed hâl-i puhte hîç hâmpes sühan kûtâh bâyed vesselâmham ervâh olanlar, pişkin ve yetişkin zevâtın hâlinden anlamazlar. o halde sözü kısa kesmek gerektir vesselâm. - spoiler -9054363hz. ali 'nin sözü; "kuran-ı kerim ne ise fatiha odur, fatiha ne ise besmele odur, besmele ne ise b odur. işte ben b'nin altındaki noktayım" der. o yüzden b ile başlamak lazım diyerekten mevlana dinle diye başlamıştır mesnevi ' spoiler - dinlebir de bu söz ömer tuğrul inançer in sesinden dinleniyorsa, oracığa yığılır kalır insan, o kadar diyorum. o kadar ancak bkz b sırrı nı bilenlerin anlayabileceği bir gerçektir. ruhum, kör ol; kendini dinle."mevleviler, bu on sekiz beyite büyük bir ehemmiyet verir, bu beyitleri, mesnevi'nin fatiha'sı başlangıcı sayarlar ve bütün mesnevi'nin bu beyitlerde olduğunu söylerler. hatta kur'an'ın ilk suresi olan "fatiha" suresinin besmele ile, mesnevi'nin de "bişnev - dinle, duy!" diye "b" ile başladığını uzun uzadıya anlatırlar. ... mevlevilerde nezir ve niyaz sayısı on sekizdir. yani bir mevlevi dervişine, bir tekkeye, bir yoksula para verecek olan mevlevi; bu parayı on sekiz kuruş, on sekiz yarım lira, on sekiz lira... gibi daima on sekiz sayısına riayetle verir. mevleviler on sekiz sayısının ebcet hesabında tanrı adlarından "hay -diri" adına uyduğunu söylerler. fakat bu "nezr-i mevlana" sayısında mesnevi'nin ilk on sekiz beyitinin tesiri de olsa gerektir. eski türklerde dokuz sayısının kutlu olduğu ve on sekizin bu sayının iki misli bulunduğu da dikkate değer." abdülbaki gölpınarlıbkz besmele/ibisile MESNEVÎ'NİN İLK 18 BEYTİ Bişnev in ney çün hikâyet mîküned Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned Dinle, bu ney neler hikâyet eder, ayrılıklardan nasıl şikâyet eder. Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdan erkek ve kadın müteessir olmakta ve inlemektedir. Sîne hâhem şerha şerha ez firâk Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk İştiyâk derdini şerhedebilmem için, ayrılık acılarıyle şerha şerhâ olmuş bir kalb isterim. Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş Aslından vatanından uzaklaşmış olan kimse, orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar. Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem Ben her cemiyette, her mecliste inledim durdum. Bedhâl kötü huyluolanlarla da, hoşhâl iyi huylu olanlarla da düşüp kalktım. Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i men Vez derûn-i men necüst esrâr-i men Herkes kendi anlayışına göre benim yârim oldu. İçimdeki esrârı araştırmadı. Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist Lîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîst Benim sırrım feryâdımdan uzak değildir. Lâkin her gözde onu görecek nûr, her kulakda onu işitecek kudret yoktur. Ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîst Lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst Beden ruhdan, ruh bedenden gizli değildir. Lâkin herkesin rûhu görmesine ruhsat yoktur. Âteşest în bang-i nây ü nîst bâd Her ki în âteş nedâred nîst bâd Şu neyin sesi âteşdir; havâ değildir. Her kimde bu âteş yoksa, o kimse yok olsun. Âteş-i ıskest ke’nder ney fütâd Cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd Neydeki âteş ile meydeki kabarış, hep aşk eseridir. Ney harîf-i herki ez yârî bürîd Perdehâyeş perdehây-i mâ dirîd Ney, yârinden ayrılmış olanın arkadaşıdır. Onun makam perdeleri,bizim nûrânî ve zulmânî perdelerimizi -yânî, vuslata mânî olan perdelerimizi- yırtmıştır. Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd Hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd Ney gibi hem zehir, hem panzehir; hem demsâz, hem müştâk bir şeyi kim görmüştür Ney hadîs-i râh-i pür mîküned Kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned Ney, kanlı bir yoldan bahseder, Mecnûnâne aşkları hikâye eder. Mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist Mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst Dile kulakdan başka müşteri olmadığı gibi, mâneviyâtı idrâk etmeye de bîhûş olandan başka mahrem yoktur Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd Gamlı geçen günlerimiz uzadı ve sona ermesi gecikti. O günler, mahrûmiyyetten ve ayrılıktan hâssıl olan ateşlerle arkadaş oldu –yânî, ateşlerle, yanmalarla geçti - . Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist Günler geçip gittiyse varsın geçsin. Ey pâk ve mübârek olan insân-ı kâmil; hemen sen vâr ol!.. Herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd Herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd Balıktan başkası onun suyuna kandı. Nasibsiz olanın da rızkı gecikti. Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm Ham ervâh olanlar, pişkin ve yetişkin zevâtın hâlinden anlamazlar. O halde sözü kısa kesmek gerektir gel, ne olursan ol yine gel,İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,Bizim dergahımız, umitsizlik dergahı değildir,Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel... Ben yaşadıkça Kur'an'ın bendesiyimBen ayağının tozuyumBiri benden bundan başkasını naklederseOndan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetçiyim...Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınızBizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir...Güneş olmak ve altın ışıklar halinde Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdimGece esen ve suçsuzların ahına karışan Yüz rüzgarı olmak isterdim....Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap...Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyizŞu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz...Hayatı sen aldıktan sonra ölmek, şeker gibi tatlı şeydirSeninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır...Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendiniBizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil...Bir katre olma, kendini deniz haline getirMadem ki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsinBeri gel, beri ! Daha da beri ! Niceye şu yol vuruculuk ?Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik...Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol... بشنو اين نى چون حكايت مى‏كنداز جدايى‏ها شكايت مى‏كندBişnev in ney çün hikâyet mîkünedEz cüdâyîhâ şikâyet mîkünedDinle, bu ney neler hikâyet eder,ayrılıklardan nasıl şikâyet نيستان تا مرا ببريده‏انددر نفيرم مرد و زن ناليده‏اندKez neyistân tâ merâ bübrîdeendEz nefîrem merd ü zen nâlîdeendBeni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdanerkek ve kadın müteessir olmakta ve خواهم شرحه شرحه از فراقتا بگويم شرح درد اشتياق‏Sîne hâhem şerha şerha ez firâkTâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâkİştiyâk derdini şerhedebilmem için,ayrılık acılarıyle şerha şerhâ olmuş bir kalb كسى كاو دور ماند از اصل خويشباز جويد روزگار وصل خويش‏Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hişBâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîşAslından vatanından uzaklaşmış olan kimse,orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar به هر جمعيتى نالان شدمجفت بد حالان و خوش حالان شدم‏Men beher cem’iyyetî nâlân şüdemCüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdemBen her cemiyette, her mecliste inledim durdum. Bedhâl kötü huyluolanlarla da, hoşhâl iyi huylu olanlarla da düşüp كسى از ظن خود شد يار مناز درون من نجست اسرار من‏Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i menVez derûn-i men necüst esrâr-i menHerkes kendi anlayışına göre benim yârim esrârı من از ناله‏ى من دور نيستليك چشم و گوش را آن نور نيست‏Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nistLîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîstBenim sırrım feryâdımdan uzak değildir. Lâkin her gözde onugörecek nûr, her kulakda onu işitecek kudret ز جان و جان ز تن مستور نيستليك كس را ديد جان دستور نيست‏Ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîstLîk kes râ dîd-i cân destûr nîstBeden ruhdan, ruh bedenden gizli herkesin rûhu görmesine ruhsat است اين بانگ ناى و نيست بادهر كه اين آتش ندارد نيست بادÂteşest în bang-i nây ü nîst bâdHer ki în âteş nedâred nîst bâdŞu neyin sesi âteşdir; havâ kimde bu âteş yoksa, o kimse yok عشق است كاندر نى فتادجوشش عشق است كاندر مى‏فتادÂteş-i ıskest ke’nder ney fütâdCûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâdNeydeki âteş ile meydeki kabarış,hep aşk حريف هر كه از يارى بريدپرده‏هايش پرده‏هاى ما دريدNey harîf-i herki ez yârî bürîd Perdehâyeş perdehây-i mâ dirîd Ney, yârinden ayrılmış olanın arkadaşıdır. Onun makam perdeleri,bizim nûrânî ve zulmânî perdelerimizi -yânî, vuslata mânî olan perdelerimizi- yırtmıştır. همچو نى زهرى و ترياقى كه ديدهمچو نى دمساز و مشتاقى كه ديد Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd Hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd Ney gibi hem zehir, hem panzehir; hem demsâz, hem müştâk bir şeyi kim görmüştür نى حديث راه پر خون مى‏كند قصه‏هاى عشق مجنون مى‏كند Ney hadîs-i râh-i pür mîküned Kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned Ney, kanlı bir yoldan bahseder, Mecnûnâne aşkları hikâye eder. محرم اين هوش جز بى‏هوش نيستمر زبان را مشترى جز گوش نيست‏Mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist Mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst Dile kulakdan başka müşteri olmadığı gibi, mâneviyâtı idrâk etmeye de bîhûş olandan başka mahrem yoktur در غم ما روزها بى‏گاه شدروزها با سوزها همراه شد Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd Gamlı geçen günlerimiz uzadı ve sona ermesi gecikti. O günler, mahrûmiyyetten ve ayrılıktan hâssıl olan ateşlerle arkadaş oldu –yânî, ateşlerle, yanmalarla geçti - . روزها گر رفت گو رو باك نيستتو بمان اى آن كه چون تو پاك نيستRûzhâ ger reft gû rev bâk nîst Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist Günler geçip gittiyse varsın geçsin. Ey pâk ve mübârek olan insân-ı kâmil; hemen sen vâr ol!.. هر كه جز ماهى ز آبش سير شدهر كه بى‏روزى است روزش دير شد Herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd Herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd Balıktan başkası onun suyuna kandı. Nasibsiz olanın da rızkı gecikti. درنيابد حال پخته هيچ خام پس سخن كوتاه بايد و السلام‏Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm Ham ervâh olanlar, pişkin ve yetişkin zevâtın hâlinden anlamazlar. O halde sözü kısa kesmek gerektir vesselâm.

bişnev in ney çün hikâyet mîküned ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned