🌓 Bir Kızı Bozup Terketmek Günahı

58KİTÂBU'L-CİZYE VE'L- MUVÂDEA MAA EHLİ'Z-ZİMME VE'L-HARB. 1- (Harbîlerle Mütâreke Ve Cizye Babı) 2- Bâb: Devlet Başkanı Bir Memleketin Meliki İle (Harbi Ve Ezayı Terketmek Üzere) Barış Anlaşması Yaptığında, Bu Anlaşma O Memleket Halkı İçin Geçerli Olur Mu? Allahü teâlâdan korkarak terk etmenin alameti, o günahı gizli olarak da işlememektir. İnsanlardan hayâ etmek, utanmak, onların kötülemelerinden korkmak demektir. Başkalarının günah O seni terketmeden sen günahı terket! Posted by. Salih Kartal 30 Temmuz 2014 609. Bizler Allah’ın “mümin” kulları olarak evvela İslâmı öğrenmek, sonrasında ise öğrendiklerimizle amet ederek İslâm’ın emir ne neyhlerini hayatımıza nakşetmekle mükellefiz. Bu hayatı idame ettirirken âdem oluşumuz hakikatinin bir ManzumHikâye'nin Özellikleri. Manzum hikâyeler edebi metinlerdir. Konu ve özellik bakımından hikâye ile aynı özellikleri gösterirler. Manzum hikâyelerde şair ya bir olayı anlatır ya da bir öğüt verme çabası güder. Manzum hikâyeler genellikle bir çevre tasviriyle başlar, ardından o çevrede bulunan kişiler anlatılır - offf. napıcaz be kamil.. anamız sikildi. artık cinayete girdik. - kazaydı, anlatırız. hem herif pezevenkmiş kimse siklemez. - sen öyle san (sigarasını yakar, efkarı birikmiş sığmıyordur içine, tekrarlar) sen öyle san! pezevengi öldür, 1: cinayet. kızı al, 2: adam kaçırma. kızı en az iki kişi sik, 3: ırza tecavüz. her gece esrara takıl, nerden baksan 4: içicilik AbdurrahmanPalay. İstanbul'da 1923 yılında doğdu. Pertevniyal Lisesini bitirdi. 1952 yılında "Kahpenin Kızı" isimli filmde oyuncu olarak sinemaya girdi. Daha sonra 1952 yılında "Deli", 1953 yılında "Bu Kadın Benimdir", "Affet Beni Allahım" ve "Beklenen Şarkı" isimli filmlerde oyuncu olarak devam etti. "Babaların Günahı" 1955 Neolur Allahım (1998) 25 dekabr 1998-ci ildə işıq üzü görə alboma 12 mahnı daxil idi: 01.Azeri Kızı Günel - Ne Olur Allahım. 02.Azeri Kızı Günel - Kimlere Kaldı Dünya. 03.Azeri Kızı Günel - Ağrıma Gidiyor. 04.Azeri Kızı Günel - Çoçukların Günahı Ne. CuyPJ. Sağl el; bereket; güç, kuvvet ve güzel mevki, yaralayıcı; kişinin bir haberi kuvvetlendirmek veya bir işi yapıp yapmamak hususundaki azım ve iddiaya güç vermek için Allah`a kasem ya da boşama ve köle azadı gibi bir şeye bağlamak suretiyle akit etmesi anlamında bir fıkıh terimi. Yeminler önce Allah adına edilenler ve Allah'tan başkası adına edilenler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Allah adına edilen yeminler de kendi aralarında taksime tabidirler. Allah adına edilen yeminler Kasem suretiyle Allah adına yeminler "Allah" ya da "Izzet, celal, azamet" gibi zati sıfatlarının başına "ba, va, ta" harflerinin birisini getirmek suretiyle yapılır Mevsılî, IV, 49, 50; Şirbinî, Muğni'l-Muhtaç, IV, 320, 312. Müslümanlar arasında en çok kullanılan yemin yafızları "Vallâhi, billâhi ve tallâhi" sözcükleridir. Allah'ın isim ve zatî sıfatlarının dışında hiçbir şeye yemin edilmez. Hanefilere göre, Nebi, Kur'ân, Kâbe gibi Müslümanlarca kutsal olan varlıklar adına da yemin edilmesi caiz değildir Kâsânî III, 5-10; Merginânî, el-Hidâye," II, 72; Mevsıli; IV, 51. Imam Şâfiî, Imam Mâlik ve Imam Ahmed b. Hanbel'e göre Kur'ân, Kur'ân âyetleri ve Mushaf adına edilen yeminler mûteberdir. Bozulması halinde keffareti gerektirir Ibn Kudâme, el-Muğnî, XI,194,195. Hanbelîlere göre Kâbe ve diğer yaratıklar adına yemin etmek caiz değilse de, Peygamber adına yemin etmek caizdir. Bozulması keffareti gerektirir Ibn Kudâme, XI, 210. Yeminin mûteber olması için mutlaka arapça olması şart değildir. Diğer dillerle de yemin edilebilir. Kaynaklar farsça bazı tabirlerle yemin edilebileceğine işaret etmişlerdir bkz. Merginânî, II, 74; Fetâve'l-Kâdihan, II, 7; el-Fetâve'l-Hindîye, II, 57. Buna göre Türkçe'de kullanılan "yemin ederim, kasem ederim, and içerim" gibi sözler de yemin sayılır. Ancak "mukaddesâtım adına, şerefim üzerine and içerim" gibi sözlerin yemin olmaması gerekir. Çünkü Allah'ın adı veya sıfatları adına yapılmamıştır. Merginânî, hangi sözlerle yemin edip edilemeyeceğinin örfe bağlı olduğunu söylemektedir Merginânî, Bu sözcükler bugün ülkemizde bazı ortamlarda yemin için mâruf hale gelmişlerse de yaygın bir örf saymak mümkün değildir. Bunların dışında, kişinin mübah olan bir şeyi kendisine haram kılması veya birşeyi yaptığı ya da yapmadığı takdirde, yahudi, hristiyan vs. olacağını yemin kasdıyla söylemesi de bir yemindir Merginânî, II, 74; Mevsilî, IV, 52, 53. Imam Şâfiî, Imam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'den nakledilen bir görüşe göre bu tür sözler yemin sayılmaz, dolayısıyla bozulması durumunda keffaret gerekmez Ibn Kudâme, a, XI, 199, 200; Şirbinî, Muğni'l-Muhtâc, IV, 324; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-Islâmî ve Edilletühû, III, 344. Allah adı anılarak edilen yeminler ğamûs, lağv ve mün'akıde olmak üzere üç çeşittir Ğamûs yemin Ğamûs yemin; geçmişteki veya bu zamandaki bir olayın ilgili olarak, bile bile yalan yere yemin,etmektir. Mesela bir kimsenin, borcunu ödemediğini bildiği halde "ödedim" diye veya hâli hazırda cebinde parası olduğu halde parasının olmadığını söyleyerek yemin etmesi birer ğamûs yeminidir. Böyle bir yemin büyük bir günahtır. Allah Imran suresinin 77. âyetinde; "Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlara gelince; işte bunların ahirette bir nasibi yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için elem verici bir azap vardır" buyurmaktadır. Eş'as bin Kays'ın bildirdiğine göre, bu âyet kendisine ait bir kuyuda amcasının oğlunun hak iddia etmesi ve onun beyyine getirmediğini takdirde amcası oğlunun yalan yere yemin edebileceğini söylemesi üzerine nazil olmuştur Ebû Dâvud, Sünen, Eymân, 1; Ibn Kudâme, XII, 122. Hz. Peygamber bir çok hadisinde yalan yere başkasının malını almak için yemin etmenin Allah'a ortak koşmak, adam öldürmek, anaya babaya isyan etmek gibi büyük günahlardan olduğunu, böyle yemin edenlerin Cennet'ten mahrum olup, Cehennem'i hak ettiklerini, dolayısıyla oradaki yerlerine hazırlanmaları gerektiğini haber vermektedir bkz. Buhârî, Eyman, 16, 18, el-Mürteddin, 1; Müslim, Iman, 220, 221; Ebu Dâvud, Eyman, 1 ; Tirmizî, Büyü, 42; Ibn Mâce, Ahkâm, 7; Ahmed b. Hanbel, I, 379, 442, V. 211, 212; Zeylâî, Nasbu'r-Râye, III, 292, 293. Hanefi, Hanbelî ve Malıkilere göre ğamûs yemininden dolayı keffaret yoktur. Yemin eden kişi Allah'tan af dilemeli, tevbe istiğfar etmelidir. Çünkü bu yemin Allah'a karşı büyük bir cür'ettir, onu hafife almaktır; böyle büyük bir günahın keffaretle giderilmesi mümkün değildir. Hz. Peygamber bir hadisinde beş şeyden dolayı keffaret olmadığını söylemiş ve kişinin uymak zorunda olduğu yemini bunlardan saymıştır Şevkânî, Neylü'l-Evtar, VIII, 264. Buradaki kefaretin olmayışından maksat, bu yeminin günahını kefaretin silemeyeceğidir. Kâsanî v. 587/1191 tevbe ve istiğfarın, ğamûs yemininin keffareti olduğunu söylemektedir Kâsânî, III,15. Şâfiîlere göre bu yeminden dolayı keffaret gerekir Merginânî, II, 72; Ibn Kudâme, XI, 178; Şirbinî, IV; 325. Lağv Yemin Lağv yemini Hanefilere göre-yanlışlıkla edilen, yani sahibinin söylediği sözün hakikat dışı olduğu halde, doğru olduğunu zannederek ettiği yemindir. Bu yemin de hem geçmiş ve hem de şimdiki zamanla ilgili olabilir. Meselâ borcunu ödemediği halde, ödediğini zannederek, veya cebinde para olduğu halde olmadığını zannederek yemin eden kişinin ettiği yemin, lağv yemindir Kâsânî, III, 17; Merginânî, II, 72; Mevsılî, IV, 46. Hanefîlerin bu anlayışı bir çok sahabe ve tabiinden nakledilmiştir bkz. Zeylâi, Nasbu'r-Râye, III, 293. Şâfiîlere göre lağv yemini, konuşma esnasında kasıt olmadan insanın ağzından çıkan "hayır vallahi, evet vallahi" gibi yeminlerdir Şirbinî, IV, 324, 325. Lağv yemininin bu şekildeki izahı Hz. Âişe tarafından Hz. Peygamber'den nakledilmiştir Buhârî, Eyman,15; Ebû Dâvud, Eyman, 6. Hz. Peygamber'den lağv yemini için başka izahlar da rivâyet edilmiştir. Meselâ bir hadiste "Âtıcıların yemini lağvdır, onun için keffaret yoktur" buyurmuştur Heytemî, Mecmua'z-Zevaid, IV, 185. Alimler kendi anladıkları lağv yemininden dolayı günah ve keffaret olmadığında hemfikirdirler. Çünkü Allah lağv yemininden dolayı kulunun muaheze edilmeyeceğini bildirmiştir Mâide, 5/89. Şâfiiler, Hanefilerin lağv yemini dedikleri yeminleri bu grup içinde kabul etmedikleri için, doğru zannedilerek edilen yeminlerden dolayı da kefaretin gerekli olduğu kanaatindedirler. Mün'akıde yemini Mün'akide yemini bir şeyi yapmak veya yapmamak için edilen yemindir. Bu yemin gelecek ile ilgilidir. Bir kimsenin "yarın falan yere gideceğine" veya "falan kişiyle bir daha konuşmayacağına" yemin etmesi bu kabıldendir. Mün'akide yemini kendi arasında, mürsel, muvakkat ve fevr olmak üzere üçe ayrılır 1- Mürsel yemin Bir fiili yapıp yapmamayı zamana bağlamadan edilen yemindir. Meselâ, bir işi yapacağına yemin eden ama bunu zamana bağlamayan kişinin ettiği yemin mürseldir. Ölüm anına kadar ettiği şeyi yapıp yemininden kurtulabilir. Belirli bir sürenin geçmesi ile yemini bozmuş sayılmaz. Bu yemine "mutlak yemin" de denilir. 2- Muvakkat yemin Bir zamana bağlı olarak edilen yemindir. Bu yemin, filin bağlandığı zamanla kayıtlıdır. Zamanın dolması ile yeminin hükmü sona erer. Meselâ bir meyveyi üç gün yemeyeceğine yemin eden kişi, üç gün dolduktan sonra o meyveyi yese yeminini bozmuş sayılmaz. Belirli bir süre içinde bir şeye yapmaya yemin eden kişi o kişi ön gördüğü süre içinde yaparsa yemininden kurtulmuş olur. O süre içinde yapmazsa, daha sonra yapsa bile yeminini bozmuştur; keffaret ödemesi gerekir. Şayet yemin eden kişi süre dolmadan ölürse, Ebû Hanife ve Muhammed'e göre yeminini bozmuş olmaz. Ebû Yusuf'a göre bozmuş olur. Bu yemine "mukayyed yemin" de denilir. 3- Fevr yemin Bir sebebe bağlı olarak edilen yemindir. Başka deyişle; kendisi ile gelecek değil şimdiki zaman kasdedildiğine karıneler bulunan yemindir. Bir soruya cevap verirken edilen yemin bu kabıldendir. Meselâ yemek yiyenlerin yanlarına gelen birisine "buyur ye" demelerine karşılık onun "vallahi yemem" demesi fevr yeminidir. Gelecekle değil o anla ilgilidir. Dolayısıyla daha sonra bir şey yemesi ile yeminini bozmuş olmaz Tahânevî, Keşşafu Istılahâti'l-Fünûn, II, 1549, 1550; Muhammed Ravas Kal'acî, Hamid Sadık Kuneybî, Mu'cemu Lüğâti'l-Fukahâ, 514. Mün'akide yemininde yeminin gereğini yapmaya berr, yapmamaya bârr, yemini bozmaya hins, bozana da hânis denilir. Bu türden bir yeminin gereğini yapan kişi yemininden kurtulmuş olur. Yemininde hânis olan kişiye ise keffaret gerekir. Yeminde aslolan ona sadakat göstermektir. Ancak bu, yemin edilen şeyin dinî hükmüne göre farklılık gösterebilir. Yemine sadakat gösterme konusunu alimler beş grupta ele almışlardır 1- Uyulması vacipolan yeminler Farz olan bir ibadeti yapmak veya masum bir insanı ölümden kurtarmak, ya da bir haramı terk etmek için yapılan yeminleri yerine getirmek farzdır. Çünkü Hz. Peygamber "Âllah'a itaat etmek üzere yemin eden kişi itaat etsin" buyurmuştur. Bu kabılden olan bir yeminin gereğini yerine getirmeyen kişi günahkar olmuştur; tevbe ve istiğfar etmesi icab eder, ayrıca yemin keffareti ödemesi gerekir. 2- Edilmesi haram, uyulmaması cevap olan yeminler Bir farzı terk etmek veya bir haramı işlemek için yemin etmek haram bir yemindir, bozulması farzdır. Dolayısıyla, meselâ ana babası ile konuşmamaya yemin eden kişi, onlarla konuşacak, yani yeminini bozacak ama yemin keffareti ödeyecektir. Ayrıca haram birşeyi yapmaya yemin ettiği için tevbe istiğfar edecektir. Hz. Peygamber; Bir şeye yemin edip de, başkasını daha hayırlı gören kişi yemininden dolayı keffaret ödesin, sonra da o hayırlı olan şeyi yapsın"buyurmuştur Nesâî, Eyman, 41; Ebû Dâvud, Eyman, 12. Bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur "Rabbe isyanda, sılayı rahmi kesmekte ve mâlik olmadığın şeyde sana yemin de, nezir de yoktur" Ebû Davud Eyman, 12; Nesâi, Eyman, 17; Ibn Mâce, Keffaret, 8; Ahmed b. Hanbel, II, 185, 202. Şâ'bî'ye göre haram bir fiili işlemek üzere yemin eden kişi yeminini bozar, yani o haramı işlemez. Ayrıca keffaret ödemesine de gerek yoktur. Çünkü Hz. Peygamber kişinin haramı işlememesinin yeminine keffaret olduğunu söylemiştir Ebû Davud, Eyman, 12. Hanefiler mün'akide yemininden dolayı kulların sorumlu tutulacağı bildiren âyetin zahirine dayanmaktadırlar Mâide, 89. 3- Uyulması mendup olan yeminler Bir maslahata müteallik olan yeminlerdir. Yapılması mendup olan bir fiili işlemek için edilen bir yemine uymak da menduptur. Böyle bir yeminin bozulması mekruhtur, keffaret gerekir. 4- Mübah olan yeminler Mübah olan bir işi yapmak veya yapmamak, ya da doğru olan bir haber üzerine yemin etmek mübahtır. Böyle bir yeminin bozulması efdaldır. Bozulursa keffaret gerekir. 5- Mekruh olan yeminler Mekruh olan bir fiili işlemek veya mendubu terketmek için yemin etmek mekruhtur. Alış veriş esnasında yemin etmek de mekruhtur. Böyle bir yeminin bozulup keffaret ödenmesi efdaldır. Yemine sadakat ise mekruhtur Kâsânî, III, 17, 18; Ibn Kudâme, el Muğnî, II, 167; Necati Yeniel-Hüseyin Kayapınar, Süneni Ebû Davud Terceme ve Şerhi, XII, 236. Hanefî ve Malıkilere göre unutarak, hataen, ikrah yoluyla ve yemin kasdı olmadan edilen yeminler mûteberdir. Çünkü yukarıda işaret edilen ayet mutlaktır. Yeminin kasda dayanıp dayanmaması konusunda bir kayıt mevcut değildir. Ayrıca Hz. Peygamber bir hadisinde; yemin, talak ve nikahın ciddisinin de, ciddi sanıldığını haber vermişlerdir Ebu Davud, Talak; 9; Tirmizi, Talak, 9; Ibn Mâce, Talak, 13; Kâsânî, III,18; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-Islâmî ve Edilletuhû, III, 367. Şâfiî ve Hanbelîlere göre yeminini unutarak bozan kişi, yemininde hânis sayılmaz. Dolayısıyla kendisine keffaret icab etmez. Delilleri, kulların hataen yaptıklarından dolayı günah olmadığını bildiren ayetle Ahzab, 5 Müslümanların hatâen, unutarak ve ikrah yoluyla işlediklerinden dolayı sorumlu tutulmayacaklarını bildiren hadistir Ibn Mâce, Talak, 16. Ikrah yoluyla yeminini bozan kişi, Ebû Hanife ve Mâlik'e göre keffaret öder; Ahmed b. Hanbel e göre ödemez. Imam Şâfiî'den ise bu konuda iki ayrı görüş nakledilmiştir Ibn Kudâme, XI, 177, 178. Yemin edildikten sonra hemen peşinden "inşallah" denilirse, bozulması halinde keffaret gerekmez. Çünkü Hz. Peygamber "Yemin edip de istisna eden Inşallah diyen isterse, döner,isterse yemini bozmadan terk eder" buyurmuştur Ebû Davud, Eyman, 9; Nesâî, Eyman,18; Ahmed b. Hanbel, II, 6, 49. Ancak bu hükmün geçerliliği yeminle "inşallah" demenin arasında konuşulmamasına veya konuşacak kadar susulmamasına bağlıdır. Ibn Kudame'nin bildirdiğine göre "inşallah" denildiğinde kefaretin gerekmeyeceğinde dön mezhep müttefiktir Ibn Kudâme, XI, 227. Fethul Bari, Sahihi Buhari > > 001 FETHÜ'L-BÂRÎ 1 Rahman Ve Rahim Allah'ın Adı İle Başlar Ve O'na Güvenirim Önsöz İHTİSAR YÖNTEMİ İMAM BUHÂRÎ NİN BİYOGRAFİSİ Sahihi Buharı Yi Rivayet Eden Âlimler 1 Firebrî ?-320h. 2 Ebû Taiha el-Pezdevî ? - 329 h. 3 Hafız Şerefiiddin el-Yûnînî 621-701 h. 4 Hammâd b. Şâkir ? - 311 h. 5 el-Cürcânî ? 6 Mehâmilî 230-335 h. 7 Kerîme ? - 463 h. 8 Ebû Zer el-Herevî 355 h. - ? 9 el-Müstağfîrî ? - 432 h. 10 el-Müstemlî ? 11 el-Küşmîhenî ? - 389 h 12 el-İsmâilî 277 h. - ? 13 Dâvûdî 374 - 467 h. 14 İbn Hammûye 293- 381 h. 15 İbrahim b. Ma'kıl en-Nesefî ? - 295 h. Sahihi Buhârî Yi Şerheden Âlimler 1 Hafız İbn Hacer 773- 852 h. 2 İbn Battal ? - 499 h. 3 el-Hattâbî 319 - 388 h. 4 İbn Reşîd 657 - 721 h. 5 İbnü'l-Murâbıt ? - 485 h. 6 Nâsıruddîn İbnü'l-Müneyyir 620 - 683 h. 7 Ali İbnü'l-Müneyyir 629 - 695 h. 8 İbnü'l-Mülakkin 723 - 804 h. 9 el-Bulkînî 724-805 h. 10 Kirmanı 717 - 786 h. 11 İbnü't-Tm?-611h. 12 el-Mühellcb b. Ebî Sufra ? - 433 h. 1. BÖLÜM VAHYİN BAŞLAMASI 1. Allah Resûlü'ne Vahyin Gelmesi Nasıl Başlamıştır? Açıklama Hadisi Rivayet Eden Humeydi nin Kimliği Hadisin Konu Başlığı ile İlişkisi Hadisin Önemi Kâfirlerin Amelleri Niyet Hicret 2. Bâb Vahyin Geliş Şekilleri Hadiste Vahyin Geliş Şekillerinden Yalnızca İkisinin Zikredilmesi Meleğin İnsan Suretinde Görünmesi Vahyin Alınması Sırasında Hz. Peygamber'in Terlemesinin Hadisten Çıkan Sonuçlar 3. Bab Hz. Peygamber'e Yalnızlığın Sevdirilmesi Hz. Peygamber'in Korkması Hz. Peygamber'in Güzel Ahlâkı - Hz. Hatice'nin Bu Konudaki Sözleri Bu Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Varaka b. Nevfel Namus Peygamberlere Gösterilen Düşmanlığın Sebebi Hadisten Çıkartılan Sonuçlar Kâfire Selam Verilmesi Bu Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Kehânet Müslüman Olan Piskopos Dağâtır Tenbih 2. BOLUM ÎMÂN 1. Hz. Peygamberin İslâm Beş Temel Üzerine Bina Edilmiştir" Sözü Îmân Nedir? 1. Söz ve Amelin îmana Dahil Olup-Olmaması 2. İmanın Artması ve Eksilmesi Konusu Allah İçin Sevmek - Allah İçin Buğzetmek Yakîn - îmân İlişkisi Takva - Îman İlişkisi 2. Duanız İmânınızdır Bazı Uyarılar 3. İmanın Kapsamında Olan Hususlar Haya İmanın Şubeleri 4. Müslüman, Müslümanların Dilinden Ve Elinden Selamette Olduğu Kişidir Hicret 5. İslâm'ın Müslümanların Hangisi En Faziletlidir? 6. Yemek Yedirmek İslâm'dandır 7. Kendisi İçin İstediğini Başkası İçin De İstemek İmandandır 8. Allah'ın Resulünü Sevmek İmandandır Hz. Peygamber'i Canından Çok Sevmek Hz. Peygamber'i Her Şeyden Çok Sevmenin Alâmetleri Hz. Peygamber'i Niçin Her Şeyden Çok Sevmeliyiz? Her Mümin Hz. Peygamber'i Sever 9. Îmanın Tadı Îmanın Tadı Allah ve Resûlü'nü Her Şeyden Daha Çok Sevmek Hadisten Çıkan Sonuçlar 10. Îmanın Alâmeti Ensarı Sevmektir 11. Bâb Hz. Peygamber'in Bey'at Alırken Sadece Yasaklardan Bahsetmesi Şirk Affedilmez İşlenen Suçlara Dindeki Cezaların Uygulanması, Günahın Kefareti Olur Mu? 12. Fitnelerden Kaçmak Dindendir 13. Hz. Peygamberin Allah'ı En İyi Bileniniz Benim Sözü Kalpte Bulunanlardan Sorumluluğu Gerektirenler Amelde Orta Yolu Tutmak, Aşırı Gitmemek Hadisten Çıkan Sonuçlar 14. Kişinin Allah Kendisini Küfürden Kurtardıktan Sonra Yeniden Küfre İnkarcılığa Dönmeyi Ateşe Atılmak Gibi Kötü Görmesi İmandandır 15. İman Ehlinin Ameller Konusundaki Faziletlerinin Birbirinden Farklı Olması 16. Haya Utanmak Îmandandır 17. Eğer Tevbe Eder, Namazı Kılar Ve Zekâtı Verirlerse Yollarını Serbest Bırakın Namaz Ve Zekâtı Terk Edenin Hükmü Kalplerde Bulunanların Hesabını Görmek Allah'a Aittir Cizye Yaptıklarınıza Karşılık Olarak Mirasçı Kılındığınız Cennettir Âyeti Sebebiyle Îman Ameldir" Görüşünde Olanlar Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 19. Gerçek Anlamda Müslüman Olmamak Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 20. Selamı Yaymak İmandandır 21. Kocanın Yaptığı İyiliklere Karşı Nankörlük Etmek 22. Günahlar, Câhiliye İşlerindendir Şayet Mü Minlerden İki Grup Birbiri İle Savaşırlarsa Aralarını Düzeltin 23. Zulümden Zulüme Fark Vardır Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 24. Münafığın Alâmeti Münafığın Alamet Olarak Niçin Üç Şey Zikredilmiştir? Yalan Hadiste Sayılan Özellikleri Taşıyan Kişi 25. kadir gecesini ihya etmek imandandır 26. Cihad İmandandır 27. Ramazanı İhya Etmek İmandandır 28. Sevabını Yalnızca Allah'tan Umarak Ramazan Orucunu Tutmak İmandandır 29. Din Kolaylıktır Dinin Kolaylık Olması Dini Aşmak 30. Namaz İmandandır Hz. Peygamber Hicretten Önce Namazını Nereye Dönerek Kılardı? Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 31. Kışının İyi Müslüman Olması Kâfirler Yaptıkları İyiliklerin Karşılığını Alırlar mı? 32. Allah'ın En Çok Sevdiği Din Amel Devamlı Olanıdır Allah'ın Usanması 33. İmanın Artması Ve Eksilmesi FETHÜ'L-BÂRÎ 1 Rahman Ve Rahim Allah'ın Adı İle Başlar Ve O'na Güvenirim Değerli kardeşim saygıdeğer Ebû Suhayb Safa ed-Davvî Ahmed! Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Fethu'1-Bârî muhtasarina dair örnekler elime ulaştı. Bunları okudum ve bu minval üzere devam etmesi halinde yararlı bir iş olacağını düşünüyorum. İhtisâru Fethi'l-Bârî adıyla gördüğüm çalışma, bu şekilde tamamlanırsa, büyük şerhe, yani Fethu'l-Bârye başvurmak için yeterli vakti bulunmayan pek çok kişi için bir hayli yararlı olacaktır. Allah'ın size yardım etmesini, sevdiği ve razı olduğu şeye sizi muvaffak kılmasını dilerim. Âmîn. Kardeşiniz Ebû Abdüllatif Hammâd b. Muhammed el-Ensârî Sayın Ebû Suheyb Safa ed-Dawî Ahmed'e Allah size afiyet ve sıhhat versin. Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Allah'a hamd, onun şerefli Resulüne, bütün ehl-i beytine ve ashabına salât ve selam olsun Başlamış olduğunuz Fethu'l-Bân muhtasarı ile ilgili benim de yararlandığım örnekleri, mektubunuzla birlikte okudum. Hedef, çağımızda fıkhu'l-hadis [1] ilmi ile ilgilenen okuyucunun Fethu'1-Bâri adlı kitabın okumasını ve tetkikini kolaylaştırmaktır. Takip edilecek planı inceledikten sonra bu çalışmanın gördüm. Gerçekten de İbn Hacer kitabında pek çok ilme yer vermiştir. Bunlar arasında, hadis tenkitçilerini ve hadis İlimlerinde uzmanlaşanları ilgilendiren; hadis rivayet yollarının toplanması, İlletlerin açıklanması ve rivayetlerin karşılaştırılması gibi ilimler de bulunmaktadır. Bu bilgiler hadisten elde edİİen fıkhı hükümler ve hadiste yer alan kelimelerin anlamları ile iç içe bulunmaktadır. Yine bunlar tarihî rivayetlerle, kimi zaman da edebî ve dille ilgili ilimlerle karışmaktadır. Hafız İbn Hacer'in bu ansiklopedist yaklaşımı, kitabını okuyan kişiler açısından büyük bir zorluk doğurmaktadır. Çünkü bu haliyle kitabı okumak, içinde bulunduğumuz uzmanlaşma çağında ilim ehlinden çok azının elde edebileceği farklı ilimleri bilme özelliğini gerektirmektedir. İşte bu güçlükten dolayı kitapta yer alan bilgilerin sınıflandırılması ve İstenilen uzmanlığın hizmetinde kullanılacak şekilde kolaylaştırılması şarttı. Benim danışmanlığımda iki doktora öğrencisi, kitapta yer alan Hz. Pey-amber, Hulefâ-i râşidin ve Emevîler dönemine ait tarihî rivayetleri, ayrıntılı bir ırist de hazırlamak suretiyle özetlediler. Bu çalışmaya hadislerden elde edilen khî hükümler ile ilgili sizin muhtasarınız da ilave edilirse, geriye kalan kısım da adis ilimlerine hizmet etmek maksadıyla tasnif edilebilir. Ancak her İki kısma a, araştırmacıların kitaba müracaat etmelerini kolaylaştıracak bilimsel fihristler klenmesi şarttır. İşte bundan dolayı bana öyle geliyor ki sizin Fethu'l-Bârfyi ihtisar etme yomdaki bu çalışmanız, çağımızda İslâm'ın ilmî mirasına ulaşmayı kolaylaştıracak ağdaş projeler kapsamında yer almaktadır. Bu ise, hem dine hem de ilme hiz-let etmektir. Allah sevdiği ve razı olduğu şeye sizi muvaffak kılsın. Allah'ın se-ımı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Medîne-i Münevvere el-Câmiatu'1-İslâmiyye Medine İslâm Üniversitesi Prof. Dr. Ekrem Ziya el-Umerî Önsöz Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd, peygamberlerin efendisine, onun ehl-i beytine ve bütün ashabına salât-u selâm olsun. Bu, ilim talebelerinin uzun zamandan beri ortaya çıkmasını bekledikleri Muhtasaru Fethi't-Bân isimli kitaptır.[2] Ben de, o ilim talebeleri gibi bu değerli eserin bir muhtasarını görmek İstiyordum. Bu eser, hadis kitaplarının en sahihine ait, gördüğümüz en güzel, en geniş ve en kaliteli şerh olarak kabul edilmektedir. Ben ilim talebelerinin bu kitabı sevdiklerini ve ona yöneldiklerini görüyordum. Ne var ki bu talebelerin pek azı bu kitabın ve içindeki faydalı bilgi ve açıklamaların değerini anlayabiliyordu. Bunlar da vakitlerinin büyük bölümünü bu kitapla geçiren, onun inceliklerini anlamak ve incilerini elde etmek için ardı arkası kesilmez gayret gösteren kişilerdir. Okuyucuların pek çoğu ise, hadisten fıkhı hükümler çıkarma ve hadisin farklı bilimlerini kuşatma konusunda İbn Hacer'in Allah rahmet eylesin sahip olduğu önderlik ve kabiliyete sahip olmayan yorumcuların kitaplarını okuyorlardı. Ne var ki bu kişilerin çoğu yeterli vakitleri olmadığı ve eşine az rastlanır böyle bir ansiklopedik kitaba layık gayretleri bulunmadığı için üzüçaresiz bir şekilde bu kitapları tercih ediyorlardı. Bu durumun sebebi, Hafız İbn Hacer'in hadislerin farklı rivayetlerine ve bunlarla ilgili tartışmalara yer vererek, yalnızca konunun uzmanlarına hitap eden bir usûlle sözü bir hayli uzatmasıdır. Fethu'l-Bârîye olan hayranlığım ve uzun yıllar boyunca hep bu eserle meşgul olmam sebebiyle kalbimde onu ihtisar etme ve Hafız İbn Hacer'in ilminden yararlanmak isteyen ilim aşığı kardeşlerime yaklaştırma duygusunu taşıyordum. İlk başta bu büyük işten korktum. Ancak Alla Teâlâ içimdeki bu tereddüdü giderdi. Ben de Allah'tan yardım diledim, Mısır, Suudî Arabistan, Pakistan ve diğer ülkelerde dinî hassasiyetlerine ve ilimlerine güvenilebilecek pek çok ihlaslı kardeşimle istişarede bulundum ve kitap üzerinde yapacağım çalışma için bir yöntem belirleyerek bunu muhtasara dair bir örnekle birlikte onlara sundum. Hepsi de bu projeyi memnuniyetle karşıladı ve kitabı bu minval üzere tamam-amamız için Allahu Tealâ'ya başarı ve yardım için dua ederek bizi teşvik eden nektuplar yazdılar. Allah da onlara en güzel şekilde karşılık versin, beni ve onarı salih ameller işlemeye, faydalı ilim elde etmeye muvaffak kılsın. İlim ehlinden bazıları önemli eserleri ihtisar etme fikrinden uzak durmuştur, lü bu, ilim talebi konusunda himmetleri yüksek tutmanın gereğinden yüz çevirme anlamına gelir. Ayrıca ilimde yüksek payeleri elde etmek İçin çalışma îonusunda kusurlu davranmaya da yol açar. Ancak Hafız İbn Hacer çoğunlukla araştırma, detaylandırma ve görüşler komşunda sözü uzatmaktadır. Fethu'I-Bârfde sıkça rastlanan ve ihtisarı gerektiren ;özü uzatma örneklerinden birini verelim. İbn Hacer şöyle demektedir "Ebû ialebe'nin ismi konusunda ihtilaf edilmiştir. Bazıları onun isminin "Cürsûm" lduğunu söylemiştir, ki bu çoğunluğun görüşüdür. Onun isminin "Cürhüm, lâşib, Cürsüm -bu da ilki gibidir ancak burada uzatma yoktur-, Cürsûme -il-dne hâ ilâve ederek-, Gumûk, Naşir, Lâşir, Lâş, Lâşin, Lâşûme" olduğu da söyenmiştir. Babasının ismi konusunda da ihtilaf edilmiştir Babasının isminin Amr, Nâşib, Nâsib, Naşir, Lâşir, Lâş, Lâşin, Lâşim, Lâsim, Cülhüm, Himyer, Airhüm, Cürsûm" olduğu söylenmiştir. Kendisinin ve babasının ismi konusunda arklı görüşler bulunmaktadır. O, Hayber'in fethinden önce Müslüman olup Rıd-'an bey'atına katıldı. Hudeybiye'den sonra kendi kabilesine geri döndüğünde mları İslâm'a davet etti ve bu davet üzerine kabilesi de Müslüman oldu.[3] Yaşamakta olduğumuz realite, bu değerli şerhlerin Allah'a davet konusuna unlardan yararlanmayı zorunlu kılmaktadır. Bu, davetin üzerinde yürümesi gereken metodun asaletini korumak için gereklidir. Müslüman nesilleri, Allah nların hepsinden razı olsun sahabe ve tabiînden oluşan selef-i salihîne bağla-an hadisçilerin ortaya koyduğu metottan daha çok dini koruyan ve daha bir diğer metot yok gibidir. Hafız İbn Hacer ahi aleyh, hadislerde yer alan kavramlar, rivayet ve yorum bakımından hadis bilim dalında uzman olan imamlardandır. biyografisi konusunda sözü uzatmaya bile gerek yoktur. Şunu belirtmek de yerinde olur Fethu'l-Bârî bundan önce de defalarca ihti-ar edilmiştir.[4] Ancak değerli ilim adamı Hammâd el-Ensârfnin bu çalışmam hakkındaki "Bu Fethu'i-Bârfye dair benim gördüğüm ilk muhtasardır" sözünden de anlaşıldığı gibi daha önceki muhtasarlar basılmamıştır. Biz de bu muhtasarlara ulaşamadık. Bu arada kitap üzerindeki çalışmalarım sırasında bana yaptığı yardımlar, nasihat ve teşviklerinden dolayı değerli ilim adamı Hammâd el-Ensârî'ye en içten teşekkür ve dualarımı sunmak isterim. Medine İslâm Üniversitesi Hadis fakültesi lisans üstü öğretim üyelerinden, değerli ilim adamları Dr. Ekrem Ziyâeddin el-Umerî ve Dr. Sa'dî el-Hâşimî'ye, deo bana mektup yazarak faydalı nasihatlarını ve değerli teşviklerini bildirdikleri için teşekkür ve takdirlerimi sunmayı bir borç bilirim. Allah onlara bol mükâfat versin. Kurulması, başkanlık ve iki fakültesinde dekanlık yapmakla şeref duyduğum İmam Buhârî Üniversitesi'nin şeriat ve hadis fakültelerinde benimle birlikte yedi yıl boyunca öğretim üyesi olarak çalışan Pakistanlı değerli ilim adamı Nakîb Ahmed er-Ribâtî'ye de çok teşekkür ederim. Gerçekten onun sohbetinden ve bilgisinden çok istifade ettim. İlim konusunda bana yardımları ve bu kitaptaki çalışmalarım için teşvikleri sebebiyle Allah kendisine bol bol mükâfat versin. Kitabın basımından önce son defa gözden geçirme konusunda bana yardımcı olan değerli kardeşlerime de teşekkür ederim. Allah onlara bol mükâfat versin. Bu kitap üzerindeki çalışmalarım süresince âdeta Hafız İbn Hacer ile birlikte yaşadım, kitabı kelime kelime okudum. Onun geniş ilmini, derin anlayışını, ilmin her dalındaki uzmanlığını, kitabın tümünde yöntemine bağlı kalışını, hadise vakıf olma yöntemini, delilin desteklediği görüşü kabul etme, bunu pekiştirme, delili olmayan görüşleri reddetme ve eleştirme metodunu hayranlıkla izledim. Allah'ın sıfatlarını tevil edenlere uyması ve bu konuda selef-i salîhine muhalefet etmesi olmasaydı Hafız İbn Hacer ve kitabı, araştırmacılar nezdinde en üst konum ve en büyük değere sahip olur, Fethu'l-Bârî, hadisten elde edilen fıkhî hükümler ve hadisin senetlerini araştırma konusunda telif edilen en sahih ve geniş kitap olurdu. Üstad Abdülaziz İbn Bâz kitabın ilk üç cildine eklediği notlarla kitabın geri kalan ciltlerinde okuyucunun yürümesi gereken ve kitaba başka hizmet yapacaklara da yön veren bir yöntem ortaya koymuştur. Bu sebeple, bu mukaddimede yer alan ihtisar yönteminde de açıkladığım üzere, ben de Hafız İbn Hacer'in selef-i salihine bu konularda muhalefet ettiğini gördüğüm yerlere notlar koymaya özen gösterdim. Bu münasebetle, değerlendirme ve yorumlarından yararlandığım ilim idamlarına, özellikle de et-Tâ'lîk a!â Fethi'i-Bârî isimli risalenin yazarı üstad ed-erviş'e rahmetuiiâi» ateyh ve Şerhu Kitâbi't-tevhîd min Sahihi'İ-Buhârî isimli kitabın /azarı Şeyh Gunayman'a da teşekkür ederim. Hafız İbn Hacer'in hmetuiüht aleyh Allah'ın sıfatları ile ilgili bir konuyu ele aldı-jım, kitap boyunca bu konudaki görüşlerine yer verdiğini ve kendi mezhebine ıyan imamların görüşlerini zikrettiğini görünce şaşırdım. Mâliki âlimlerden İbn Jattal Hafız İbn Hacer'den sonra Feth üzerindeki en uzman kişidir, Mühelleb b. ıbî Sufra, İbnü't-Tîn, Zeyn İbnü'l-Müneyyir ve kardeşi Nâsırüddin, İbn Ebî Cem-e, Şâfiîlerden el-Hattâbî ve Nevevî, Hanefîlerden Kirmanı bu marnlardan bâzılarıdır. Ayrıca aynı konuda tahkik ehli ve selef-i salihîne uyanların, muhalif görüşle-ine yer vermesi de beni şaşırttı. Bunlar arasında Şeyhü'l-İslâm İbn Teymiyye ve öğrencisi İbnü'l-Kayyim ilim adamları zikredilebilir. Yalnızca 'Allah'ın arşa İstiva etmesi" konusunu istisna edebiliriz. İbn Hacer . meselede selef-i salihînin görüşünü kabul etmeye yaklaşmıştır. Çünkü İsmail 1-Herevî, Ebu'i-Kâsım el-Lâlkâî, İmam el-Bağavî vb. gibi büyük imamlara ait ıçık, sahih görüşleri aktarmış ve bunlann İmam Ahmed b. Hanbel, İmam Şafiî, Jüfyân-ı Sevrî, Süfyân b. Uyeyne, Hammâd b. Zeyd, Hammâd b. Seleme vb. jibi büyük imamlara isnad ettiklerini nakletmiştir. İşte bu büyük imamlar Cenab-Allah'm yücelerin yücesinde olduğunu, arşı üzerindeki istivasında mahlukatmlan ayrı olduğunu ortaya koymuşlardır. İbn Hacer onların bu görüşlerini deseklemiştir. Keşke bunu Allah'ın sıfatları ile ilgili bütün konularda yapsaydı... Beni şaşırtan noktalardan biri de şudur Hafız İbn Hacer çeyrek asra yakın ir süre Sahih-i Buharı ile hemhal olmuş, İmam Buhârî'nin tasnifindeki inceliğe, tonu başhkîanndaki fıkha şahit olmuş, onun bir kez bile olsun Allah'ın sıfatlarını evil edenlerin düştüğü duruma düşmediğini, Allah'ın onu bu tür durumlardan koruduğunu, onun Allah'ın sıfatlarını zahir anlamlan üzere bırakma ve bunları lakikaten var kabul etme konusunda selefin yolu üzere kaldığını görmüştür. Bu durumda İbn Hacer'e selefe, hadis imamlarına ve bunların başında da İmam Buhârî'ye uyması yakışırdı. İHTİSAR YÖNTEMİ 1. Sahih-i Buhârî'nin senetlerini kaydetmedim. Bağlam müsait olduğu sürece sadece hadisi rivayet eden sahabîyi zikretmekle yetindim. Bağlam müsait olmadığında sahabî ile birlikte tabiînden olan raviyi de zikrettim. Hadisin metninde, senette yer alan kişilerden birisi zikredildiğinde senede ondan başladım. Hafız İbn Münzir'in Müslim şerhinde, üstad ve değerli ilim adamı el-Elbânî'nin Buhârî ihtisarında kullandıkları yöntemlerden yararlandım. Bab başlıklarını aynen bıraktım. Çünkü bilindiği üzere Buhârî'nin fıkhı, bu bab başlıklarında yer almaktadır. 2. Hafız İbn Hacer'in rahmetuifehi aleyh ibaresini aynen korudum, paragrafları bağlama şeklinde bile olsa ibarede tasarrufta bulunmadım. Onun hadisleri şerh yöntemi de bana yardımcı oldu. Çünkü o hadisleri cümle cümle şerhetmektedir. Meselâ "cennet ehlinin amelini sözü" diyerek hadiste yer alan bölümü vermekte sonra bunu şerhetmekte ve ilim ehlinin bu konudaki görüşlerini nakledip sonra da diğer cümleye geçerek "İşler neticelerine göre değerlendirilir bölümü" diyerek sözlerine devam etmektedir. 3. Fethu'î-Bârîyi ihtisar ederken, kitabın aslını okuyacak kadar vakti olmayan ilim ehline ve öğrencilere onu kolaylaştırmak maksadını taşıdığımdan Hafız İbn Hacer'in; hadis rivayet yollarını hadisin rivayet yolları ile ilgili verdiği bilgileri ve birkaç satırla halledilebilecek bir meselede başka hadis yorumcularının görüşleri hakkındaki uzunca değerlendirmelerini bir kenara bıraktım. Hadisin anlamı ile ilgili özetlerle yetindim. Bir meselede farklı mezheplerin görüşlerini öğrenmek için İslâmî ve Kur'anî ilimlerle ilgilenenlerin beklentilerini dikkate alarak; ilim ehlinin, özellikle de dört imam ve onların konumunda olanların fıkıhla iigili görüşlerine yer verdim. 4. Alimlerin çoğunluğunun/cumhurun görüşünü ortaya çıkarmaya gayret ettim. Ancak delil açık olarak başka bir görüşü destekliyorsa, çoğunluğun görüşünü de belirtmekle birlikte diğer görüşü esas aldım. 5. Hafız İbn Hacer'in sahih veya hasen olduğuna hükmettiği yahut hakkında olumsuz sözler söylenmiş olsa bile kendisini güçlendiren başka rivayetlerin verildiği hadislerle yetindim. Böylelikle muhtasarda esas aldığım görüşler, sened bakımından en kuvvetli, lafız bakımından en kapsamlı hadislerle desteklenmiş oldu. 6. Hafız İbn Hacer'in görüş ve tercihlerini koruyarak diğer görüşlerin arasında bunu açıkça belirttim, konu ile ilgili hadislerin gösterdiği anlama en yakın görüşleri vermeye de özen gösterdim. 7. Kelimenin tefsiri ile güçlü bir bağlantısı olmayan dilsel ve lafzı tartışmaları terk ederek, hadiste yer alan kelimelerin harf ve harekelerini ortaya koymakla yetindim. 8. Buhârî'nin konu/bab başlıklarında yer alan âyetlerin surelerini ve âyet numaralarını belirttim. Bunlar sekizinci ciltten başlayarak on üçüncü cildin sonuna kadar devam etmektedir. Bu, üstad Muhammed Fuâd Abdülbakî'nin yaptığını tamamlamaktadır. Çünkü o, âyetlerin sûrelerini ve numaralarını yedinci cildin sonuna kadar yapmış, orada bırakmıştır. 9. İhtisarımda, Allah selamet versin [5] üstad Abdülaziz îbn Bâz'ın tahkik ettiği, değerli ilim adamı Muhibbüddîn el-Hatîb'in Mısır'daki Selefiyye matbaasında basımını gerçekleştirdiği nüshayı esas aldım, Hafız İbn Hacer'in şerhinin, Fethu'l-Bârî ile birlikte basılan rivayetten farklı bir rivayete dayandığını gördüm. Çünkü iki rivayet arasında pek çok farklılık bulunmaktadır. Bu yüzden buna işaret ettim ve bunların her birinde tashihte esas aldığım, basımını Sultan Abdülhamid'in emrettiği, Allah rahmet eylesin Allâme üstad Ahmed Şâkir'in tahkikini yaptığı nüshadan farklı yerlerdeki en ince hususlara işaret ettim. 10. Bilindiği gibi İmam Buhârî aynı hadisi farklı yerlerde zikretmekte ve konu başlıkları altında hadisin ilgili bölümünü zikretmektedir. Bunun pek çok faydaları olmakla birlikte bunlardan bahsederek sözü uzatmak İstemiyoruz. Hafız İbn Hacer de şerhinde bu yönteme uymuş, hadisi konuda kasdedilen şeye riayet ederek şerhetmiş, bir hadisi farklı yerlerde, farklı açılardan açıklamıştır. Bu sebeble faydalı bilgiler birbirine uzak konular arasına dağılmıştır. Bu, tekrarı önlemek, konu ile ilgili farklı bilgileri toplamak ve şerhin bütününden yararlanmak için hadisin şerhinin geçtiği önceki ve sonraki yerleri okuyucuya işaret etmeyi gerekli kılmıştır. Bu hizmeti yerine getirdim ve hadisin şerhinin muhtasarda geçtiği kitap ismi, konu, hadis, cilt ve sayfa numarasını belirttim. Örneğin [6] dedim. Şunu zikretmek yerinde olur ki bu hizmeti aslen Fethu'l-Bârî üzerinde yaptıktan sonra bunu muhtasara uyguladım. Yüce Allah'tan, yeni bir baskıda ya Fethu'î-Bârî ile veya müstakil olarak bunun basılmasını dilerim. 11. İbn Hacer'in Allah'ın sıfatlan, salihler ile tüberrükte bulunmak konularındaki görüşleri hakkında üstad Abdülaziz İbn Bâz'm notlarını, çok yararlı olduğu için korudum. Bunu en sağlam ve en doğru olan selef-i salihîn'in akidesine yardım amacıyla yaptım. Çünkü onlar, Hz. Peygamber dönemine yakın olmaları, dinin maksatlarını ve Arap dilinin sırlarını bilmeleri sebebiyle İslâm'ı en iyi bilen ve anlayan insanlardır. 12. İlim adamı üstad Abdülaziz İbn Bâz'm notlar koymadığı diğer ciltlere notlar ekledim. Bu konuda onun yöntemini esas aldım. İthafu l-kâfî bihtisâri Fethi'İ-Bâri adını verdiğim bu kitaba dair özet şeklindeki bu giriş kısmında değineceğim konular bunlardır. Bu konuda başarıya ulaştırılmış olmayı dilerim. Yüce Allah'tan bu işimi güzel bir şekilde kabul buyurmasını ve bunun sebebiyle bana, ana-babama ve hocalarıma en güzel şekilde karşılık vermesini niyaz ederim. Şüphesiz ki O en iyi işitendir ve dualara icabet edendir. Allah'ım, Peygamberimiz Hz. Muhammed'e habını bağışla, hepsine salat ve selam olsun. Safâ ed-Davvî Ahmed el-Adevî Pencap Ün. Şeriat Fakültesi Yüksek Lisans, İmam Buhârî Üniversitesi Başkanı, İmam Buhârî Ün. Şeriat ve Hadis Fakülteleri eski dekanı 1 Recep 1413. İMAM BUHÂRÎ NİN BİYOGRAFİSİ İmam Buharı, hicrî 194 senesinde Cuma günü doğdu, hicrî 256'da Ramazan bayramı arefesi olan Cumartesi gecesi vefat etti. Onun şöyle dediği rivayet edilmiştir "Sahihi alüyüz bin hadis arasından 16 yılda çıkardım. Kitabıma koyduğum her hadis için mutlaka gusül abdesti alıp iki rekât namaz kıldım". İmam Buharİ'nin faziletleri sayılamayacak kadar çoktur. Bunlardan birisi on iki yaşında iken hadis ezberlemeye başlamasıdır. Pek çok hocadan hadis almıştır. O şöyle demiştir "Bin seksen kişiden hadis aldım, bunlar arasında yalnızca hadis hocaları bulunmaktadır. Hepsi de şöyle diyorlardı iman; söz ve amelden oluşur, artar ve eksilir'". Ondan yüz bine yakın kişi rivayette bulunmuştur. Daha küçük yaşta İken yetmiş bin hadisi serd usulü ile ezbere biliyordu. Bir kitabı tek bîr bakışta ezberlerdi. Ramazan ayında teravih namazından sonra Kur'an'm üçte birini okurdu. Duası makbuldü. es-Sahih adlı eseri sünneti içeren kitapların en sağlamıdır. Sahihi Buharı Yi Rivayet Eden Âlimler 1 Firebrî ?-320h. Güvenilir bir alim ve muhaddis olan Ebû Abdullah Muhammed b. Yusuf b. Matar b. Salih b. Bişr el-Firebrî, e\-Câmiu's-sahîh"ı Ebû Abdullah el-Buhârî'den rivayet etti. Bu kitabı Firebr'de ondan iki kere dinledi. Güvenilir, verâ sahibi bir kimse idi. Ondan pek çok kişi rivayette bulunmuştur. Bunlar arasında; Ebû Ali b. es-Seken, Küşmîhenî, Keşânî, Cürcanî yer almaktadır. yılında, doksan yaşlarına yaklaştığı sırada vefat etti. Allah rahmet eylesin. 2 Ebû Taiha el-Pezdevî ? - 329 h. Mansûr b. Muhammed b. Ali b. Kureyne b. Seviyye el-Pezdevî en-Nesefî. İbn Mâkûlâ güvenilir biri oiduğunu söyleyerek onun hakkında şöyle demiştir 'O, el-Câmiu's-sahîh'i Buhârî'den nakleden son kişidir. 329 senesinde vefat etmiştir". 3 Hafız Şerefiiddin el-Yûnînî 621-701 h. Şerefüddin Ebu'l-Hüseyn Ali b. Ahmed b. Abdullah el-Yûnînî, el-Ba'lebekkî, el-Hanbelî. Hafız Zehebî'nin Tezkıretü'l-Huffâz adlı eserinde de "belirttiği gibi, hafız ve şehid bir hadis âlimiydi. Zebîdî, İblî, Zekî el-Münzirî, Reşîd el-Attâr, İbn Abdisselam ve benzeri başka alimlerden hadis dinlemiştir. Hafız İbn Hacer eâ-Dürerü'l-kâmine adlı eserinde şöyle demiştir "Hadise ve onun zabtına özen göstermiştir. İbn Mâlik'e Buhârî'yi tashih ederek okumuş, İbn Mâlik de ondan rivayet yoluyla bunu dinlemiştir. İbn Mâlik'e pek çok faydalı bilgi yazdırmıştır. Dili çok iyi bilir, metinlerin çoğunu ezberler, senetlerini bilirdi. Kendi bölgesinde' önde gelen bir âlimdi. İnsanlar ondan ilim almak için kendisini ziyarete gelirlerdi. Dımaşk'a birkaç kez gitmiş ve orada hadis rivayet etmiştir. Sahih-i Buhâr yi ise birkaç kez rivayet etmiştir". el-Yûnînî Ba'lebek şehirlerinden "Yunîn" adı verilen şehre mensup olan kişi demektir. Üstad Ahmed Şâkir şöyle demiştir Yûnîniyye nüshası Sahih-i Buharı nüshaları içinde en güvenilir nüshadır. H. 923'te vefat eden büyük alim Kastallânî kitabın metnini tahkik ve harekelerini belirlemede harfi harfine, kelimesi kelimesine bu nüshayı esas almıştır. Kastallânî'nin İrşâdü's-san adı verilen şerhinin en büyük ayrıcalığı da budur. Bu, ilim ehli arasında meşhur bir şerhtir. Hafız Ebu'l-Hüseyn Şerefüddin eî-Yunînî Sahih-i Buhâr ye çok önem verir, onunla çok ilgilenir, onun zabtı, tashihi ve Hâfız'm rivayet ettiği sahih asıllarla karşılaştmlmasıyla meşgul olurdu. Öyle ki Hafız Şemsüddin ez-Zehebî onun Sahih'i bir yılda on bir kere sahih asıllarla karşılaştırdığını nakletmiştir. Hafız el-Yûnîni, Sahîh-i BuhârTyi başkalarına aktarmak İçin Dımaşk'ta İbn Mâlik ve fazilet sahibi bir grubun da hazır bulunduğu oturumlar yapmıştır. Bu insanlar ondan güvenilir asılları toplamışlar, Yunînî de onlara yetmişbir oturumda karşılaştırma yaparak ve tashih ederek Sahîh-i Buhâr yi okumuştur. Yûnînî bu oturumlarda okuyan ve anlatan bir ilim adamı kimliğinde idi. İbn Mâlik -ki o Yûnînî'den yirmi yaş daha büyüktür dinleyen ve rivayet eden bir öğrenci idi. Dinleyenin yaşı hocadan büyük olsa biie, rivayet ve dinleme açısından güvenilir hocalardan hadis alma konusunda selef-i salihîn âlimlerinin âdeti bu idi. Bizzat Yûnînî de bu oturumlarda; kitapta yer alan Arapça lafızları zaptetme, rivayet yolları ve tashih konusunda İbn Mâlik'e öğrencilik yapmış, ondan istifade etmiştir. En güçlü görüşe göre bu oturumlar h. 668 yılında yapılmıştır. Hafız Yûnînî, kendisinin ve yanındakilerin, Sahîh-i Buhâr yi karşılaştırdıkları güvenilir asılları beyan etmiş, Kastallânî bunu şerhinde aktarmış ve Sultaniye baskısının musahhihleri ondan bunu nakietmiştir. Bu nüsha, Hafız Ebu Zer, Hafız el-Asîlî ve Hafız Ebu'l-Kâsım ed-Dımaşkî'nin dayandığı temel kaynaktır. 4 Hammâd b. Şâkir ? - 311 h. Ebû Muhammed en-Nesefî. Güvenilir bir muhaddis ve imamdır. İbn seviye I lakabıyla anılır. îsa b. Ahmed el-Askalânî, Muhammed b. İsmail el-Buhârî, Ebû îsa' et-Tirmizî ve bir grup hadis aliminden nakillerde bulunmuştur. Sahih-i Buhâri râvilerinden biridir. Pek çok kişi kendisinden nakillerde bulunmuştur. 5 el-Cürcânî ? Ali b. Ahmed b. Abzülaziz el-Cürcânî. el-Muhtesib lakabıyla anılır. Sahîtiı Firebrî'den rivayet etmiştir. Ömer b. Büceyr'den ve bir grup hadis âliminden hadis dinlemiş, Hâkim vb. âlimler de ondan hadis rivayet etmişlerdir. 6 Mehâmilî 230-335 h. Kadı, İmam, güvenilir muhaddis olan Ebû Abdullah Hüseyn b. İsmail b. Muhammed b. İsmail b. Saîd b. Eban ed-Dabbî el-Mehâmil. es-Sünen isimli eserin musannifi olup Muhammed b. İsmail el-Buhârî de dâhil olmak üzere pek Çok kişiden hadis dinlemiş, Taberânî, Dârekutnî, İbn Şâhİn vb. pek çok hadis alimi de kendisinden hadis nakietmiştir. 7 Kerîme ? - 463 h. Hadis âlimi değerli ve fazilet sahibi bir hanım Ümmü'l-kirâm Kerîme bt. Ahmed b. Muhammed b. Hâtem el-Merveziyye. Mekke'de Allah'ın hareminde mücavir olarak yaşamıştır. Sahîh'in ravileri olan Küşmİheriî, Zâhİr b. Ahmed es-Serahsî ve İbn Bâbeveyh el-Isbahânî'den Sahîh-i Buhâri'yi pek çok defa dinlemiştir. H. 463 yılında vefat etmiştir. 8 Ebû Zer el-Herevî 355 h. - ? Ebû Zer Abd b. Ahmed b. Muhammed b. Abdullah b. Gufeyr b. Muhammed el-Ensârî el-Horasânî el-Herevî el-Mâlikî. Hafız, imam ve harem-i şerif âlim-lerindendir. Sahih'i üç kişiden rivayet etmiştir Müstemlî, Hamevî, Küşmihenî. Kendisi 355 yılında doğduğunu söylemiştir. 9 el-Müstağfîrî ? - 432 h. Hafız ve allâme muhaddis olan Ebu'l-Abbas Cafer b. Muhammed b. el-Mu'tez b. Muhammed b. el-Müstağfir b. el-Feth en-Nesefî. Ma'rifetü's-sahâbe, Târihu Nesef, ed-Deauât, el-Menâmöt, Deiâilü'n-nübüuue, Fedâilü'l-Kur'ân, eş-Şemail gibi pek çok eserin müelifi olduğu bilinmektedir. 350 h. yılından sonra doğmuş, 432 h. yılında vefat etmiştir. 10 el-Müstemlî ? Muhaddis imam olup hadis almak ve hadis öğrenmek İçin uzun seyahatler yapmış güvenilir bir âlimdir. Ebû İshak İbrahim b. Ahmed b. İbrahim b. Ahmed b. Dâvud el-Belhî eUMüstemlî adıyla bilinir. Sahih'i 314 yılında dinlemiş ve Firebrî'den nakietmiştir. 11 el-Küşmîhenî ? - 389 h Ebu'l-Heysem, Muhammed b. Mekkî b. Muhammed b. Mekkî b. Zerrâ1 b. Hârûn el-Mervezî el-Küşmîhenî. Sahih-i Buhârîyi Ebû Abdullah el-Firebrt ve diğerlerinden defalarca nakletmiş, kendisinden de Ebû Zer el-Herevî ve diğerleri nakietmiştir. Çok güvenilir bir ilim adamı idi. 12 el-İsmâilî 277 h. - ? İmam, hafız, hüccet ve fakih oian şeyhülislâm Ebû Bekr Ahmed b. İbrahim b. İsmail b. el-Abbas el-Cürcânî el-İsmâilî eş-Şâfiî. Sahîh adlı eserin müellifi olup Şâfiîlerin imamlarındandı. 13 Dâvûdî 374 - 467 h. İmam, allâme, takva sahibi, kendisine güvenilen önder bir alim olan Ebu'l-Hüseyn Abdurrahman b. Muhammed b. el-Muzaffer ed-Dâvûdî el-Boşnecî, Sahih'i ve Abd b. Humeyd'in Müsned'ini ve tefsirini, Dârimî'nİn Müsned'inİ Ebû Muhammed el-Hammûye es-Serahsî'den Boşnec'de dinlemişti. Dünyada bu noktaya ulaşan tek kişi oldu. Bağdad'da Ebû Hamid, Ebu't-Tayyib es-Sa'lûkî, Ebû Bekr el-Kaffâl'den fıkıh okudu. Vera' konusuna çok önem verirdi. Üstünlükleri pek çoktur. Allah kendisine merhamet etsin. 14 İbn Hammûye 293- 381 h. Kendisine itimad edilecek güvenilir bir hadis alimi olan Ebû Muhammed Abdullah b. Ahmed b. Hammûye, Serahs şehrinin hatîbi idi. 316 h. yılında Sahih'i el-Firebrî'den dinledi. Ebû Zer el-Herevî, Dâvûdî ve benzeri kimseler kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. 15 İbrahim b. Ma'kıl en-Nesefî ? - 295 h. Îbnü'l-Haccac lakabıyla anılan imam, hafız, fakîh ve kadı olan Ebû İshak en-Nesefî'dir. Nesef şehrinin kadısı olup Kuteybe b. Saîd, Cebbâre b. Muğallas, Hişâm b. Ammâr ve o tabakadan başka alimlerden hadis dinlemiştir. Pek çok seyahatlerde, bulunmuştur. Ebû Ya'lâ el-Halîlî şöyle demiştir "Güvenilirdir, hafızdır." İmam Zehebî de onun el-Müsnedü'l-kebîr, et-Tefsîr ve bunlardan başka eserleri bulunduğunu söylemiştir. Sahih-i Buharı ondan da nakledilmiştir. Müctehid bir fakihtir. Sahihi Buhârî Yi Şerheden Âlimler 1 Hafız İbn Hacer 773- 852 h. Şeyhülislâm, büyük âlim, imamların imamı olarak anılan Şihâbüddîn Ebu'l-Fadl Ahmed b. Ali b. Muhammed b. Ali b. Ahmed el-Kenânî el-Askalânî el-Mısrî el-Kâhirî eş-Şâfiî. Mısır bölgesinin kâdı'l-kudâtı, âlimi, hafızı olup, dokuz yaşında Kur'ân'ı ezberledi. Hafız Irâkî'ye on yıl boyunca öğrencilik yaptı, onun elinde yetişti. İlim talebi İçin Mısır, Şam, Hicaz ve Yemen'e yolculuklar yaptı. Bu bölgelerde pek çok âlimle bir araya geldi. Hocalarının sayısı altıyüzü aşmıştır. İbn Abdüîvahİd ed-Dımaşkî, el-Belkînî, İbnü'l-Mülakkın, İbn Cemâa bu hocalarından bazılarıdır. Öğrencilerinin sayısı yüzleri buldu. İbn Burhan, Sehâvî, Zekeriya el-Ensârivb. bunlardandır. Vera sahibi, sünnete uyan, bid'ati şiddetle reddeden bir âlimdi. Âlimler onun hafız, güvenilir, emin, tam bilgi sahibi, müthiş zekâ ve parlak zihinli, farklı ilim dallan hakkmda geniş malumat sahibi olduğuna şahitlik etmişlerdir. 2 İbn Battal ? - 499 h. Sahîh-i BuhârTnin şârihi, allâme, Ebu'l-Hüseyn Ali b. Halef b. Battal el-Bekri el-Kurtubî. et-Talemenkî, İbn Afif vb. alimlerden ilim tahsil etti. İbn Biş-kevâl şöyle demiştir "İbn Battal ilim ve marifet ehlindendi. Hadis ilmine büyük özen göstermiş, Sahîh-i Buhârfyi birkaç cilt halinde şerhetmiştir. İnsanlar bu kitabı kendisinden rivayet etmişlerdir. Mâlikîlerin büyük âlimlerindendi." 3 el-Hattâbî 319 - 388 h. İmam, ailâme, hafız ve dilci olan Ebû Süleyman hamd b. Muhammed b. İbrahim b. Hattâb el-Büstî el-Hattâbî. Pek çok eserin müellifi oiup, Ebû Bekr el-Kaffâl eş-Şâşî, Ebu Ali b. Ebû Hureyre ve onların dengi pek çok alimden fıkıh tahsil etti. Yaş ve senet bakımından kendisinin akranı olan Ebu Abdullah el-Ha-kim, Ebû Hamİd el-İsferâyînî, el-Herevî vb. alimler kendisinden hadis rivayet etmiştir. Kitaplarından bazıları şunlardır Şerhu Süneni Ebî Dâuud, Şerhu'l-Esmâi'l-hüsnâ. 4 İbn Reşîd 657 - 721 h. İmam, muhaddis, Muhibbüddîn Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer b. Muhammed b. İdris b. Reşîd el-Fehdî el-Büstî. Lisânüddin b. el-Hatîb Târih-i Gırnata isimli eserinde şöyle demiştir "İbn Reşîd Arapça, lügat ve aruz konusunda uzman bir bilgindi. Adalet, saygınlık, ezber ve edebiyat konusunda zamanında tekti. Tefsir ve kıraat ilimlerini bilirdi. İbn Rebi'den ders okumuş olup telif eserleri vardır. Bunlardan biri de Tercümanü't-terâcim alâ ebuâbi'I-Buhârîdir." 5 İbnü'l-Murâbıt ? - 485 h. Mâlikîlerin büyüklerinden bir imamdır. Meriyye kasabasının müftü ve kadi-sidır. İsmi Ebû Abdullah Muhammed b. Halef b. Saîd Vehb el-Endülûsîdir. İbnü'l-Murâbıt adıyla tanınan ve Şerhu Sahîhi'İ-Buhârî isimli eserin müellifi olarak bilinen bir ilim adamıdır. Mühelleb b. Ebû Sufra'nın Buhârî şerhini de ihtisar etmiştir. 485 h. yılında vefat etmiştir. 6 Nâsıruddîn İbnü'l-Müneyyir 620 - 683 h. Ahmed b. Muhammed b. Mansûr b. Ebu'l-Kâsım b. Muhtar b. Ebû Bekr b. Ali el-Cerevî el-Cezâmî el-İskenderî. Seçkin bir ilmî ortam İçinde yetişmişti. Şeyh Kemaleddin b. Fâris onun dayisidır Babasından da hadis dinlemiştir. Beyân ilminde otorite sahibi, nahiv, Arapça ilimleri, usul ve tefsirde İmam idi. Fıkıhta İyi bir uzman ve derin bir alimdi. 651 h. senesinde İskenderiye'de kadılığa tayin edildi. İzz b. Abdüsselam onunla İlgili olarak şöyle demiştir; "Mısır diyarı ülkenin iki tarafındaki iki kişi İle Övünür Kavs bölgesinde İbn Dakîku'1-îd ve İskenderiye'de İbnü'l-Müneyyir." Mâlikîlerin önde gelen âlimlerindendi. Ancak mezhebinde mutaassıp değildi. Pek çok eseri vardı. Bunlardan bazıları şunlardır e/-Hibrü't-kebîr fî nuhabi't-tefsîr, el-İntisâf mine'I-Keşşâf, el-Mütevârî âlâ ebuâbil-Buhâri 7 Ali İbnü'l-Müneyyir 629 - 695 h. Ali b. Muhammed b. Mansûr. Yukarıda biyografisi geçen Nâsıruddîn İbnü'l-Müneyyir'in kardeşi olup önemli bir hadis âlimidir. Kurban bayramı günü vefat etmiştir. Şerhu'l-Câmü's-sağîr H'l-Buhârî onun eserlerindendir. 8 İbnü'l-Mülakkin 723 - 804 h. Ömer b. Ali b. Ahmed el-Ensârî eş-Şâfiî, Sirâcüddîn Ebû Hafs b. en-Nahvî, İbnü'l-Mülakkın diye bilinir. Hadis, fıkıh ve rical tarihi âlimlerinin büyüklerin-dendir. Aslen Endülüs'ün "Âş" adı verilen vadisindendir. Kâhire'de doğmuş ve orada vefat etmiştir. Üçyüze yakın eseri vardır. Bunlardan bazıları şunlardır İkmâlu Tehzîbi'l-Kemâl fî esmâi'r-ricâl, et-Tezkire fî ulûmi'l-hadîs, el-'Flâm bi fevâidi'Umdetı'i-ahkâm, et-Taudîh H ŞerhH-Câmi'i's-sahîh. Bu eserlerin tümü ei yazması halindedir. 9 el-Bulkînî 724-805 h. Ömer b. Ruslân b. Nasır b. Salih el-Kenânî. Aslen Askalânî'dir. Şafiî alimle-rindendir. Künyesi Ebu Hafs, lakabı Sirâcuddîn olan Bulkînî, hem müctehid hem de hadis hafızıdır. Mısır'ın batısındaki Bulkîne şehrinde doğdu. Kâhire'de eğitim gördü, Şam'da h. 769 yılında kadıhğa atandı. Kâhire'de vefat etti. Pek çok kitabı bulunmaktadır. Bunlardan biri de el yazması halinde bulunan Münâse-bâtü temcimi ebuâbi'î-Buhân isimli eserdir. 10 Kirmanı 717 - 786 h. Muhammed b. Yusuf b. Ali b. Saîd, Şemsüddin el-Kirmânî önemli bir hadis alimi olup aslen Kirman'lıdır. Bağdad'da tanınmış ve bir süre Mekke'de oturmuştu. el-Kevâkibü'd-derârî fi Şerhi Sahîhi'î-Buhârî İsimli kitabını, yirmi beş küçük cüz halinde burada tamamlamıştır. Bu kitap daha sonra basılmıştır. Yine ona ait, İbnü'l-Hacib muhtasarının şerhi vardır. Buna es-Seb'ctü's-seyyâre adını vermiştir. Daha pek çok eseri vardır. Hacdan Bağdad'a dönerken yolda vefat etmiş ve orada defnedilmişür. 11 İbnü't-Tm?-611h. Abdülvahid b. et-Tîn es-Sefâkısî el-Mağribî, Önemli muhaddis, müfessir ve fakihlerdendir. el-Muhbirü]î-fasîh fî şerhi'l-Buhârîyyi's-sahîh isimli bir eseri vardır. 12 el-Mühellcb b. Ebî Sufra ? - 433 h. Ebu'l-Kâsim b. Ahmed b. Üseyd b. Ebî Sufra el-Ezdî en-Nemîmî. el-Meriyye şehrinde otururdu. Fıkıh ve hadis ilminde derinleşen âlimlerdendir. Daha sonra Malaka kadılığına tayin edilmiştir. Ebu'l-lsbağ şöyle demiştir 'Ebu'l-Kasım, Asî-lî'nin öğrencilerinin önde gelenlerindendi. Buhârî'nin kitabı onan sayesinde Endülüs'te yayıldı. Onu şerh ve İhtisar etti. Bu İhtisarı meşhur olup ona en-Nasîh fihtisarı's-Sahîh adını verdi." 1. BÖLÜM VAHYİN BAŞLAMASI 1. Allah Resûlü'ne Vahyin Gelmesi Nasıl Başlamıştır? İmam, Hafız, Ebû Abdullah [7] Muhammed b. İsmâîl b. İbrahîm Muğîre el-Buhârî şöyle demiştir Ve Yüce Allah'ın "Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik [8] sözü Vahyin başlangıcı Vahiy sözlükte gizli bir şekilde bildirmek demektir. Dinde ise şeriatı bildirmek anlamına gelir. Bazen vahiy sözcüğü ile nesnei anlam, yani "vahyedilen şey" de kasdedilir ki bu da Allah'ın Hz. Peygamber'e indirdiği sözüdür. 1- Alkame b. Vakkâs el-Leysî'den O şöyle demiştir Ömer İbnu'l-Hattâb'ın minberde şöyle dediğini duydum Allah Resûlü'nün şunları söylediğini duydum "Ameller niyetlere göredir ve herkes için niyet ettiğinin karşılığı vardır. Kimin hicreti elde edeceği dünyalığa veya evleneceği bir kadına ise hicreti, hicret ettiği şeyedir.[9] Açıklama Hadisi Rivayet Eden Humeydi nin Kimliği Hadisi rivayet edenlerden Humeydî, Ebû Bekir Abdullah b. ez-Zübeyr b. isa'dır. Peygamberİmiz'in eşi Hz. Hatice'nin mensup olduğu Benû Esed b. Abdü'1-Uzza b. Kusay'dan bir boy olan Humeyd b. Üsâme'ye mensuptur. Soyu Kusay'da Hz. Peygamberle birleşmektedir. Eser sahibi önsmli bir âlimdir. İbn Uyeyne ve onunla aynı dönemde yaşamış âlimlerden ilim alma konusunda Şafiî'yi izlemiş, ondan fıkıh okumuş ve onunla birlikte Mısır'a gitmiştir. Şafiî'nin vefatından sonra Mekke'ye dönmüş ve hicrî 219 senesinde vefat edinceye kadar orada yaşamıştır. Buhârî sanki Hz. Peygamber'in Kureyş'e öncelik tanıyın sözüne uyarak kitabına kendisinden ilim alınan en fakih Kureyşli olan Humeydî'den bir rivayetle başlamıştır. Onun rivayetinin en başta gelmesinin başka bir sebebi de onun, hocası gibi Mekke'li olmasıdır. Dolayısıyla "vahyin başlangıcı" konusunun yer aldığı ilk bölümde onun zikredilmesi uygun olmuştur. Çünkü vahiy Mekke'de başlamıştır. Bu yüzden Buhârî ikinci rivayeti İmâm Mâlik'ten yapmıştır. Çünkü Mâlik Medinelilerin önde gelen âlimidir. Medine, vahyin inmesi ve diğer bütün faziletlerde Mekke'den sonra gelmektedir. Hadisin Konu Başlığı ile İlişkisi Amellerle ilgili hadisi, vahyin başlaması konusu ile İlgilisi olmadığı halde bu konu başlığı altında zikretmiş olmasından dolayı Buhârî'ye bazı itirazlar yöneltilmiştir. İbn Reşîd şöyle demiştir Buhârî hadise burada yer vermekle sadece kitabı telif etmedeki niyetinin güzel olduğunu belirtmek İstemiştir". Şu da söylenmiştir "Buhârî bu hadisi kitabın önsözü kılmak istemiştir. Çünkü rivayetin başında Hz. Ömer'in bu hadisi minberde iken, sahabe huzurunda naklettiği söylenmektedir. Minberdeki hutbede söylenmesi uygun olduğuna göre kitabın önsözünde söylenmesi de uygun olmuştur". Mühelleb, Hz. Peygamber'in hicret ederek Medine'ye geldiği zaman bu söz İle konuşmasına başladığını nakletmiş, bu yüzden vahyin başlangıcı bölümünde hadisin zikredilmesinin uygun olduğunu söylemiştir. Çünkü hicretten önceki durumlar hicretin bir mukaddimesi gibidir. Çünkü hicret ile müşriklerle savaş konusunda izin yolu açılmıştır. Zafer ve fetih ise bunu takip etmektedir. Mühelleb'İn yorumu, güzel bir yorumdur. İbnü'l-Müneyyir, konunun başında şunları söylemiştir "Hz. Muhammed hakkında peygamberlik; Onun Hira mağarasında haİvete çekilmek suretiyle Allah'a hicret etmesiyle başladı. Bu yüzden kitaba hicretle ilgili hadisle başlamak uygun olmuştur." Bu konudaki güzel ve özlü açıklamalardan biri de şudur "Daha önce işaret ettiğimiz gibi, bu kitap sünnet vahyini toplamak için yazıldığından Buhârî kitaba "vahyin başlangıcı" konusu ile başlamıştır. Vahiy şer'î amelleri açıklamak için indirildiğinden Buhârî amellerle ilgili hadisi başa almıştır." Hadisin bu bölüme uygunluğunu gösteren bu açıklamalardan sonra hadisin konu ile hiçbir ilgisinin olmadığını söylemek doğru olmaz. Allah dilediğini doğru yola iletir. Hadisin Önemi Bu hadisin ne kadar değerli olduğu konusunda âlimlerden gelen nakiller [mütevatir seviyesine yükselmiştir. Ebû Abdullah şöyle demiştir "Hz. Peygamber'e ait haberler içinde bu hadisten daha özlü, zengin ve faydalı bir hadis yoktur." Abdurrahman b. el-Mehdî, Buveytî'nin kendisinden [naklettiğine göre, İmam Şafiî, Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medinî, Ebû Dâvud, Tİrmizî, Dârekutnî ve Hamza el-Kenânî'nin bu hadisin İslâm'ın üçte biri oldu-junda İttifak ettiklerini söylemiştir. Kimisi de bu hadisin İslâm'ın dörtte birini jfade ettiğini belirtmiştir. İbn Mehdî bu hadis için "İlimden otuz konu ile ilgilidir", iâfiî İse "ilimden yetmiş konu İle ilgilidir" demiştir. Bu ifadelerle hadisin çok ieğerli olduğunu belirtmek istemiş olabilirler. Ayrıca Abdurrahman b. el-Mehdî hadisin bütün konuların başı olarak kabul edilebileceğini de dile getirmiştir. Beyhakî bu hadisin ilmin üçte biri olmasının gerekçesini şu şekilde açıklanıştır "Kişinin amelleri kalp, dil ve organlardan sâdır olur. Niyet bu üçlünün en memlisidir. Çünkü niyet başlıbaşına bir ibadet olabildiği halde, diğer ibadetler muhtaçtır. Bu sebeple "Mü'minin niyeti amelinden daha hayırlıdır" şeklinde rivayet bulunmaktadır." Gerçekten de niyeti incelediğinde onun amelden laha hayırlı olduğunu görürsün. İmam Ahmed b. Hanbel'in sözü gösteriyor ki hadisin ilmin üçte biri olmasının anlamı bütün hükümlerin kendisine bağlan-lığı üç temel hadisten biri olmasıdır. Diğer iki hadis de şöyledir "Kim bizim ımrimizin olmadığı bir amel yaparsa, bu reddedilir", "Helal bellidir, haram da tellidir...". Hadiste yer alan "minberin üzerinde" ifadesinde kasdedilen, Mescid-i Ne-evî'nin minberidir. "Ameller ancak niyetlere göredir" ifadesine gelince; Havbî şöyle demiştir Peygamber bu sözü ile; ilmi ile Allah'ın rızasını, vadettiği ye kavuşmayı veya tehdidinden kaçınmayı kasdeden kişinin durumunda oluğu gibi niyetin de ameller gibi farklı türlere ayrılabileceğine işaret etmiştir." Kâfirlerin Amelleri Ameller onları yapan kişilerin bulunmasını gerektirir. Bu durumda hadisin şöyle olur "Mükelleflerden sadır olan ameller niyetlere göredir". Buna pe kâfirlerin amelleri bu hadisin kapsamından çıkar mı? Hadisten ilk anlaşılan mana, bunların hadisin kapsamından çıkmasıdır. Çünkü ameller ile kas-sdilen ibadet amelleridir. Kâfir ise ibadetle yükümlü ve terkinden dolayı cezaya tahatap olmakla birlikte, onlar tarafından ibadet yapılması sahih değildir. Niyet Nevevî şöyle demiştir "Niyet kasıt demektir. Bu da kalbin azmi yani kesin karar vermesidir." Kirmanî bu sözü eleştirerek kalbin azminin kasıttan öte bir şey olduğunu söylemiştir. Niyetin rükün mü şart mı olduğunda fakîhler arasında görüş farklılığı vardır. Tercih edilen görüşer göre, niyetin amelin başında zikredilmesi rükün, hükmen amelle birlikte bulunması, yani amelin niyete aykırı olmaksızın meydana gelmesi ise şarttır. Bu durumda "ameller niyetler ile" ifadesinden sonra bir kelimeyi var kabul etmek gereklidir. Bu kelimenin "muteber olur", "tamamlanır sahih olur hasıl olur", "yerleşir" kelimelerindenbiri olabileceği söylenmiştir. et-Tîbî şöyle demiştir "Şâri'in sözü, dini açıklama olarak kabul edilir. Çünkü bu sözün muhatapları, bu dili konuşan kimselerdir. Sanki onlar, yalnızca Şâri'in açıklaması ile bilebilecekleri bir şey ile yükümlü kılınmışlardır. Bu yüzden sözü, şer'î hükmü ifade edecek bir anlama yormak gerekli olmuştur." Beyzâvî şöyle demiştir "Niyet kalbin, dünya ve ahiret için yararlıyı elde etmek ve zararlıyı uzaklaştırmak kabilinden kendi amacına uygun gördüğü şeye doğru yönelmesidir. Din bunu, Allah'ın rızasını aramak ve hükmüne uymak için fiile yönelme isteğine tahsis etmiştir. Hadisteki niyet, sözlük anlamına yorulmalıdır, ta ki bunu kendisinden sonra gelen kısma uygulamak ve muhacirin durumuna göre taksim etmek uygun olsun. Çünkü hadisin sonraki kısmı, başta mücmel bırakılan yeri tafsil etmektedir. Hadisten ilk başta anlaşılan anlam kasdedilmemiştir. Çünkü nesnelerin kendisi nefyedilmemişfir. Zira nefyedilmiş olsa hadisin anlamı "niyetsiz amel mevcut olmaz" şeklinde olurdu. Oysa amelin kendisini nefyetme kasdedilmemiştir. Çünkü amel, niyetsiz olarak da bulunabilir. Hadiste kasdedilen, amelin doğru ve mükemmel olma gibi hükümleridir. Ancak hadisi "ameller sahih olmaz" şeklinde anlamak daha evladır. İbn Dakîku'l-'îd şöyle demiştir "Bazıları sözleri bu hadisin kapsamından çıkarmışlardır. Bu doğru değildir. Çünkü hadisin sözleri de kapsadığı konusunda benim tereddüdüm yoktur. Niyeti şart koşanlar hadisi 'amellerin sıhhati niyetlere göredir' şeklinde anlarken, niyeti şart koşmayanlar 'amellerin mükemmelliği niyetlere göredir' şeklinde anlamışlardır". İbn Dakîku'l-'îd, sıhhatin amelin hakikati ile olan bağlantısının mükemmellik niteliğinden daha çok olduğu gerekçesini İleri sürerek ilk görüşü tercih etmiş ve bunun daha evla olduğunu söylemiştir. Hicret Hicret, terketmek demektir. Bir şeye hicret etmek, bir şeyden başka bir şeye intikal etmektir. Dindeki terim anlamı ise Allah'ın yasak ettiği şeyi terk etmek demektir. İslâm dininde hicret İki şekilde gerçekleşmiştir Birincisi, müslümaniann korku içinde bulunduğu bir ülkeden güvenlik içinde bulunacağı bir ülkeye hicret etmeleridir. Habeşistan'a yapılan iki hicret ve Mekke'den Medine'ye yapılan hicretin başlangıcı böyledir. İkincisi küfür ülkesinden iman ülkesine hicret etmektir. Hz. Peygamberin Medine'ye yerleşmesinden sonra Medine'ye yapılan hicret de böyledir. Müslümanlardan oraya hicret etme imkânı bulanlar hicret etmişlerdir. O devirde hicret yalnızca, Mekke fethedilinceye kadar Medine'ye İntikal etmek anlamına geliyordu. Daha sonra bu özel durum ortadan kalktı ve küfür ülkesinden göç etme şeklindeki hicret baki kaîdı. Hadiste yer alan "hicret ettiği şeyedir" ifadesi hakkında Kirmânî şöyle demiştir. "Bu söz hicret sözcüğüne bitişik olabilir. Bu durumda haber hazfedilmiştir. Hadisin anlamı da şu şekilde olur; Kim dünyalık elde etmek veya bir kadınla evlenmek için hicret ederse onun hicreti çirkindir" veya "sahih değildir." Yahut da bu ifade "onun hicreti" ifadesinin haberidir. Cümle de "kimin hicreti..." ifadesinin haberidir". Kirmanî'nin belirttiği ikinci ihtimal daha doğrudur. Çünkü ilk ihtimal, söz konusu hicretin mutlak olarak kötü bîr şey olmasını gerektirir, oysa böyle değildir. Ancak gerçek anlamda hicrette tereddüt veya kusuru gerektirecek bir durum var kabul edilirse o zaman bu düşünülebilir. Örneğin bir kimse hicret ederken hem küfür ülkesini terk etmek hem de hicret ettiği yerde bir kadınla evlenmek isterse onun bu hicreti ne çirkin ne de gayr-i sahih olur. Ancak bu türlü hicret, tamamen Allah rızası için yapılan hicretten eksik olur. Hadisin bağlamından sırf Allah rızası için hicret görüntüsü vererek aslında bir kadınla evlenmek için hicret eden kimsenin kınandığı anlaşılmaktadır. Ancak hicretle birlikte bir kadınla evienme niyeti taşımaya gelince, sırf Allah rızası için yapılan hicretten düşük olsa bile kişi bu hicretten dolayı sevap alır. Yine Allah'a hicret şeklinde olmaksızın sadece bir kadınla evlenmeyi isteyerek göç etmek de hadiste yer alan kınamanın dışında kalır. Çünkü evlenmek, iffetli olmak suretiyle Allah'a yaklaşmayı kasdetme halinde, kişinin sevap alacağı bir şeydir. Bu hadisten; hükmünü bilmeden önce bir işe girişmenin caiz olmadığı da anlaşılmaktadır. Çünkü hadis, niyetsiz amelin olmadığını belirtmektedir. Bir şeyi yapmaya niyet etmek ise, ancak onun hükmünü bildikten sonra olur. Yine bu hadisten İslâmî hükümlerden haberi olmayan kişinin yükümlü olmadığı sonucu da çıkarılmıştır. Çünkü bir şeye kasdetmek ona niyet etmek, kasdedilen niyet edilen şeyi bilmeyi gerektirir. Oysa İslâmî hükümlerden habersiz olan kişi, bir şeye kasdedemez. 2. Bâb 2- Mü'minlerin annesi Hz. Âişe'den Haris b. Hişâm Allah Resûlü'ne Ey Allah'ın elçisi! Vahiy sana nasıl geliyor?" diye sordu. Hz. Peygamber şöyle buyurdu Bazen bana çıngırak sesi şeklinde getir ki benim üzerimde en şiddetli olanı budur-. Sonra bu halin şiddeti üzerimden kalktığında ben vahyi ezberlemiş oturum. Bazen de melek bana insan şeklinde gelir ve benimle konuşur. Ben onun söylediğini ezberlerim". Hz. Aişe şöyle demiştir "Ben soğuğun şiddetli olduğu günde vahyin ona indirildiğini görmüşümdür. Bu haiin şiddeti üzerinden kalkarken alnından terler boşalırdı.[10] Açıklama Müminlerin annesi" ifadesinin anlamı Hadiste yer alan "müminlerin annesi" ifadesi "Onun peygamberin eşleri, müminlerin anneleridir" âyetinden alınmıştır. Bu ayette kasdedilen şeyin ne olduğu hakkında görüş ayrılığı bulunmakla birlikte tercih edilen görüşe göre, bu annelik saygı gösterme ve evlenmenin haramlığı ile ilgilidir. Vahyin Geliş Şekilleri Hadiste vahyin geliş şekilleri sadece iki durum ile sınırlandırılmakla birlikte bunlara başkaları da eklenmiştir. Vahyin farklı şekillerde gelmesi ya vahyin niteliği ile ilgilidir ki; vahyin arı uğultusu şeklinde gelmesi, Hz. Peygamber'in zihnine telkin edilmesi, ilham, doğru çıkan rüya, İsra gecesinde arada vastta olmaksızın Hz. Peygamber'in Yüce Allah ile konuşması böyledir. Yahut da vahiy taşıyıcısının Cebrail'in niteliği ile ilgilidir ki; onun yaratıldığı seki! ofan altı yüz kanatlı asıl hali ile Hz. Peygamber'e gelmesi, Hz. Peygamber'in onu yer ile göğün arasında ufku kaplayan bir kürsü üzerinde görmesi böyledir. Hadiste Vahyin Geliş Şekillerinden Yalnızca İkisinin Zikredilmesi Bu konuda şu yorumlar yapılmıştır Hadiste bu ikisinin zikredilmesi bir sınırlama için olmayıp, vahyin çoğunlukla geldiği şekli belirtmek içindir. Bu ikisinden farklı olan şekiller, Hz. Peygamber'e bu sorunun sorulmasından sonra meydana gelmiştir. Meleğin zikredilen iki şekli çok nadir olduğu için Hz. Peygamber o konuya temas etmemiştir. Çünkü Hz. Âİşe'den nakledildiğine göre Hz. Peygamber meleği sadece iki kez bu şekilde görmüştür. Hz. Peygamber'in meleği bu şekilde görmesi sırasında bir vahiy gelmemiştir. Bu şekilde iken vahiy gelmiş olsa bile çıngırak sesi şeklinde gelmiş, Hz. Peygamber de bunu vahyin taşıyıcısının değil, vahyin niteliği olarak belirtmiştir. Meleğin İnsan Suretinde Görünmesi Hadiste yer alan "melek bana insan şeklinde görünür" İfadesine gelince; hadisin Arapça aslında yer alan "temessül" kelimesi "misil" kelimesinden türetilmiştir. Bu, "melek İnsan suretine girer" anlamındadır. Melek kelimesinin başında yer alan "elif-lam" harfi, belirlilik takısı olup, söz konusu meleğin Cebrail olduğunu bildirir. Hocamız Şeyh Siracüddin el-Buîkînî şöyle der "Bu söz, soyut gerçekleri zihne yaklaştırmak için bu şekilde söylenmiştir. Gerçekte meleğin insan suretinde gelmesi, meleğin zatının insana dönüştüğü anlamına gelmez. Bunun anlamı, meleğin hitap ettiği kişiye kendisini alıştırmak için insan suretinde görünmesidir." Vahyin Alınması Sırasında Hz. Peygamber'in Terlemesinin Hadisin Arapça'sında yer alan "yetefassaâu" kelimesi kan akıtmak için daman yarmak anlamına gelir. Burada Hz. Peygamber'in ne kadar çok terlediğini mübalağa yoiu ile bildirmek için alnından terin bu şekilde çıktığı ifade edilmiştir. Hz. Aişe'nin "soğuğun şiddetli olduğu gün" ifadesi, vahyin sıradışı bir olay olması sebebiyle Hz. Peygamber'in vahyin inişi sırasında, çok yorulduğunu ve sıkıntı çektiğini göstermektedir. Çünkü soğuk şiddetli olduğu halde terlemek, normal insan tabiatının üzerinde sıradışı bir durumun olduğunu göstermektedir. Hadisten Çıkan Sonuçlar Bu hadisten zikrettiklerimiz dışında başka sonuçlar da çıkmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır Kişinin manevî doyuma ulaşmak amacıyla bir şeyin niteliğini sorması, kesin inancı zedelemez. Peygamberlere vahiy vb. durumlar hakkında soru sormak caizdir. Sorulan sorunun farklı kısımları varsa cevap veren kişi cevabın başında, ayrıntıları saymayı gerektiren bir ifade kullanır. En doğrusunu Allah bilir. 3. Bab 3- Mü'minlerİn annesi Hz. Aişe'den âhi aieyh rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir "Allah Resulü'ne vahyin başlaması doğru rüyalar ile görmekle olmuştur. Gördüğü her rüya sabahın aydınlığı gibi aynen çıkardı. Sonra ona yalnızlık sevdirildi. Artık Hira mağarasında yalnızlığa çekilir, oradan ailesinin yanma gelinceye kadar sayısı belirli gecelerde ibadet eder ve ailesinin yanına döndükten bir süre sonra yine azık alıp mağaraya geri giderdi. Sonra yine Hatice'nin yanına dönüp, bir o kadar zaman için azık tedarik ederdi. Sonunda Allah Resûîü bir gün Hira mağarasında bulunduğu sırada Hak vahiy kendisine geldi. Ona melek geldi ve "Oku" dedi. O da "Ben okumak bilmem" cevabını verdi. Hz. Peygamber buyurdu ki "O zaman melek beni alıp takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bırakıp yine Oku! dedi. Ben de Ona Ben okumak bilmem, dedim. Yine beni atıp ikinci defa takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra beni bırakıp yine Oku! dedi. Ben de Okumak bilmem, dedim. Beni alıp üçüncü defa sıktı. Sonra beni bırakıp "Yaratan Rabbfnîn adıyla oku. O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. O, kalemle yazı yazmayı öğretendir, insana bitmediğini O öğretti [11] dedi. Bunun üzerine Allah Resulü yüreği titreyerek korku içinde döndü ve eşi Hatice bt. Huveylid'in yanma giderek "Beni örtünüz, beni örtünüz" dedi. Korkusu gidinceye kadar onu Örttüler. Sonra Hz. Peygamber başından geçenleri Hz. Hatice'ye anlatarak "Kendimden korktum" dedi. Hz. Hatice "Hayır, Allah'a yemin ederim ki, Allah seni asla utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, işini görmekten aciz olanların yüklerini çekersin, yoksula verir, hiçbir şeyi olmayana bağışta bulunursun, misafiri ağırlarsın, bir felakete uğrayana yardım edersin" dedi. Bundan sonra Hz. Hatice, Hz. Peygamber'i alıp amcasının oğlu Varaka b. Nevfel b. Esed b. Abdüluzza'ya götürdü. Bu zat, cahiliyye zamanında Hristiyan olmuş bir kimse olup İbranice yazıyı bilir ve İncil'den de bazı şeyleri İbranice okur-yazardı. O sırada Varaka gözleri sonradan görmez hale gelmiş bir ihtiyar idi. Hatice Varaka'ya "Amcamın oğlu! Dinle bak, yeğenin neler söylüyor" dedi. Varaka "Yeğenim, ne oldu, hayırdır?" diye sordu. Hz. Peygamber başından geçenleri anlattı. Bunun üzerine Varaka şöyle dedi "Bu gördüğün, Allah'ın Hz. Musa'ya gönderdiği Nâmus'tur. Keşke senin davet zamanında genç olsaydım! Kavminin seni bu şehirden çıkaracakları zaman keşke hayatta olsam!". Bunun üzerine Hz. Peygamber Onlar beni buradan çıkaracaklar mı ki?" diye sordu. Varaka da "Evet, senin getirdiğin bu dava ve mesaj ile gelen herkes, her Peygamber, düşmanlığa uğramıştır. Şayet senin davet günlerine yetişirsem, sana yardım ederim" dedi. Çok geçmeden Varaka vefat ve o esnada bir süreliğine vahiy kesildi.[12] Açıklama Hz. Peygamber'e Yalnızlığın Sevdirilmesi Hadiste yer alan "yalnızlık ona sevdirildi" ifadesinde yalnızlığı sevdiren zat zikredilmemiştir. Çünkü Hz. Peygamber'in karşılaştığı şeylerin tümü Allah'tan olmakla birlikte yalnızlığı Hz. Peygamber'e sevdiren şeyin ne olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Yahut da bu sevginin insanlardan kaynaklanmadığına İşaret etmek İçin bu ifade kullanılmıştır. Diğer bir ihtimal de bunun bir ilham vahyi olmasıdır. Yalnızlığın ona sevdirilmesinin sırrı şudur Yalnızlık kişinin kalbini başka peylerden boşaltarak tamamen istediği şeye yönelmesini sağlar. Hira Mekke'de bulunan, herkesçe bilinen bir dağdır. Dağlardaki oyuklara mağara denir. Hadisin Arapça metninde yer alan "tahannüs" kelimesi, Hz. Peygamber'in Hanîfîlİğe, yani Hz. İbrahim'in dinine bağlı olduğu anlamına gelmektedir. Hadiste geçen "hak ona geldi" İfadesi, hak olan emir yani vahiy ona geldi demektir. "Ben okuma bilmem" yani ben güzel okuyamam demektir. Hz. Peygamber bunu üç defa tekrarladığında kendisine "Yaratan Rabbi'nin adıyla oku! [13] denilmiştir. Yani onu sen kendi gücün ve bilginle değil, Rabbi'nin kuvveti ve yardımı ile okursun. Çünkü O seni yarattığı, senin küçüklüğünde kalbini yararak} kan pıhtısını oradan çıkarıp şeytanın payını giderdiği gibi, bunları da sana O öğretmektedir. Ümmetine de O öğretti, bu sayede daha önce ümmetin ümmî iken kalemle yazı yazar hale geldi. Bunu Süheylî zikretmiştir. Hadisteki "beni sıktı" ifadesi aslen nefesi hapsetmek anlamında kullanılmaktadır. Aynı ifade "suda boğmak" anlamında da kullanılır. Ebû Dâvud et-Tayâlisî Müsned'inde hasen bir senetle "boğazımı sıktı" diye rivayet etmiştir. Hz. Peygamber'in Korkması Hadiste yer alan "kendimden korktum" ifadesi "yüreği titreyerek" ifadesi ile birlikte, meleğin gelmesinden dolayı Hz. Peygamber'de oluşan etkilenmeyi göstermektedir. Bu yüzden o "beni örtünüz" demiştir. Hadiste zikredilen korkudan ne kasdedildiği hakkında âlimler on iki farklı' görüş İleri sürmüşlerdir 1. Bu, delilikten ve gördüğü şeyin kehanet cinsinden bir şey olmasından korkmaktır. Bu, bazı farklı rivayetlerde açık olarak zikredilmiştir. Ebû Bekr İbnü'l-Arabî bu ihtimali geçersiz saymıştır ki doğru olan da bunun geçersiz olmasıdır. İsmâilî bu korkunun, Hz. Peygamber'in kendisine gelenin Allah katından bir melek olduğunu zaruri bir şekilde anlamasından önce söz konusu olduğunu belirtmiştir. 2. Hayalden korkmak. Bu görüş de batıldır. Çünkü hayal gelip geçicidir, bu korku ise kalıcıdır, dolayısıyla aralarında fark vardır. 3. Ürpertinin şiddetinden dolayı ölmekten korkmak. 4. Hastalıktan korkmak. İbn Ebî Cemre bu görüşü kabul etmiştir. 5. Hastalığın devam etmesinden korkmak. 6. Peygamberliğin yükünü taşıyamamaktan korkmak. 7. Ürperti sebebiyle meleğe bakamamaktan korkmak. 8. Kavminin eziyetlerine sabredememekten korkmak. 9. Kavminin kendisini öldürmelerinden korkmak. 10. Vatanından ayrılmaktan korkmak. 11. Kavminin kendisini yalanlamalarından korkmak. 12. Kavminin kendisini ayıplamalarından korkmak. Bu görüşlerin doğruya en yakın, şüpheden en uzak olanları üç, dört ve beşinci görüşlerdir. Geri kalanlar itiraza açıktır. Hz. Peygamber'in Güzel Ahlâkı - Hz. Hatice'nin Bu Konudaki Sözleri Hz. Hatice'nin "hayır" sözü olumsuzluk ve uzak görme anlamına gelir. Hz. Hatice yemin anlamına gelen bu ifadesine, Hz. Peygamber'de bulunan güzel ahlâkın asıllarını bir bir saymak suretiyle tümevarım yoluyla delil getirmiştir. Bunlar güzel ahlâkın temelidir. Çünkü iyilik ya akrabaya ya da yabancıya yapılır. Ya bedenle ya malla yapılır. Kendi işini görebilen ya da göremeyen kişiye karşı yapılır. Hz. Hatice'nin zikrettiği nitelikler içinde bunların tümü yer almaktadır. Bu Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Başına sıkıntılı bir iş gelen kişiye, bunun kolay ve basit bir iş olduğunu ifade eden sözler söylemek suretiyle onu yatıştırmak müstehaptır. Başına sıkıntılı bir İş gelen kişinin de nasihatine ve görüşlerinin doğruluğuna güvendiği kişilere durumunu haber vermesi müstehaptır. Varaka b. Nevfel Varaka ve Zeyd b. Amr b. Nevfel, putlara tapmayı kötü gördüklerinden Şam ve başka bölgelere giderek gerçek dini aradılar. Varaka hoşuna gittiği için o Hristiyan oldu. O, Hz. İsa'nın dini üzere yaşayan ruhbanlar görmüştü ve Hris-tiyanlık bir çok bölgede henüz bir değişikliğe/tahrifata uğramamıştı. Bu sebeple Hristiyanhğı değiştirenlerin bozmuş olduğu Hz. Peygamber'in geleceği müjdesini Varaka almıştı. Zeyd b. Amr hakkındaki açıklama Menâkıb bölümünde gelecek. Bu hadiste, ihtiyaç sahibi olan kişiyi, kendisinden bir şey istenilene karşı onu ey İyi bilen ve kıymetini ifade eden kişinin takdim etmesine dair bir yol gösterme vardır. Hz. Hatice'nin Varaka'ya "Yeğenini dinle" sözü bunu göstermektedir. Hz. Hatice bununla Varaka'yı, Hz. Peygamber'in sözünü dinlemeye hazır hale getirmek istemiştir. Bu, öğretimde de son derece etkili bir yöntemdir. Namus Hadiste geçen Varaka'nm "Bu gördüğün, Allah'ın Hz. Musa'ya gönderdiği Nâmus'tur" sözüne gelince; namus, Buhârî'nin Kitâbu'I-enbiyâ bölümündeki hadislerde de kesin olarak belirttiği gibi sır sahibi anlamına gelmektedir. İbn Zafer, nâmus'un hayırlı sır sahibi olduğunu, câsus'un ise kötü sır sahibi olduğunu söylemiştir. Doğru olan, çoğunluğun kabul ettiği birinci görüştür. Burada "namus" sözü ile kasdedilen Cibril'dir { Varaka, Hz; îsâ'dan değil "Hz. Musa'ya" ifadesi ile Hz. Musa'dan bahsetmiştir. Çünkü Hz. İsa'nın aksine Hz. Musa'nın kitabı pekçok hüküm içermektedir. Hz. Peygamber'in kitabı da böyledir. Varaka "genç olsaydım" ifadesi ile Hz. Peygamber'in İslâm'a daveti sırasında ona daha çok yardım edebilmek için genç olmayı istemiştir. Ondan "yaşlı ve bir kişi olup gözleri görmezdi" şeklinde bahsedilmesinin sırrı da böylelikle açığa çıkmış olmaktadır. Hz. Peygamber "Onlar beni buradan çıkaracaklar mı ki?" ifadesi ile kendisini Mekke'den çıkarmalarını uzak bir ihtimal olarak görmüştür. Çünkü O'nda Mekke'den çıkarılmasını gerektirecek bir durum yoktu. Zira o, Hz. Hatice'nin belirttiği gibi üstün ahlâkî özelliklere sahipti. Peygamberlere Gösterilen Düşmanlığın Sebebi Varaka "Senin getirdiğin gibi bir şey getiren herkes düşmanlığa uğramıştır" sözü ile bu düşmanlığın gerekçesinin, Peygamberlerin toplumun alıştığı şeyİeri terk etmeyi gerektiren hükümler getirmeleri olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Varaka, geçmiş semavî kitaplardan Hz. Peygamber'in toplumunun onun davetine icabet etmeyeceğini öğrenmiştir. Bu ise aralarında bir çatışma ve inatlaşmayı gerektirecek ve bundan da düşmanlık doğacaktır. Bu, bir soruya cevap veren kişinin, gerektiğinde cevabına delil getireceğini göstermektedir. 4- Câbir b. Abdullah el-Ensârî'den rivayet edildiğine göre, vahyin kesintiye uğraması ile ilgili hadiste Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Ben bir gün yürürken birden bire gökyüzü tarafında bir ses işittim. Başımı kaldırdım. Bir de baktım ki, Hırada bana gelen melek sema ile arz arasında bir kürsü üzerinde oturmuş. Çok korktum. Evime dönüp Beni örtün, beni örtün, dedim. Bunun üzerine Yüce Allah Ey bürünüp sarınan! Kalk ve uyar artık.. Sadece Rabbfni büyük tanı. Elbiselerini temizle. Kötü şeyleri terk et! [14] âyetlerini indirdi. Artık vahiy kızıştı da arka arkaya devam etti.[15] Açıklama Hz. Peygamber'in beni örtün, beni örtün" sözü, Buhârî'nin Tefsir bölümünde Yunus'tan bir rivayete göre dessirûnî" şeklinde gelmiştir. Bunun üzerine şu ayetler İndirilmiştir "Ey bürünüp sarman! Kalk ve uyar/korkut artık" yani "Sana inanmayanı azapla korkut", "Sadece Rabbi'ni büyük tanı", "Onu yücelt", "Elbiselerini temizle", necasetlerden temizle. Bir görüşe göre buradaki elbiselerden maksat nefistir. Onu temizlemek ise, değerini azaltacak şeylerden kaçınmaktır. Bu âyetlerdeki "ricz/kötü şeyler"den maksat putlardır. Sözlükte bu kelime azap anlamına gelmektedir. Putlara bu ismin verilmesi puta tapmanın azaba sebep olmasıdır. Vahiy kızıştı" ifadesi vahyin arka arkaya hızla gelmeye başladığını ortaya koymaktadır. 5- Saîd b. Cübeyr'in naklettiğine göre İbn Abbas "Onu Kur'ân'ı acele kavrayıp ezber etmen için dilini oynatma [16] âyeti hakkında şunu rivayet etmiştir "Allah Resulü, inen vahyin şiddetinden çoğu zaman zorlanır, vahyi ezberlemek için dudaklarını kıpırdatırdi. Hadisin burasında hadisi İbn Abbas'tan rivayet eden Saîd; İşte İbn Abbas dudaklarını nasıl kıpırdatıyorsa ben de öyle yapıyorum, demiş ve dudaklarını kıpirdatmıştır. Bunun üzerine Yüce Allah ona "Onu Kur'ân'ı acele kavrayıp ezber etmen için dilini oynatma. Onu toplamak ve onu okutmak şüphesiz bize aittir". Yani senin göğsünde toplamak ve senin onu okuman bize aittir. "Öyleyse biz onu okuduğumuz vakit, sen onun okunmasına uy". Yani onu dinle ve sus. "Sonra onu açıklamak da bize aittir". Yani sonra onu senin okuman da bize aittir.[17] âyetlerini indirdi. Bundan sonra Hz. Peygamber Cibril geldiğinde onu dinler, gittiğinde de Cibril'in ona okuduğu gibi o da okurdu.[18] Açıklama Hadiste geçen "inen vahyin şiddetinden zorlanır" ifadesi, zorluğun vahyi ezberlemek için dudağı kıpırdatmaktan kaynaklandığını göstermektedir. 6- İbn-i Abbas'tan yaiiahu am şöyle rivayet edilmiştir Allah Resulü insanların en cömerti idi. En cömert olduğu zaman da Ramazan ayında Cebrail ile buluştuğu zamandır. Cebrail Ramazan iyinin her gecesinde Hz. Peygamberle buluşarak onunla Kur'ân'ı müzâkere îderdi. Gerçekten Allah Resulü esen rüzgârdan daha cömertti. Açıklama Cömertlik övülen sıfatlardandır. Cebrail'in Hz. Peygamberle Kur'ân'ı müzakare etmesinin ıikmeti şudur Kur'ân'ı müzakere etmek Hz. Peygamberdeki iç zenginliğini artı-ırak bağlılığını yenilemiş, zenginliği ise cömertliğin sebebidir. cömertlik dinde, verilmesi gereken şeyi verilmesi gereken kişiye vermek anlatına gelir. Bu, sadakadan daha geneldir. Yine Ramazan ayı hayırların yapıldığı imandır. Çünkü Allah'ın kullarına olan nimeti bu ayda diğer aylardan daha oktur. Bu yüzden Hz. Peygamber de Allah'ın kullan hakkın-aki bu kanununa uymayı tercih ediyordu. İşte vakit, bu vakitte indirilen şey, len zat ve müzakere, cömertliği arttırmıştır. Doğrusunu Allah bilir. Hadiste yer alan "esen rüzgar" ifadesi, Hz. Peygamber'in cömertlik konumda rüzgârdan daha hızlı olduğunu ifade etmektedir. "Esen" kelimesi, rüzgârın ıhmet ile sürekli esmesi anlamında kullanılmıştır. Rüzgâr nasıl estiği şeylerin imüne cömertçe esiyorsa, Hz. Peygamber'in cömertliğinin de böyle kapsamlı duğu ifade edilmektedir. Hadisten Çıkartılan Sonuçlar Nevevî şöyle demiştir Bu hadisten şu neticeler çıkarılır * Her zaman cömert olmaya teşvik, Ramazan'da ve iyilik ehli kimselerle birlikte bulunduğunda kişinin cömertliğini arttırması Salihleri ve hayır ehli kimseleri ziyaret etmek, şayet ziyaret edilen kişi bundan sıkilmıyorsa bunu sıkça yapmak, Ramazan'da çokça Kur'ân okumak, Ramazanda Kur'ân okumanın diğer zikirlerden daha faziletli olması. Çünkü zikir, Kur'ân okumaktan daha faziletli veya ona eşit olsaydı Hz. Peygamber onu yapardı. Şayet "Hz. Peygamber'in okumasının amacı ezberini sağlamlaştırmaktı" denilirse, deriz ki Hz. Peygamber, Kur'ân'ı zaten ezbere biliyordu. Üstelik bunu sağlamlaştırması da bazı oturumlarla sağlanabilirdi. Ramazan ayı" şeklinde bir İsim tamlamasına gerek olmaksızın sadece '"Ramazan" kelimesini kullanmak da mümkündür. Bunlar dışında, iyi incelendiğinde bu hadisten başka sonuçlar da çıkarılabilir. İbn Hacer der ki Bu hadis Kur'ân'ın Ramazan ayında inmeye başladığını göstermektedir. Çünkü Kur'ân'ın bir defada dünya semasına indirilmesi Iön Abbas'ın rivayet ettiği hadiste de yer aldığı gibi Ramazan ayında olmuştur. Bu yüzden Cebrail Hz. Peygamber'e her sene geliyordu ve birlikte iki Ramazan arasında indirilen Kur'ân'ı müzakere ediyorlardı. Sahih'te Hz. Fâtıma'nin rivayetinde yer aldığı üzere Hz. Peygamber'in vefat ettiği yıl Kur'ân'ı iki defa okudular. Böylelikle hadisin bu başlık altında niçin yer aldığını soranlara cevap verilmiş olmaktadır. Doğrusunu Allah bilir. 7- Abdullah b. Abbas'tan rivayet edildiğine göre Ebû Süfyan şunları söylemiştir "Hz. Peygamber'in Ebû Süfyan ve Kureyş kâfirleri ile Hudeybiye antlaşmasını imzaladığı mütâreke günlerinde Ebû Süfyan, Şam'a ticaret için giden bir Kureyş kervanında bulunuyordu. Rum imparatoru Herakleios, Kureyşli kervanla birlikte Ebû Süfyan'ı huzuruna çağırttı. Ebû Süfyan ve arkadaşları Herak leios'un huzuruna girdiler. O zaman Herakleios ve yanındakiler İliya'da Kudüs'te idiler. Rumların ileri gelenleri ile birlikte iken imparator bunları huzuruna çağırdı ve tercümanının da gelmesini emretti. Tercüman Peygamberim diyen bu adama hanginiz soy olarak daha yakındır? diye sordu Ebû Süfyan anlatıyor "Benim" dedim. Bunun üzerine Herakleios "Onu yanıma, arkadaşlarını da yakma getirin. Onun arkasında dursunlar" dedi. Sonra tercümanına dönüp dedi ki "Bunlara de ki Ben bu zat hakkında bu adama bazı şeyler soracağım. Bana yalan söylerse onu yalanlasınlar," Ebû Süfyan dedi ki "Vallahi arkadaşlarım yalan söylediğimi etrafta yayarlar diye utanmasaydım onun peygamberin hakkında yalan söylerdim." Herakle ilk sorusu şu oldu içinizde soyu nasıldır? Onun içimizde soyu pek büyüktür, dedim. İçinizden daha önce peygamberlik iddiasında bulunan kimse var mıydı? diye sordu. Yoktu, dedim. Babaları içinde hiçbir melik kral var mıdır? dedi. Hayır, dedim. Ona uyanlar, halkın önde gelenleri mi, yoksa güçsüzleri mi? Halkın zayıf olanları. Ona uyanların sayısı artıyor mu, azalıyor mu? Artıyorlar,. Onun dinine girdikten sonra beğenmeyerek dininden dönenler var mıdır?. Yoktur. Kendisinin peygamber olduğunu söylemeden önce onu yalan ile itham ettiğiniz olmuş mudur? Hayır. Hiç anlaşmalarını bozar mı? Hayır bozmaz. Ancak biz şimdi onunla bir süreliğine ateşkes yaptık. Bu süre içinde ne yapacağını bilmiyoruz. Ebû Süfyan dedi ki "Peygamber'i kötülemek adına araya katacak bundan başka bir söz bulamadım." Onunla hiç savaş yaptınız mı? Evet yaptık. Bu savaşlar nasıl sonuçlanıyor? Karşılıklıdır, bazen o yener, bazen biz yeneriz. Size neyi emrediyor? Bize; yalnızca Allah'a kulluk edin, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın, Atalarınızın inanıp söyledikleri şeyleri terk edin, diyor. Namazı, doğruluğu, iffeti ve akraba ile İlişkiyi sıkı tutmayı emrediyor. Bunun üzerine Herakleios tercümanına dedi ki "Ona söyle Soyunu sordum, İçinizde yüksek bir soya sahip olduğunu söyledin. Peygamberler de zaten böyle toplumlarının yüksek soya sahip olanlarından gönderilirler. Aranızda daha önce peygamberlik iddiasında bulunan olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Daha önce böyle birisi olsaydı, bu adam da kendisinden önceki bir söze uymuş kimsedir, derdim. Babalan içinde hiçbir hükümdar gelip gelmediğini sordum, gelmediğni söyledin. Babaları içinden bir hükümdar gelmiş olsaydı, bu da babasının krallığını geri almaya çalışıyor, derdim. Peygamberlik iddia etmeden önce onun yalan söylediğini duydunuz mu diye sordum, duymadığınızı söyledin. Ben ise biliyorum ki önceden halka yalan söylememiş bir kimse sonradan Allah'a yalan söylemeye cüret etmez. Ona tabi olanlar önde gelenler, güçlüler midir, zayıflar mıdır, diye sordum. Zayıfların ona bağlandığım söyledin. Peygamberlerin bağlıları da zaten zayıf kimselerdir. Ona uyanlar artıyor mu azalıyor mu diye sordum, arttığını söyledin. İman işi tamamlanıncaya kadar hep bu şekilde artarak gider. Onun dinine girenlerden, bu dini beğenmeyerek dönenler olup olmadığını sordum, yoktur dedin. İman da kalplere karışıp kökleşinceye kadar böyledir. Hiç anlaşmalarını bozar mı diye sordum, bozmadığını söyledin. Peygamberler de böyledir, anlaşmalarını bozmazlar. Size ne emrediyor diye sordum. Yalnız Allah'a kulluk edip, ona hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettiğini, putlara kulluğu yasakladığını, namaz, doğruluk ve, iffeti emrettiğini söyledin. Bu söylediklerin doğruysa şu ayaklarımın bastığı yerlere yakında O zat sahip olacaktır. Ben zaten bir peygamberin yakında çıkacağını biliyordum. Ancak sizin içinizden olacağını tahmin etmezdim. Onun yanma varabileceğimi bilsem, onunla buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım ayaklarını yıkardım!" Ondan sonra Herakleios, Dıhye'nin elçiliği ile Busrâ emirine gönderilen ve onun tarafından İmparatora ulaştırılan Peygamber'in mektubunu istedi. Getiren adam onu Herakleios'a verdi, o da okudu. Mektupta şunlar yazılmıştı Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve resulü Muhammedden, Rumların büyüğü Herakleios'a. Selam hidayete tabi olanlara otsun. Seni islâm'a davet ediyorum, islâm'a gir ki selamete eresin ve Allah mükâfatım iki kat versin. Eğer kabul etmezsen senin halkın olan çiftçilerin bütün Bizans halkının [19] günahı senin boynunadtr. Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir kelimeye gelin Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da birbirimizi Rab edinmeyelim. Eğer yüz çevirirlerse deyiniz ki Şahit olun, biz muhakkak Müslümanlarız.[20] Ebû Süfyan dedi ki Herakleios sözünü söyledikten ve mektubu bitirdikten sonra .yanında gürültü çoğaldı, sesler yükseldi. Biz de yanından çıkarıldık. Arkadaşlarımla yalnız kalınca onlara dedim ki "Ebu Kebşe'nin [21] oğlunun işi gerçekten büyüyor. Asfar oğullarının Rumların kralı bile ondan korkuyor. Artık Allah Resulü'nün galip geleceğine, Allah İslâm'ı kalbime yerleştirinceye kadar kesin olarak inanmaya devam ettim." İliya Beyt-i Makdis emiri ve Herakleios'un dostu olup Şam hıristiyanlarına piskopos tayin edilen İbnü'n-Nâtûr Herakleios'tan bahsederek derdi ki "Herakleios, Beyt-i Makdis'e geldiği zaman çok üzgün göründü. Komutanlarından bazıları ona 'Senin bir sıkıntın olduğunu görüyoruz' dediler. İbnü'n-Nâtûr dedi ki Herakleios yıldızlara bakan, kahinlikle uğraşan bir kişiydi. Bu soru karşısında onlara 'Bu gece yıldızlara baktığımda sünnet olanların kralının ortaya çıktığını gördüm. Bu ümmet içinde sünnet olanlar kimlerdir?' diye sordu. Yahudiler'den başka sünnet olan yoktur, onlardan da endişe etme. Ülkenin şehirlerine mektup yaz, oralardaki Yahudiler'i öldürsünler' dediler. Derken Herakleios'un huzuruna Gassanî hükümdarı tarafından Hz. Peygamber'e dair haber ulaştırmakla görevli bir adam getirildi. Herakleios o adamdan haberi alınca 'Bu adam sünnetli midir, değil midir? Bir bakın' dedi. Baktılar ve sünnetli olduğunu bildirdiler. Herakleios gelen adama 'Araplar sünnet olur mu?' diye sordu. Sünnet' olduklarını öğrenince 'Bu ümmetin kralı İşte ortaya çıkmıştır1 dedi. Ondan sonra Herakleios, Roma'da ilimde kendisine denk bir dostuna mektup yazıp, Hıms'a [22] gitti. Hıms'tan ayrılmadan o dostundan, Peygamber'in çıktığı ve bunun gerçek bir peygamber olduğu hakkındaki görüşüne uygun bir mektup geldi. Sonra Herakleios, Hıms'ta bulunan bir sarayına Rumların önde gelenlerini davet ederek kapıların kapanmasını emretti. Sonra yüksek bir yere çıkıp 'Ey Rum topluluğu! Bu peygambere biat edip kurtuluş ve doğru yola kavuşmayı istemez misiniz? Hem de bu sayede mülkünüz elinizde kalır' diye hitap etti. Bunun üzerine topluluk, yaban eşekleri gibi hızla kapılara doğru koştularsa da kapıların kapalı olduğunu gördüler. Herakleios, bu kadar nefret ettiklerini görüp iman etmelerinden ümidini kesince Bunları geri çevirin' diye emretti ve onlara dönüp Biraz önceki sözlerimi, dininize olan sıkı bağlılığınızı denemek için söyledim. Bunu da gözlerimle gördüm1 dedi. Bu söz üzerine oradakiler memnunluklarını bildirerek kendisine saygı için secde ettiler. Herakleios hakkındaki haberin sonu da bundan ibarettir.[23] Açıklama Herakleios, Bizans imparatorunun ismidir. Kayser ise lakabıdır. İran krallarına da Kisrâ denir. Kervan, deve sahipleri olup, on veya daha fazla kişiden oluşan topluluktur. Burada Ebû Süfyan kervanla birlikte iken Herakleios'un adamları ona gelip İmparator'un kendisini çağırdığını bildirmişlerdi. Çünkü o kervandakilerin büyüğü idi. Bu sebeple Herakleios da diğer Kureyş'liler arasından onu seçmişti. Hudeybiye antlaşması ile ilgili geniş bilgi Meğâzî bölümünde gelecektir. Bu antlaşma hicretin altıncı yılında oldu. Süresi Sîret bölümünde de bildirildiği gibi on yıldı. Ebû Süfyan'ın 'Vallahi yalan söylediğimi etrafta yaymalarından korkma-saydım yalan söyleyecektim" sözü, Arapların ya daha önceki dinden Hz. İbrahim'in dininden ya da örften dolayı yalan söylemeyi çirkin saydıklarını göstermektedir. İbn İshak rivayetinde bu durum şu şekilde açık olarak ifade edilmiştir "Vallahi eğer yalan söylemiş olsaydım, kervandakiler bu sözümü geri çevirmezlerdi. Ancak ben kavmim içinde yalana tenezzül etmeyecek şekilde üst konumda idim. Biliyordum ki yalan söylersem en azından o kervandakiler bunu hafızalarında tutacaklar, sonra da benim hakkımda yalan söylediğimi konuşacaklardı. Bu yüzden Herakleios'a yalan söylemedim". Herakleios'un "Peygamberlik iddiasında bulunan şu zatın aranızda soyu nasıldır?" sorusu, soyunun hali nasıldır, şereflilerinizden midir, değil midir anlamına gelir. Herakleios'un "Ona uyanlar şereflileriniz mi zayıflarınız mı" sözünde geçen "şerefliler" den burada kasdedilen her şerefli insan olmayıp, toplum içinde bü-yüklenen, kendini şerefli sayanlardır. Bu sebeple Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve onların benzeri Müslümanların bu soruda geçen "şerefliler"e dahil edilmediği gerekçesi İle itiraz edilemez. Ebu Süfyan'ın "aramızda savaş karşılıklıdır" sözünün Arapça aslında yer alan "sical" kelimesi "secT'den gelir, ki bu kova demektir. Ebû Süfyan bu sözü ile bir anlamda savaşanları kuyudan su çekenlere benzetmiştir. Bazen bu bir kova su çeker, bazen diğeri. Yine Ebû Süfyan bu sözü ile Bedir ve Uhud savaşlarına işaret etmektedir. Ebû Süfyan'm Hz. Peygamber'den naklettiği "Atalarınızın dediğini bırakın" sözü, Arapların cahiliye döneminde benimsedikleri her şeyi terk etme konusunda özlü bir ifadedir. Burada Ebû Süfyan'm ataları zikretmesi, Hz. Peygamber'e muhalefetlerini mazur göstermek içindir. Çünkü atalar, hem putperestler hem de Hristiyanlarca örnek alınan kişilerdir. Ebû Süfyan'm "Ben de zayıflarının ona peygambere uyduğunu söyledim" sözünün anlamı şudur Peygamberlere uyanlar çoğunlukla alçak gönüllü insanlardır. Ebû Cehil ve yandaşları gibi kıskançlık ve azgınlıklarından dolayı dinden uzak kalmada ısrar edenler değil. Sonuçta Allah onları helak etmiş, bir zaman sonra da onlar içinden saadete ulaşmasını istediği kişileri kurtarmıştır. Herakleios'un "İman da böyledir" sözü imanın durumu da budur anlamına gelir. Çünkü iman bir nur olarak belirir, namaz, zekât, oruç vb. gibi muteber fiillerle imanın nuru gittikçe artar. Bu sebeple Hz. Peygamber'in hayatının son I yılında "Bugün size dininizi ikmal ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım [24] âyeti indirilmiştir. "Allah nurunun tamamlanmasından başkasına razı olmaz [25] âyeti de bu anlamdadır. Hz. Peygamber'in bağlıları için de durum böyle olmuştur. Onların sayısı günden güne artmış, sonunda Allah'ın istediği dinin kuvvetlenmesi ve nimetin tamamlanması gerçekleşmiştir. Hamd ve I lütuf O'na aittir, Herakleios'un "Peygamberler de böyledir, anlaşmalarını bozmazlar" sözüne Igelince; Peygamberler anlaşmalarını bozmazlar, çünkü onlar dünya istek ve zevklerinin peşinde değillerdir. Dünya hazzma talip olanlar anlaşmayı bozup bozmadığına aldırış etmezler. Ahireti talep edenler ise böyle değildir. Herakleios'un "Onun yanma varabileceğimi bilsem, onunla buluşmak için ıer türlü zahmete katlanırdım" sözü, Hz. Peygamber'in yanma ücret etmesi halinde öldürülmekten kurtulamayacağına kesin olarak inandığını göstermektedir. Dıhye, Yemen dilinde "reis" anlamına gelmektedir. Dıhye, Halife el-Kelbînin 3ğlu olup büyük bir sahabidir. Ashab içinde en yakışıklı olanı idi. İslâm'ın ilk yıllarında müslüman oldu. Hz. Peygamber hicrî sonunda Hudeybiye'den döndükten sonra onu, mektubunu götürmek üzere Herakleios'a göndermiştir. Vakidî'nin kaydettiğine göre Dıhye Herakleios'un yanma hicrî 7. yılın muharrem ayında ulaşmıştır. Halife İbn Hayyat'ın Tarihinde ise mektubun Herakleios'a hicrî 5. yılda gönderildiği söylenmiştir. Ancak bir Önceki görüş daha doğrudur. Mektupta yer alan "Muhammedden" ifadesi mektuba kendi adı ile başlamanın sünnet olduğunu göstermektedir. en-Nahhâs bu konuda sahabe arasında icma bulunduğunu anlatmaktadır. Oysa gerçekte bu konu ihtilaflıdır. Mektupta yer alan "Rumların büyüğüne" ifadesi ile kral ve imparator sözcükleri bir kenara bırakılmıştır. Çünkü o, İslâm'ın hükmü ile azledilmiştir. Ancak Hz. Peygamber Herakleios'u İslâm'a çekebilmek için yine de bir iltifatta bulunmuştur. Dıhye'nin hadisinde, Kayser'İn yeğeninin de mektupta "Rumların kralına" denilmemesini hoş karşılamadığı belirtilmektedir. Kâfire Selam Verilmesi Hz. Peygamber'in "Selam hidayete tabi olanlann üzerine olsun" sözüne gelince; bu söz Kur'ân'da Hz. Musa ve Hz. Harun'un Firavunla arasındaki olay anlatılırken zikredilmiştir. Bağlamdan, bu sözün iki peygamber tarafından Fira-vun'a söylenmesi emredilen sözlerden olduğu anlaşılmaktadır.[26] Şayet "kâfire ilk olarak nasıl selam verilir?" diye sorulursa buna şu şekilde cevap veririz; Müfessirler bununla selamlamanın kasdedilmediğini söylemişlerdir. Bunun anlamı "Allah'ın azabından ancak müslüman olan kurtulur" demektir. Bu sebeple bu âyetin peşinden "azap da yalanlayan ve yüz çevirenedir" İfadesi gelmiştir. Mektubun devamında da aynı şekilde ifadeler yer almıştır. "Şayet yüz çevirecek olursan çiftçilerin bütün Bizans Halkının vebali senin boynunadır". Özetle cevap verecek olursak Kâfire doğrudan ilk olarak selam verilmemiştir. Her ne kadar lafızdan ilk olarak bu anlaşılsa bile durum böyle değildir. Çünkü kişi bu sözde kasdedilenlerin kapsamına girmemiştir. Çünkü o hidayete tabi olanlardan değildir, dolayısıyla ona selam da verilmemiştir. Hz. Peygamber'in Şayet yüz çevirecek olursan" sözü, İslâm'a girmekten yüz çevirirsen demektir. Hadisin Arapça aslında yer alan "erîsiyyîn" İfadesi "erîsî' kelimesinin çoğuludur. İbn Sîde şöyle demiştir Erîsî, Sa'leb kabilesi dilinde "çiftçi" demektir. Medâinî'nin mürsel yolla yaptığı rivayetteki şu ifade de bunu göstermektedir "Çiftçilerin günahı senin boynunadır". Yine Ebû Ubeyd Kasım İbn Sellam el-Emuâ! adlı kitabında Abdullah b. Şeddâd'dan mürsel yolla şunu rivayet etmektedir "İslâm'a girmezsen, bari çiftçilerin bütün Bizans halkının müslüman olmalarına engel olma". Ebû Ubeyd Kasım İbn Selîam şöyle demiştir Çiftçiler ile kasdedilen, Herakleios'un halkıdır. Çünkü ekim işi ile uğraşan herkes, ister bunu kendisi yapsın ister başkası aracılığıyla yapsın Araplara göre çiftçidir. Hattâbî şöyle demiştir "Hz. Peygamber bununla şunu kastetmiştir Zayıfların ve sana uyanların seni taklit ederek müsîüman olmamaları halinde sorumluluk senin üzerinedir. Çünkü kural olarak küçükler büyüklere, halk hükümdara tabi olur." Ben İbn Hacer derim ki Hz. Peygamber'in bu sözünün açılımı şöyledir "Şayet İslâm'a uymazsan kendi günahınla birlikte, çiftçilerin günahını da yüklenirsin. Çünkü çiftçilerin inkarcılığa devam etme konusunda kendisine uyması sebebiyle kral günahkâr olursa, kendi İnkârcılığından dolayı haydi haydi günahkâr olur. Bu, sözde zikredilmemekle birlikte ondan anlaşılan anlamdır. Bu, "Hİçkİmse başkasının günah yükünü yüklenmez [27] âyeti İle çelişmez. Çünkü günah işleyen kişinin yükünü ondan başkası yüklenmez. Ancak kötülüğü işleyen ve işlenmesine sebep olan kişi iki açıdan günahı yüklenir Birincisi kendisinin günah işlemesi, ikincisi ise, başkasının işlemesine de sebep olması." Bu Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Bu hadis cünübün bir veya iki ayet okuyabileceğini göstermektedir. Yine bu hadis Kur'an'dan bazı bölümlerin düşman ülkesine yollanabileceğim veya kişinin bunu yanında götürebileceğini göstermektedir. İbn Battal bunun Kur'an'ın düşman ülkesine götürülmesini yasaklayan hadîs ile neshedildiğinİ iddia etmiştir. Ancak bu görüş, söz konusu yasağın tarihini ortaya koymayı gerektirir. Şu da söylenebilir Yolculukta götürülmesi yasaklanan mushaftır. Bu konuda ileride açıklama gelecektir. Cünübe gelince, kişinin Kur'an okumayı kasdetmeden okuması caizdir denilebilir. Ayrıca bu olaydan yola çıkarak bunun caiz olduğunu söylemek de tartışılabilir. Çünkü bu özel bir durumdur, genel bir hüküm değildir. Dolayısıyla cevaz bu olayda olduğu gibi yalnızca tebliğ ve uyarmaya ihtiyaç duyulması hali ile sınırlıdır. Zaruret olmadığı halde mutlak olarak caiz görmek ise doğru değildir, Taharet bölümünde bu konuda geniş açıklama gelecektir. Hadisin Arapça aslında Herakleios'un üzgün durumunu anlatmak için kullanılan uHabîsü'n-nefs" İfadesi ahlaken düşük şahsiyet anlamına geldiği gibi, gamlı, ve tembel kişi anlamında da kullanılır. Sahih'de Hz. Peygamber'in şu sözü yer almıştır "Sizden biriniz nefsim habis oldu demesin." Hz. Peygamber böyle diyerek bu ifadeyi çirkin gördüğünü belirtmiştir. Bu hadiste hitap edilenler müslümanlardır. Herakleios hakkında bu ifadenin kullanılması ise yasak değildir. Kehânet Hadiste, Herakleios'un kehanetle ilgilendiği belirtilmiştir. Kehanet bazen şeytanların insanlara telkini ile bazen de yıldızlardan hükümler elde etmek suretiyle olur. Her İkisi de cahiliye döneminde oldukça yaygındı. Ta ki Allah İslâm dinini galip kıldı ve kâhinlerin otoritesi kırıldı. Din onların sözlerine itimad etmeyi yasakladı. Herakleios'un yıldızların hükmüne bakması ona sünnet olanların melikinin galip geleceğini gösterdi. Aynen onun dediği gibi de oldu. Çünkü Hz. Peygamber'in ortaya çıkması da o günlerde olmuştu. Zira Hz. Peygamber Hudeybiye'de Mekke kâfirleri ile antlaşma yapmış ve Allah şu ayetleri indirmişti "Gerçekten biz sana apaçık bir fetih İhsan ettik [28] Hudeybiye antlaşmasına âyette fetih denilmiştir. Çünkü Mekke'nin fethedilmesinin sebebi Kureyş'İn Hudeybiye'de yapılan antlaşmayı bozması idi. Galip gelmenin başlangıcı olan Hudeybiye antlaşması bizzat galip gelme Mekke'nin fethi gibi sayılmıştır. Müslüman Olan Piskopos Dağâtır Herakleios'a arkadaşından gelen mektuba gelince; daha önce işaret ettiğim Dıhye hadisinde şunlar yer almaktadır "Herakleios Kureyşlileri huzurundan çıkarınca beni huzuruna aldı ve başpiskoposa haber göndererek onu çağırttı. Başpiskopos şöyle dedi "Bu bizim beklediğimiz haberdir. İsa bunu bize müjdelemiştir. Ben onu tasdik ediyor ve ona uyuyorum". Kayser/İmparator İse şöyle dedi "Ben bunu yaparsam hükümdarlığım ve İmparatorluğum elimden gider"...Bu olayın sonunda Dıhye şöyle demiştir "Başpiskopos bana şöyle dedi Bu mektubu alıp arkadaşına peygambere götür. Ona selam söyle ve benim Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik ettiğimi haber ver. Ben ona iman ettim, onu tasdik ettim". Rumlar Başpiskoposun bu sözlerine tepki gösterdiler. Başpiskopos onların huzuruna çıkınca onu öldürdüler." İbn İshak'ın rivayetinde yer aldığına göre Herakleios, Dıhye'yi Rum Dağâtı-rına gönderdi ve "Rumlar içinde onun sözü benden daha çok geçer" dedi. Dağâtır müslüman olduğunu açıkladı, üzerindeki elbiseyi çıkararak beyaz bir elbise giydi. Rumların karşısına çıkarak onları İslâm'a çağırdı ve kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu. Rumlar ona saldırarak vurup öldürdüler. Dıhye Herakleios'un yanma gidince Herakleios dedi ki "Sana onlardan korktuğumuzu söylemiştim. Dağâtir onlara göre benden daha yüce idi buna rağmen onu öldürdüler". Ben İbn Hacer derim ki Dağâtır, bu hadiste adı belirtilmeyen Herakleios'un dostu olabilir. Ancak "Dıhye bu mektubu Herakleios'a Hudeybiye antlaşmasının İmzalandığı yıl getirmedi, Tebük gazvesinde getirdi" diyenlerin görüşü ile bu durum çelişmektedir. Tercih edilen görüş Dıhye'nin mektubu daha önce de Herakleios'a ulaştırmasıdır. Buna göre hem piskopos hem de Dağâtır adındaki kişi müslüman olmaları sebebiyle öldürülmüş olabilirler. Yahut Dağâhr'a ait iki olay nakledilmiş, olabilir Bunların birini İbnü'n-Nâtûr zikretmiştir ki orada Dağâtır'ın müslüman olduğu veya öldürüldüğünden bahsedilmemiştir. İbn İs-hak'ın zikrettiği olayda ise onun Dıhye ile başından geçenlerden, müslüman olması ve öldürülmesinden bahsedilmektedir. "Herakleios Hımıs'a gitti" ifadesinde yer alan Hıms Herakleios'un bu seferi sırasında kendisi İçin edindiği imparatorluk merkezi idi. O dönemde Bizanslılar için Dımaşk'tan daha önemli bir şehir idi. Burası, söz konusu olayın yaşandığı tarihten on yıl sonra hicrî 16 senesinde Ebû Ubeyde İbnü'l-Cerrah komutasında fethedilmiştir. Herakleios'un Hz. Peygamber hakkındaki "O peygamberdir" sözü hem onun hem de arkadaşının Peygamberimizin peygamberliğini ikrar ettiklerini göstermektedir. Ancak arkadaşının aksine Herakleios bu ikrarında sebat etmemiştir. Herakleios'un "Hem de müslüman olursanız bu sayede mülkünüz elinizde kalır" sözü şu anlama gelir Şayet onlar inkarcılığa devam ederlerse bu inkarcılık mülklerinin ellerinden gitmesine sebep olur. Nitekim bu daha önceki haberlerden de bilinmektedir. Rumların ileri gelenlerinin kaçışması yaban eşeklerinin kaçışmasına benzetilmiştir. Çünkü yaban eşekleri evcil hayvanlardan daha çok kaçarlar. Vahşi hayvanlar içinden yaban eşeğinin seçilmesinin sebebi bunun bilgisizlik ve basiretsizliğe uygun olması sebebiyledir. Aslında onlar bu hayvandan da daha kötüdürler. Hadiste yer alan "Herakleios imandan ümit kesince" ifadesinde kasdedilen, ortaya koyduğu davranışlar sebebiyle Rumların ve kendisinin de imandan ümit kesmesidir. Çünkü o kendi hükümdarlığına bağlanıp kaldı. Rumların kendisine itaat etmesini ve hükümdarlığının devam etmesini, müslüman olmayı ve bunun sebebiyle halkının da müslüman olmalarını istiyordu. O, istediği şekilde iman etmekten ümidini kesti. Aslında Rumların içinden kaçarak, hükümdarlığını terkedip Allah katında olanı tercih etme imkanına sahipti. Tenbih Herakleios'un imanı insanların çoğu açısından müphem kalmıştır. Çünkü onun iman ettiğini açıkça söylememesi öldürülmekten korktuğu için olabileceği gibi, ölünceye kadar şüphe içinde kalmaya devam etmiş de olabilir. Râvî oiayin sonunda "Herakleios'un son durumu bu idi" demiştir. Buhârî "Ameller niyetlere göredir" hadisi ile başladığı böiümü bu hadis ile bitirmiştir. O sanki şöyle söylemiş olmaktadır "Eğer Herakleios'un niyeti sadık ise o bunun yararını görür. Değilse kayıp ve hüsrana uğrar." Böylece İbnü'n-Nâtûr'un anlattığı olayın niyet hadisiyle ilgisi sebebiyle, "Vahyin Başlangıcı" bölümünde zikredilmesi uygun olmuştur. Musannifin olay hakkındaki son ifadesinden, konuyu dikkat çekici birtarzda bitirmek istediği anlaşılmaktadır. Şayet "Ebû Süfyan ile Herakleios'un arasında geçen oîayın vahyin başlangıcı konusu ile ne ilgisi vardır?" diye sorulacak olursa şöyle cevap veririz Bu olay, insanların Hz. Peygamber'e karşı tutumlarını içermektedir. Yüce Allah "Biz daha önce Nuh'a vahyettiğimiz gibi sana da variyettik [29] "Nuh'a tavsiye ettiğini sizin için din olarak koydu [30] buyurmuştur. Bundan anlaşılmaktadır ki Allah bütün peygamberlere "Dini ayakta tutun" diye emretmiştir. Ehli kitapla ilgili ayette geçen "Aramızda ortak bir kelimeye geiin" ifadesinin anlamı da budur. 2. BOLUM ÎMÂN 1. Hz. Peygamberin İslâm Beş Temel Üzerine Bina Edilmiştir" Sözü Îman hem söz hem de fiildir, artar da eksilir de. Yüce Allah şöyle buyurmuştur İmanlarına iman katsınlar diye.[31] Onların hidayetini arttırdık.[32] Allah iman edenlerin hidayetini arttırır.[33] Doğru yolda olanların hidayetini arttırmış ve onlara takvalarını vermiştir.[34] İman edenlerin imanı artsın diye.[35] Münafıklar Bu inen sûre hanginizin imanını arttırdı? derler. Gerçek şu ki bu İnen sûre îman edenlerin imanını arttırmıştır.[36] Münafıklar müminlere Onlardan size saldırmak üzere gelen Kureyşli-lerden korkun, derler. Oysa bu iman edenlerin İmanını arttırır.[37] Bu onların yalnızca imanını ve teslimiyetini arttırmıştır.[38] Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek de imandandır. Ömer b. Abdülaziz, Adiy b. Adiy'e yazdığı mektupta şunları söylemiştir "İmanın farzları, inanç esasları, yasaklan ve sünnetleri vardır. Kim bunları tamamlarsa imanı tamamlamış olur. Bunları tamamlamayan kişi imanı da tamamlamamış olur. Ömrüm olursa anlamanız için siziere bunları açıklayacağım. Şayet ölürsem illa da dünyada kalıp sizinle birlikte olmaya karşı hırslı değilim". Hz. İbrahim şöyle demiştir "Kalbim mutmain olsun diye [39] Muâz, arkadaşına şöyle demiştir "Otur da bir süre iman edelim." İbn Mes'ud şöyle demiştir "Yakîn {kesin inanç, imanın tamamıdır." İbn Ömer şöyle demiştir "Kişi, gönlünü tırmalayan kendisini huzursuz den şeyi terk etmedikçe gerçek takvaya ulaşamaz." Mücâhid şöyle demiştir "Sizin için şeriat kıldı [40] âyeti, "Ey Muhammed biz sana ve diğer peygamberlere aynı dini tavsiye ettik" anlama gelmektedir. İbn Abbas şöyle demiştir "Şeriat ve yol kıldı [41] âyeti "yol ve sünnet kıldı" anlamına gelir. Îmân Nedir? İman'ın sözlük anlamı taşdîk etmek doğrulamaktır. Dindeki terim anlamı ise. Peygamber'in Rabbi'nden getirdiği şeyleri tasdik etmektir, manın tanımındaki bu nokta üzerinde görüş birliği vardır. Şu konularda ise görüş ayrılığı meydana gelmiştir Kalpteki tasdikle birlikte, bunun ötesinde, bu tasdiki dil ile ortaya koymak »art mıdır? Yahut da tasdik edilen inancı, emredilenleri yapmak ve yasaklardan kaçın suretiyle, fiil olarak ortaya koymak şart mıdır? Yukarıda geçen "İman söz ve fiildir" ifadesi başka bir rivayette "iman söz ve ameldir" şeklinde yer almıştır. Bu, selefin kullandığı bir cümledir. Burada iki konu üzerinde durulacaktır 1. Söz ve amelin imana dahil olup-olmaması 2. İmanın artması ve eksilmesi 1. Söz ve Amelin îmana Dahil Olup-Olmaması İmanın söz olmasından kasıt kelime-i şehadeti söylemektir. Amelden kastedilen ise kalp ve organların amelinden daha genel bir şeydir. Bunun içine inanç ve ibadetler de girer. Söz ve ameli imanın tarifine koyanlar ile koymayanlar, burada Allah katındaki imanı dikkate alarak görüş belirtmişlerdir. Selef ilk dönem ehl-i sünnet âlimleri şöyle demişlerdir "İman kalple inanmak, dil ile söylemek ve organlarla amel etmektir". Bununla, İmanın kemale ulaşması için amellerin şart olduğunu ifade etmek istemişlerdir. İleride geleceği üzere imanın artması ve eksilmesi şeklindeki görüşleri de buradan kaynaklanmaktadır. Mürcie mezhebine mensup olanlar "İman yalnızca inanç ve sözden İbarettir" demişlerdir. Kerrâmiyye mezhebine mensup olanlar "İman sadece sözden ibarettir" demiştir. Mu'tezile mezhebine mensup olanlar "İman; amel, söz ve inançtır" demiştir. Mu'tezile iie selef arasındaki fark şudur Mutezile, amelleri imanın sıhhati için, Selef ise imanın kemali için şart koşmuşlardır. Bunların tamamı daha önce de söylediğimiz gibi Allah katındaki iman açısındandır. İnsanlar arasındaki hükümler açısından ise İman yalnızca ikrardan dil ile inandığını söylemekten ibarettir. Bir kimse diliyle iman ettiğini söylerse dünyada kendisine İslâm'ın hükümleri uygulanır, puta tapmak gibi kâfir olduğunu gösteren bir fiili bulunmadıkça kendisinin kâfir olduğuna hükmedilmez. Bazı alimler, İnkarcılığı gösteren bir fiil yapana "kâfir" demişlerdir. Bunlar, o kişinin, kâfirlere ait bir fiili yapmış olmasını dikkate almışlardır. Bu kişiye "kâfir" demeyenler ise, fiilin hakikatini esas almışlardır. Mutezile İse, iman ile küfür arasında bir konum bulunduğunu belirterek "fâsık ne mümin ne de kâfirdir" demiştir. 2. İmanın Artması ve Eksilmesi Konusu Selef ilk dönem ehl-İ sünnet âlimleri imanın arttığını ve eksildiğini söylemişlerdir. Kelamcıların çoğunluğu ise bunu inkâr ederek şöyle demiştir; "İmanın arttığı ve eksildiği kabul edilirse, kişinin şüphe içinde olması kabul edilmiş olur". Şeyh Muhyiddin şöyle demiştir "Tercihe şayan olan en kuvvetli görüş, düşünüp araştırma ve delillerin açıklığa kavuşması ile kişinin tasdikinin arttığı ve eksildigidir. Bu sebeple Hz. Ebû Bekir'in imanı herkesin imanından daha güçlüdür, öyle ki bu imana şüphenin bulaşması asla mümkün değildir". Bu görüşü şu husus da desteklemektedir Herkes kendi durumundan bilmektedir ki kişinin kalbinde olan inanç, zaman zaman artmaktadır. Öyle ki kimi zamanlarda yakîn, samimiyet ve tevekkül bakımından başka zamanlardan daha güçlü olmaktadır. Yine delillerin ortaya çıkması ve sayısının artması ile tasdik ve bilgi de artmaktadır. Muhammed b. Nasr ei-Mervezî Ta'zîmu Kadri's-Salat isimli kitabında bir grup imamdan bu görüşü nakletmiştir. Abdürrezzak Musannef isimli eserinde; Süfyan-ı Sevrî, Mâlik b. Enes, el-Evzâî, İbn Cüreyc, Ma'mer ve diğer âlimlerden yaptığı nakillerle selefin görüşünü açıklamıştır. Bu kişiler, kendi dönemlerinde İslâm ülkesinin farklı şehirlerinin önde gelen alimleri idi. Aynı şekilde Ebu'l-Kâsım el-Lâlkâî de Kitabu's-Sünne isimli eserinde; Şâfü, Ahmed b. Hanbel, Ishak b. Râhuye, Ebû Ubeyd ve diğer imamlardan bu görüşü nakletmiştir. Sahih bir senetle Buhârî'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir "Farklı şehirlerde binden fazla âlimle görüştüm. Hepsi de İmanın söz ve fiilden ibaret olduğunu, artıp eksildiğini kabul ediyordu, farklı görüşe sahip olanı görmedim". Hâkim, Menâkıbu'ş-Şâfiî isimli kitabında şöyle demiştir Ebu'l-Abbas el-Esam, er-Rebî'in şöyle dediğini bize rivayet etmiştir Şafiî'nin şöyle dediğini işittim "İman söz ve ameldir. Artar ve eksilir". Bunu Ebû Nuaym el-Hılye adlı eserinde Şafiî'nin hayatını anlattığı bölümde er-Rebî'den farklı bir senetle rivayet etmiştir. Bu rivayette fazladan şunlar da yer almaktadır "İman taat ile artar, günah ile eksilir. Şafiî daha sonra şu âyetleri okudu 'İman edenlerin imanı artsın diye...'". Buhârî imanın artıp eksildiğini söyledikten sonra Kur'an'dan konuyla ilgili ayetleri buna delil olarak getirmiştir. îmanın arttığının sabit olmasıyla bunun mukabili de sabit olur. Çünkü artmayı kabul eden bir şey, zarurî olarak eksilmeyi de kabul eder. Allah İçin Sevmek - Allah İçin Buğzetmek "Allah İçin sevmek ve Allah için buğzetmek de imandandır" sözü, Ebû Davud'un, Ebû Ümâme ve Ebû Zer'den rivayet ettiği bir hadistir. Bu hadisin tam metni şöyledir "Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir". Ebû Umâme'nîn hadisinin metni ise şöyledir "Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir ve Allah için men ederse imam tamamlamış olur." Ömer b. Abdülaziz'in "Ömrüm olursa anlamanız için sizlere bunları açıklayacağım" sözü, "bunların asıllarını temel prensiplerini değil, detaylarını açıklayacağım" demektir. Çünkü asılları zaten Özet bir şekilde bilinmekteydi. Ömer b. Abdülaziz'in sözü bu bölümde imanın artıp eksildiğini göstermek için aktarılmıştır. Sözün içindeki "imanını tamamlamıştır", "imanını tamamlamamıştır" ifadeleri bunu göstermektedir. "Hz. İbrahim; evet iman ettim ancak kalbim mutmain olsun diye..., demiştir [42] sözü ile Buhârî, Saîd b. Cübeyr'in bu âyet ile ilgili tefsirine işaret etmiştir. O bu âyeti "yakînim artsın diye", Mücâhid de "imanıma iman katayım diye" şeklinde tefsir etmiştir. Peygamberİmiz'e Hz. İbrahim'e uyması emredilmiştir. Hz. İbrahim hakkında imanın artması söz konusu olunca, bu bizim peygamberimiz hakkında da sabit olur. Muaz b. Cebel'in "Otur da bir süre iman edelim" sözü imanın artmasına açık bir şekilde delildir. Çünkü bu söz imanın kendisi şeklinde anlaşılamaz. Zira Muaz zaten iyi bir mümin idi. Bu sebeple Muaz bu sözle, Allah'ı zikrederek imanı arttırmayı kasdetmiştir. Yakîn - îmân İlişkisi îbn Mesud'un "Yakîn, imanın tamamıdır" sözüne gelince; "İman yalnızca, tasdîkten ibarettir" görüşünü kabul edenler bu söze dayanmışlardır. Oysa İbn Mesud imanın kökünün yakîn olduğunu belirtmek istemiştir. Kalpte yakîn olunca, organların tümü salih ameller işlemek suretiyle Allah'a kavuşmayı arzular. Nitekim Süfyan-ı Sevrî de şöyle demiştir 'Yakîn, gerektiği gibi bir kalbe yerleşse cennet iştiyakı ve cehennem korkusu ile o kişi uçardı." Takva - Îman İlişkisi İbn Ömer'in "Kişi, gönlünü tırmalayan kendisini huzursuz eden şeyi terk etmedikçe gerçek takvaya ulaşamaz" sözündeki takvadan kasıt, nefsi şirkten ve kötü amellerden korumak, salih amellere devam etmektir. İbn Ebi'd-Dünya Kitâbu't-Takvâ adlı eserinde Ebû Derdâ'dan şunu rivayet etmiştir "Takva, harama düşme korkusu İle helal gördüğün şeyi bile terk edecek şekilde Allah'tan sakınmakla tamamlanır" demiştir. Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve diğer alimler, amellerin imanın kapsamına girmesine şu âyeti delil getirmişlerdir "Halbuki onlar onun dininde ihlas sahipleri ve Hanîfler İslâm'a bağlananlar olarak Allah'a ibadet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkası ile emrolunmadilar. Dosdoğru din, İşte budur.[43] Şafiî şöyle demiştir "Onların amelin imandan olduğunu kabul etmeyenlerin aleyhine bu ayetten daha güçlü bir delil olamaz". 2. Duanız İmânınızdır 8- İbn Ömer şöyle demiştir Allah Resulü şöyle buyurdu "islâm beş şey üzerine bina edilmiştir 1. Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik etmek, 2. Namaz kılmak, 3. Zekât vermek, 4. Hacca gitmek, 5. Ramazan orucunu tutmak.[44] Açıklama Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin" âyetinin tefsiri hakkında görüşler İbn Cerîr et-Taberî konunun başlığında yer alan "Duanız imanmızdır" sözünün, İbn Abbas'm sözü olduğunu belirtmiştir. İbn Abbas "De ki Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin [45] âyetini "eğer imanınız olmasa" şeklinde tefsir etmiştir. Allah kâfirlere, onlara değer vermediğini haber vermiştir. Şayet müminlerin imanı olmasaydı Allah onlara da değer vermezdi. Buhârî'nin bu âyeti amelin imandan olduğuna delil getirme sebebi şudur Dua ameldir. Yüce Allah buna iman adını verdiğine göre amele iman diyebiliriz. Bu, İbn Ab-bas'ın tefsirine göre böyledir. Diğer bir görüşe göre âyetin anlamı "Peygamberlerin insanları îmana daveti olmasa Rabbim size ne diye değer versin" şeklindedir. Yani "Sizin Allah katında bir mazeretiniz yoktur; Peygamber sizi imana çağırdığında iman eden eder, inkâr eden inkâr eder. Siz İse yalanladınız. Yakında azap yakanıza yapışacak" demektir. Diğer bir görüşe göre bu âyetteki dua sözcüğü itaat anlamındadır. Numan b. Beşîr'İn "Dua ibadetin ta kendisidir" hadisi bu görüşü desteklemektedir. Bu hadisi sünen kitaplarının yazarları [46] iyi bir senetle ifâde edilmiştir. 'İslâm beş şey üzerine kurulmuştur" ifadesinde geçen "beş şey" direkler anlamına gelmektedir. Müslim'in bir rivayetinde "islâm beş rükün üzerine kurulmuştur" şeklinde rivayet etmiştir. Bazı Uyarılar Hadiste cihad zikredilmemiştir. Çünkü cihad, farz-ı kifaye olup ancak belirli durumlarda farz-ı ayn haline dönüşür. İbn Battal bu hadisin İslâm'ın ilk yıllarına, cihadın farz kılınmasından Öncesine ait olduğunu söylemiştir. Bu, tartışılması gereken yanlış bir görüştür. Çünkü dhad Bedir savaşından önce farz kılınmıştır. Bedir savaşı ise hicretin ikinci yılının Ramazan ayında olmuştur. Aynı yıl daha sonra oruç ve zekât, doğru olan görüşe göre bunlardan sonra da hac farz kılınmıştır.[47] 3. İmanın Kapsamında Olan Hususlar Yüce Allah şöyle buyurmuştur İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır, Allah'ın rızasını gözeterek yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dileyenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekat verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakîler ancak onlardır.[48] Açıklama İmanın kapsamında olan hususlardan kasdedîlen, İmanın bizzat kendis oluşturan veya iman edildiği için yapılan amellerdir. Bu âyetin delil getirilme ve konunun İçinde geçen hadisle İlişkisi Abdürrezzak ve diğerlerinin Müc hid'den rivayet ettiği şu hadisten anlaşılmaktadır Ebû Zer, Hz. Peygamber'e İmanı sorduğunda, Hz. Pe gamber yukarıdaki ayeti okumuştur. Ayet takvanın yaİnız* sayılan vasıflara sahip kişilerin özelliği olduğunu belirtmektedir. Buradaki tak1 sahiplerinden kasıt ise şirkten ve kötü amellerden korunanlardır. Bu âyette y alan emirleri yapan, yasaklardan sakınanlar kâmil müminlerdir. Âyet ve hadis ortak noktası şudur Ameller, tasdikle birlikte imanın kapsamına dahil olduç gibi âyette sözü edilen "İyilik" kapsamına da dahildir. Şayet "hadisin metninde tasdik yoktur" denilirse buna "tasdik, Müslim ve c ğer imamların rivayet ettiği hadisin aslında bulunmaktadır" şeklinde cevap verir. 9- Ebû Hureyre'den naklen bildirilmiştir Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "iman altmış küsur şubedir. Haya da imandan bir şubedir". Açıklama Küsur" üç ile on arasını ifade eder. Şube" ile kasdedilen parçadır. Bununla "iman altmış küsur özellikten o/l şur" şeklinde bir anlam kasdedilmektedir. Haya Haya" çirkin şeyden kaçınmaya yönlendiren ve hak sahibinin hakkı konu sunda kusurlu davranmayı engelleyen bir huydur. Bu sebeple başka bir hadist "Hayanın bütünü hayırdır" buyruîmuştur. Şayet "haya doğuştan gelen bir huy dur, bu durumda nasıl imanın bir şubesi olabilir?" denilirse şu şekilde ceva] verilir "Haya yaratılıştan da gelebilir, sonradan da edinilebilir. Ancak bunu dim uygun kullanmak çaba, bilgi ve niyeti gerektirir. İşte bu sebeple imandan olur. Ayrıca taati yapmaya, günahtan kaçınmaya yönlendirdiği için de imandandır. "Burada Hz. Peygamber niçin sadece hayadan bahsetmiştir?" diye sorulursa şu şekilde cevap veririz Haya bir bakıma geri kalan iman şubelerini yapmaya sevkeden bir etkendir. Çünkü hayâlı kişi dünya ve âhirette rezil olmaktan korkarak Allah'ın emirlerini tutar, yasaklarından sakınır. İmanın Şubeleri Kadı Iyaz şöyle demiştir "Bir grup âlîm kendi ictihadları ile burada bahsedilen imanın şubelerini belirlemeye çalışmışlardır. Ancak hadiste kasdedilenin bunlar olduğunu söylemek çok güçtür. Burada sayısı belirtilen şubeleri ayrıntılı olarak bilmemek imanı zedelemez". Âlimlerin bu konuda ortaya koyduğu görüşlerden yola çıkarak imanın şubelerini aşağıdaki şekilde beürledim Bu şubeler kalbin, dilin ve bedenin amelleri olarak üç kısma ayrılır. A. Kalbin amelleri Kalbin amelleri inanç ve niyet ile ilgili hususları içerir. Bu bölümde yirmi dört özellik bulunmaktadır 1. Allah'a inanmak Allah'ın zatma, sıfatlarına, birliğine, O'na benzer hiçbir şeyin bulunmadığına, O'ndan başka her şeyin sonradan yaratıldığına inanmak buna girer. 2. Meleklere inanmak, 3. Kitaplara inanmak, 4. Peygamberlere inanmak, 5. Kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna İnanmak, 6. Ahiret gününe inanmak Kabir suali, ba's/öldükten sonra dirilme, neşir, hesap, mizan, sırat, cennet ve cehenneme inanmak da buna dahildir. 7. Allah'ı sevmek, 8. Allah için sevmek- Allah için buğzetmek, 9. Hz. Peygamber'i Baüahu sevmek ve onun yüceliğine inanmak Hz. Peygamber'e selam getirmek, sünnetine uymak da buna girer. 10. îhlas. Riya ve nifakı terk etmek de buraya girer. 11. Tevbe, 12. Havf Allah'tan korkmak, 13. Recâ Allah'ın rahmetini ümit etmek 14. Şükür, 15. Vefa, 16. Sabır, 17. Kazaya rıza göstermek, 18. Tevekkül, 19. Rahmet, 20. Tevazu Büyüğe saygı, küçüğe merhamet göstermek de buna girer. 21. Kibir ve kendini beyenmeyî terk etmek, 22. Kıskançlığı terk etmek, 23. Kini terk etmek, 24. Öfkeyi terk etmek. B. Dilin amelleri Dilin amelleri yedi özelliği içerir 1. Tevhid'i telaffuz etmek, 2. Kur'an okumak, 3. İlim öğrenmek, 4. ilim öğretmek, 5. Dua, 6. Zikir İstiğfar da buna girer. 7. Boş sözlerden kaçınmak. C. Bedenin amelleri Bedenin amelleri otuz üç özelliği içerir. a. Bunlardan on beş özellik kişinin bizzat kendisi ile ilgilidir 1. Hissen ve hükmen temizlenmek Necasetlerden kaçınmak da buna girer. 2. Avret yerlerini örtmek, 3. Farz ve nafile namazları kılmak, 4. Zekât, 5. Köle azat etmek, 6. Cömertlik Yemek yedfrmek ve misafirleri ağırlamak da buna girer. 7. Farz ve nafile oruçları tutmak, 8. Hacca gitmek ve umre yapmak 9. Tavaf etmek 10. İtikafta bulunmak, 11. Kadir gecesini araştırmak, 12. Dinini fitnelerden korumak Şirk ülkesinden hicret etmek de buna girer. 13. Adağı yerine getirmek, 14. Yeminlerini tutmak, 15. Keffâretlerİ eda etmek. b. Altı özellik de kişinin kendisine bağlı olanlara karşı yerme getirmesi gereken görevlerdir 1. Evlenmek suretiyle iffetini korumak, 2. Aile fertlerinin haklarını yerine getirmek, 3. Ana~babaya iyilik etmek, onlara isyan etmekten kaçınmak, 4. Çocukları terbiye etmek, ilişkiyi sürdürmek, hak eden efendilere itaat etmek veya kölelere iyi davranmak. c. Bunlardan on yedi özellik topluma karşı yerine getirilmesi gereken Özelliklerdir 1. Adaletle hükmetmek, itaat etmek, 3. İnsanların arasını düzeltmek, Haricîlerle ve eşkıya fle savaşmak da buna girer. 4. İyilik konusunda yardımlaşmak İyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak da buna girer. 5. Dinde belirtilen cezalan had cezalarını uygulamak, 6. Cihad etmek, İslâm ülkesinin sınırlarını korumak, 7. Emaneti eda etmek, ganimetin beşte birini hazineye ödemek, 8. Borç vermek, borç aldığında geri ödemek, 9. Komşuya ikram etmek, 10. İnsanlarla güzel ve iyi geçinmek, 11. Helal yoldan mal kazanmak ve bu malı gereken yere harcamak, 12. İsrafı ve gereksiz yere harcamayı terk etmek, 13. Selâma karşılık vermek, 14. Hapşırana "yerhamükallah" demek, 15. İnsanlara eziyet vermemek, 16. Oyun ve eğlence gibi boş şeylerden kaçınmak. 17. Yoldan gelip geçenleri rahatsız eden şeyleri kaldırmak. Bunlar toplam altmış dokuz özellik etmektedir. Burada birbirine eklenen özellikleri ayırmak suretiyle bunları yetmiş dokuza çıkarmak da mümkündür. Müslim'in rivayetinde şu fazlalık yer almaktadır "Bu özelliklerin en üstünü Lâ ilahe illallah, en alt derecesi de gelip geçenleri rahatsız eden şeyleri yoldan kaldırmaktır". Bu hadis, imanla ilgili özelliklerin mertebelerinin birbirinden farklı olduğunu göstermektedir. 4. Müslüman, Müslümanların Dilinden Ve Elinden Selamette Olduğu Kişidir 10- Abdullah b. Amr'dan dıyara nniı rivayet edilmiştir Hz. Peygamber mü şöyle buyurdu "Müs/üman, müslümanann dilinden ve elinden selamette olduğu kişidir. Muhacir ise Allah'ın yasakladığı şeyi terk eden kişidir.[49] Açıklama Hattabî bu hadiste şunun kasdedildiğini söylemiştir Müslümanların en üstünü, Allah'ın haklarını yerine getirmesinin yanında Müslümanların haklarını da yerine getiren kişidir. Bu hadisteki "Müslümanlar" ifadesi yaygın durumu İfade etmek için söylenmiştir. Çünkü bir müslümanın, Müslüman kardeşine eziyet etmemesi daha öncelikli bir durumdur. Ayrıca kâfirler, içlerinde dokunulmazlığı hak edenler bulunsa bile, potansiyel olarak kendileri ile savaşılması muhtemel kişilerdir. Hadiste dil zikredilmiştir, çünkü dil insanın içindekileri ifade etmesine yarayan organdır. El de insanın fiillerinin çoğunluğunu gerçekleştirdiği organdır. Hadis, ele göre dil açısından daha geneldir. Çünkü dil ile geçmiş insanlar, şu an yaşayanlar ve ileride gelecek olanlar hakkında konuşmak mümkündür, el ise böyle değildir. Evet el, yazı yazmak suretiyle bu açıdan dile ortak olabilir. Elin de bu konudaki etkisi gerçekten pek büyüktür. Had ve tazir cezasını hak eden müslümana bu cezaları elle uygulamak hadisten istisna edilir. Hadiste "söz" değil de "dil" denilmesinde bir nükte vardır. Çünkü dalga geçmek için karşıdakine dilini çıkaran da bu hadisin kapsamına girer. Organlar içinden sadece elin zikredilmesinde de bir nükte vardır. Çünkü bunun kapsamına başkasının hakkına el koymak şeklinde, manevî el koyma durumu da girer. Hicret Hicret, zahirî ve bâtını olmak üzere iki türlüdür. Bâtınî hicret, nefsin ve şeytanın teşvik ettiği kötülükleri terk etmektir. Zahirî hicret ise dinini fitnelerden korumaktır. Bu hadisle sanki muhacirlere hitap edilerek, dinin emir ve yasaklarına uymadıkça yalnızca ülkelerini terk etmeye güvenmemeleri söylenmektedir. Bu hadisin Mekke'nin fethinden sonra hicretin sona ermesiyle, buna ulaşamayanların gönlünü hoş tutmak için söylenmiş olması da mümkündür. Gerçek hicret Allah'ın yasak ettiğini terk edenler için de söz konusudur. Dolayısıyla Hz. Peygamber'in bu sözleri pek çok hikmet ve hüküm içermektedir. 5. İslâm'ın Müslümanların Hangisi En Faziletlidir? 11- Ebû Musa'dan mdıyaiiahu ar- rivayet edilmiştir Hz. Peygamber'e Ey Allah'ın Resulü! İslâm'ın müslümanların hangisi en faziletlidir?" diye sordular. Hz. Peygamber saMâhuâieyhiveseiier- şöyle cevap verdi Dilinden ve elinden Müslümanların selamette olduğu kişi en üstün müslümandır. Açıklama İslâm'ın hangisi en faziletlidir?" sorusundaki "İslâm" kelimesi iie Müslümanlar kasdedilmiştir. Müslim'de yer alan "Müslümanların hangisi en faziletlidir?" şeklindeki rivayet de bunu desteklemektedir. Her iki rivayetten çıkan ortak anlam şudur Müslümanın en üstün olması, belirtilen özelliğe sahip olması ile mümkündür. Bu görüş, İslâm'ın hangi özelliği daha faziletlidir?" şeklindeki yorumdan daha evlâdır. Bu görüşte olanlar şu soruya da cevap vermelidir "Hz. Peygamber'e özelliklerden sorulduğu halde o, özelliğe sahip olan kişiden bahsederek cevap verdi. Bunun hikmeti nedir?" Bu soruya şöyle cevap verilebilir "Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki her ne infak ederseniz ana-babalar ve akrabalarınız içindir..[50] Bu âyette ifade edildiği gibi Hz. Peygamber'e ve harcanacak şey sorulduğu halde, Allah bu soruya harcamanın kimlere yapılacağını belirterek cevap vermiştir. Ancak hadis - "Hangi Müslüman daha faziletlidir?" şeklinde anlaşılırsa bir yoruma gerek olmaksızın Hz. Peygamber'in verdiği cevap soruya uygun düşmüş olur. Bazı Müslümanların islâm'a ilişkin özellikleri diğer bazılarından daha üstün olduğu için Buhârînin imanın arttığı ve eksildiğini ispatlama amacı da böylece gerçekleşmiş olmaktadır. Bu ve önceki hadis, bunlardan önceki iki hadiste yer alan imanın şubeleri ifâdesine uymuş olmaktadır. Çünkü Buhârî'ye göre iman ve İslâm eş anlamlıdır. 6. Yemek Yedirmek İslâm'dandır 12- Abdullah b. Amr'dan adıyatuihu a-ı'. rivayet edildiğine göre bir adam Hz. Peygamber'e "İslâm'ın hangi ameli daha faziletlidir?" diye sordu. Hz. Peygamber ve seiieın şöyle cevap verdi "Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir.[51] Açıklama Konu başlığında yer alan "İslâm'dandır*' ifadesi, "İslâm'ın hasletlerindendir" anlamına gelmektedir. [En faziletli amelin ne olduğu sorusuna Hz. Peygamber niçin farklı cevaplar vermiştir?! Bu ve önceki hadisteki sorunun aynı anlamda olduğunu kabul edersek, farklı cevap verilmesinin sebebini ortaya koymamız gerekir. Bunun sebebi, soru soranların veya cevabı dinleyenlerin durumunun her iki durumda farklı oknasıdır. Şu ihtimal de söz konusudur Birinci soruya verilen cevapta, eliyle ve dili ile başkasına eziyet etmesinden korkulan bir kişiyi uyarmak ve bundan uzak tutmak amacı gözetilmiş, ikinci cevapta ise fiil veya söz ile başkalarına yararlı" olacağı umulan kişiye bu yönde yol gösterilmiştir. O zamanda bu iki özelliğe ihtiyaç bulunduğu için hadiste bu iki özelliğe yer verilmiştir. Çünkü insanlar o zaman sıkıntı içindeydi. Cevapta insanların arasını düzeltme yararı da göz önünde tutulmuştur. "Tanımadığın kişiye" ifadesi "kibirlenmek ve yapmacık davranmak suretiyle selâmı yalnızca belirli kişilere verme, aksine İslâm'ın şiarını yüceltmek ve Müslüman kardeşliğini gözetmek İçin tanımadığın kişiye de selâm ver" anlamına gelmektedir. Şayet "hadisteki sözcük genel kapsamlı olup kâfir, münafık ve fâsık da buna dahildir" denilirse buna şu şekilde cevap verilir "Selâmın yalnızca müslü-mana verileceği, başka bir delilden anlaşılmaktadır. Müslümanlardan başkasına selâm vermek, bu hadisten sonra yasaklanmış olabilir. Bu hadis, insanların arasını düzeltmek maksadıyla genel kapsamlı söylenmiştir. Bir kimseye selam verilip verilmemesi konusunda şüpheye düşülürse, aslolan özel bir durum ortaya çıkıncaya kadar hadisin genel İfadesinin esas alınmasıdır." 7. Kendisi İçin İstediğini Başkası İçin De İstemek İmandandır 13- Enes'ten rivayet edilmiştir Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur Hiçbiriniz kendisi için sevdiğini istediğini Müslüman kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olamaz". Açıklama Hadiste yer alan "îman etmiş olmaz" sözü ile kasdedilen imanm kâmil olmamasıdır. Bir şeyin mükemmel olmadığını belirtmek için o şeyin kendisinin yok olduğunu söylemek Araplar arasında yaygın bir kullanımdır. Nitekim "falanca, insan değildir" sözünü de bu anlamda kullanırlar. Şöyle bir soru sorulabilir "Bu hadiste yer alan özellik bir kimsede varsa, imana ait diğer özellikler olmasa bile o kişi olgun bir mümin olur mu?" Buna şu şekilde cevap verilir Bu hadiste mübalağa vardır. Yahut da diğer bir rivayette yer alan "Müslüman kardeşi" ifadesi müslümanm diğer sıfatlarını ifade etmektedir. İbn Hibbân, İbn Ebî Adiy yolu ile Hüseyin el-Muallim'den yaptığı rivayette bundan ne kasdedildiğini açıklamıştır. Bu hadisin lafzı şöyledir "Kul kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe imanm hakikatine ulaşamaz". Buradaki hakikatten kasıt, imanın olgunluğudur. Çünkü bu özelliğe sahip olmayan kişi kâfir olmaz. Böylelikle Buhârî'nin, imanm farklı olabileceği ve bu özelliğin imanm şubelerinden olup tevazu kapsamına dahil olduğu şeklindeki görüşü ispat edilmiştir. "Kendisi için sevdiği" ifadesindeki sevgi, kişinin iyi olduğuna inandığı şeyi istemesidir. Nevevî şöyle demiştir "Sevmek, seven kişinin kendisine uygun olan şeye meyletmesidir. Bu sevgi, güzel yüzlü birini sevme durumunda olduğu gibi duyu organlarına yönelik veya fazilet ve olgunluk gibi bir fiile ilişkin yahut yarar sağlamak, zararı def etmek türünden bir iyilik sebebiyle olabilir. Buradaki meyil ile doğal meyil değil, isteğe bağlı meyil kasdedilmiştir. Yine burada kişinin kendisi için hasıl olan şeyin kendisini değil, benzerini arkadaşı için istemesi kasdedilmiştir. Bu, hem somut hem de soyut şeyler İçin geçerlidir. Burada, kişinin kendi elinde olan şeyin ondan alınması veya ona ait kalmakla birlikte kardeşine verilmesi kasdedilmemiştir. Ebu'z-Zinâd b. Sirâc şöyle demiştir "Hadisin zahiri, kişinin başkası ile eşit olmayı talep etmesini ifade etmektedir. Gerçekte ise bu, başkasını daha üstün tutmak demektir. Çünkü herkes başkasından daha üstün olmayı ister. Kişi bunun benzerini kardeşi için istediğinde, kardeşini kendisinden üstün tutmuş olur". Kadı Iyaz da bunu kabul etmiştir. Oysa bu tartışmalıdır. Çünkü kasdedilen bu istekten uzak durmaktır. Hadisin amacı tevazuya teşvik etmek, başkasından daha üstün olmayı istememeye yönlendirmektir. Bu ise eşitliği gerektirir. Bu şu âyetten de anlaşılır "İşte âhiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz.[52] Bu durum ancak; kıskançlık, öfke, kin ve hileyi terk etmekle gerçekleşir. Bunların tümü yerilen özelliklerdir. Kirmanı şöyle demiştir "Kendisi için nefret ettiği kötülükten kardeşi için de nefret etmek de İmandandır." Hadiste bu zikredilme mistir. Çünkü bir şeyi sevmek, zıddından nefret etmeyi gerektirir. Sevgi ile ilgili husus zikredildiğinden nefret zikre dememiştir. 8. Allah'ın Resulünü Sevmek İmandandır 14- Ebû Hureyre'den rivayet edilmiştir Allah Resulü şöyle buyurdu "Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, hiçbiriniz beni ana-babasından ve çoluk çocuğundan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz". Açıklama "Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki..." ifadesi yemin talep eden bulunmasa bile önemli bir şeyi pekiştirmek için yemin etmenin caiz olduğunu göstermektedir. "İman etmiş olmaz" İfadesi "olgun bir İmana sahip olamaz" anlamına gelmektedir. "Ana-babasmdan ve çocuğundan" ifadesinde ana-baba çocuktan önce söylenmiştir. Çünkü herkesin ana-babası olmakla birlikte herkesin çocuğu yoktur. Bu sebeple çoğunluğun durumu dikkate alınmıştır. Nesâî'nin Enes'ten rivayet ettiği hadiste ise çocuk ana-babadan önce gelmektedir. Bu da çocuğa karşı daha çok şefkat beslendiği içindir. 15- Enes'ten rivayet edilmiştir Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Hiçbiriniz, beni kendi canından, ana-babasından, çoluk-çocuğun-dan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz". Açıklama Çocuk ve ana-babanın zikredilmesi manayı daha etkili kılmaktadır. Çünkü aklı başında bir kimse için bunlar kişinin karısından ve malından daha üstündür. Hatta kimi durumlarda kişinin kendi canından daha üstündür. Hattâbî buradaki sevgi ile doğal sevginin değil, isteğe bağlı sevginin kasdedildiğini söylemektedir. Nevevî İse şöyle demiştir "Bu hadiste nefs-i emmâre ve işaret edilmektedir. Şöyle ki Nefs-i mutmainne yönü ağır basanların Hz. Peygamber'e duydukları sevgi daha üstün olmaktadır. Nefs-i emmâre yönü ağır basanların hükmü ise bunun aksidir." Kadı Iyaz, hadiste yer alan hususun imanın geçerliliği için şart olduğunu söylemiştir. Çünkü o buradaki sevgiyi saygı duyma, yüceltme anlamında kabul etmiştir. eî-Müfhim adlı eserin yazarı ise bu hadiste bunun kasdedilmediğinİ söyleyerek Kadı Iyaz'ı eleştirmiştir. Çünkü birinin en yüce olduğuna inanmak sevgiyi gerektirmez. Zira kişi bazen bir şeyi büyük görmekle birlikte ona sevgi duymayabilir. Hz. Peygamber'i Canından Çok Sevmek Bu hadise göre, içinde Hz. Peygamber'e karşı bu sevgiyi duymayan kişinin imanı olgunlaşmamıştır. Buhârî'nİn el-Eymân ve'n-Nüzûr bölümünde Hz. Ömer'den rivayet ettiği şu hadis de buna işaret etmektedir Abdullah b. Hişâm'm Hz. Ömer'den rivayet ettiğine göre Hz. Ömer, Hz. Peygamber'e Ey Allah'ın Resulü! Yemin ederim ki sen bana kendi canım dışındaki her şeyden daha sevgilisin" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber kim şöyle buyurdu "Hayır, Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki sana kendi canından da daha sevgili olmadıkça olmaz". Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi "Vallahi şu anda sen bana kendi canımdan da daha sevgilisin". Hz. Peygamber ona "İşte şimdi oldu Ömer!" buyurdu. Bu sevgi yalnızca Hz. Peygamber'in en üstün olduğuna inanmaktan kaynaklanmaz. Çünkü Hz. Ömer bu konuşmadan önce de buna inanıyordu. Hz. Peygamber'i Her Şeyden Çok Sevmenin Alâmetleri Hadiste belirtildiği şekilde Hz. Peygamber'i sevmenin alâmetlerinden biri şudur Kişi kendi arzuladığı bir şeye kavuşmak ve Hz. Peygamber'i görmek seçenekleri ile karşı karşıya kalacak olsa, Hz. Peygamber'i görme bahtiyarlığını kaybetmek, arzuladığı şeylerden herhangi birini kaybetmekten daha zor geliyorsa bu kişi hadiste belirtildiği şekilde, Hz. Peygamber'i her şeyden daha çok seviyor demektir. Bu durumda olmayan kişi için ise bu söz konusu değildir. Bu yalnızca Hz. Peygamber'i görme veya bu imkânı kaybetme ile ilgili değildir. O'nun sünnetine yardım etmek, şeriatını savunmak, karşı çıkanları bastırmak da böyledir. İyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak da bu kapsama girer. Çünkü hadiste zikredilen en çok sevmek" bunlarla anlaşılır. Hz. Peygamber'i Niçin Her Şeyden Çok Sevmeliyiz? Şöyle ki Bir insan ya kendisini ya da başkasını sever. Kendisini sevmesi, ömrünün âfetlerden uzak bir şekilde devam etmesi anlamına gelir. Gerçek anlamda kişinin istediği budur. Başkasını sevmesi ise, kişinin dünya veya âhirette farklı türlerde yarar sağlamasından kaynaklanır. Kişi, doğrudan veya sebep olmak şeklinde kendisini inkârın karanlıklarından imanın nuruna çıkaran Hz. Peygamber tarafından elde ettiği yaran incelediğinde görür ki O kendisinin ebedî nimetler içinde kalmasına sebeptir. Kişinin bu şekilde elde edeceği yarar, diğer bütün yararların üstündedir. Bu yüzden de Hz. Peygamber. herkesten çok sevilmeyi hak etmektedir. Çünkü sevgiyi körükleyen faydayı insana herkesten çok sağlayan odur. Ancak insanlar bu konuda, bunları hatırında tutma veya unutma bakımından, birbirinden farklı derecelere sahiptir. Şüphesiz ki sahabe bu konuda en önemli paya sahipti. Çünkü bu sevgi, tanımaya bağlıdır. Onlar ise bu sevgiyi en çok bilen kişilerdi. Her Mümin Hz. Peygamber'i Sever Kurtubî şöyle demiştir Hz. Peygamber'e doğru bir şekilde inanan herkeste, onu başka her şeyden çok sevme özelliği bulunur. Ne var ki inananlar bu konuda farklı derecelere sahiptir. Bazıları bu konuda en büyük paya sahip olduğu halde, bazılan ise şehvetlere batmış olmaları ve zamanlarının büyük bölümünde gaflet perdeleri ile örtülmüş olmaları sebebiyle daha az paya sahiptir. Ancak inananların büyük bir çoğunluğu yanlarında Hz. Peygamber'den bahsedildiğinde onu görmeyi arzularlar. Öyle ki bir çoğu onu görmeyi eşine, çocuğuna, malına, ana-babasma tercih eder, onun uğrunda tehlikeli işlere atılmaktan çekinmez. Bunu haber veren kişi de, kalbinde hiç tereddüt duymaksızın bunu duymuştur. Hatta O'nur kabrini ziyaret etmeyi ve yaşadığı yerleri görmeyi bütün saydıklarımıza tercih eden kişilerin bulunduğu da görülmüştür. Çünkü onların kalbine Hz. Peygamber sevgisi iyice yerleşmiştir. Ne var ki araya giren gaflet durumları sebebiyle bu durum -maalesef- çabucak geçmektedir. Yardım istenilecek olan yegâne varlık Allah'tır. 9. Îmanın Tadı 16- Enes'ten radıyâiiâhu anh rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Üç şey kimde bulunursa imanın tadını bulur 1. Allah ve Resulünü başka her şeyden çok sevmek, 2. Sevdiği kişiyi yalnızca Allah için sevmek, 3. İnkarcılığa dönmeyi, ateşe atılmak kadar kötü görmek. [53] Açıklama Îmanın Tadı "İmanın tadı" ifadesi ile Buhârî, imanın tadının imanın neticelerinden olduğunu belirtmek istemiştir. Önceki bölümde Hz. Peygamber'i sevmenin imandan olduğunu belirttikten sonra, imanın tadına nasıl varılabileceğini ifade etmiştir. "İmanın tadı" ifadesinde tahyîl-i istihare hayal yoluyla bir benzetme vardır. Müminin imana olan rağbeti, tatlı bir şeye benzetilmiş ve bu şeyin özelliklerinden olan tat ona izafe edilmiştir. Bu benzetme hasta ve sağlam kişiye de işaret etmektir. Çünkü safra hastası, balın tadını ekşi olarak algılar. Sağlam kişi ise balın tadını nasıl ise o şekilde algılar. Sıhhat durumu ne ölçüde düşerse balın tadını alma da o ölçüde azalır. Hadisteki bu benzetme, Buhârî'nin ispatlamaya çalıştığı imanın artması ve eksilmesini en açık şekilde güçlendiren bir delildir. Şeyh Ebû Muhammed b. Ebû Cemre şöyle demiştir Hz. Peygamber'in "tad" kelimesini kullanmasının sebebi şudur; "Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi Güzel bir sözü, kökü yerde sabit, dallan gökte olan güzel bir ağaca benzetti" [54] âyetinde Allah imanı bir ağaca benzetmiştir. Bu âyette yer alan güzel söz, ihlas kelimesidir. Ağaç, imanın köküdür. Dallan İse emre uymak, yasaktan kaçınmaktır. Ağacın dalları, müminin önem verdiği hayırlardır. Meyvesi ise taatleri işlemektir. Meyvenin tadı, onun toplanmasıdır. Son sınır meyvenin olgunlaşması olup tadı da bununla ortaya çıkar. Allah ve Resûlü'nü Her Şeyden Daha Çok Sevmek Beyzâvî şöyle demiştir Buradaki sevgiden kasıt, akl-ı selimin tercih etmeyi gerektirdiği şeyi, nefsin arzusuna aykırı olsa bile, tercih etmek şeklindeki akiî sevgidir. Nitekim hasta, doğası gereği ilaçtan hoşlanmaz, nefret eder. Ancak aklı gereği ilaca meyleder ve onu alır. Kişi, kanun koyucu olan Allah'ın emrettiği ve yasakladığı şeyde kesin olarak dünyada iyilik, ahirette kurtuluş olduğunu bildiğinde akıl bu yönü tercih etmeyi gerektirir. Kişi O'nun emrine itaat eder, arzu ve isteklerini O'na tabî kılar. Bundan aklî olarak lezzet duyar. Çünkü aklî lezzet duymak, olgunluk ve iyiliği mahiyeti itibarıyla idrak etmektir. Hz. Peygamber bu duruma "tat" adını vermiştir. Çünkü, somut lezzetlerin en güçlüsü budur. Hadiste yer alan üç özelliğin İmanın olgunlaşma belirtileri sayılmasının sebebi şudur Kişi gerçek nimet verenin Allah olduğunu, O'nun dışında ne veren ne de engelleyen bulunduğunu, O'nun dışındakilerin sadece aracı olduğunu, Peygamber'in Rabbin muradını kendisine açıklayan kişi olduğunu anladığında bu durum, bütün varlığıyla O'na yönelmesini gerektirir. Artık O'nun sevdiğinden başkasını sevmez, sevdiği kişiyi de ancak O'nun için sever. Allah'ın vaad ve tehdid ettiği şeylerin tümü kesin gerçektir. Bu kişiye, vaad edilenlerin tümü gerçekleşmiş gibi gelir. Zikir meclislerini cennet bahçeleri, inkarcılığa dönmeyi İse ateşe atılmak gibi görür. Bu hadisin Kur'ân'dan şahidi de şu âyettir "De ki; "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz soy ve sopunuz, elinize geçirdiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden meskenler size Allah'tan, Resûlü'nden ve O'nun yolundaki cihâddan daha sevimli ise, o halde Allah'ın emri gelinceye kadar bekle-yedurun. Allah fâsiklar topluluğunu hidâyete erdirmez.[55] Hadisten Çıkan Sonuçlar Bu hadis faziletlerle donanmaya, kötülüklerden kurtulmaya işaret etmektedir. Hadiste sayılan üç özelliğin ilki faziletlerle donanmayı, sonuncusu da kötülüklerden kurtulmayı ifâde etmektedir. Allah sevgisi farz ve mendup olmak üzere iki kısımdır. a. Farz olan sevgi, Allah'ın emirlerine uymaya, yasaklarından sakınmaya, kaderine razı olmaya yönlendiren sevgidir. Haram kılınmış bir fiili yapmak veya bir farzı terk etmek suretiyle günah işleyen kişi, kendi arzusunu öne aidığı için Allah sevgisindeki kusuru sebebiyle günah işlemiştir. Kusurlu davranış, kimi zaman da mubahları fazlaca işlemekle olur. Bu, insanın Allah'ın rahmetine çokça güvenerek günah İşlemesine sebep olacak gerektirecek şekilde gafleti doğurur, yahut da gaflet devam ede ede sonunda kişi günaha düşer. Bu ikinci kişi pişmanlıkla günahı terk etme konusunda acele eder. "Zina eden kişi, zina ettiği sırada mümin olarak zina etmez" hadisi buna işaret etmektedir. b. Mendup olan sevgi, kişinin nafilelere devam etmesini ve şüpheli şeylerden kaçınmasını gerektiren sevgidir. Bu sıfata genel olarak sahip olan kişi çok nadirdir. Peygamber sevgisi de aynı şekilde iki kısımdır. Şunlar da peygamber sevgisine dahildir Emir ve yasakları onun ışığından almak, yalnızca onun yolunu tutmak, onun koyduğu kurallara rıza göstermek, verdiği hükümden doîayı içinde hiçbir sıkıntı duymamak, cömertlik-başkasmı tercih etme-ağırbaşlıhk-alçakgö-nüllülük vb. sıfatlarda onun ahlâkını örnek almak. Kim bu konularda nefsi ile cihad ederse imanın tadını bulur. Müminlerin derecesi bu cihada göre değişir. Şeyh Muhyiddin şöyle demiştir "Bu büyük bir hadistir, dinin temellerinden biridir. İmanın tadından kasdedilen, ibadetlerden lezzet almak ve din uğruna zorluklara katlanmaktır. Bunu, dünya menfaatlerine tercih etmektir. Kulun Allah'ı sevmesi, ona itaat etmek ve ona muhalefeti terk ile gerçekleşir. Peygamber sevgisi de böyledir." Hadiste "herkesten" değil "her şeyden çok sevmek" ifadesi kullanılmıştır. Bu, hem insanları hem diğer varlıkları içeren bir ifadedir. "Kişiyi yalnızca Allah için sevmek" hakkında Yahya b. Muâz şöyle demiştir "Allah için sevmenin hakikati, sevginin sevilen kişinin iyiliğinden dolayı artmaması, kötülüğünden dolayı da azalmamasıdır." 10. Îmanın Alâmeti Ensarı Sevmektir 17- Enes'ten anlı rivayet edilmiştir Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur İmanın alâmeti ensarı sevmektir, nifakın münafıklığın alâmeti ise ensara buğzetmektir.[56] Açıklama Ensar", Allah Resûlü'ne yardımcı olanlardır ki, bunlar Evs ve Hazreç kabileleridir. Onların çocuklarına, antlaşmali olduğu kimselere ve azat ettiği kölelere de bu isim verilir. Hz. Peygamber'i ve beraberindekileri Medine'ye hicretten sonra barındırdıkları, onların hizmetlerini gördükleri, mallarını onlarla paylaştıkları, pek çok konuda onları kendilerine tercih ettikleri için bu yüksek dereceye diğer kabileler değil de yalnızca onlar nail olmuşlardır. Onlarm yaptığı bu işler, Arap olan ve olmayan bütün fırkaların onlara düşmanlık etmesini gerektiriyordu. Düşmanlık ise öfkeyi getirir. Ardından onlara özgü nitelikler başkalarının onları kıskanmasını gerektiriyordu. Kıskançlık da öfkeyi getirir. Bu sebeple onlara öfke duymayı yasaklayan uyarı gelmiş ve onları sevme konusunda teşvik söz konusu olmuştur. Öyle ki onlarm faziletlerinin büyüklüğüne, yaptıkları işin değerine işaret etmek için onlar hakkındaki sevgi ve nefret, imanın ve nifakın göstergesi kabul edilmiştir. Gerçi bu manada onlara ortak olanlar, zikredilen faziletlere de ortak olurlar. Müslim'in Sahih'inde Hz. Ali hakkında Hz. Peygamberin şu hadisi rivayet edilmiştir "Seni ancak mümin olan sever, sana ancak münafık buğz eder". Bu, tek tek bütün sahabe hakkında geçerlidir. Çünkü aynı üstünlük onlarda da bulunmaktadır. Zira onlar dini en güzel şekilde savunmuşlardır. el-Müfhim adlı eserin sahibi şöyle demiştir "Sahabe arasında gerçekleşen savaşlara gelince, şayet onlardan birinin diğerine buğz etmesi söz konusu olmuşsa bu buğz, hadiste kasdedilen şekilde değil, muhalefeti gerektiren haricî bir durum sebebiyledir. Bu yüzden sahabe, birbirinin münafık olduğuna hükmet-memiştir. Onların durumu, müctehidlerin hükümler karşısındaki durumu gibidir Doğruyu bulana iki ecir, hatalı olana ise bir ecir vardır. 11. Bâb 18- Ebû İdris Âizullah b. Abdullah'dan rivayet edildiğine göre, Bedir savaşına katılan ve Akabe bey'atı sırasında seçilen temsilcilerden biri olan Ubâde b. Sâmit şöyle demiştir Allah Resulü etrafında sahabeden bir grup varken şöyle buyurdu Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, el ve ayaklarınız arasından kendiliğinizden uyduracağınız bir yalanla bühtan etmemek, hiçbir iyi işte isyan etmemek üzere bana beyat ediniz. Kim sözünde durursa onun mükafatını vermek Allah'a aittir. Kim de bu günahlardan birini işler de dünyada iken cezalandırıhrsa, bu ceza kendisi için keffaret olur. Kim bu günahlardan birini işler de, Allah onun durumunu örterse suç işlediği insanlar arasında bu durum ortaya çıkmazsa onun durumu Allah'a kalmıştır; dilerse ona azap eder, dilerse onu affeder". Biz de bu şart üzere Hz. Peygamber'e bey'at ettik.[57] Açıklama Bedir savaşı Hz. Peygamber'in vaştır. müşriklerle yaptığı İlk savaştı. Hz. Peygamber'in "çocuklarınızı öldürmemek" sözü hakkında Muhammed b. İsmail et-Teymî ve diğer âlimler şöyle demişlerdir Hz. Peygamber yalnızca çocukların öldürülmesinden bahsetmiştir. Çünkü bunda hem cana kıyma, hem de akrabalık bağını koparma vardır. Bu yüzden onu yasaklamaya daha çok özen gösterilmesi gerekir. Ayrıca çocukları Öldürmek, Araplar arasında yaygındı. Bu, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek ve nzik endîşesiyle erkek çocuklarını öldürmek suretiyle yapılırdı. Diğer bir İhtimale göre; çocuklar kendini savunamayacak durumda olduğu için onlardan bahsedilmiştir. "Bühtan" dinleyeni şaşırtan yalandır. Hadiste iftiradan bahsedilirken organlar içinden yalnızca el ve ayaklar zikredilmiştir. Çünkü fiillerin çoğunluğu bunlarla yapılır. Zira dokunmak ve yürümek işini yapan onlardır. Yine Araplar sanatkârlara "eyâdî" demişlerdir. Hz. Peygamber'in Bey'at Alırken Sadece Yasaklardan Bahsetmesi Şu sorulabilir "Hz. Peygamber burada niçin yalnızca yasakları saymıştır da emirlerden bahsetmemiştir?" Bu soruya şu şekilde cevap verilir Hz. Peygamber emirleri de ihmal etmiş değildir. Bunları "isyan etmemek" sözünün içinde özet olarak zikretmiştir. Çünkü isyan emre aykırı davranmak demektir. Yasakların pek çoğundan bahsetmekle birlikte emirlerden bahsetmemenin hikmeti şudur Bir şeyi terk etmek, yapmaktan daha kolaydır. Çünkü kötülüklerden kaçınmak, yararları elde etmekten önce gelir. Çirkinliklerden temizlenmek, faziletlerle bezenmekten öncedir. Şirk Affedilmez Nevevî şöyle demiştir Bu hadisin genel ifadesi, 'Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz.[58] âyetindeki özel ifade ile tahsis edilmiştir sınırlandırılmıştır. Dinden dönen kişi bu fiili sebebiyle öldürüldüğünde, öldürülmesi suçuna keffaret olmaz. Ben Ibn Hacer derim ki Bu, "kim bu günahlardan birini işler. şeklindeki ifadenin, yukarıda geçenlerin tümünü kapsadığını düşündüğümüz zaman geçerlidir. Ki ilk anda anlaşılan da budur. Tîbî şöyle demiştir "Doğrusu bu hadiste kasdedilen şirk, küçük şirk olan riyadır. Hadisteki şirk kelimesinin belirsiz olarak kullanılması da bunu göstermektedir." Ancak şirk kelimesi dindeki kullanımda tevhidin zıddını ifade ettiğinden bu görüş eleştirilmiştir. İşlenen Suçlara Dindeki Cezaların Uygulanması, Günahın Kefareti Olur Mu? Kadı Iyaz şöyle demiştir Alimlerin çoğunluğu, had Kur'an ve sünnette belirtilen cezalarının uygulanması bu suçların keffâreti olur görüşünü bu hadise dayanarak kabul etmişlerdir. Âlimlerin bir bölümü ise Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği "Had cezalarının bu suçlan işleyenler için keffaret olup olmadığını bilmiyorum" ifadesi sebebiyle bu konuda görüş belirtmekten kaçınmıştır. Ancak Ubâde hadisi senet açısından daha sahihtir. İki hadisin arasını bulmak için şu söylenebilir Ebû Hureyre hadisi, Allah'ın konuyu Hz. Peygamber'e bildirmesinden önce söylenmiştir. Daha sonra Allah bu konuyla ilgili durumu Hz. Peygamber'e bildirmiştir. Peygamberimizin hadisinde yer alan "cezalandırıhrsa" ifadesi hakkında İbnü't-Tîn şöyle demiştir "Hz. Peygamber bununla hırsızlık suçunda el kesme cezasını, zina suçunda sopa vurulmasını veya recmi kastetmiştir." Kadı İsmail ve diğer âlimlerden nakledildiğine göre» katilin kısas yoluyla öldürülmesi, başkasını bu suçu işlemekten caydırmak içindir. Âhirette ise öldürülen kişinin hak talebi mevcuttur. Çünkü o, katilin öldürülmesi ile hakkını almamıştır. Ben İbn Hacer ise derim ki Öldürülen kişi, katilin kısas yoluyla öldürülmesi ile hakkını en güzel şekilde almış olur. Çünkü haksız yere öldürülen kişinin günahları bağışlanır. Zira bu konuda İbn Hibban ve diğer âlimlerin sahih kabul ettiği şu hadis bulunmaktadır "Kılıç yani haksız yere öldürülmek, günahları siler". İbn Mesud'un rivayetine göre "Bir müslumanın başına Öldürülme gelince, bütün günahları siler". Bezzâr da merfu olarak şunu rivayet etmiştir "Öldürülme, rastladığı bütün günahları siler". Şayet öldürülmüş olmasaydı, günahları silinmeyecekti. Kişiye bundan daha büyük hangi hak ulaşabilir? Öldürülme cezası yalnızca başkalarını caydırmak için konulmuş olsaydı, öldürülenin velilerinin katili affetmesi hükmü konulmazdı. Yukarıda zikredilen cezalara acılar, hastalıklar vb. dünyevî musibetler girer mi? Bu konu tartışmalıdır, "Kim bu günahlardan birini işler de Allah onun durumunu örterse" ifadesi, bunların zikredilen cezalara girmediğini gösterir. Çünkü bu musibetler, günahların örtülmesi ile çelişmez. Ancak başka pek çok hadis, karşılaşılan musibetlerin günahlara keffaret olacağını ifade etmektedir. Bunlarda, had cezasını gerektirmeyen günahların affı kasdedilmiş olabilir. Doğrusunu Allah bilir. Günahların bağışlanması için sadece cezanın uygulanmasının yeterli olmadığı, bunun yanında tevbenin şart olduğu söylenmiştir. Tabiînden bazıları da kesin olarak bu görüşü kabul etmişlerdir. "Durumu Allah'a kalmıştır" ifadesi hakkında el-Mâzinî şöyle demiştir Bu ifade, büyük günah işleyeni kâfir kabul eden Haricîlere ve tevbe etmeden ölen fâsığın cezalandırılmasını gerekli gören Mutezile'ye bir reddir. Çünkü Hz. Peygamber bu kişinin durumunun Allah'ın dilemesine bağlı olduğunu söylemiş, kesin olarak cezalandırılacağını söylememiştir." Tîbî şöyle demiştir "Bu, hakkında bizzat nass ayet-hadis bulunanlar hariç, kimse hakkında 'cehennemliktir' veya 'cennetliktir' şeklinde şahitlik yapmamaya İşaret etmektedir." Ben İbn Hacer derim ki Bir insanın cehennemlik olduğu hakkında şahitlik yapılmaması konusu açıktır, ikinci kısım ise ancak hadisi, ilk anda anlaşılanın dışında yorumlamakla anlaşılır, ki bu şekilde anlamak zorunludur. "Dilerse ona azap eder, dilerse onu affeder" ifadesi, günahından tevbe'edeni de etmeyeni de kapsamaktadır. Bunu bir grup alim söylemiştir. Çoğunluğa göre ise tevbe eden kişi üzerinde sorumluluk kalmaz. Bununla birlikte kişi Allah'ın azabından da emin olamaz. Çünkü tevbesinin kabul edilip edilmediğini bilemez. Bir görüşe göre ise, had cezası olan günah ile had cezası olmayan günah birbirinden farklıdır. Şu konuda görüş ayrılığı söz konusu olmuştur Bir görüşe göre had cezasını gerektiren bir suç işleyen kimsenin gizlice tevbe etmesi caizdir ve bu yeterli olur. Diğer görüşe göre ise, tıpkı m.l-;, . , devrindeki zina eden ve zina ettiklerini itiraf eden Mâiz ve el-Gâmidiyye'nin durumunda olduğu gibi, en faziletlisi devlet başkanına giderek suçunu itiraf etmek, kendisine had cezasının uygulanmasını istemektir. Bazı âlimler ise şöyle bir ayırım yapmıştır Kişi günah işlemekle tanınan bir kimse ise, tevbe ettiğini insanlara duyurması müstehaptır, aksi takdirde değildir. 12. Fitnelerden Kaçmak Dindendir 19- Ebû Saîd el-Hudrî'den rivayet edildiğine göre Allah Resulü şöyle buyurmuştur "Müslümanın en hayırlı matının koyun olması yakındır. Dağ başlarında ve yağmur suyunun biriktiği yerlerde vadi ortalarında onları gezdirir de bu sayede dinini fitnelerden korumuş otur.[59] Bu hadiste dağ başları ve suyun biriktiği yerlerin zikredilmesinin sebebi Duraların çoğunlukla otlu olmasıdır. 13. Hz. Peygamberin Allah'ı En İyi Bileniniz Benim Sözü Marifet kalbin fiilidir, çünkü Yüce Allah "Sizi ancak kalbinizin kazandığından sorumlu tutar [60] buyurmuştur. 20- Hz. Âişe'den rivayet edildiğine göre, Allah Resulü Abashabına bir emir verdiğinde, amellerden güçlerinin yeteceğini onlara emrederdi. Ashâb-ı kiram şöyle dedi Ey Allah'ın elçisi! Biz senin durumunda değiliz. Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Bu söz üzerine Hz. Peygamber yüzünden öfkesi anlaşılacak şekilde sinirlenir sonra da şöyle derdi Allah'a karşı gelmekten en çok sakınanınız, O'nu en iyi bileniniz benim". Açıklama Buhârî'nin konu başlığında âyeti vermesinin amacı; tek başına sözle İmanın yeterli olmadığını, buna inancın da eklenmesinin şart olduğunu, inancın ise kalbin fiili olduğunu ifâde etmektir. Ayetteki "kalbinizin kazandığı" İfadesinden kasıt, kalbinizde yerleşen anlamındadır. Ayet aslında yeminler hakkında gelmekle birlikte, İman konusunda bunun delil getirilmesi, anlam bakımından ortaklık sebebiyledir. Çünkü yeminde de imanda da hakikatin üzerinde döndüğü esas nokta, kalbin amelidir. Buhârî, Zeyd b. Eslem'in bu âyeti tefsirine dayanmış gibidir. Çünkü o, "Allah sizi kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz" âyeti hakkında şöyle demiştir Kasıtsız yemin kişinin "şöyle yaparsam kâfir olayım" deme-sidir. Kişi kalbini kesin olarak buna bağlamadıkça Allah bu onu yeminden sorumlu tutmaz. Böylece âyet ile hadis arasındaki münasebet ve bu âyet ve hadisin imanla ilgili konulara dahil olma gerekçesi ortaya çıkmış olmaktadır. Bu hadis Kerrâmiye mezhebinin "İman yalnız sözden ibarettir" görüşü aleyhine delildir. Yine bu hadiste imanın artması ve eksilmesine de delil vardır. Çünkü Hz. Peygamber'in Allah'ı en iyi biteniniz benim" sözü, Allah hakkındaki bilginin farklı dereceleri bulunduğunu, bu konuda bazı insanların başkalarından daha üstün olduğunu, Hz. Peygamber'in ise derecelerin en üstününde yer aldığını göstermektedir. Allah'ı bilmek, O'nun sıfatlarını, hükümlerini ve bunlara ilişkin şeyleri bilmeyi kapsar. Gerçek iman budur. Kalpte Bulunanlardan Sorumluluğu Gerektirenler Nevevî şöyle demiştir Âyette, "kalbin fiillerinin kalpte yer etmesi halinde kisinin bundan sorumlu olacağı" şeklindeki doğru görüşe delil vardır. Hz. Peygamber'in Allah ümmetimin içinden geçen şeyleri, bunları konuşmadığı veya yapmadığı sürece bağışladı" hadisi, "bunlar kişinin kalbinde yer etmediği takdirde bağışlanır" şeklinde yorumlanır. Ben İbn Hacer derim ki Hz. Peygamberin "bunları yapmadığı sürece" sözünün genel ifadesi de bunu göstermektedir. Çünkü inanç kalbin amelidir yaptığı şeydir. Amelde Orta Yolu Tutmak, Aşırı Gitmemek Onlara bir şey emrettiğinde güç getirebilecekleri şeyleri emrederdi" ifadesinin anlamı, "onlara bir şey emrettiğinde, devam edemeyeceklerinden korkarak onlara zor gelmeyecek kolay gelecek şeyler emrederdi" demektir. Kendisi de i onlara emrettiği hafif amellerin benzerini yapardı. Ashâb-ı kiram, derecelerinin yükselmesi için Hz. Peygamber yaptığından daha fazla amele ihtiyaçları olduğuna inanırlardı. Bu sebeple Allah Resûlü'nden kendilerine zor I yükümlülükler yüklemesini talep eder ve ona "biz senin durumunda değiliz" derlerdi. O ise buna Öfkelenirdi, Çünkü dereceler elde etmiş olmak, amelde kusurlu davranmayı gerektirmez. Aksine nimetleri karşılıksız veren Allah'a şükretmek için ameli daha da çoğaltmayı gerektirir. Nitekim bir başka hadiste Hz. Jeygamber ayakları şişinceye kadar namaz kılmasının sebeini soran Hz. Aişe'ye "Ben Allah'a çokça şükreden bir kut olmayayım n?" buyurmuştur. Hz. Peygamber'in ashabına kolay amelleri emretmesi buna devam edebilmeleri içindir. Nitekim diğer bir hadiste de şöyle duyurulmuştur "Allah'ın en sevdiği amel devamlı olandır". Hadisten Çıkan Sonuçlar Bu hadisten aşağıdaki sonuçlar çıkmaktadır 1. Salih ameller; dereceleri yükseltir ve günahları siler. Bunun yanında sahilini yüksek mertebelere ulaştırır. Çünkü Hz. Peygamber salabeyi bu yönde delil getirip bunu gerekçe gösterdikleri için değil, başka bir beple yadırgamıştır. 2. Kişi İbadette ve ibadetin neticelerinde son sınıra ulaştığında, nimetin de-ım etmesini ve şükrederek daha da çoğalmasını sağlamak için ibadete devam fme konusunda daha gayretli olur. 3. Şâri'in koymuş olduğu azimet ve ruhsat sınırlarını aşmamak gerekir. Dine ;gun kolay ameli esas almanın, dine aykırı zor amelden daha üstün olduğuna lanmalıdır. 4. İbadette evla olan orta yolu tutmak ve devamlılıktır, ibadeti terke sebep olacak şekilde aşırı gitmek değil. Nitekim bir başka hadiste şöyle buyrulmuştur "Yolculuğunda çok hızlı giden ne mesafe kat etti, ne de hayvan sırtı bıraktı", 5. Sahabenin ibadete çok büyük bir rağbet duyar ve daha fazla hayır yapmayı isterdi. 6. Dinin emrine aykırı davranıldığmda öfkelenmek meşrudur. Ehliyetli olan kişi, bir şeyi yanlış anladığında onu, uyanışa teşvik için, yadırgamak meşrudur. 7. Kişi, övünmekten ve kibirlenmekten emin olduğunda, ihtiyaç duyulması halinde, kendisinde bulunan üstünlükleri söyleyebilir. 8. Allah Resulü sabahı; insanın ulaşabileceği olgunluk seviyesinin en üst basamağmdadır. Çünkü ilmî ve amelî hikmet ona özgüdür. Hz. Peygamber "en çok bileniniz" sözü ile ilmî hikmete, "ona karşı gelmekten en çok sakınanınız" sözü ile amelî hikmete işaret etmiştir. 14. Kişinin Allah Kendisini Küfürden Kurtardıktan Sonra Yeniden Küfre İnkarcılığa Dönmeyi Ateşe Atılmak Gibi Kötü Görmesi İmandandır 21- Enes'ten rivayet edilmiştir şöyle buyurdu Şu üç şey kimde olursa, o imanın tadını bulur 1. Allah ve Resûlü'nü her şeyden daha çok sevmek, 2. Sevdiği kişiyi yalnızca Allah için sevmek, 3. Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra yeniden küfre inkarcılığa dönmeyi, ateşe atılmak kadar kötü görmek". 15. İman Ehlinin Ameller Konusundaki Faziletlerinin Birbirinden Farklı Olması 22- Ebû Saîd el-Hudrî'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "CennetHkler cennete, cehennemlikler de cehenneme girdikten sonra Allah Teâtâ 'Kalbinde hardal danesi ağırlığınca imanı olanı cehennemden çıkarın!1 buyurur. Bunun üzerine bu kişiler cehennemden kararmış kömür gibi olmuş bir halde çıkarılırlar. Sonra haya yahut hayat [61] nehrine atılırlar. Orada selin uğradığı yerde kalan tohumlar nasıl çabucak ayrık otu olarak biterse öyle biterler. Görmez misin, bunlar ne güzel sapsarı olarak ve iki tarafına salınarak sürer?.[62] Açıklama Bu bölümde ameller sebebiyle hasıl olan fazilet farklılığı ele alınmaktadır. "Hardal danesi ağırlığınca" ifadesi aslında en küçük şeye işaret etmektedir. İmâmü'l-Haremeyn şöyle demiştir Tartı, amel defterleri için söz konusudur. Bunların ağırlığı, amellerin ecirlerine göre değişir. Burada hardal danesinden kasıt, Allah'ın birliği tevhid inancı esas alınarak gerçekleştirilen amellerdir. Çünkü diğer rivayette şöyle yer almaktadır "Lâ ilahe illallah diyen ue zerre mik-tarınca hayır işleyen kişiyi cehennemden çıkarın". Haya veya hayat nehrinden kasıt kendisi ile hayatın sağlandığı şeydir. Haya yağmur anlamında olup bununla bitkiler hayat bulur. Bu ifâdeye yağmur manasında olan ve sonunda hemze harfi bulunmayan sözcük, sonunda hemze bulunan ve utanma anlamına gelen haya kelimesinden daha uygundur.[63] "Habbe/ Tohum/ayrık otu" çöllerde biten ancak yiyecek olarak kullanılmayan bitkidir. Bu hadisin konu başlığına uyumu açıktır. Zira hadiste İman olsa büe günahların zarar vereceği belirtilmektedir. Buhârî bu hadisi kaydetmekle Mürcie mezhebinin iman ile birlikte günahın zarar vermeyeceği ile ilgili görüşünü; Mutezile mezhebinin de "günahlar kişinin sonsuza kadar cehennemde kalmasını gerektirir" görüşünü reddetmiş olmaktadır. 23- Ebû Saîd el-Hudrî'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Uyurken rüyamda insanların üzerlerinde gömlek olduğu halde bana arz edildiğini gördüm. Bu gömleklerden kimi göğe kadar, kimisi ise daha da kısaydı. Ömer b. Hattâb, üzerindeki gömleği yerde sürüdüğü halde bana arz edildi. Ashab-ı kiram "Bu rüyayı rüyadaki gömleği nasıl yorumladm?" diye sordular. Hz. Peygamber "Din ile" diye cevap verdi.[64] Açıklama Gömleğin din olarak tabir edilmesi açısından hadisin konu başlığına uyumu açıktır. Hadiste insanlann gömleği giyme konusunda birbirinden farklı olduğu belirtilmiştir. Bu ise onların imanda da farklı olduklarını imanlarının aynı seviyede olmadığını göstermektedir. 16. Haya Utanmak Îmandandır 24- Salim b. Abdullah'ın babasından rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber Mubahı aipyüi ensardan bir kişinin yanından geçiyordu. O sırada bu kişi kardeşine utangaçlığı hayası sebebiyle öğüt veriyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona şöyle buyurdu Onu bırak! Çünkü haya utanmak imandandır.[65] Açıklama Bu hadiste sözü edilen kişi çok utangaçtı. Bu İse haklarını almasına engel oluyordu. Kardeşi bu yüzden onu kınıyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona "onu bırak" yani onu bu yüce huyu üzerine terk et buyurdu. Sonra da hükme rağbet ettirmek için hayanın imandan olduğunu söyledi. Haya İnsanın kendi hakkını almasını bile engellediğine göre bu, söz konusu hakkın ecrini elde etmesine sebep olur. Özellikle de hakkın tahsil edilmediği kişi bu mala muhtaçsa, bu hakkı istememe İmandan gelen bir hayadan kaynaklanmaktadır. Ibn Kuteybe şöyle demiştir Hadisin anlamı şudur Haya, tıpkı İman gibi kişinin günah işlemesini engeller. Bir şeye yerini alan şeyin adının verilmesi gibi, hayaya da iman denmiştir. Özetle söylemek gerekirse hayanın imandan olması sözü mecazdır. Hadisten anlaşıldığına göre kardeşini haya etmekten sakındıran kişi, hayanın imanın tamamlayıcı unsurlarından olduğunu bilmiyordu. Hadisteki pekiştirme de bu sebeple söz konusu olmuştur. Râğıb el-İsfahanî şöyle demiştir Haya, nefsin çirkin olan şeyden çekilmesidir. Bu, insanın arzu ettiği her şeye saldırmaktan uzak durarak hayvanlar gibi olmamasını sağlayan özelliklerinden biridir. Haya korkaklık ve iffetin bir araya gelmesinden oluşmuştur. Bu sebeple haya eden kişi fâsık olmaz. Cesur kişinin haya sahibi olması ise nadirdir. Bazı çocuklarda olduğu gibi, haya mutlak anlamda bir şeyden çekinmekten kaynaklanabilir. Rağıb dışındaki âlimlerden biri de şöyle demiştir Haya, haram kılınmış bir fiil hakkında olursa farzdır. Mekruh bir şey hakkında olursa menduptur. Mubah bir şey hakkında olursa örfe bağlıdır. "Haya ancak hayır getirir" sözünden kasdedilen de budur. Selef âlimlerinden birinin de şöyle dediği rivayet edilmiştir "Günahların zillet sebebi olduğunu gördüm. Bu sebeple mürüvvet gereği bunları terk ettim, böylece bu terk dinî bir amel oldu." Haya Allah'ın nimetleri tarafından kuşatılmış olan akıl sahibi kişinin, bu nimetleri O'na isyan yolunda kullanmamasıdtr. Seleften biri de şöyle demiştir "Senin üzerindeki kudretinin miktarınca Allah'tan kork, sana olan yakınlığı mik-tarınca O'ndan haya et." 17. Eğer Tevbe Eder, Namazı Kılar Ve Zekâtı Verirlerse Yollarını Serbest Bırakın [66] 25- Ibn Ömer'den rivayet edildiğine göre Allah Resulü şöyle buyurmuştur Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammedin Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik edinceye, namaz kıhncaya ve zekât verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Şayet bunu yaparlarsa islâm'ın hakkı hariç kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, hesaplarını görmek ise Allah a aittir". Açıklama Ayetteki "Şayet tevbe ederlerse. ifadesine bakarsak Hadîs, âyeti tefsir etmek üzere getirilmiştir. Çünkü âyetteki tevbeden kasdedilen inkârdan tevhide dönmektir. "Allah'tan başka Hah olmadığına ve Muhammedin AUah'ın elçisi olduğuna şahitlik edinceye..." sözü bunu tefsir etmektedir. Hadis bir başka açıdan da konu başlığına uymaktadır ki bu da Mürcİe mezhebini reddetmektir. Çünkü onlar imanın amellere ihtiyaç bırakmadığını iddia etmişlerdir. Bu hadisin söylenmesine sebep olan olay şunu göstermektedir ki, bazen bir hadis sahabenin büyükleri tarafından bilinmediği halde, onların dışındakiler tarafından bilinebilir. Bu sebeple rey ne kadar güçlü olursa olsun ona muhalif bir sünnet bulunduğunda rey dikkate alınmaz. "Bu durum falanca âlim tarafından nasıl bilinmez?" denilerek sünnete karşı çıkılmaz. "Emredildim" sözünde emreden Allah'tır. Çünkü Hz. Peygamber'e aleyh emredebilecek olan sadece Allah'tır. Bunun benzeri sahabenin "bana emredildi" sözüdür. Burada emreden Hz. Peygamber'dir. Burada "bana diğer bir sahabî emretti" demeyi kastetmiş olamaz. Çünkü onlar müctehid olmaları itibarıyla başka müctehidin emrine uymazlar. Bu sözü tâbiûndan biri söylediğinde söz farklı şekillerde anlaşılmaya müsaittir. Özetle söyleyecek olursak, birine itaat etmekle tanınan kişi bu sözü söylediğinde bu emri verenin itaat ettiği o reis olduğu anlaşılır. "Şehodet getirinceye kadar" sözü ile zikredilen şeylerin bulunması, savaşmanın biteceği sınır olarak belirlenmiştir. Yani kelime-i şehadet getiren, namaz kılan ve zekât veren kişi, geri kalan hükümleri inkâr etse bile canı koruma altına alınmış olur. Oysa bu doğru değildir. Buna şu şekilde cevap verilir Hz. Muhammed'in peygamberliğine şahitlik etmek onun getirdiklerini tasdik etmeyi gerektirir. Ayrıca hadis metninde yer alan "İslâm'ın hakkı hariç" ifadesi bunların tümünü de dahil etmektedir. Şu sorulabilir "Öyle ise neden bununla yetinmedi de namaz ve zekatı ayrıca zikretti?" Buna şu şekilde cevap verilir "Bu, namaz ve zekatın yüceliği ve onlara gösterilen önem sebebiyledir. Çünkü bunlar bedenî ve malî ibadetlerin esasıdır." Namaz Ve Zekâtı Terk Edenin Hükmü "Namaz kıhncaya" yani namazı şartlarına uygun olarak kılmaya devam edinceye kadar. Burada namaz ile kasdedilen namaz cinsi değil, farz olan namazdır. Mesela tilavet secdesine namaz denilmesi doğru olsa bile bu hadisin kapsamına girmez ve ona mutlak manada namaz denmez. Şeyh Muhyiddin en-Nevevî şöyle demiştir "Bu hadisten namazı kasten terk eden kişinin öldürüleceği anlaşılır." Kirmanî'ye zekâtı terk edenin hükmü sorulmuş, o da şöyle cevap vermiştir "Bu hadiste savaşmanın sona ereceği sınır olarak namazla zekât birlikte zikre-dildiğinden ikisinin hükmü birdir". Anlaşıldığı kadarıyla öldürme değil savaşma hükmü açısından Kirmanı bunu söylemiştir. "Savaşma ile öldürme arasındaki fark şudur Namazı terk edenin aksine zekâtı vermeyen kişiden zekât zorla alınabilir. Kişi zekâtı vermemek için işi savaşmaya kadar götürürse onunla savaş da yapılır. Hz. Ebû Bekir zekâtı vermeyenlerle bu sebeple savaşmış, onlardan herhangi birini özel olarak zekât vermemekten ötürü öldürdüğü nakledilmemiştir. Buna göre, "savaşmak" ve "öldürmek" İfadeleri arasında fark bulunduğundan bu hadisi namazı terk edenin öldürüleceğine dair delil olarak ileri sürmek tartışmalıdır. Doğrusunu Allah bilir. İbn Dakîku'l-'îd Şerhu'l-'ömde isimli eserinde, namazı terk edenin öldürülebileceğine dair bu hadisi delil getirenleri reddetmek için oldukça uzun açıklamalar yapmış ve şöyle demiştir "Savaşmanın mubah olması, öldürmenin de mubah olmasını gerektirmez. Çünkü savaşmak, karşılıklı olarak savaşan iki tarafın bulunmasını gerektirir. Öldürmek İse böyle değildir." Beyhakî, Şafiî'nin şöyle dediğini nakletmiştir "Savaşmakla öldürmek arasında alâka yoktur. Çünkü bazı durumlarda bîr kimse ile savaş yapılması helal olduğu halde aynı kişinin öldürülmesi helal olmaz." Kalplerde Bulunanların Hesabını Görmek Allah'a Aittir "Hesaplarını görmek Allah'a aittir" yani onlann içlerinde gizledikleri şeylerin hesabını görmek Allah'a aittir. Bu, zahir amellerin kabul edileceğine ve zahirin gereğine göre hüküm verileceğine, imanı kabulde delilleri bilmeyi şart koşanlann görüşünün aksine kesin inancın yeterli olduğuna delildir. Bu hadisten, Allah'ın birliğini kabul eden ve O'nun koyduğu hükümlere bağlanan, bununla birlikte bid'at ehli olan ehli sünnet dışındaki mezheplere bağlı bulunan kimselerin tekfir edilemeyeceği, inkârından tevbe eden kişinin, inkârının zahir veya batın olmasına bakmaksızın tevbesinin kabul edileceği de anlaşılmaktadır. Cizye Şöyle bir soru sorulabilir Hadisten ilk anda Allah'ın birliğini kabul etmeyenlerle savaşılacağı anlaşılmaktadır. Şu halde cizye ödeyen veya antlaşma yapan kâfirlerle savaş nasıl terk edilebilir? Buna cevap olarak şunlar söylemiştir. 1. Hadisin yürürlükten kaldırıldığı neshedildiği iddiası Cizye alma ve antlaşma yapma iznini veren hükümler, bu hadislerden sonra gerçekleşmiştir. .Bu^ iznin "müşriklerle savaşın" âyetinden sonra indirilmesi de bunu göstermektedir. 2. Bu hadis, genel bir ifadeye sahip olmakla birlikte kapsamındaki bazı hususlar tahsis edilmiştir. Çünkü emrin amacı, talep edilen şeyin gerçekleşmesidir. Bir delil sebebiyle bir kısmında bunun söz konusu olmamasının bir zararı yoktur. 3. Bu hadisteki "insanlar" şeklindeki genel ifadeden özel bir şey yani ehli kitap dışındaki müşrikler kasdedilmektedir. Nesaî'deki "müşriklerle savaşmakla emrolundum" ifadesi de bunu göstermektedir. Şayet "bu husus cizye ehl-i hakkında geçerli olsa bile, antlaşmalı olanlar ve cizye vermeyenler hakkında geçerli değildir" denilirse buna şu şekilde cevap verilir "Kabul edilemez olan, ateşkes durumunda olduğu gibi savaşın bir süreliğine geciktirilmesi değil tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Cizye ödemeyenlerle savaşılması ise âyet sebebiyledir." 4. Bu hadiste zikredilen şehadet vb. şeylerle kasdedilen, Allah'ın kelimesini yüceltmek ve buna aykırı davrananlara bunu kabul ettirmektir. Bu ise bazı kimselerde savaşla, bazı kimselerde cizye ile bazılarında ise antlaşma ile olur. 5. Burada savaş kelimesi ile savaşmak kasdedilmiş olabileceği gibi, onun yerine geçen, cizye vb. başka bir şey de kasdedilmiş olabilir. 6. Ehl-i kitaba cizye konulmasının sebebi onları Müslümanlığa yönlendirmektir. Sebebin sebebi de sebeptir. Bu durumda hadiste sanki şöyle denilmiş olmaktadır "Ehl-i kitapla onlar Müslüman oluncaya veya onları İslama götürecek şeyi yükleninceye kadar savaşın." Bu görüş en güzel görüştür. Yaptıklarınıza Karşılık Olarak Mirasçı Kılındığınız Cennettir [67] Âyeti Sebebiyle Îman Ameldir" Görüşünde Olanlar Bazı ilim ehli "Rabbine andolsun ki onların hepsini yapmakta olduklarından sorguya çekeceğiz [68] âyetinde kasdedilenin "lâ ilahe illallah" olduğunu söylemişlerdir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur "Amel edenler bunun misli için amel etsinler.[69] 26- Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Allah Resulü'ne En faziletli amel nedir?" diye soruldu. Hz. Peygamber Allah'a ve Resulüne imandır" buyurdu. "Sonra hangisidir?" diye soruldu. "Allah yolunda cihaddtr" buyurdu. "Sonra hangisidir?" diye soruldu. "Mebrûr hacdır" buyurdu. [70] Açıklama Konu başlığında yer alan ilk âyetteki "yaptıklarınıza karşılık olarak" ifadesi "iman etmenize karşılık olarak" anlamına gelmektedir. İkinci âyette geçen "yapmakta olduklarınızdan" ifadesi, Buhârî'nin nakline göre dile özgü amellerdir. Üçüncü âyette geçen "amel edenler bunun misli için amel etsinler" İfadesi genel kapsamlıdır. Hadise gelince; en faziletli amelin ne olduğu sorusuna "Allah'a iman" şeklinde cevap verilmesi kalple inanmak ve dille söylemenin de ameller kapsamına dahil olduğunu göstermektedir. Şu söylenebilir "Sonra" ifadesi, bu ifadenin öncesi ve sonrasındaki kelimelerin birbirinden farklı olduğunu ve önce zikredilenin sonra zikredilenden rütbece önde olduğunu gösterir. Buna şu şekilde cevap verilir Burada imandan kasdedilen tasdik etmektir ki bu, İmanın hakikat anlamıdır. Daha Önce geçtiği gibi iman, bedenî ameller için de kullanılabilir. Çünkü bedenî ameller imanın tamamlayıcılan ndandır. Şu sorulabilir Bu âyetle, "Hiçbiriniz cennete amelî ite giremez" hadisini nasıl birleştirebiliriz? Bunun cevabı şudur Hadiste olmayacağı belirtilen şey, kabul edilmemiş mücerret amelle cennete girmektir. Ayette yer alan ise, kabul edilen amelle cennete girmektir. Kabul ise yalnızca Allah'ın rahmeti ile olur. Şu halde cennete girmek yalnızca Allah'ın rahmeti ile olmaktadır. "Andolsun onlara soracağız" âyeti hakkında Nevevî şöyle demiştir; Bütün amellerinden yani yükümlülükle ilgili olan bütün amellerinden sorguya çekeceğiz. Burada geçen sorguyu yalnızca tevhid İle sınırlamak, delilsiz iddiada bulunmaktır. Ben îbn Hacer derim ki Âyette "Onların yaptıklarına üzülme. Müminlere merhamet kanadını indir" ifadesinden "Onların hepsini" bölümüne kadar kâfirlerden bahsedildiği için bu âyette sorguyu tevhid ile sınırlayanlar açısından delil bulunmaktadır. Bu âyetin kapsamına Müslüman da kâfir de girmektedir. Çünkü kâfirlerin, tevhid dışındaki amellerin aksine, Allah'ın birliğini kabul etmekle yükümlü kılındıkları konusunda görüş ayrılığı yoktur. Diğer ameller hakkında ise görüş ayrılığı söz konusudur. Kâfirlerin diğer amellerle yükümlü olduğunu kabul edenler, onların bütün amellerden sorgulanacağını söylemektedir. Onların diğer amellerle yükümlü olmadığı görüşünü kabul edenler ise, onların yalnızca Allah'ın birliğini kabul etmekten sorgulanacağını söylemektedirler. Allah'ın birliği konusunda sorguya çekilecekleri konusunda ise görüş birliği vardır. Bunun misli için..." ifadesinden "büyük kurtuluş" kasdedilmektedir. Amel edenler...amel etsinler" ifadesinde "dünya için amel edenler asıl bunun için amel etsinler" denilmektedir. Mebrûr hac" kabul edilen hacdır. Diğer bir görüşe göre içine günah karışmayan hacdır. Başka bir görüşe göre; içinde riya gösteriş bulunmayan hacdır. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Nevevî şöyle demiştir Bu hadiste cihad imandan sonra zikredilmiştir. Ebû Zer hadisinde ise hac zikredilmemiş, köle azadından bahsedilmiştir. İbn Mesud hadisinde önce namaz, sonra ana-babaya iyilik, sonra da cihad zikredilmiştir. Daha önce geçen hadiste, kişinin elinden ve dilinden selamette olması zikredilmiştir. Alimler de şöyle demiştir Bu konuda cevapların farklı olması, durumların ve muhatapların ihtiyaçlarının farklı olmasındandır. Ayrıca Hz. Peygamber soru soranın ve dinleyenlerin bildikleri değil, bilmediklerini zikretmiştir. Şu da söylenebilir Burada "en hayırlı amer sözü ile "en hayırlı amellerden biri" anlamı kasdedilmektedir. Nitekim "falanca, insanların en akıllı-sıdir" sözü ile "İnsanların en akılhlanndandır" anlamı kasdedilir. "Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olandır" hadisi de böyledir. Malumdur ki kişi sadece ailesine karşı hayırlı olmakla insanların en hayırlısı olmaz. Şu sorulabilir Cihad, İslâmm rükünleri beş şartı arasında yer almadığı halde, niçin İslâm'ın şartlarından olan hacdan önce zikredilmiştir? Bunun cevabı şudur Çoğunlukla haccm yaran hac yapanla sınırlı olduğu halde, cihadın yararı başkaları hakkında da geçerli olabilir. Bu hadis, cihadın farz-ı ayn olduğu dönemde söyienmişde olabilir. Çünkü cihadın farz-ı ayn olması tekrar tekrar gerçekleşen bir durumdur. Bu sebeple hacdan daha önemli olduğun için önce söylenmiştir. 19. Gerçek Anlamda Müslüman Olmamak Müslüman olmanın; teslim olma veya öldürülmekten korkmaya dayanması. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur "Bedeviler îman ettik dediler. De ki siz İman etmediniz, ancak 'teslim olduk' deyiniz.[71] Müslümanlık gerçek anlamda olduğunda şu âyetteki gibi olur "Şüphesiz ki Allah katında din, İslâm'dır.[72] 27- Sa'd b. Ebû Vakkas'm oğlu Amir babasından şunu rivayet etmiştir Sa'd'ın oturduğu bir sırada Allah Resulü saib Uâhu bir grup insana zekât malından bir şeyler verdi, benim en beğendiğim adama ise bir şey vermedi. Ey Allah'ın elçisi! Falancaya vermemenin sebebi nedir? Vallahi ben onu mümin olarak görüyorum" dedim. Allah Resulü 'Yahut müslümandır" buyurdu. Ben bir süre sustum. Sonra o adam hakkındaki bilgim sebebiyle dayanamadım ve bir kez daha "Falancaya vermemenin sebebi nedir? Vallahi ben onu mümin olarak görüyorum" dedim. Allah Resulü yine Yahut müslümandır" buyurdu. Sonra yine dayanamadım ve aynı şeyleri tekrarladım, Hz. Peygamber de aynı şeyi tekrarladı. Sonra da şöyle buyurdu "Sa'd! Başkasını daha çok sevdiğim halde bir adama, Allah onu yüz üstü ateşe atmasın diye mal verdiğim olur.[73] Açıklama Buharı konu başlığında şart cümlesi kullanmış fakat bunun cevabını, zaten bilinmesi sebebiyle zikretmemiştir. Burada kasdedilen, bu şekilde Müslüman olma halinde âhirette bunun bir yararının olmayacağıdır. Buhârî'nin belirttiği ve delil getirdiği şey özetle şudur İslâm kelimesi bazen serî hakikat anlamında kullanılır ki bu anlamda imanın eş anlamlısı olup, Allah katında yarar sağlar. Yüce Allah'ın şu âyetleri de bu anlamdadır "Şüphesiz ki Allah katında din İslâm'dır", "Orada Müslüman bir ev halkından başkasını bulamadık".[74] İslâm kelimesi bazen de sözlük anlamında kullanılır ki bununla itaat ve teslim olma kasdedilir. Burada Buhârî'nin kasdettiği anlam şer'î anlamdır. Hadisin konu ile uyumu şu açıdan açıktır Müslüman kelimesi, iç durumu bilinmese bile Müslüman olduğunu açıklayan kişi hakkında kullanılır. Oysa bu kişi gerçek anlamda mümin olmayabilir. Çünkü bu kişi hakkında İslâm kelimesinin sözlük anlamı uygun olsa bile, dini anlamı uygun olmayabilir. Hz. Peygamberin Yahut müslümandır" sözünün tenvi' ve teşrik için olduğu söylenmiştir. Teşrik için olması halinde Hz. Peygamber Sa'd'a "Ben onu mümin yahut Müslüman olarak görüyorum" demesini emretmiştir. Çünkü bu ihtiyata daha uygundur. İbnü'l-A'râbî'nin bu hadisi Mu'cem'inde şu şekilde rivayet etmesi bu görüşü reddetmektedir "Mümin deme, bilakis o müslümandır". Bundan anlaşılmaktadır ki Hz. Peygamber'in bu sözü ıdrâbtır sözü bırakıp başka bir yere dönmektir. O zaman bu söz Sa'd'm sözünü reddetmek olmayıp, "İç yüzünü gizli bir deneme ile denemediğin kişi hakkında Müslüman kelimesini kullanmak, mümin kelimesini kullanmaktan daha evladır" anlamına gelir. Çünkü kişinin Müslüman olduğu zahir hükümle bilinir. Hadisin konu ile ilgisini daha önce açıklamıştık. Bu hadiste yer alan olayın aslı şudur Hz. Peygamber ,,-Müslüman olduğunu söyleyenlere, onların kalbini ısındırmak için bolca bağışta bulunurdu. Bu durumda olan bir grup insan Hz. Peygamber'den s^ikn bağış talebinde bulunmuş o da onlara mal verirken muhacirlerden olan Cuayl adında bir adama vermemiştir. Sa'd, o adam hakkında Hz. Peygamber'le konuşmuştur. Çünkü o, Cuayl'ı yakından tanıdığından, onun bu bağışa diğerlerinden daha layık olduğunu düşünüyordu. Bu sebeple Sa'd, Hz. Peygamber'e birden fazla müracaatta bulunmuşur. Hz. Peygamber de ona şu iki konuda yol göstermiştir 1- Cuayl'i onlardan çok sevdiği halde onlara bağışta bulunup Cuayl'e vermemesinin sebebini bildirmek. Çünkü Hz. Peygamber kalplerini Müslümanlığa ısındırmak İstediği bu kişilere bağışta bulunmamış olsaydı, onların dinden dönerek cehenneme gitmeyeceklerinden emin olunamazdı. 2- İç yüzü kesin olarak bilinmeyen bir konuda kişiyi övmemek, yalnızca dıştan bildiği şeyi söylemek. Bununla Hz. Peygamber'in Sa'dın sözünü reddetmesinin sebebi anlaşılmış olur. Bu, Sa'dın sözünü tamamen reddettiği anlamına gelmez. Hz. Peygamber'in Sa'd'a söylemiş olduğu sözün sebebi ile ilgili İki cevaptan biri, onun Sa'd'a daha iyi olan hakkında görüşünü söylediğini belirtirken, diğeri de Sa'd'a Hz. Peygamber'in sözünün gerekçesini açıklamaktadır. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Bu konu ile ilgili hadisten çıkan önemli bazı sonuçlar bulunmaktadır İman ve İslâm, mahiyet itibarıyla birbirinden farklıdır. Olgun mümin olduğuna dair hakkında âyet-hadis bulunmayan kişilerin olgun mümin olduğuna dair kesin görüş belirtmekten kaçınmak gerekir. Bazı yorumcular bu hadisten yola çıkarak "Cennetlik olduklarına dair haklarında âyet-hadis bulunanlar dışında kimsenin kesin olarak cennetlik olduğu söylenemez" sonucunu çikarmışlarsa da bu, hadisten açık olarak anlaşılmaz. Evet hakkında nass bulunmayan kişi hakkında bu böyledir. Ne var ki bu husus, bu hadisten çıkmaz. Bu hadis iman etmek olmak için kelime-i şehadeti dille söylemiş olmayı yeterli sayan Mürcie mezhebinin aşırılarını da reddetmektedir. Devlet başkanı kamu yararı için ayrılmış mallarda tasarrufta bulunur. Bu tasarrufunda bazı kimseler işin iç yüzünü bilmiyor olsa bile o, öncelik sırasına riayet eder. Bir kimse, aracılığın caiz olduğuna inanıyorsa, devlet başkanı yanında başkaları için aracılık yapabilir. Alt konumda bulunan bir kişi, üst konumda bulunan bir kimsenin hata yaptığını düşündüğünde ona uyanda bulunabilir. Şayet bir kötülüğe yol açmayacaksa, katında aracılık yapılan kişiye bir konu hakkında müracaat etmek. Zekât bölümünde Sa'dın "Kalkıp gizlice konuştum" şeklindeki rivayetinde de geleceği üzere, nasihati gizli yapmak, açık yapmaktan daha evladır. Hatta açıktan nasihat yapmak bir kötülüğe yol açacaksa, nasihati gizli yapmak zorunlu hale gelir. Bir konuda kendisine görüş belirtilen kişi, karşı tarafın görüşünü yadırgamaz, doğru görüşün delilini ona açıklar. Şayet maslahat aracılık eden kişinin görüşünü terk etmekte ise, aracılık eden kişiye bunun gerekçesi anlatılır. Aracılık eden kişinin görüşünün reddedilmesi onun için bir kusur sayılmaz. Soru sorma veya bir şey isteme konusunda ısrarlı olmamak müstehaptır. Zührî şöyle demiştir "Bu hadisten, İslâm'ın söz, imanın ise amel olduğunu anlıyoruz. "Bu, Cibril hadisine göre müşkildir. Çünkü bunun zahiri Cibril hadisi İle çelişmektedir. Zührî'nin kastı şu olabilir Kelime-i şehadeti getiren kişinin Müslüman olduğuna hükmedilir. Bu kişi amelde bulunmadıkça kendisine mümin denmez. Amel hem kalp hem organlarla yapılan amelleri kapsar. Organların ameli kişinin Müslümanlık sözünün doğru olduğunu gösterir. Cibril hadisinde zikredilen İslâm ise şu âyette kasdedilen kâmil Müslümanlık anlamında serî hakikattir "Kim İslâm'dan başka bir din ararsa bu kendisinden asla kabul edilmez".[75] 20. Selamı Yaymak İmandandır Ammar şöyle demiştir "Üç şeyi bir arada bulunduran imanı elde etmiş, olur 1- Kendi nefsine insaf etmek, 2- Selâmı tüm âleme yaymak, 3- Darlıkta infak etmek." 28- Abdullah b. Amr'dan rivayet edildiğine göre bir adam Hz. Peygamber'e gelerek "Ey Allah'ın elçisi İslâm'ın İslâm'daki amellerin hangisi en hayırlıdır? diye sordu. Hz. Peygamber şöyle buyurdu "Yemek yedirmen ve tanıyıp tanımadığın kişilere selam vermendir. "Selamı yaymak' ifadesinden kasıt, selamı gizli ve açık olarak yaymaktır. Bu "tanıyıp tanımadığın kişiye selam vermendir" şeklindeki merfu Hz. Peygamber'e nisbet edilen rivayete de uymaktadır. Burada "âlem" sözcüğü ile bütün insanlar kasdedilmektedir. Ebu'z-Zinâd b. Sirâc şöyle demiştir Bu üç şartı bir arada bulunduran kişinin imanı tamamlamış olma sebebi şudur İmanın üzerinde dönüp dolaştığı üç temel husus bunlardır. Çünkü kişi insaflı olduğunda, kendisi üzerinde Rabbi tarafından farz kılınan bütün haklan yerine getirir, O'nun yasakladığı şeylerin tümünden de kaçınır. Bu, imanın rükünlerini şartlarını kapsar. Selamı yaymak ise; güzel ahlâk, alçak gönüllü olma ve başkalarını küçümsememeyi içerir. Bununla insanlar arasında kaynaşma ve sevgi gerçekleşir. Darlık halinde infak etmek cömertlikte son sınırı ifade eder. Çünkü ihtiyaç halinde iken de infak edebilen kişi bolluk anında daha çok infak eder. Buradaki infak farz veya mendup olarak aileye yahut misafirlere ve ziyaretçilere yapılan infaktan daha geneldir. Darlık anında infakın yapılması; Allah'a güvenmeyi, dünya hususunda zühd sahibi olmayı, emelini uzatmamayı dünyada çok uzun yaşamayı arzulamamayı vb. âhirete ilişkin önemli hususları içerir. 21. Kocanın Yaptığı İyiliklere Karşı Nankörlük Etmek İnkâr anlamında olmayan küfür nankörlük. Bu konuda Ebû Saîd el-Hudrî'nin Hz. Peygamber'den rivayet ettiği bir hadis vardır. 29- İbn Abbas'tan îdi^Dehü rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Bana afeş cehennem gösterildi. Cehennemliklerin çoğunluğunun kadınlar olduğunu gördüm. Zira onlar inkâr edenlerdir". Hz. Peygamber'e soruldu "Allah'ı mı inkâr ederler?" Hz. Peygamber saiiai!âjnj feyhi vesgiic-n şöyle buyurdu Kocalartnın hakkını inkâr ederler, iyiliği inkâr ederler. Onlardan birine uzun zaman iyilikte bulunsan, sonra senden sevmediği bir şey görse hemen 'zaten senden hiçbir iyilik görmedim' der".[76] Açıklama Kadı Ebû Bekir İbnü'l-Arabî, şerhinde bu konu hakkında şöyle demiştir Buhârî'nİn bu başlığı tercihteki amacı şunu açıklamaktır Taatler iman olarak isimlendirildikleri gibi, günahlar da küfür inkâr olarak isimlendirilir. Ancak günahlardan bahsedilirken kullanılan "küfür" sözcüğü ile, İnsanı dinden çıkaran inkarcılık kasdedilmemektedir. Farklı günahlar arasından "kocaya nankörlüğün" seçilmesinde bir incelik vardır. Bu da Hz. Peygamber'in şü sözünde ifade edilmektedir "Şayet insanın insana secde etmesini emredecek olsaydım kadının kocasına secde etmesini emrederdim". Hz. Pey-gambe bu hadiste kocanın hakkını neredeyse Allah'ın hakkıyla birleştirmiştir. Buna göre kadının, kocanın hakkını inkar etmesi, Allah'ın hakkını da hafife aldığını gösterir. Bu sebeple buna İnkâr denilmiştir. Ancak bu inkâr, insanın dinden çıkmasına neden olan inkâr değildir. Buhârî'nİn sözünden, küfrün imanın zıddı olması açısından, bu başlığın imanla ilgili konulara uygunluğu anlaşılır. 22. Günahlar, Câhiliye İşlerindendir Şirk dışındaki bu günahları işleyenler tekfir edilmezler. Çünkü Hz. Peygamber Şöyle buyurmuştur; "Sen, kendisinde câhiliye olan bir adamsın". Yüce Allah da şöyle buyurmuştur "Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları dilediği kimse için bağışlar.[77] 30- Ma'rûr'dan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir Ebû Zer ile Rebeze'de karşılaştık. Kendisinin ve kölesinin üzerinde bir hülle vardı. Ona bunun sebebini sorduğumda şöyle dedi Bir adama sövdüm, onu anasından dolayı ayıpladım. Bunun üzerine Hz. Peygamber bana şöyle dedi "Ebû Zer! Onu anasından dolayı ayıplıyor musun? Gerçekten sen kendisinde câhiliye ahlâkı olan birisin. Kardeşleriniz sizin hizmetçileri-nizdtr. Allah onları sizin elinizin altına idarenize verdi. Kimin elinin altında kardeşi varsa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara yapamayacakları şeyler yüklemeyin. Şayet onlara bir iş yüklerseniz kendilerine yardımcı otunuz.[78] Şayet Mü Minlerden İki Grup Birbiri İle Savaşırlarsa Aralarını Düzeltin [79] 31- Ahnef b. Kays'tan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir Şu adama Hz. Ali'ye yardım etme niyeti İle çıktım. Ebû Bekre ile karşılaştım. Bana "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. "Şu adama yardım etmeye gidiyorum" dedim. O "Geri dön. Çünkü ben Allah Resulü'nün şöyle dediğini duydum iki Müslüman kılıç kılıca karşılaştıklarında öldüren de öldürülen de ateştedir. Hz. Peygamber'e sordum 'Öldüreni anladım da ya şu öldürülen niçin ateştedir ey Allah'ın elçisi?' Allah Resulü şöyle buyurdu "Çünkü o da arkadaşını öldürmek istiyordu.[80] Açıklama "Şirk dışında" yani, bir farzı terk etmek veya haramı işlemekten kaynaklanan her günah cahiliye ahlâkındandır. Şirk en büyük günah olduğundan Hz. Peygamber onu İstisna etmiştir. Konudan anlaşılan şudur Buhârî, inkâr anlamında değil de nimete karşı nankörlük etmek anlamında, günahlara da mecazen küfür denilebileceği konusunu önceki bölümde ele almış, daha sonra günah işleyenleri tekfir eden haricîlerin görüşünün aksine, bunların insanı dinden çıkarmadığını açıklamak istemiştir. Kur'an'ın şu açık ifadesi de onların görüşünü reddetmektedir "Bunun dı-şmdakileri dilediği kimse için bağışlar". Yüce Allah, şirk dışındaki günahların bağışlanmasının mümkün olduğunu beyan etmiştir. Bu âyetteki şirkten kasıt, inkarcılıktır. Çünkü mesela Hz. Muhammed'in peygamberliğini inkâr eden kişi, Allah'tan başka ilah edinmemiş olsa bile kâfir olur. Onun bağışlanmayacağı konusunda görüş ayrılığı yoktur. Bazen şirk kelimesi inkârdan daha özel anlamda kullanılır. Nitekim "Kitap ehli ve müşriklerden kâfir olanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar üzerinde bulundukları yolu terk edecek değillerdi [81] âyetindeki şirk bu anlamdadır. İbn Battal şöyle demiştir Buhârî'nin amacı, Haricîler gibi günah işlemenin insanı küfre düşürdüğünü ve bu şekilde ölenin sonsuza kadar cehennemde kalacağını savunanları reddetmektir. Oysa konu başında verilen âyet de bunu reddetmektedir. Çünkü âyetteki "bunun dışındakiler! dilediği kimse için bağışlar" İfadesinin anlamı, şirk dışındaki tüm günahları işleyenleri kapsar. Kirmanı şöyle demiştir "Buhârî'nin Ebû Zer'in rivayet ettiği 'Onu anasından dolayı ayıplıyor musun?' sözünü buna delil olarak getirmesi tartışılır. Çünkü ayıplamak büyük günah değildir. Haricîler küçük günahlar sebebiyle İnsanları tekfir etmemektedirler." Ben İbn Hacer derim ki "Buhârî'nin âyeti onlar aleyhine delil getirmesi açıktır. Bu sebeple İbn Battal da bununla yetinmiştir. Ebû Zer olayı ise, kendisinde şirk dışında küçük olsun büyük olsun cahiliye özelliklerinden biri bulunan kişinin bu özellik sebebiyle İmandan çıkmamasına delil olarak zikredilmiştir. Bu olayın delil getirilmesi açıktır." Buhârî bunu şunun için de delil getirmiştir Mümin bir günah işlediğinde kâfir olmaz, çünkü Allah ona şu âyette mümin adı ile hitap etmiştir "Müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırsa..." Daha sonra ise şöyle demiştir "Müminler ancak kardeştirler. O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin..." Yine şu hadisi de delil getirmiştir "İki Müslüman kılıç kılıca karşılaştıklarında". Bu hadiste Hz. Peygamber bu iki kişiyi cehennem tehdidi ile korkuttuğu halde onlara Müslüman demiştir. Burada savaşın, savaşmanın caiz olduğunu gösteren bir yoruma dayanmaması durumu kasdedilmiştir. Buhârî Ebû Zer'in hadisindeki "Sen kendisinde cahiliye bulunan bir adamsın" sözünü de delil getirmiştir. Oysa Ebû Zer'in imanı zirvedeydi. Derecesinin yüceliğine rağmen onu kınaması böyle bir olayı tekrarlamaktan sakındırmak İçindir. Çünkü bir açıdan mazur sayılsa bile, böyle bir şeyin onun gibi yüksek dereceye sahip birinden meydana gelmesi önemsenir. Ahnef, kavmini Cemel savaşında Hz. Ali ile birlikte savaşmak için götürmek istiyordu. Ebu Bekre ise onu bundan caydırmış, o da görüşünden Hz. Peygamberin hadisini genel anlamda anlayarak bunu birbiri ile savaşan tüm Müslümanlara uygulamıştır. Oysa gerçekte hadiste kasdedilen savaş, daha önce belirttiğimiz gibi savaşmayı caiz kılacak bir yoruma dayanmayan savaştır. Bu, azgınlık edenlerle savaşma konusundaki Özel delil ile yukarıdaki hadisin genel anlamını sınırlandırır. Nitekim Ahnef, görüşünden dönerek Hz. Ali'nin daha sonraki savaşlarına katılmıştır. "Rebeze" Medine'ye üç merhale mesafede çölde bir bölgedir. "Onu anasından dolayı ayıpladım" sözünde anlatılan durum bana göre Ebû Zer'in bu fiilin haramhğını bilmesinden öncedir. Bu özellik kendisinde cahiliye özelliklerinden biri olarak kaldı. Bu sebeple Buhârî'nin Edeb konusunda rivayet ettiği üzere Ebû Zer şöyle demiştir "Bu yaşta bende halâ cahiliye ahlâkı mı var?" Bu sözünde bu yaşa kadar kendisinde cahiliye ahlâkı oluşunun gizli kalmasına şaşırdığı anlaşılmaktadır. Kendisine bu özelliğin dinen yerilen bir özellik olduğunu Hz. Peygamber bildirmiştir. Hadisin lafzı köle sahibinin malından kölesini de yararlandırmasını gerektirmektedir, kölesini kendisine eşit tutmasını değil. Bununla birlikte bu olaydan sonra Ebû Zer ihtiyaten giyim vb. konularda kölesini kendisine eşit tutardı. 23. Zulümden Zulüme Fark Vardır 32- Abdullah'tan rivayet edilmiştir "İman edenler ve imanlarına zulüm karıştırmayanlar var ya.[82] ayeti indirilince Hz. Peygamber'in saib ve ashabı "Hangimiz zulüm etmemiştir ki! [83] dediler. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi "Şüphesiz ki şirk büyük bir zulümdür.[84] Açıklama "Zulümden zulüme fark vardır" ifadesi biri diğerinden daha hafif olan zulüm anlamına gelir. Bu konunun delil olma yönü şudur Sahabe ilk âyetteki zulüm ifadesini genel anlamda bütün günahlar şeklinde anlamışlardır. Hz. Peygamber onların bu anlayışını yadırgamamıştır. Âyet ise onlara zulüm türlerinin en büyüğünün şirk olduğunu açıklamıştır. Hattâbî şöyle demiştir "Sahabenin anlayışına göre "şirk" zulüm olarak ad-landırılamayacak kadar büyük bir günahtı. Dolayısıyla ilk âyetteki zulüm kelimesini şirk dışındaki diğer günahlara yordular. Bunun üzerine ikinci âyet indi". Bu tartışılır. Bana göre sahabe zulüm kelimesini genel anlamda anladılar. Buna şirk ve diğer günahlar da dahildir. Buhârî'nin âyeti delil getirme tarzı da bunu göstermektedir. Muhammed b. İsmail et-Teymî hadisin şerhinde şunları söylemiştir; İmanın şirkle karıştırılması düşünülemez. Bu durumda âyetin anlamı "iman ettikten sonra inkâra düşmeyenler" yani İrtidat etmeyenler şeklinde olur. Bu âyette "iman ve küfrü, zahir ve batın olarak bir araya getirmeyenler" yani münafık olmayanlar kasdedilmiş de olabilir. Bu en güçlü görüştür. Bu sebeple Buhârî bu konudan sonra "münafıkların alâmetleri" konusunu getirmiştir. Bu, onun kitabı tertibindeki ustalığını ortaya koymaktadır. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Tahsis delili ortaya çıkıncaya kadar âyet ve hadislerin genel anlamını esas almak gerekir. Olumsuz cümlede kullanılan belirsiz isim, genellik ifade eder. Hass âmmı tahsis eder, mübeyyen mücmeli beyan eder. Çelişkiyi giderme maslahatı sebebiyle âyet-hadislerde geçen sözcükler zahir anlamının dışındaki anlamlara yorulabilir. Zulmün çeşitli dereceleri vardır. Günahlara şirk denmez. Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayanlar güven içinde olurlar, doğru yolda olanlar da onlardır. Şu sorulabilir İsyankâr kişiye de azap edilebilir. Bu durumda güven ve doğru yolda olmak nasıl söz konusu olabilir? Bunun cevabı şudur Bu kişi cehennemde ebedî olarak kalmaktan güven içinde, cennete gitme konusunda da doğru yoldadır. 24. Münafığın Alâmeti 33- Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Allah Resulü şöyle buyurdu "Münafığın alâmeti üçtür 1. Konuştuğunda yalan söyler, 2. Söz verdiğinde sözünden döner, 3. Kendisine bir şey emanet edildiğinde ihanet eder".[85] 34- Abdullah b. Amr'dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Dört şey kimde bulunursa o kişi hâlis münafık olur. Kimde bu özelliklerden biri bulunursa bunu terk edinceye kadar kendisinde nifak özelliklerinden biri bulunmuş olur 1. Kendisine bir şey emanet edilince ihanet eder, 2. Konuştuğunda yalan söyler, 3. Antlaşma yaptığında antlaşmaya vefa göstermez, 4. Düşmanlık yaptığında haddi aşar.[86] Açıklama "Münafığın alâmeti" Buhârî küfür ve zulmün farklı mertebeleri bulunduğunu ifade ettikten sonra münafıklığın da böyle olduğunu bildirmiştir. Muhyiddin en-Nevevî şöyle demiştir Buhârî'nin bu başlıkta kasdettigi, taatlerin imanı arttırması gibi, günahların da imanı azaltmasidır. Kirmanı şöyle demiştir Bu konunun îman bölümü ile ilişkisi şudur Nifak münafıklık, imanın olmadığının delilidir. Yahut da nifakın bir kısmının küfür olup, bir kısmının olmadığını açıklamaktır. Nifak sözlükte için dışa uymamasıdır. Şayet bu iman konusunda ise bu "küfür nifakı"dır. Değilse "amel nifakıMır. Fiil ve terk amel nifakına girer. Farklı mertebeleri vardır. Münafığın Alamet Olarak Niçin Üç Şey Zikredilmiştir? Hadiste zikredilen üç alâmetle yetinilmesinin nedeni, bu üçünün geri kalanlara işaret ediyor olmasıdır. Çünkü dinle ilgili şeyler üç unsurda toplanır Söz, fiil ve niyet. Yalan söyleme ifadesi ile sözün bozukluğuna, hıyanet ifadesi ile. fiilin bozukluğuna, sözde durmamak ifadesi ile de niyetin bozukluğuna -çünkü söz verildiği sırada sözde durmama kastı yoksa bunun bir zararı olmaz, ancak kişi sözde durmamayı kasdetmiş sonra bir engel çıkmış veya karar değiştirmiş ise bu durumda kişide nifakın sureti bulunmamış olur- işaret edilmiştir. Bu anlamda şu hadis rivayet edilmiştir "Kişi verdiği sözü yerine getirme niyeti ile kardeşine söz verir de yerine getiremezse günaha girmiş olmaz". Hadiste zikredilen vaadden kasıt, hayır vaadidir. Kötü vaadin yani tehdidin ise yerine getirilmemesi müstehaptır. Uygulanmamasından bir kötülük doğmadıkça tehdidi terk etmek farz olabilir. Yalan Hadiste geçen yalan sözcüğüne gelince; İbnü't-Tîn'in naklettiğine göre Mâlik'e yalan söylediği görülen kişiden bahsedilmiş, o "Hangi tür yalan?" diye sormuştur. Kişi daha önce yaşamış olduğu şeyleri anlatmış, onu nitelemekte aşırıya kaçmış olabilir. Bu zarar vermez. Yalnızca, yalan amacıyla bir şey hakkında olduğundan farklı olarak konuşmak zarar verir. Hadiste Sayılan Özellikleri Taşıyan Kişi NeveÎ şöyle demiştir "Bu hadisi âlimlerden bir grup problemli görmüştür. Çünkü bu hadiste belirtilen özellikler, küfrüne hükmedilme ye ceği konusunda icma edilen bir müslümanda da bulunabilir. Oysa bu hadiste bir problem söz konusu değildir, hadisin anlamı sahihtir. Tahkik ehli âlimler hadisin şu anlama geldiğini söylemişlerdir Bu özellikler nifak özellikleridir. Bu özelliği taşıyan kişi de bu özellikler bakımından münafığa benzemekte, onların ahlâkını taşımaktadır." Ben İbn Hacer derim ki Nevevî'nin bu cevabı, nifak sözcüğünün burada mecaz olarak kullanıldığını kabul etme anlamına gelmektedir. Yani hadis "bu özellikleri taşıyanlar münafık gibi olurlar" anlamına gelmektedir. Bu, nifak sözcüğü ile küfür nifakının kasdedilmesi halindedir. Buna cevap olarak şu da söylenmiştir Hadiste kasdedilen nifak, daha önce zikrettiğimiz amel nifakıdır. Kurtubî bu yorumu kabul etmiş ve Hz. Ömer'in Huzeyfe'ye söylediği "Bende münafıklıktan herhangi bir şey görüyor musun?" sözünü de buna delil olarak getirmiştir. Hz. Ömer bununla küfür nifakını değil, amel nifakını kasdetmiştir. İkinci hadiste münafığın "hâlis" sözcüğü ile nitelenmesi de bunu desteklemektedir. Şu da söylenmiştir "Burada nifak sözcüğü bu özelliklerin işlenmesi konusunda insanları korkutmak ve sakındırmak amacıyla kullanılmıştır. Yoksa nifak sözcüğünden zahir olan anlam kasdedi İme mistir. "Hattabî bu görüşü tercih etmiş, şunu da belirtmiştir "Bu Özellikle nitelenen kişi, bunu âdet edinen ve benimseyen kişi olabilir." Bir diğer görüşe göre hadis, bu özellikler tamamen kendisine hakim olmuş, bunları hafife alan, küçümseyen kişiler hakkındadır. Bu şekilde olan kişiler genelde inancı bozuk kişilerdir. Bu konuda en güzel cevap Kurtubî'nİn tercih ettiği cevaptır. 25. kadir gecesini ihya etmek imandandır 35- Ebû Hureyre'den rhdıuaiiât rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber en şöyle buyurmuştur Kim inanarak ve sevabını yalnızca Allah'tan umarak Kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahtan bağışlanır.[87] Buhârî, münafığın alâmetlerini ve bunun çirkinliğini açıkladıktan sonra yeniden imanın alâmetlerini ve bunların güzelliğini anlatmaya dönmüştür. 26. Cihad İmandandır 36- Ebû Zür'a b. Amr b. Cerîr şöyle demiştir. Ebû Hureyre'nin şöyle dediğini duydum. Hz. Peygamber şöyle buyurdu "Allah kendi yolunda cihada çıkan kişi için kefil olarak şöyle buyurmuştur Bu kişiyi yalnızca bana olan imanı ve elçilerimi tasdik etmesi cihada çıkarmıştır. Ben onu kazanacağı ecir veya ganimetle geri döndürme yahut cennete koymaya kefilim'. Hz, Peygamber şöyle buyurdu Ümmetime zorluk çıkartmayacak olsaydım savaşa çıkan hiçbir seriyyenin arkasında kalmazdım. Allah yolunda öldürülmeyi, sonra diriltitmeyi sonra tekrar öldürülmeyi sonra tekrar diriltilmeyi sonra yine Öldürülmeyi isterdim.[88] 27. Ramazanı İhya Etmek İmandandır 37- Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Kim inanarak ve sevabtnt yalnızca Allah'tan umarak Ramazariı gecelerini ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır. 28. Sevabını Yalnızca Allah'tan Umarak Ramazan Orucunu Tutmak İmandandır 38- Ebû Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber Şöyle buyurmuştur "Kim inanarak ve sevabını yalnızca Allah tan umarak Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır". Açıklama Kadir gecesini ihya etmekle Ramazan'ı ihya etmek arasındaki ilişki açıktır. Ancak cihad konusu ile İlgili hadisi, Kadir gecesini arama konusunda zikretmesinde güzel bir uyum vardır. Çünkü Kadir gecesini aramak özel bir önem ve tam bir mücahedeyi gerektirir. Bununla birlikte kişi Kadir gecesini bulabilir de bulmayabilir de. Şehitliği talep eden ve Allah'ın kelimesini yüceltmeyi amaçlayan mücahidin durumu da budur. Bu amacı, gerçekleşebilir de gerçekleşmeyebilir de. Her iki durumda da asıl amaca ulaşabilir de ulaşılmayabilir de. Kadir gecesini arayan kişi bundan sevap alır, şayet Kadir gecesine rastlarsa sevabı daha büyük olur. Aynı şekilde Allah yolunda cihad eden mücahid de sevabını alır. Şayet amacına kavuşursa sevabı daha büyük olur. Hz. Peygamber'in 'Allah yolunda öldürülmeyi isterdim" sözü de buna İşaret etmektedir. Buhârî burada cihadın faziletini ara konu olarak vermiş, sonra Ramazan ayını ihya etme konusuna dönmüştür. Bu konu, Kadir gecesini ihya etme konusuna göre özelden sonra getirilen genel konudur. Daha sonra Buhârî oruç konusundan bahsetmiştir. Çünkü oruç, bir çok arzunun terk edilmesi türünde bir ibadettir. Buhârî orucu, Ramazan gecelerinin ihya edilmesinden sonra getirmiştir, çünkü gecelerin ihyası fiil türünde bir ibadettir. Ayrıca gece, gündüzden önce gelir. Buhârî'nin geceleri ihyanın meşru olduğunu belirtmek İçin bunu yapmış olması da mümkündür. Burada 'Allah'ın kefil olması", kişiye derhal sevap vermesi, güzel karşılık vermesidir. Diğer bîr görüşe göre kişinin muradını gerçekleştirmesidir. 29. Din Kolaylıktır Hz. Peygamber'in "Allah'ın en sevdiği din müsamahakâr ve fıtrata uygun olan Hanifliktir" sözü. 39- Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Dîn kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışt-niz, o zaman size müjdeler otsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız.[89] Açıklama Dinin Kolaylık Olması Hz. Peygamber'in Mâhu aiayh Din kolaylıktır" sözü İslâm dininde kolaylık bulunduğunu ifade etmektedir. Yahut da İslâm dini diğer dinlere münasebetle mübalağa amacıyla "kolaylık" diye nitelendirilmiştir. Çünkü Yüce Allah, önceki ümmetlerde bulunan bir takım ağır hükümleri bu ümmetten kaldırmıştır. Bunun en büyük örneği şudur Önceki ümmetlerin tevbesi kendilerini öldürmek şeklinde idi. Bu ümmetin tevbesi ise günahı bırakmak, gelecekte iplememeye azmetmek ve işlenen günahtan pişmanlık duymak suretiyle olur. "Allah'ın en sevdiği din, kolaylık ve müsamahadır" sözündeki din kelimesi "dinin hasletleri" anlamında kullanılmıştır. Çünkü dinin özelliklerinin tümü sevilir. Ancak bunlardan koiay olanlar Allah tarafından daha çok sevilir. Ahmed b. Hanbel'in sahih bir senetle adını vermediği bir bedeviden rivayet ettiği şu hadis de bunu göstermektedir "Dininizin en hayırlısı en kolay olanıdır". Diğer bir ihtimale göre buradaki din kelimesi cinstir. Bu durumda hadisin anlamı şu şekilde olur "Allah'ın en çok sevdiği din Hanifliktir". Buradaki dinlerden kasıt, değiştirilme ve neshedilmeden önceki eski şeriatlardır. Haniflikten kasıt İse Hz. İbrahim'in dinidir. "Hanif" kelimesi sözlükte Hz. ibrahim'in dininden olanlara verilmektedir. Hz. İbrahim batıldan hakka meylettiği için kendisine hanif denilmiştir. Çünkü hanif sözcüğünün asıl anlamı "meyletmektir". Müsamaha da kolaylık demektir. Yani bu din kolaylık üzerine bina edilmiştir. Çünkü Yüce Allah şöyie buyurmuştur "Din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde de böyleydi.[90] Dini Aşmak "Dini aşmak isteyen kimse ona yenik düşer" Bu şu anlama gelir Bir kimse dinî amellerde derinleştiği halde yumuşaklığı terk ederse aciz duruma gelir, amel etmekten geri kalır ve yenik düşer. İbnü'l-Müneyyir şöyle demiştir Bu hadis peygamberlik mucizelerinden biridir. Biz ve bizden öncekiler dinde aşırıya gidenlerin yarı yolda kaldığını gördük. Bu hadiste kasdedilen, ibadette en olgun dereceleri talep etmeyi engellemek değildir. Çünkü bu övülen şeylerdendir. Burada kişiyi bıkkınlığa götürecek şekilde aşırılığa kaçmak yasaklanmıştır. Yahut da daha faziletli ameli terk etmeyi gerektirecek şekilde nafile ibadetle meşgul olmak yasaklanmıştır. Diğer bir ihtimale göre farzı vaktinin dışına çıkarmak yasaklanmıştır. Şöyle ki; gecenin tümünü namaz kılarak geçiren kişi uykusuna yenik düşerek gecenin sonunda uyuyarak sabah namazında cemaate yetişemez, yahut namazın kılınabileceği normal vakit geçinceye kadar uyur, ya da güneş doğuncaya kadar uyuyarak farz vakti kaçırır. Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği Mihcen b. Erda' hadisi şöyledir "Siz bu işe mübalağa ile ulaşamazsınız. Dininizin en hayırlısı kolaylıktır". Bu hadisten dindeki ruhsatların esas alınmasına işaret vardır. Ruhsatın bulunduğu yerde azimete göre amel etmek aşırılıktır. Örneğin suyu kullanamayan kişinin teyemmümü terk etmesi ve kendisi için zararlı olduğu halde suyu kullanması böyledir. Orta yolu tutunuz" İfrat ve tefrite sapmaksızin doğruyu esas alınız. Elinizden gelenin en iyisini yapmaya çahşmtz" En mükemmelini yapamıyorsanız bari ona yakın olanını yapmaya çalışınız. O zaman size müjdeler olsun" Az da olsa sürekli amel etmeniz sebebiyle sevinin. Bu söz ile mükemmel ameli yapamayan kişilerin müjdelenmesi amaçlanmıştır. En mükemmeli yapamamak kişinin kendi fiilinden kaynaklanmıyorsa kişinin sevabının azalmasını gerektirmez. Müjdelenen şey, muhatabın gözünde büyüsün ve yücelsin diye belirtilmemiştir. "Günün başlangıcından...faydalanınız" İbadeti dinç olunan zamanlarda yaparak devamlı olmasına çalışınız. Hadiste geçen "ğudve" kelimesinin asıl anlamı gündüzün ilk başlarında yürümektir. Cevheri şöyle demiştir Bu, sabah namazı ile güneşin doğuşu arasındaki vakittir. Hadiste geçen "ravha" kelimesinin asıl anlamı güneşin batıya meyletmesinden sonra yürümektir. Hadiste geçen "dülce" kelimesi ise gecenin sonunda yürümektir. Diğer bir görüşe göre de gece boyu yürümektir. Bu sebeple "bir kısmında" ifadesi ile sınırlandırılmıştır. Ayrıca gece ameli, gündüz amelinden daha zordur. Bu vakitler yolculuk yapan kişinin en dinç olduğu zamanlardır. Hz. Peygamber sanki bu hadiste bir hedefe doğru yürüyen kişiye hitap ederek kişinin dinç olduğu vakitleri ona bildirmektedir. Çünkü yolculuk yapan kişi hem gece hem de gündüz yolculuğuna devam ederse aciz düşer, yarı yolda kalır. Yukarıda belirtilen kişinin dinç olduğu vakitlerde yolculuk yaparsa zorluk söz konusu olmadan yolculuğuna devam edebilir. Bu, şu açıdan güzel bir benzetmedir Dünya gerçekte âhirete doğru giden bir mekandır. Bu sayılan vakitler ise İbadet için bedene en rahat vakitlerdir. Buhârî'nin bu hadisi daha önceki hadislerin ardından getirmesinde açık bir uyum vardır. Çünkü önceki hadisler Ramazan gecelerini ibadetle, gündüzleri oruçla geçirmeye, cihad etmeye teşvik etmektedir. Buhârî daha sonra bu hadisi zikrederek, bu amelleri işleyecek kişi için en iyisinin aciz kalacak ve amel edemeyecek şekilde kendisini yormaması olduğunu, aksine ameline devam etmesi ve bunu bırakmaması için yumuşak bir şekilde ve tedrice riayet ederek hareket etmesi gerektiğini belirtmek istemiştir. 30. Namaz İmandandır Ve Yüce Allah'ın şu âyeti "Allah sîzin imanınızı zayi edecek değildir [91] yani sizin Kabe'de kıldığınız namazlarınızı zayi edecek değildir. 40- Berâ'dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber Medine'ye ilk geldiğinde ensardan ecdadının yahut dayılarının- yanında misafir olarak kaldı. On altı ay yahut on yedi ay boyunca Beytü'l-Makdis'e yönelerek namaz kıldı. Kıblenin Kabe olmasını istiyordu. Medine'de Kabe'ye yönelerek kıldığı ilk namaz ikindi namazı idi. Bir grup sahabe de onunla birlikte kıldılar. Hz. Peygamber'le birlikte namaz kılanlardan bir sahabi namazdan çıkınca bir başka mescitte namaz kılan, namaz içinde rükû' eden bir topluluğun yanına uğradı. Onlara Allah için şahitlik ederim ki Allah Resulü ile Kabe'ye dönerek namaz kıldım, dedi. Bunun üzerine o topluluk bulundukları yerde Kabe'ye doğru yöneldiler. Hz. Peygamberin Beytü'l-Makdis'e dönerek namaz kılması Yahudilerin yani ehl-i kitabın hoşuna gidiyordu. Hz. Peygamber namazda yüzünü Kabe'ye çevirince ehli kitap onun bu yaptığını yadırgadı. Züheyr şöyle demiştir Ebû İshak, Berâ'dan şunu rivayet etmiştir "Kıblenin değiştirilmesinden önce bazı kimseler vefat etmişler ve şehit olmuşlardı. Biz onlar hakkında ne diyeceğimizi bilemedik.[92] Bunun üzerine Yüce Allah şu âyeti indirdi "Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir.[93] Açıklama Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir" Allah sizin Beytü'l-Makdis'e yönelerek kıldığınız namazı zayi edecek değildir. Buna göre Buhârî'nin "Sizin Kabe'de kıldığınız namazları" sözü problemlidir. Üstelik bu bütün rivayetlerde de sabit olup, bunun Kabe'de kılman namazlara özgü olması da söz konusu değildir. Bir görüşe göre burada yazım yanlışı yapılmış olup Buhârî'nin sözünün aslı "sizin Kabe dışında kıldığınız namazları" şeklindedir. Hz. Peygamber Hicretten Önce Namazını Nereye Dönerek Kılardı? Bana İbn Hacer göre burada yazım yanlışı yoktur, doğrusu böyledir. Buhârî bu işlerle ilgili İnce amaçlar taşımaktadır. Şöyle ki Alimler Hz. Peygamberin ü&ikdiahu Mekke'de namaz kılarken nereye yöneldiği konusunda ihtiİaf-etmişlerdir. İbn Abbas ve diğerleri şöyle demişlerdir Hz. Peygamber Beytü'l-Makdis'e yönelmiş ancak Kabe'yi de arkasına almamış, Kabe'yi kendisi ile Beytü'l-Makdis araşma alarak namaz kılmıştır. Diğer âlimler ise Hz. Peygamberin sefem mutlak olarak Beytü'l-Makdis'e yöneldiğini söylemişlerdir. Bir başka grup âlim de, Kabe'ye yönelerek namaz kıldığını söylemişlerdir. Medine'ye hicret ettiğinde Beytü'l-Makdis'e yönelmiştir. Bu zayıf bir görüş olup, bunun kabul edilmesi halinde kıblenin yönü konusunda iki kere nesih olduğu iddia edilmiş olur. İlk görüş en doğru görüştür. Çünkü bu, her iki görüşü de toplamaktadır. Buhârî en sahih görüşe kesin olarak işaret etmek istemiştir ki buna göre Hz. Peygamber Kabe'de iken Beytü'l-Makdis'e yönelerek namaz kılardı. Müslümanların Kabe'de iken buradan başka bir yöne dönerek namaz kılmaları durumunda namazları zayi olmuyorsa Kabe'den uzakta iken kıldıkları namaz hiç zayi olmaz. Buhârî'nin sözünün tam açılımı şöyledir "Aİlah sîzin Kabe civarında Beytü'î-Makdis'e yönelerek kıldığınız namazlarınızı zayi etmez." Kıblenin Kabe'ye çevrilmesi doğru olan görüşe göre hicrî ikinci yılın Recep ayında olmuştur. Çoğunluk bunun kesin olduğunu kabul etmiştir. Ebu Davud, Tirmİzî, İbn Hibban ve Hakim -bu İkisi hadisin sahih olduğunu belirtmişlerdir İbn Abbas'tan şunu rivayet etmişlerdir Namazın farz olmasından sonra, kıblenin değiştirilmesinden Önce vefat eden Müslümanların sayısı on idi. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Bu hadiste şu hususlar yer almaktadır Dinî amelleri iman olarak isimlendirmeyi doğru bulmayan Mürcie mezhebinin reddedilmesi, ellen* Rabbi katındaki şeref ve yüceliği. açık bir talepte bulunmadığı halde Yüce Allah ona istediğini vermiştir. Sahabenin dinlerine gösterdikleri özen ve kardeşlerine olan şefkatleri. Berâ'dan sahih olarak nakledilen hadise göre bu durumun bir benzeri içkinin haram kılınması meselesinde de söz konusu olmuş, bunun üzerine Yüce Allah şu âyetleri indirmiştir "İman eden ve güzel işler/salih amel yapanlara hakkıyle sakınıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyle sakınıp iman ettikleri, sonra da hakkıyle sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde haram kılınmadan önce tattıklarından dolayı günah yoktur. Önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır. Allah iyi ve güzel yapanları sever".[94] "Biz güzel ameller işleyenlerin mükâfatını zayi etmeyiz.[95] Bu anlamı gözetmek maksadıyla Buhârî bu konudan sonra "Kişinin Müslümanlığının güzel olması" konusunu ele almış, müslümanın iyilik yapması durumunda bunun sevabını alacağına dair delil getirmiştir. 31. Kışının İyi Müslüman Olması 41- Ebu Saîd el-Hudrî Allah Resûlü'nün şöyle buyurduğunu söylemiştir "Kişi Müslüman olur da Müslümanlığını iyi yaparsa Allah onun önceki bütün günahlarım bağışlar. Bundan sonra yaptıklarının karşılığı söz konusudur Bir iyiliğe on katından yediyüz katma kadar sevap vardır. Kötülüğe ise kendi misli kadar günah vardır, ancak Allah diterse bundan da vazgeçer bağışlar". Açıklama Kişi Müslüman olur da..." Bu hükümde erkekler ve kadınlar ortaktır, Müslümanlığını yaparsa Yani; inancı, ihlası, İslâm'a içi ve dışı ile girmesi, Cibril hadisinde belirtildiği gibi- bir şey yaparken Rabbi'nin kendisine yakın ve yaptıklarından haberdar olduğunu sürekli aklında tutması ile iyi bir Müslüman oiursa, demektir. Kâfirler Yaptıkları İyiliklerin Karşılığını Alırlar mı? El-Mâzinî şöyle der "Kâfirin Allah'a yaklaşması söz konusu olamaz. O, şirk halinde iken işlediği amellerden dolayı sevap da almaz. Çünkü Allah'a yaklaşan kişinin, kime yaklaştığını bilmesi şarttır. Oysa kâfir böyle değildir." Kadı Iyaz da el-Mâzinî ile aynı yorumu yapmaktadır. Nevevî ise bunu zayıf görerek şöyle der "Araştırmacı ilim adamlarınca kabul edilen -hatta üzerinde icma edilen- görüş şudur Kâfir bir kimse sadaka, akraba ile ilişkiyi sürdürme vb. güzel ameller işledikten sonra Müslüman olur ve Müslüman olarak da ölürse daha önce yapmış olduğu iyiliklerin sevabı kendisine yazılır. Bunun temel kurallara aykırı olduğunu iddia etmek kabul edilemez. Çünkü kâfirin zıhar keffaretî gibi bazı fiilleri dünyevî hüküm açısından muteberdir. Zıhar keffaretini yerine getirdikten sonra Müslüman olsa yeniden keffareti yerine getirmesi gerekmez, daha önceki yeterli olur. Doğru olan şudur Allah'tan bir lütuf ve iyilik olarak kişiye Müslümanlığı sırasında sevap yazılmasından hareketle sonradan Müslüman olan kişinin inkâr döneminde yaptığı amelin de kabul edilmesi gerekmez. Hadis yalnızca sevap yazılmasından halinde iken yapılan amelin kabul edilmesi konusuna temas etmemiştir. Kâfir iken yapılan amelin kabul edilmesinin İslâm'a girmeye bağlı olması da mümkündür; buna göre kişi Müslüman oîursa önceden yaptığı iyilikler kabul edilir ve bundan dolayı sevap alır, Müslüman olmazsa bu iyiliklerden sevap alması söz konusu olmaz. Bu, güçlü bir görüştür. Nevevî, İbrahim el-Harbî, İbn Battal ve bunlar dışındaki ilk dönem alimleri ile sonrakilerden Kurtubî ve İbnü'l-Müneyyir bu görüşü kabul etmiştir. İbnü'l-Müneyyİr şöyle demiştir "Dinin temel kurallarına aykırı olan şey, bir insanın kâfirken yaptığı iyiliklerden sevap almasıdır. Ancak kâfirken yapılan iyiliklerin sevabının, kişinin Müslüman olmasından sonra onun sevaplarına eklenmesini engelleyen bir durum söz konusu değildir. Nitekim Yüce Allah kişiye hiç ameli yok iken doğrudan lütufta da bulunabilir. Yine amel etmekten aciz olan kişiye, kudretinin yettiği dönemdeki amellerin sevabını yazar. Kişiye hiç yapmadığı amellerin sevabını yazması mümkün olduğuna göre, şartlarına uymaksızın yapmış olduğu amellerin sevabını yazması da mümkündür." İbn Battal şöyle demiştir 'Allah kullarına dilediği şekilde lütufta bulunabilir, kimse O'na itirazda bulunamaz." Diğer bir âlim de şunu delil getirmiştir Kur'an ve sahih hadisin de gösterdiği gibi ehl-i kitaptan iman eden kişiye iki kat mükâfat verilir. Oysa ilk inancı ile ölse, yapmış olduğu iyiliklerin karşılığını alamaz. Bu iyilikler heba olur gider. Bu da gösteriyor ki ilk amelinin sevabı ikincisine eklenerek yazılmaktadır. Yine şunu da delil getirmiştir Hz. Âişe, İbn Cüd'an hakkında onun yaptığı iyiliklerin kendisine fayda verip vermeyeceğini Hz. Peygamber'e sormuş o da Şöyle demiştir "O hiçbir gün; Rabbim kıyamet günü hatamı bağışla" dememiştir. Bu durum Abdullah İbn Cüd'an'm Müslüman olduktan sonra bu sözü söylemiş olması halinde kâfir iken yaptıklarının yararını göreceğini göstermektedir. Bundan sonra yaptıklarının karşılığı söz konusudur" Yani dünyadaki karşılıkların yazılması söz konusudur. Ancak Allah dilerse bundan da vazgeçer" Sibeveyh el-Fevâid adlı eserinde "Ancak Allah bağışlarsa başka, o bağışlayıcıdır" demiştir. Bu hadis insanları işlediği günahlar sebebiyle tekfir eden ve onların sonsuza kadar cehennemde kalacağını savunan Haricîler vb. fırkalar aleyhine bir delildir. Hadisin baş kısmı İmanın artıp eksildiği inkâr edenleri reddetmektedir. Çünkü İyiliğin dereceleri farklıdır. Hadisin son kısmı da Haricîleri ve Mutezile'yi reddetmektedir. 42- Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Allah Resulü şöyle buyurmuştur "Sizden birisi iyi Müslüman olursa yaptığı her iyilik on katından yediyüz katma kadar yazılır. Yaptığı her kötülük ise kendi misli kadar yazılır". 32. Allah'ın En Çok Sevdiği Din Amel Devamlı Olanıdır 43- Hz. Âişe'den rivayet edildiğine göre bir gün onun yanında bir kadın otururken Hz. Peygamber yanlarına girerek sordu Bu hanım kimdir? Hz. Âişe şöyle cevap verdi Falancadır, o şöyle şöyle namaz kılan bir kadındır. Hz. Âişe, kadının kıldığı namazları Hz. Peygamber'e anlatmaya başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu Dur bakalım, bunları saymayı bırak! Gücünüzün yettiği amelleri yapın. Allah'a andotsun ki siz usanmadıkça Allah usanmaz". Resulullah'in en çok sevdiği din amel, sahibinin devam ettiği amel idi.[96] Açıklama Buhârî'nin bu başlıktan kastı, iman sözcüğünün ameller için de kullanılmasıdır. Çünkü burada din ile, amel kasdedilmektedir. Gerçek din İslâm'dır. Gerçek anlamda İslâm ise imanın eş anlamlısıdır. Bu sebeple Buhârî'nin amacı da gerçekleşmiş olmaktadır. Bu hadisin öncekilerle bağlantısını "gücünüzün yettiği amelleri yapın" bölümü oluşturmaktadır. Çünkü Buhârî daha önce salih amellerle İslâm'ın güzelleşeceğini zikretmekle, bunun için aşırılık sınırına varma pahasına nefisle mücahedenin istenmediğini belirtmek istemiştir. İbnü't-Tîn şöyle der "Hz. Âişe söz konusu olan kadının fitneye düşmeyeceğinden emin olunca onu yüzüne karşı övmüştür" Ancak Hammâd b. Seleme'nin Hişam'dan yaptığı rivayete göre Hz. Âişe bu sözü kadın dışarı çıktıktan sonra söylemiştir. "Dur bakalım bırak şunları" Bu sözcük Hz. Âişe'ye söylenmiş olabilir. Bu durumda kasıt Hz. Âişe'nin kadını övmesini engellemektir. Bu sözle, söz konusu fiilin yasaklanması da kasdedilmiş olabilir. İmamlardan bir kısmı bu görüşü esas alarak "Gecenin tümünü namaz kılarak geçirmek mekruhtur" demişlerdir. "Gücünüzün yettiği amelleri yapın" Devam edebileceğiniz amellerle meşgul oiun. Kadi Iyaz şöyle demiştir; "Bu söz yalnızca gece ibadetine özgü olabileceği gibi bütün dinî amellerle iîgili de olabilir." Ben İbn Hacer derim ki "Hadis yalnızca namaza özgü olarak söylenmiş olmakla birlikte kullanılan ifade geneidir. Dikkate alınması gereken de budur." "Allah'a andolsun ki" Bu söz, yemin talep edilmediği halde yemin etmenin caiz olduğunu göstermektedir. Dinle ilgili işlerden birinin önemini vurgulamak, buna teşvik etmek veya mahzurlu bir şeyden sakındırmak gibi durumlarda yemin etmek müstehap olur. Allah'ın Usanması "Sîz usanmadıkça Allah usanmaz" Usanmak bir şeyi gözünde büyütmek, daha önce severken daha sonra ondan bıkmak demektir. Böyle bir durumun Allah hakkında söz konusu olamayacağı hakkında görüş birliği vardır. İsmailî ve değerli araştırmacı âlimlerden bir grup şöyle demiştir Bunun Allah hakkında kullanılması yalnızca lafzı mukabele şeklinde bir mecazdır. Nitekim "bir kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür" âyeti ve benzerlerinde böyle bir mecaz vardır. Kurtubî şöyle demiştir "Bunun mecaz olma gerekçesi şudur Yüce Allah, amelden usanarak amel etmeyi bırakandan sevabını keser. Bu sebeple burada bir şeye sebebinin adını verme kabilinden, Allah'ın fiiline de usanma adı verilmiştir. Herevî bunun anlamı ile ilgili olarak şöyle der "Ondan istemekten usanıp da O'na rağbet göstermez hale gelmedikçe o size olan lütfunu kesmez. Ibnü'l-Cevzî ise şöyle demiştir "Sürekli yapılan amel şu iki sebepten ötürü takdir edilir l. Bir amele başladıktan sonra onu bırakan, gayesine ve maksuduna ulaştıktan sonra ondan yüz çeviren gibidir. Bu kişi kınanmaya maruz kalır. 2. İyiliğe devam eden kişi hizmete yapışır. Her gün belirli bir süre bir kapıya bağlı kalan ile bir günün bütününde bağlanıp sonra vazgeçen gibi değildir. 33. İmanın Artması Ve Eksilmesi Ve Cenab-ı Allah'ın buyurduğu şu âyetleri "Onların hidayetlerini artırdık [97] İman edenler imanlarına iman katsınlar diye [98] "Bugün size dininizi tamamladım.[99] Kişi tamamlanmış ve kemale ulaşmış olan dinden bir şeyi terk ettiğinde dini eksik olur. 44- Enes'ten rbnvaiiâîm anh rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Kalbinde arpa donesi ağırlığınca iyilik bulunup da tâ ilahe illallah diyen kimse sonunda cehennem ateşinden çıkar. Kalbinde buğday ağırlığınca iyilik olup da lâ ilahe illallah diyen kişi eninde sonunda cehennem ateşinden çıkar. Kalbinde bir zerre ağırlığınca hayır bulunan kimse lâ ilahe illallah derse sonunda cehennem ateşinden çıkar.[100] Açıklama Katâde'nin Enes'ten yaptığı diğer rivayette "hayır/iyilik" yerine "iman" sözcüğü yer almaktadır. İbn Battal şöyle demiştir İman ve iman edilmesi gerekenleri doğrulama konusunda insanların farklı olması bilgi ve cehalet durumlarına göredir. Bilgisi az olanm tasdik ettiği doğrular zerre miktarı olabilir. Bilgisi ondan fazla olanın imanı da buğday veya arpa miktarı olur. Ancak iman eden her insanın kalbinde tasdîk ettiği şeyin aslının, iman edilen şeyi görmekle eksilmesi ya da artması mümkün değildir. İbn Uyeyne'ye "Bazıları imanın söz la ilahe illallah sözünü söylemek olduğunu ifade etmektedir" denilince o şöyle dedi "Bu, ahkam âyetleri inmeden önceydi. O dönemde insanlara yalnızca lâ ilahe illallah demeleri emredilmişti. Bunu dediklerinde insanlar canlarını ve mallarını koruma altına almış olurlardı. Allah onların doğruluğunu bildiğinden onlara namazı emretti kıldılar. Bunu yap-masaydılar dille ikrarlarının onlara bir yaran olmazdı. İbn Uyeyne bu şekilde İslâm'ın şartlarını saydı. Allah onlara indirdiği farzlara uyduklarını ve onların bunu kabulle karşıladığını gördüğünden onlar hakkında şu âyeti indirdi "Bugün size dininizi kemale erdirdim."[101] Kim bunlardan bir şeyi tembellikle veya önemsemeyerek terk ederse onu te'dip ederiz ve o kişinin imanı eksik olur. Kim bunları inkâr ederek terk ederse kâfir olur." "Kalbinde...olduğu halde Jâ ilahe illallah ederse" Bu ifade kelime-i tevhidi sözle söylemenin şart olduğunu göstermektedir. Yahut da buradaki sözden kasıt kişinin kalbinde bu düşünceyi taşımasıdır. Bunun anlamı, kim tevhidi ikrar eder ve tasdik ederse demektir. Şu halde ikrar şarttır. Bu yüzden Hz. Peygamber bunu her defasında tekrar etmiştir. Tasdikte farklılık belirtildiği şekilde olmaktadır. "Bu hadiste peygamberlikten/peygambere inanmaktan niçin bahsedilmemiştir?" diye sorulacak olursa şu şekilde cevap veririz Burada aslında imanın bütünü kasdedilmiştir. İlk parçası ise geri kalan kısımların alâmetidir. Nitekim "Kul huvallahu ehad"İ okudum dediğinde İhlas suresinin tümünü okumayı kasdedersin. Hadiste geçen zerreden maksat en ufak şeydir. Yahut da güneş ışığında havada uçuşan iğne ucu kadar küçük toz zerreleridir. Diğer bir görüşe göre bu küçük karıncadır. İbn Abbas'm şöyle dediği rivayet edilmiştir "Avucunu toprağa koyup da hareket ettirdiğinde elinden düşen şey zerredir." 45- İbnü'l-Hattâb'dan rivayet edildiğine göre Yahudilerden biri ona şöyle dedi Ey müminlerin emiri! Sizin kitabınızda okuduğunuz bir âyet biz Yahudiler topluluğuna inmiş olsaydı, o âyetin indiği günü bayram edinirdik". Hz. Ömer sordu "Hangi âyet?" Yahudi cevap verdi "Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'dan razı oldum.[102] Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi Biz bu günü ve Hz. Peygamber'e bu âyetin indirildiği yeri biliriz. Bu ayet Hz. Peygamber Arafat'ta ayakta beklerken Cuma günü indirildi. [103] Açıklama Hz. Ömer'le konuşan Yahudi Kâbu'l-Ahbar'dır. "O âyetin indiği günü bayram edinirdik. O günü yüceltir, o günde din tamamlandığı için her yılın O gününü bayram olarak kutlardık. Şu sorulabilir Bu cevap ile soru arasında nasıl bir uygunluk vardır? Çünkü Yahudi Hz. Ömer'e "o günü bayram edinirdik" demiş, Hz. Ömer de ona bu âyetin İndiği yeri ve vakti bildiklerini söylemiş, ancak "O günü bayram edindik" dememiştir. Bu sorunun cevabı şudur Bu âyet Arefe gününün sonlarına doğru indirildi. Bayram da o günün başı ile gerçekleşir. Fakihler şöyle demiştir Öğleden sonra görülen hilal ertesi güne aittir. Bana göre bu rivayette işaretle yetinilmiştir. Oysa daha önce geçen İshak'ın Kabîsa'dan yaptığı rivayette bununla neyin kasdedildiği açık olarak zikredilmiştir. O rivayet şu şekildedir "Bu âyet Cuma günü ve Arefe günü indirildi. Her ikisi de Allah'a hamd olsun ki bizim bayramımızdır." Şu sorulabilir Bu olay, konu başlığına ne açıdan delil olmaktadır? Buna şu şekilde cevap verilmiştir Bu rivayet, âyetin Arafat'ta indirildiğini açıklamaktadır. Bu dönem de, şeriatın ve rükünlerinin tamamlandığı bir dönem olup peygamberliğin son günlerinde veda haccında idi. Doğrusunu Allah bilir. Süddî bu âyetten sonra kesin olarak helal ve haram konusunda başka bir âyetin gelmediğini söylemiştir. - [1] Hadislerden çıkarılan fıkhî hükümlerle ilgilenen bilim dalı. [2] Kitabın Arapça ismi "İthâfu'1-Kârî bi-ihüsâri Fethi'1-Bârî" olarak konulmuştur. [3] IX, İ06 [4] Şeyh Sıddık Hasan Han el-Hıtta adlı eserinde bu muhtasarlara işaret ederek Fethu'l-Bârî ile ilgili olarak şöyle demiştir "Bu şerhi ihtisar edenlerden biri Şeyh Ebu'1-Feth Muhammed b. Hüseyin el-Merâğî'dir v. 859". el-Hıtta'nın Muhakkiki Şeyh Ali Hasan Abdülhamîd kitabın 'isminin Muhtasaru Ebi'1-Feth li mekâsidi'1-Feth olduğuna işaret etmiştir. [5] Kitap neşredildlğinde Üstad İbn Bâz hala hayattaydı, onun için "Allah selamet versin" demektedir. [6] Kitâbü'l-meğâzî, 85. bâb, 4464. hadis, III, 445 [7] Arapça'da izafet terkibi dolayısıyla aslında burada Abdillah şeklinde olması gereken ibare okuyucusu dikkate alınarak Abdullah şeklinde yazılmıştır. İsim ve künyelerle İlgili irab yapı yıp DİA;İSAM'ın usulü uygulanmıştır. Mütercim [8] Nisa 4/163 [9] Hadis'in geçtiği diğer yerler 54, 2529, 3898, 5070, 6689, 6953. [10] Hadisin geçtiği bir başka yer; 3215 nolu hadistir. [11] el-AIâk 96/1-5 [12] Hadis'in geçtiği diğer yerler 3392, 4953, 4955, 4956, 4957, 6982. [13] Alâk Sûresi, 96/1 [14] Müddessir, 74/1-5 [15] Hadisin geçtiği diğer yerler 3238, 4922, 4923, 4924, 4925, 4926, 4954, 6214. [16] Ei-Kiyâme , 73/6 [17] El-Kıyâme, 73/16-19 [18] Hadisin geçtiği diğer yerler 4927, 4928, 4929, 5044, 7524. [19] Çiftçilerden maksat şerhte de İfade edildiği gibi İmparator'un halkının tümüdür. Zira o dönemde Anadolu halkının tümü "thema" adı verilen usûl ile Osmanlı!ar'daki sipahilere benzer bir tarzda teşkilatlandırılmış olduğun'dan, toprakla uğraştıkları için tümüne çiftçiler adi ıtlak edilmiştir. [20] Ali İmrân, 3/64 [21] Müşrikler, Hz. Peygamber'e, putlara tapmayı reddettiği için, daha önce bunu reddeden Ebû Kebşe'nin oğlu ifadesini yakıştınrlardi. [22] Suriye'de bir şehrin adidir, bk. Bekri, Mu'cem, I, 101. [Mütercim] [23] Hadisin geçtiği diğer yerler; 51, 2681, 2804, 2941, 2978, 3174, 4553, 5980, 6260, 7169, 7541. [24] el-Mâide 5/3 [25] Tevbe 9/ 32 [26] Ta-Hâ 20/47 [27] En'am 6/164 [28] el-Fetih 48/1 [29] Nisa 4/163. [30] Şûra 42/13. [31] Fetih, 48/4 [32] el-Kehf ,18/13. [33] Meryem 19/76. [34] Muhammed 47/76 [35] el-Müddessir, 74/31. [36] et-Tevbe, 9/124. [37] Âl-i İmrân, 3/173. [38] el-Ahzâb, 33/22. [39] el-Bakara 2/260. [40] eş-Şûra, 42/13. [41] el-Mâide 5/48. [42] el-Bakara, 2/260. [43] el-Beyyine 98/5 [44] Hadisin geçtiği diğer bir yer 4515 [45] el-Furkan 25/76 [46] Ebû Davud, Nesâi, Tirmizî, İbn Mâce [47] O halde bu hadisin vürud tarihi cihadın farz kılınmasından çok sonradır. [48] el-Bakara, 2/177. [49] Hadisin geçtiği diğer bir yer 6484. [50] el-Bakara, 2/215. [51] Hadisin geçtiği diğer yerler 28, 6236. [52] el-Kasas, 28/83 [53] Hadisin geçtiği diğer yerler 21, 6041, 6941. [54] İbrahim, 14/24 [55] et-Tevbe, 9/24. [56] Hadisin geçtiği diğer yer, 3784. [57] Hadisin geçtiği diğer yerler. 3892, 3893, 3999, 4894, 6784, 6801, 6873, 7055, 7199, 7213, 7468. [58] en-Nisâ, 4/48 [59] Hadisin geçtiği diğer yerler 3300, 3600, 6495, 7088 [60] eİ-Bakara, 2/225. [61] Hadisi rivayet eden Mâlik, hadiste yer alan sözcüğün "haya" mı yoksa "hayat" mı olduğundan şüphe ettiği için rivayet sırasında "haya yahut hayat nehrine" demiştir. [62] Hadisin geçtiği diğer yerler 4581, 4919,6560, 6574, 7438, 7439. [63] Türkçe telaffuzu aynı olan iki kelimenin Arapça yazılış ve anlamları birbirinden farklıdır. Yağmur manasına gelen haya kelimesi U- şeklinde yazıldığı halde, utanma anlamına gelen haya kelimesi *U>- şeklinde yazılmaktadır. [64] Hadisin geçtiği diğer yerler 3691, 7008, 7009. [65] Hadisin geçtiği diğer yer 6118 [66] etievte 9/5 [67] Zuhruf 43/72 [68] Hicr 15/92. [69] Sâffat 37/61. [70] Hadisin geçtiği bir diğer yer 1519. [71] Hucurat 49/14. [72] Âl-i İmrân 3/19. [73] Hadisin geçtiği diğer bir yer 1478. [74] Zâriyat 51/36. [75] AI-i İmran 3/85. [76] Hadisin geçtiği diğer yerler 431, 748, 1052, 3206, 5197 [77] Nisa 4/48. [78] Hadisin geçtiği yerler 2545, 6050. [79] el-Hucurât, 49/9. [80] Hadisin geçtiği yerler 6875, 7083. [81] eI-Beyyine98/l. [82] En'am, 6/82. [83] Hadisin geçtiği diğer yerler 3360, 3428, 4629, 4776, 6918, 6937 [84] Lokman, 31/13. [85] Hadisin geçtiği diğer yerler 2682, 2749, 6095. [86] Hadisin geçtiği diğer yerler 2459, 3178. [87] Hadisin geçtiği diğer yerler 37, 38, 1901, 2008, 2009, 2014. [88] Hadisin geçtiği diğer yerler 2787, 2797, 2972, 3123, 7226, 7227, 7457,7463. [89] Hadisin geçtiği yerler 5673, 6463, 7235. [90] el-Hac, 22/78. [91] Bakara, 2/143. [92] Hadisin geçtiği diğer yerler 399, 4486, 4492, 7252 [93] el-Bakara, 2/143. [94] el-Mâide, 5/93. [95] el-Kehf, 18/30. [96] Hadisin geçtiği diğer bir yer 1151. [97] Kehf, 18/13. [98] Müddessir, 74/31. [99] Mâide, 5/3. [100] Hadisin geçtiği diğer yerler 4476, 6565, 7410, 7440, 7509, 7510, 7516. [101] el-Mâide, 5/3. [102] el-Mâide,5/3. [103] Hadisin geçtiği diğer yerler 4407, 4606, 7268. Tweet Paylaş 1- Her türlü namazı kılamaz, 2- Her türlü orucu tutamaz, 3- Cami ve mescitlere giremez, 4- Kabe'yi tavaf edemez, 5- Kur'an'dan bir ayet bile okuyamaz, 6- Kur'an'dan bir ayete bile el süremez, 7- Cinsi münasebette bulunamaz, 8- Hayız ve nifaslı kadınların yasak yerlerine göbekle diz arası kocaları çıplak dokunamaz. Hayızlı Ve Nifaslıya Cinsi Münasebette Bulunmak Haramdır. Kur'an-ı Kerim'de bu açıkça belirtilmektedir. Şöyle ki "Sana adet görmeden soruyorlar. Deki "O eziyettir" Adet halinde kadınlardan çekilin, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah'ın emrettiği yerden onlara varın. Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri sever." Kuran-ı Kerim, Bakara 222.. Hayızlı Kadınlarla Ailevî Münasebetin Yasaklığını Bildiren Hadisler Hz. Peygamber "Bir kimse, hayız halinde olan kadına şeriat bakımından da, tıp bakımından da zararlı olan, çocuk yatağından yakın olsa, yahut bunun dışında başka bir yerden yaklaşsa, yahut gaibden haber veren bir kahini -falcıyı- tasdik etse, helal kabul ederek yaparsa kendisini Kur'an ile sünnetten, yani Muhammed dininden uzaklaştırmış olur" buyurmuşlardır. Feyzü'l-Kadir, Camiu's-Sağir Şerhi, Tac, , İslam bu konuda da aşırılıklardan uzak bir orta yolu öğretir Cahiliyet dönemindeki Araplar adetli kadınlara arkadan cima ederlerdi. Hrıstiyanlar adetli kadınlara, bu hallerinde iken önden cima ederlerdi. Yahudilerle Mecusiler ise, tam tersine, adetli kadından son derece uzak kalır, hatta adetleri bittikten sonra bir hafta daha onlarla bir arada bulunmazlar, onlarla beraber yemezler, içmezler ve oturmazlardı ve kitaplarındaki emrin bu olduğunu söylerlerdi. Müslim, Hayız16.. İlk ikisi temizliğe dikkat etmeme ve sıhhat bozucu bir davranış, diğeri de kadınları küçük düşürücü ve dışlayıcı bir uygulama idi. İslam geldi, "hayız, eziyet verici bir haldir, dolayısı ile hayızlı iken kadınla cima etmeyin..." Kur'an-ı Kerim, Bakara222. ayeti gönderildi. Hiç mi yaklaşmayacağız diye soranlara, bunu Yahudilerden etkilenerek sormuş olabilecekleri için, Peygamber Efendimiz; "her şeyi yapın fakat cima etmeyin" buyurarak, Müslim, Hayız16. Nesaî, Taharet180. İbn Mace, Taharet124. kadının adetli iken kirli bir çaput gibi bir kenara atılamıyacağını öğretti. Çünkü adetlilik, pislik demek değildi. Kur'an ondan "pisliktir" diye değil, "eziyettir" diye söz etti. Yani adetli iken kadınla cima, hem erkek için, hem de kadın için bir eziyettir ve sağlığa zararlıdır. Peygamberimiz bunu, uygulayarak da öğretti O, annelerimiz olan hanımları adetli iken göbekle dizkapağı arasını bir peştemal izar ile örtmesini söyler ve geri kalan yerlerinden yararlanır, okşar ve ilgilenirdi. Buhari, Hayız5, Taharet1 75.. Bunu elbette kendisi cinsel tatmin aramak için yapmazdı. Çünkü hanımlarının hepsi bir anda adetli olmayacağına göre cinsel ihtiyacını adetli olmayan hanımlarıyla normal yoldan giderebilirdi. Durum bu iken böyle davranmasının iki önemli nedeni vardı 1- Bunu yapmakla, bu konudaki batıl inançları yıkmış ve bunun caiz olduğunu bildirmiş oluyordu. 2- Adetli iken bedensel ve psikolojik rahatsızlık duyan kadını, itilmişlikten ve yalnızlık duygusundan kurtarmış ve ona eskisi gibi insan olmakta devam ettiğini göstermiş oluyordu. Çünkü Peygamberimizin bütün hanımları adetli iken kendilerine böyle davranıldığını haber vermişlerdir. Müslim, Hayız3.. Bunu bir de onların, görüşüp konuştukları her kadına bunun normal ve caiz olduğunu anlatmaları ve yaygınlaşması için yapıyordu. Hz. Ömer Allah'ın Rasulü'ne geldi ve şöyle dedi -Mahvoldum ya Resulallah! -Seni ne mahvetti Ya Ömer! -Ya Resulallah! palanımı ters çevirdim; döl yatağından fakat arkadan yaklaşarak karımla münasebette bulundum. Hz. Peygamber ona bir cevap vermedi. Bu sırada Bakara suresinin ikiyüz yirmi üçüncü ayeti Allah'ın Rasülü'ne vahyedildi "Kadınlarınız çocuk yetiştiren tarlanızdır. O halde ön organ olan tarlanıza ne şekilde isterseniz o şekilde varın. Nefisleriniz için ileriye hazırlık yapın. Bir de Allah'dan korkun ve bilin ki siz, şüphesiz O'na kavuşacaksınız. Ey Peygamber! Haramlardan kaçınan kulları müjdele." Bu ayeti tebliğ ettikten sonra Allah'ın Rasulü her bir mü'mini muhatap tutarak şöyle buyurdu -"Önden veya arkadan yaklaşarak fakat mutlaka döl yatağından temasta bulun. Arka uzuvdan anüs ve adet gören eşinle münasebette bulunmakdan sakın." Sünen-i Tirmizi, K. Tefsiril-Kur'an, Hn2984.. Başka bir hadiste'de şöyle buyurulmaktadır. "Kadınlarınızla ay hallerinde cinsî temasda bulunmayınız. Ancak cinsî temasın dışında sevişme dahil onlarla her türlü ilişkiye girebilirsiniz." İbn Kesir, Bakara222 1/257. Adet halinde cinsel temasta bulunmak Rabbimizin ve Peygamberimizin buyruklarıyla yasaklanmış bulunduğu için eşler isterseler ve faraza bedenî ve ruhî zararlarından korunabilmiş olsalar bile cinsel temasta bulunamazlar. Zira karşılıklı anlaşma haramı helal kılmaz. Bu sebeble bu ilahî yasağı çiğneyen eşler günahkar olurlar. Adet Regl - Hayız Ve Lohusalık Halinde Cinsel İlişkide Bulunmak İnsanları yaratan ve onların bedenî ve ruhî yapılarım en iyi bilen yüce Allah, adet halinde cinsî temasda bulunulmasını şöylece yasaklamıştır "Ey Muhammad! Sana kadınların ay halini hayız soruyorlar. De ki; o bir ezadır. Ay halindeyken onlardan ayrılın; temizleninceye kadar onlara yaklaşıp cinsî münasebette bulunmayın. İyice temizlendikleri zaman Allah'ın emrettiği yer vaginaden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah her ay temizlendiklerinde kadınlarına dönenleri sever. O İyice temizlenenleri ay halinde önden ve arkadan cinsel ilişkiye girmekten kaçınanları da sever." Kur'an-ı Kerim, Bakara222. Hiç şüphesiz Yüce Allah, bütün yasakları olduğu gibi adet hali cinsî münasebet yasağını da zararlı olduğu için koymuştur. Üstelik bu zarar vericilik sebebini diğer yasaklarından farklı olarak da "eza" sözcüğü ile açıklamıştır "... O, bir eza'dır..." "Helal görerek veya sakıncasız bularak adet halindeki karısıyla cinsel temasda bulunan kimse, ona arka organından temas eden kişi ve bir de gelecekten haber verdiğini iddia eden adama bilgi almak için gelip de onun sözlerini doğrulayan şahıs Muhammed'e indirilen Kur'an'a îman etmemiştir." Nesaî 2/87. Darimî 2/408. Nifas halinde olan kadınla temasta bulunmanın haramlığı kıyasla sabittir. Zira fakihler; hayız ile nifas illet ve sebep bakımından aynı olduğundan, nifası hayıza kıyas etmişlerdir. Ayrıca bu haramlık alimlerin icmaı ile de sabittir. Bu haramlığın hikmeti ise, nefsi emmareyi, şer'an yasak ve bedene zararlı olan şeylere düşmekten alıkoymaktır. Zira korunmuş bir yerin etrafında dolaşan kimsenin oraya düşmesi muhtemeldir. Müslümanın, dini ve sağlığı için ihtiyatlı olması gerekir. Ahlakında, muamelelerinde ve diğer davranışlarında daima takva olanını tercih etmelidir. Adet halinde cinsel temasda bulunmak Rabbimizin ve Peygamberimizin buyruklarıyla yasaklanmış olduğu için eşler isteseler ve -bilfarz- bedenî ve ruhî zararlarından korunabilmiş olsalar bile cinsel temasda bulunamazlar. Zira karşılıklı anlaşma haramı helal kılmaz. Bu sebeple bu ilahî yasağı çiğneyen eşler günahkar olurlar. Allah'tan bağışlanmalarını dilememeleri ve verebilir durumda iken günahlarını örtecek bir dinar gr altın sadaka vermemeleri halinde ilahî azaba uğrayabilirler. Zekat'ın nisabı 20 dinar= 85 gr. altın olduğuna göre bir dinar gr. altındır. Y. Kardavî Fikhüz-Zekati 1/257, 261. Adet Halinde Sevişmek İse Sünnettir. Hz. Aişe anlatıyor Eşleri olan bizlerden biri adet gördüğü zaman Allah'ın Resulü, adet gören eşine göbekle dizler arasını örten genişçe bir örtü örtünmesini emreder, sonra da onun göğüslerine yönelirdi." Nesai 1/189. Arzulanmaya ve şehvetsiz de olsa sevilmeye muhtaç olan kadın, her ay belirli bir süre adetli günlerinde ilgisiz kalmaktan ve sevimsiz olduğu şeklindeki üzücü şartlanmalardan ötürü bunalabilir. Onun için bu günlerinde kadınları ilgisiz bırakmak doğru değildir. Ay halinin başladığını kadının açıklaması lazımdır. Eğer açıklamaz da cinsel temasda bulunulursa, bunun günahı yalnızca kadının olur. Kadın, ay halinin başladığını bildirmemekle günaha girebileceği gibi, bittiği halde bitmediği veya bitmediği halde bittiği izlenimini vermekle de günaha girebilir. Hele hele ay hali başlamadığı halde başladı diyerek kocasını aldatan kadın, pek büyük bir günah işlemiş; ilahî la'net gölgesi altına girmiş olur. Adet hali ile ilgili olarak açıkladığımız bilgiler ve hükümler aynen lohusalık için de geçerlidir. Lohusalık halinde cinsel ilişki haram, sevişmek helaldir. Adet ve Lohusalık sırasında cinsel birleşmeksizin sevişmek isteyen çiftler, önce en azından cinsel organlarını ve ellerini yıkamalıdırlar. Böylece mikrop kapma imkanı azalmış olur. Kadının göğüslerinden kocasının ağzına yutulacak şekilde süt gitmesinin dinî bir sakıncası yoktur. Hanefî müctehidlere göre iki buçuk, Şafiî müctehidlere göre iki yaşını aşmış çocukların üst emmesiyle süt akrabalığı oluşmaz. Sezeryanla doğumlarda cinsel organlardan kan gelmemesi halinde kadın, lohusalık hükümlerine tabi olmaz. Anlaşılacağı üzere adet hali gibi lohusalık hali de cinsel organdan gelen kanla ilgili bir haldir. Tıbbın Isbatına Göre; Hayız Ve Nifas Günlerinde Yapılan Cinsel Temastan Şu Zararlar Meydana Gelir * Aybaşı kanaması geçiren kadınlar, diğer günlere göre daha şiddetli cinsel arzu duyarlar. Bunun nedeni organlarına kanın diğer günlerden daha fazla dolup tazyik etmesidir. Adet kanaması ülkemizde halk arasında kirlenme adı altında geçmektedir. Belki de bu deyim nedeniyle kadınların pek çoğu o günlerde kendini kirli, pis bir varlık olarak görmektedir. Pek çok kadının bu şekilde kendini bu fizyolojik nedenle aşağılaması doğru değildir. Çünkü bu hal, kendi isteğiyle olan birşey değildir. Bu olaya bakış açışı böyle olduğundan zaten kadınlar adet günlerinde cinsel istekleri olsa da cinsel birleşmeden kaçınırlar. İslam Dini, adet günlerinde cinsel birleşmeden kaçınmayı emreder. Modern tıbbî seksolojik görüşler bizim dînî kurallarımızla paralellik göstermektedir. Adet günlerinde cinsel birleşme sonucu özellikle cinsel organların çeşitli iltihapları çok kolay oluşabilir. Çünkü adet kanının etkisiyle o günlerde dölyolunun dışarıdan gelecek mikroplara karşı koruyucu ortamında bir zayıflama olur. Mikroplar kolayca dölyolundan adet nedeniyle genişlemiş olan dölyatağı kanalından geçer, yumurta kanalları ve yumurtalıklara kadar çıkarak o bölgenin iltihaplanmalarına neden olurlar. Pekçok kadında yumurta kanalı iltihapları, kanalın tıkanmasına ve kadının kısırlaşmasına neden olur. * Kadının tenasül uzvunda ağrıların olması, öyle ki bu ağrılar rahim ve yumurtalıkta veya havuzda iltihaplanma meydana getirir ve kadının sağlığına ciddi bir şekilde zarar verir. Hatta; yumurtalığın yok olmasına sebep olup kısırlık dahi meydana getirebilir. * Adet kanı, pek çok mikrop için üremeye elverişli ortamdır. Bu mikroplar erkekde de hastalık yapabilir. Netice olarak; hayız ve nifas devresinde yapılacak cinsel temastan erkek veya kadının kısır kalmaları, tenasül uzuvlarının iltihablanması ve sağlıklarının bozulmasına yol açar. Zaten zarar olarak da bu yeterlidir. Bu sebepledir ki; dünyanın dörtbir yanındaki modern tıp uzmanları hayız ve nifas dönemlerinde kadından uzaklaşmanın gerekli olduğunda karara varmışlardır. Her şeyi bilen ve hikmet sahibi olan Allah tarafından indirilen Kur'an-ı Kerim'de bu hakikat şöyle dile getirilmiştir "Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun." Kur'an-ı Kelim, Bakara 222. Eşi hayız veya nifas olduğu halde, onunla cinsi temas yapmaya mübtela olan kimse cumhuru'l fukaha'ya göre işlediği bu günahı, bir daha yapmamak üzere samimi ve gerçek bir tevbe île bırakmalı, pişmanlık duyarak Allah'a tevbe ve istiğfarda bulunmalıdır. İbni Abbas, Katade, Evzai, İshak'ın mezheblerinde, İmam Ahmed ikinci rivayetinde, Şafii ise kavli kadiminde; fakirlik-zenginlik, kanın kırmızılık veya sarılık durumlarına göre bir ya da yarım dinar Bir dinar 12 dirhem gümüştür. Bir dirhem ise 3 gramdır. Bir dinar 12X3= 36 gram gümüş eder. değerinde sadaka vermeleri gerekir. İbni Abbas rivayet ediyor Peygamber'e Eşi hayızlı iken ona cinsi temasta bulunan kimse hakkında soruldu. Şöyle cevap verdi "Bir veya yarım dinar tasadduk etmesi gerekir." Ebu Davud. Nesai. Tirmizi. İbn Mace. Tirmizi'nin rivayetinde ise "Kan kırmızı ise bir dinar, sarı ise yarım dinar" şeklinde geçmektedir. Bu konuda ihtiyatlı olan Hayız veya nifas halinde olan kadınla cima yapan kimsenin, hem tevbe ve istiğfar etmesi, hem de sadaka vermesidir. Bu vesile ile umulur ki, Yüce Alah bu kimsenin hatasını affeder ve günahımnı da bağışlar. Hayız ve Nifaslıya Ailevi Münasebetin Yasaklığının Sebep ve Hikmeti Hayız -adet- kanı; kadının rahminden gelen kan, vücuttaki bir çok zehirlerin süzülmesini ve dışa atılmasını temin eder. Adet halinde kadın yorgun ve hasta olur. Ve bazende sancılı olur. Adet zamanında rahim yollarındaki kan damarları açık ve kadın az çok yaralı olduğundan, cinsi yakınlık kadını hırpalar, rahim yollarında uyuşuk ve sinsî bir halde bulunan mikroplar, uyanarak bir çok kadın rahaksızlıklarına sebebiyet verir. Kadınlar ne kadar temiz olsalar, ay halinde iken umumiyetle ağır bir koku yayarlar. Bu sebeble bu sırada meydana gelen yakınlık, erkeği tiksindirir ve araya soğukluk, nefret girer. Dr. Cemal Zeki Önal, Evlilik ve Mahremiyetleri, S169.. Bu yasak müddet zarfında kadın ve erkek de istirahat etmiş oluyorlar. Bu istirahat esnasında birbirlerinden istifade edemiyen eşler, adetin bitiminde birbirlerine karşı yeni kavuşmuş gibi özlemle dolarlar. Cenab-ı Allah'ın lutfuyla her ay tekrarlanan bu olay sayesinde eşler arasındaki bıkkınlık ve doygunluk önlenmiş, bunun yerini özlem almış oluyor. Bu da ilahi bir hikmettir. Kadın lohusa iken kırkını geçirmeden erkekle yakınlıkta bulunmaktan sakınmalıdır. Lohusalık en fazla 40 gündür, daha az da olabilir. 40 gün sakınmadaki hikmet kadının sağlığı içindir. Zira doğum esnasında üreme organları, bilhassa rahim, hazne berelenir, çok defa yırtıklar meydana gelir. Bu sırada kadınla yakınlıkta bulunmak, kadını pek fazla örseler, mikropların hemen faaliyete geçmesine birçok ehemmiyetli kadın rahatsızlıklarının oluşmasına sebep olur. Onun için rahim ufalmadan, kadının üreme organı tabii halini almadan kat'iyen kadına yanaşmamalıdır. Hayızlı ve Nifaslıyla Cinsel İlişkinin Sakıncaları Böyle kadınların rahminden zaman zaman gelen kirli kan, insan için pek büyük bir eziyettir. Yani yaklaşma iğrenme ve eziyet verecek murdar bir şeydir. Çünkü kokusu fena, rengi bozuk, pis, acı ve yakıcı bir akıntıdır. Bundan dolayı, bu halde bulunan kadınlara, tamamen temizleninceye kadar, Cenab-ı Hakk'ın yasağına uyarak yaklaşmamalıdır. Yani onlarla ailevi münasebette bulunmamalıdır. Kurtuluş doğruya uymaktır. Şu halde din tarafından da, tıp tarafından da yasaklanan ve insanında iğrendiği bu kötü işi muhakkak terketmek, insaniyet ve medeniyet icabıdır. Çünkü birçok hastalıklara sebep olduğu için normal yaratılışta olanlar, ondan büsbütün nefret ederler. Bu şekildeki kadınla münasebette bulunan erkekler de çok çeşitli iltihaplar ve hastalıklar meydana gelmektedir. Hayızlı ve Nifaslının Kanı Kesilince Gusletmesi Vacibtir. Hayız müddetinin en son müddeti olan, on gün geçtikten sonra, ister ilk defa hayız gören kadın olsun, isterse adetli bulunsun, yıkanmadan önce, ailevi münasebette bulunması helal olur. Yıkanana kadar münasebette bulunmaması müstehabdır. On günden daha az bir sürede kan kesilirse, yıkanana kadar veya üzerinden bir namaz vakti geçene kadar, münasebette bulunmak caiz olmaz. Çünkü namaz, ancak vaktin sonunda yıkanacak kadar bir vakit bulanın üzerine farz olur. Bir kadının hayız kanı, adetinden daha az bir sürede kesilmiş olsa, o kadın için münasebette bulunmak adeti geçene kadar, yıkanmış bile olsa mekruh olur. Fakat o kadının bu durumda, ihtiyaten namaz kılması ve oruç tutması gerekir. Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçag Y. Hayızlı kadınla ailevi münasebette bulunmanın haramlığını bilerek kasten helal gören kimse kafir sayılır. Allah'ın yasakladığını helal saymakla ilahlıkda bulunmuş oluyor. Lohusa kadında aynıdır. Zira bu hallerde kadınla münasebet, kadına eziyettir ve tehlikelidir de... İslam kadını koruduğu için bunu yasaklamıştır. İbn-i Abidin, ist. Şamil 490.. Hayızlı kadınla bilerek kasten münasebette bulunmak büyük günahtır. Mecbur edilerek veya unutarak yapılırsa günah değildir. Tövbe lazım gelir. Bir veya yarım altın sadaka vermesi mendub olur. Ancak bilmeyerek hayızlıyla münasebette bulunursa İslam memleketlerinde şer'i hükümleri bilmemek özür değildir. Sorsun, araştırsın, öğrensin. Düğünlerde kız hayızlı ise, kocasına bunu bildirmesi gerekir. Ve erkeğinde hayzın bitimini beklemesi gerekir. Kız bildirmezse, erkekde beklemezse ikisi de mes'üldür. İbn-i Abidin, İst. Şamil Bir de düğünlerde kızdan çeşitli sebeplerden dolayı kızlık kanı gelmeyebilir. Bazı kızlık zarları kalın ve esnektir. Kanama olmayabilir. Bazen de kızlık zarı yırtılmasına rağmen kanama fazla olmayabilir. Çünkü her kadında kızlık zarının şekli, kalınlığı ve damar yapısı farklıdır. Böyle durumlarda kızı itham etmeden önce ihtiyatlı davranılarak önce doktora kontrol ettirilirse ailevi münasebetler, tamiri mümkün olmayan yaralardan önlenmiş olur... Kadın adet halini gizlediğinde günahkar olduğu gibi, adeti bittiği halde de bitmediği izlenimini vermekle de günaha girer. Zira, Hz. Peygamber "Allah, müfessile kadına lanet etsin. Onu rahmetinden uzak düşürsün" buyurdu ve Müfessile'yi şöyle tanıttı "Müfessile; kocası kendisini arzuladığı zaman, adet görmeye başlamadığı halde, "adet görüyorum" diyerek kocasını aldatan kadındır." M. Zevaid 4/296. El-Metalibü'l-Aliyyetü Hn 1559. Karı-koca, kadın hayızlı haldeyken rıza ile ailevi münasebette bulunurlarsa her ikisi de günahkar ve asi olacaklarından Tövbe-i Nasûh ile bir defa aynı hatayı işlememeksizin tövbe ve istiğfar etmeleri icap eder. Ve bir fakire sadaka vermeleri gerekir. Eğer bir taraf kendi rızası ile, diğer taraf da zorla kabul ederse, yalnız zorlayan taraf asi ve günahkar olmuş olur. Kadın İlmihali, H. Cemal Öğüt, İst. Bahar Y. Hayzın Bitimi ve Ailevi Münasebetin Helal Olması İçin Şu Üç Şey Gerçekleşmelidir Bir kadının her zamanki adeti tamam olup da, hayzın en çok müddeti olan 10 günden ve nifasın en çok müddeti olan 40 günden evvel bir zamanda kan gelirse, şu üç husustan biri tahakkuk etmedikçe, o kadına kocasının yakın olması helal olmaz. 1- O kadın boy abdesti almış bulunmalıdır, hatta bu boy abdesti ile namaz kılmamış olsa bile. Zira hayzın en az müddetinden sonra kanın kesilmesi, yıkanma zamanı demek ise de, bu zaman, hayızdan sayıldığından yıkanınca ondan kurtulmuş ve sonra da cinsi münasebette bulunmak ona helal olmuş olur. 2- Gerçekten özür sahibi olduğundan dolayı teyemmüm ederek namaz kılmış olmalıdır. Kıldığı namaz nafile de olsa olur. Bu teyemmüm namaz için yapılmış olmalıdır. Çünkü bu hususta yalnız teyemmüm etmek boy abdesti almak yerine geçmez. Halbuki boy abdesti böyle değildir. O namaz kılmak gibi bir yardımcıya muhtaç değildir. Çünkü asıldır. Teyemmüm ise aslın yerine geçen bir şeydir. 3- Kan kesildikten sonra yıkanmaya ve namazın ilk tekbiri olan "Allah-u Ekber" demeye ve bunların sonralarını, mesela yıkandıktan sonra elbiselerini giyinmek gibi şeyleri yapmaya vakit varken yıkanmayıp veya teyemmüm etmeyip ilk namaz vaktini geçirerek namaz, o kadının boynuna borç olarak kalmış olmalıdır. Bu halde o namaz vaktinin sırf çıkmasıyle, onun, kocasıyle münasebette bulunması -yıkanmış olmasa bile- helal olur. Çünkü o vaktin namazı, kadının boynuna borç olmuştur ki, bu da temizlik hükümlerinden bir hükümdür. Yani o kadın hükmen temizlenmiş demektir. Bundan dolayı, diğer şer'i hükümler de buna bağlı bulunduğundan, o hükümlerden birisi de kocasiyle cinsi münasebette bulunmasının helal olmasıdır. İbn-i Abidin, İst. Şamil Dürer Terc. İst. Eser , Önemli Bir Hatırlatma Müslüman kadınlardan bazıları, adetleri kesildikten sonra namaz kendilerine borç olmuyor zannederler. Ve, ne zaman boy abdesti alırsam o zaman bana namaz farz olur; ben de ondan sonra namazlarımı kılmaya başlarım, derler. Halbuki, bir kadının adeti sekiz gün olup, mesela cuma günü öğleden sonra adeti kesilse, eğer ikindi namazının vaktine kadar yıkanmak ve namaz kılmak mümkün ve zaman uygun olursa, o günün öğle namazı o kadına borç, yani farz olur. Bu namazı, dediğimiz gibi, o vakitte kılabilirse ne güzel, eğer vakit varken, yani zaman müsait iken yıkanmayıp namazı kazaya bırakırsa günahkar olmakla beraber o namazı sonra kaza etmek o kadına farz olur ve özürsüz namazı vaktinden geçirdiği için de tövbe etmesi gerekir. Kadın ilmihali, H. Cemal Öğüt, İst. Bahar Y. 6,11 7.. En doğrusu, bütün İslam erkekleri ve bilhassa bu temizliğe daha çok muhtaç ve mecbur olan İslam kadınları, zamanı gelince, özür ve rahatsızlıkları bilince şer'i bir engel de yoksa, hiç bir vakit geçirmeden derhal yıkanmaları gerekir ki, bu farzdır. O imanlı ruhlar bu kabustan, manevi kirliliğin en kötüsü olan bu durumdan kurtulmalıdırlar ki, rahmet meleklerinin sohbetine erişebilsinler. Hayzı on günden daha azda, nifas kanı kırk günden daha azda kesilen kadının yıkanmadıkça, yahut üzerinden bir vakit namaz geçmedikçe cinsi münasebeti helal değildir. Vakit geçerse helaldir. Hayız, on günden sonra da devam etse, hükmen temiz ve cünüb hükmündedir. Gurer ve Dürer Terc. İst. Eser , Yani, hayızdan temizlenmiş fakat yıkanmadığından cünüp hükmünde olduğundan cinsi münesebeti caizdir, namazdan da mesuldür. Adet günleri belirli bir kadının hayzi, adetinden daha az bir zamanda kesilirse yıkanmış bile olsa cinsi münasebet helal olmaz. Zira adet günlerinde hayzin tekrar gelmesi ihtimali fazladır. Böyle kadın, yıkanarak namazını müstahap vaktin sonunda kılar. Burada namazını müstahab vakte bırakması vaciptir. Ama hayızı adetinin tamamında kesilirse müstehap vakte geciktirmesi müstehab olur. Hayz, Adetinde normal vaktinde kesilirse, kadın ehl-i kitaptan olduğu takdirde cinsi münasebet derhal helal olur. Velev ki yeni hayız görenlerden olsun. İbn-i Abidin, İst. Şamil Hayzı, adetinde normal vaktinde kesildiğinde üzerinden bir namaz vakti geçerse ve namaz boynuna borç olduğunda, temiz kadınlardan olup cünüp hükmünde bulunduğu için yıkanmasa bile kocasının onunla cinsi münasebette bulunması helal olur. Mesela; Öğleden önce veya öğle vaktinin başında hayızdan kesilirse, ikindinin vakti girmedikçe cinsi münasebet helal olmaz. Çünkü öğle vaktinin sonunda bir namaz miktarı vakit geçince, namaz kadının boynuna borç olur. Namaz boynuna borç olunca kadın hükmen temiz sayılır. Cünüp hükmündedir. Ve münasebet bu vakitten sonra helal olur. Keza vaktin sonunda kesilir de hayzın kesilmesiyle ikindinin vakti arasında bir namazlık zaman kalırsa ikindinin vakti girdikten sonra münasebet caizdir. İki vakit arasında namaz kılacak kadardan daha az zaman kalırsa güneş batmadıkça münasebet helal olmaz. Çünkü ancak ikindi namazı güneşin batmasıyla kadına borç olmuştur. İbn-i Abidin, İst. Şamil , Kadının kanı, tam on günde kesilirse yıkanmadan kocasının ona yakınlık etmesi helal olur. İbn-i Abidin, İst. Şamil , Müslüman bir erkek gayri müslim bir kadınla evli olsa, hayızlı ve nisaflı günlerinde o kadınla münasebette bulunması müslüman erkeğe yasaktır. Kadın İlmihali, H. Cemal Öğüt, İst. Bahar Y. Hayızlı Kadın Pis Değildir Hayızlı kadının yatağını ayırmak kadına zulümdür. Yahudiler, böyle kadınların yataklarını ayırdıkları gibi, aynı sofrada yemek bile yemezlerdi, havlularını dahi ayırırlardı. Cahiliye arabları da böyle davranırlardı. İbn-i Abidin, İst. Şamil Hristiyanlar da böyle kadınlarla Yahudilerin aksine ailevi münasebette bulunuyorlardı. İslam akla ve tıbba uygun olan kadını koruyucu yolu tavsiye ediyor. Hz. Aişe r. anha anlatıyor "Ben ay halinde iken, Rasul-i Ekrem hazretleri mübarek başını kucağıma yaslar, sonra Kur'an okurdu." Buhari.. Cünüp ve Hayızlı Kadın Çocuğunu Emzirebilir mi? Emzikli bir kadın, adet halinde çocuğunu emzirebildiği gibi cünüp iken de emzirebilirse de cünübken mecbur kalmadıkça emzirmemesi daha iyidir. Bu hususta ihtilaf yoktur. Günümüz Meselelerine Fetvalar, Halil Gönenç, İst. İlim Y. Abdestli kadının çocuğunu emzirmesi abdesti de bozmaz. Abdestli emzirmek daha iyidir. Hayız Kanı Bulanmış Elbiseyi Temizlemek Ebubekir kızı Esma r. anha'dan yapılan rivayette diyor ki "Bir kadın peygamber Efendimize gelerek dedi ki "Bizden birinin elbisesine ayhali kanından dokunuyor, ne yapmalıyız?" Efendimiz ona şöyle buyurdu "Kanı kazıyıp atarsın, sonra su ile çitilersin, sonra da üzerine bol su dökersin ve onunla namaz kılarsın." Buhari, Hayız19. Müslim, Hacc382.. Tıp İlminin Bu Konudaki Tavsiyeleri "Aybaşı zamanında çamaşır değiştirmeye ve vücut temizliğine çok dikkat etmek lazımdır. Bu durumdaki kadının günü gününe yıkanması suretiyle, vücut temizliğine diğer zamanlardan daha çok itina etmesi gerekir. Bir kadın, müstesna vakalarda birkaç defa, fakat normal zamanlarda günde bir defa tenasül organlarım iyice yıkamak zorundadır. Yıkanmadan önce idrarını boşaltmak icabeder. Tenasül organlarına mümkünse lavanta çiçeği gibi kokular sürmek lazımdır. Çünkü lavanta çiçeği vücut kokusunu en iyi örten bir vasıtadır." Dr. Frits Kahn, Tercüme Prof. Dr. Tevfik Remzi, Tenasül Hayatımız, Bazı tembel ve miskin kimselerin yaptıkları gibi halk arasında pis kokuları yaymak ve halkı rahatsız etmek İslamiyete aykırıdır. Cehaletten doğan ve dinimize de şiddetle aykırı olan bu gibi adet ve davranışları terketmek her müslümanın vazifesidir. Ayrıca yıkanma amacıyla veya temizlik düşüncesiyle bazı hanımlar vaginaya ellerini sokarak yıkamaya kalkışırlar. Eller her zaman mikrop taşıyan organlardır. Sonra tırnaklar vaginayı ve rahim ağzını tahriş edebilir. Bu sebeple eller gelişi güzel içeriye sokulmamalıdır. Zaten rahim ağzından salgılanan sıvı hazneyi temizler. Nasıl başaşağı tutulan bir bardak içerisinde birşey kalmıyorsa, vaginada da fazla birşey kalmaz, akar. Türkiye'de Doğu, Güneydoğu, Doğu Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinde, dünyada ise İran, Irak, Suriye, Lübnan, Filistin ve Azerbaycan gibi ülkelerde belirli alanlarda yaşayan bozkır keleri, Tunceli'nin Hozat ilçesine bağlı Beşelma köyünde Özlem Berktay tarafından görüntülendi. Kertenkele türleri arasında en tombul tür olan bozkır keleri, tehlikeli bir durumu fark ettiğinde 3-5 metre gittikten sonra olduğu yerde hareketsiz durarak gizlenmesiyle bölgenin toprak rengi ile uyumlu olması nedeniyle doğada insanlar tarafından pek fark edilemeyen bozkır kelerini fotoğraflayan Özlem Berktay, "Bizler yıllardır aile olarak küçük ve büyükbaş hayvancılık yaparak geçiniriz. Annelerimiz ve babalarımız birçok defa böyle bir kertenkele varlığından bahsetmişti. Hafta içinde hayvanlarımızı otlatırken kumluk bir alanda fark ettim. Çok sevimli ve tombul bir kertenkele türü avuçlarımın içine alıp fotoğrafını çektim. Çok güzeldi. Daha sonra yere bıraktım ve bir iki metre gittikten sonra sabit durarak öylece bekledi. Ama bulunduğu yerdeki toprak rengiyle inanılmaz bir uyumu vardı. Çok dikkatli bakılmadıkça fark edilmesi imkansız" dedi. BİR SİTEDE RASTLADIM .FAYDALI OLABİLİR DÜŞÜNCESİYLE PAYLAŞMAK YERİ DE camiye girmek Abdesti bulunmayan bir kimsenin mescitte oturması müslümanların icmaıyla caizdir. Ebu Hanife kafirin bütün mescitlere girmesinin caiz olduğunu söylemiştir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliAbdestsiz ezan okumak Ezan okunurken ve kamet getirirken abdestli olmak daha uygun ise de, abdestsiz olarak da ezan okunsa caizdir. Çünkü ezan namaz değil bir zikirdir. Hidaye TercümesiAbdest ve kan çıkması Eğer çıkan kan veya irin silinmesi adet olmuş bir miktarda ise abdesti bozarlar. Vücuttan çıkan kan, irin ve kusmuğun normal yollardan çıkan diğer pislikler gibi olmayıp abdesti bozmaları için kan ve irinin çıktıkları yerden akmaları ve kusmuğun da ağız dolusu kadar olması gereklidir. Kanın vücuttan çıkması ancak yerlerinden taşmaları ile gerçekleşmiş olur. Aksi takdirde yani deri veya kabuğun yırtılıp ve altındaki kan veya irinin sadece dıştan görünüp akmamaları halinde abdest bozulmaz. Bir iki damla kandan dolayı, eğer akmazsa abdest alınmaz. Darekutni şunu da bilmek lazımdır ki kan, irin ve kusmuk az oldukları zaman abdesti bozmadıkları gibi İmam Ebu Yusuf?a göre neciste değildirler ki sahih olan görüş budur. Kusma ile abdestin bozulması kusmuğun safra, yiyecek ve içecek olması haline mahsustur. Eğer bulantı neticesinde kusulan şey balgamdan başka bir şey olmazsa, İmam Hanife ve Muhammede göre abdest bozulmaz, İmam Yusufa göre eğer ağız dolusu kadar olursa bozar. Eğer kan başın içinden akıp burnun yumuşağına kadar inerse, ittifakla bozulur. Zira kan yıkanması gerekli yere kadar indiği için kesin olarak vücuttan çıkmış sayılır. Hidaye TercümesiAbdestte kıllar Bıyığın ve kaşların kılları ile çenedeki sakal yıkanır. Kılların dibine suyu iletmek vacip değildir. Çeneden sarkan kılları yıkamak da vacip değildir. Fetevayi HindiyyeAbdest ve köpek Silkinerek sıçrattığı su, elbiseyi pisletmediği gibi elbisenin üzerinde salyası görülmedikçe ısırması ile elbise pislenmez. Bahr?da ısıran köpeğin salyasının görünmeisnden murad, ıslaklığın görülmesidir, denmektedir. İbni Abidin-1Abdestte kulakların meshi Hanefilere göre kulakları başın suyuyla meshetmek sünnettir. Hidaye TercümesiAbdest ve Kuran Bize göre eğitim, öğretim, hatırlama gibi maksatlarla abdestsiz kimselerin Kurana dokunmaları caizdir. İbadet maksadıyla okumak isteyenlerin ise- durum müsait olduğunda- bunu abdestli olarak yapmaları tercih edilir. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Fukaha, Kuranın abdestsiz ele alınmayacağında icma etmişlerdir. Abdestsiz olarak tutulmasını, yalnız öğrenmek ve öğretmek kasdıyla ele alanlar için caiz görenler de vardır. Bu da zarurettir. Ahkam Tefsiri-Muhammed Ali SabuniAbdestte niyet Niyetsiz olan abdestin, ibadet olması bakımından sevabı yoksa da onunla namaz kılınabilir. Hidaye TercümesiAbdest ve oturmak Ayakta yahut oturarak, yada rüku ve secdede uyuyan kimsenin abdesti sahih olan kavle göre bozulmaz. Zira bu durumlarda olan uyku ile, kişinin mafsallarında tam bir gevşeme olmaz. Hidaye Tercümesi Hanefi ve Şafilere göre abdesti bozan uyku kalçanın yere iyice oturmadığı veya yanı üzere yaslanarak veya herhangi bir şeyin üzerine kapanmış olarak uyumaktır. Ancak kalçasını yere, bir bineğin sırtına ve buna benzer bir zemine yerleştirmiş olarak oturup uyuyan bir kimsenin abdesti bozulmaz. Herhangi bir şeye yaslanıp, yaslandığı bu şey çekildiği takdirde düşecek olursa ve kalçaları da yerde değilse, Hanefi?lere göre abdesti bozulur. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliAbdest ve sakal Alt çenenin aşağısında biten sakalın hiçbir yerini yıkamak vacip değildir. Çünkü çıkar çıkmaz yüzün hududunu geçer. İbni Abidin-1Abdestte yardım almak Abdest alırken, mazeretsiz yardım istemek mekruhtur. Çünkü bunda ibadete aykırı olan bir nevi kibirlenme vardır. Büyük Şafi İlmihaliAkıl ile hüküm vermek Nakli delil olan bir meselede, aklen hüküm vermek caiz değildir. Tefsiri Kebir-Fahruddin RaziAlışverişte paranın alınma zamanı Satılan malın bedelinin ne zaman alınacağının bilinmesi de şarttır. Eğer bu meçhul olursa, satış fasid geçersiz olur. Fetevayi HindiyyeAllah?a mekan isnad etmek Allah?a mekan ve yön isnad eden kimsenin kafir olup olmadığı hususunda ihtilaf vardır. Alimlerin çoğu kafir olmadığına hükmediyorlar. Fetavai Hadisiyeden çünkü istiva ayetlerinin zahiri, bu manayı ifade ediyor. Hatta Şabi, İbnül Müseyyeb ve Süfyan gibi zevatlarda ?Tevil etmeden bu tip ayet ve hadislere iman etmek gerekir? diyorlar. Fetvalar-Halil GönençAllah?ı sever gibi sevmek Gerçekte insanların çoğu bir halifeyi, bir alimi, bir şeyhi ya da bir idareciyi öylesine severler ki onu Allah?a eş koşarlar. Her ne kadar o kimseyi Allah için sevdiğini iddia etse de işin aslı budur. Her kim Resulden başkasını, Allah?ın ve Resulünün emirlerine ters olduğunu bile bile her emrettiği ve yasakladığı konuda itaat edilmesi gerekli birisi olarak bellerse, işte o kimseyi Allah?a ortak koşmuştur. Dua ve Tevhid-İbni TeymiyyeAllah her yerdedir demek Bu sözü söylememeye dikkat etmek lazımdır. Malesef avam tabaka ?Allah her yerde hazır ve nazırdır? sözünü çok söylemektedirler. Bunun yerine ?Allah her şeyi bilir? demek gerekir.Berikadan Fetvalar-Halil gönençAltın yüzük Hz Peygamber sav ipeği sağ eline ve altını sol eline alarak ?Bu ikisi ümmetimin erkeklerine haramdır? Ebu Davud-Libas, Nesai-Zineh, Ahmed-Müsned buyurmuşlardır. Kamil Miras?ın tercüme ettiği Diyanet İşlerince basılan Buhari Tercüme ve Şerhinde ise; bir miskali gr gümüş yüzük ile alem sembol, nişan, rozet vb olarak kullanılan ipek ve altına ruhsat verilmiştir. C. IV sayfa 287-C. XII sa. 108 Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanAnne ve babayı ikaz etmek Bir kimse ana ve babasının şeran günah olan, örfte ayıp ve ar olan fena bir fiili işlediklerini gördüğünde onlara bir defa bu fena fiili bırakmalarını emreder, kabul ederlerse ne âlâ, hoş görmezlerse sukût edip bir daha emretmez, fakat onlar için dua ve istiğfar eder. İbni Abidin-8Arsa, ev ve arabanın zekatı Ticaret için olmayan, ev ,arsa, araba ve benzeri şeylerin kıymatlrı üzerinden zekat gerekmez. Eğer bunların kazancı varsa ve bu getiriler, sahibinin diğer zekata tabi malları ile birlikte nisap ölçüsüne ulaşırsa, yıl sonunda getirilerinin zekatı verilir. Şayet bunlar ticaret için kullanılıyorsa her yıl kıymetleri üzerinden zekat gerekir. Diyanetten Günümüz Meselelerine FetvalarAşura günü orucu Sadece aşura gününde oruç tutmak mekruhtur. Muhit?te de böyledir. Fetevayi HindiyyeAtalarla övünmek Ali ra?den Atalarınızla övünüp, böbürlenmeyiniz. İbni Kesir sıhhati hususunda birçok şahidler vardır, diyor Bidaye Hayatüs Sahabe-4Av hayvanlarını doldurmak Resmin gölgeli olanının heykel haram olduğunda ittifak vardır. İçi doldurulan hayvan, bu konuda insanların yaptığı heykellerden geri değildir. Ayrıca bu iş abesle iştigaldir. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerAyağa kalkmak ?Ebu Umame?den ?Peygamber efendimiz asasına dayanarak mescide geldi. Hepimiz ayağa kalktık. Bize ?Birbirlerine aşırı derecede saygı göstererek ayağa kalkan Acemler gibi kalkmayın? buyurdu. El-Kenz, İbni Cerir Ubade b. Samit?ten ?Hiç kimse için ayağa kalkılmaz. Ancak Allahu Zülcelal için ayağa durulur.? Heysemi, İmam Ahmed Enes ra?den ?Ashab, Resulullah?ın gelmesinden duydukları sevinci hiç kimsenin gelmesinden duymadıkları halde, Peygamber Efendimiz geldiği zaman ?hoşlanmadığını bildikleri için- ayağa kalkmazlardı.? Buhari Ebu Miclez?den ?Kim, Allah?ın kullarının kendisi için kalkıp ayakta durmalarından sevinç duyarsa, kendine ateşten bir yer hazırlansın? Buhari buyurmuştur. Ebu Halid . valibi?den Ali ra dışarıdan geldi. Onu görünce ayağa kalktık ve ayakta durarak gelip oturmasını bekledik. Yanımıza gelince ?Niçin put gibi ayakta duruyorsunuz? Diye bizi azarladı. Tabakat Hayatüs Sahabe-3Ayakta su içmek Ayakta su içmekte bir beis yoktur. Fetevayi Hindiyye İçilmeyeceğine dair olan hadisi İmam Hanbel rivayet etmiştir. Buhari de ise peygamberimizin ayakta iken su içtiğine dair bir rivayet vardır. Bu iki hadisi alimler şöyle tevil etmişlerdir; yasaklanan, yürüyerek yapılan yeme ve içmedir. Hadis Müdafaası-İbni Kuteybe ?Resulullah sav Kepşe?nin yanına girdi, evinde asılı bir tulum vardı, ondan ayakta su içti. Bunun üzerine Kepşe tulumun ağzını keserek Resulullah sav?in mübarek ağzının değdiği yeri ile bereketlenmek istedi.? İbni Mace, Tirmizi; Tirmizi bu hadis hasen sahih gariptir, demiştir? Ulema bu hususta ihtilaf etmiştir. Kimi ayakta su içmenin yasaklanmasını nesh etmiştir, dedi. Nehy, tenzih içindir, fiil ise cevazı beyan eder, diyenler de vardır. Nevevi bu görüştedir. Hılye sahibi yukarıda zikredilen hadisle Nevevi?ye itiraz etmiştir. Hılye sahibinin delili, İbni Ömer ra?den rivayet edilen ?Biz Rasulullah sav devrinde ayakta yer, içerdik? Tirmizi hadisidir. Tirmizi hasen demiştir. Tahtavi de ayakta su içmekte bir beis görmemiş yasaklamanın zarar vermek endişesinden geldiğini söylemiştir. İbni Abidin-1Ayaküstü namaz kılma Abdullah b. Üneys, islam düşmanlarından Halid b. Süfyan b. Nübeyl el-Hüzeli?yi öldürmeye giderken ikindi vakti girer, o da aralarında boğuşma olurda ikindiyi kaçırırım düşüncesiyle üstüne giderken baş işaretiyle namaz kıldığını söyler. Hayatüs Sahabe-1Ayet ve hadis metnini üzerinde taşımak Korku gibi şeylerden korunmak için dua etmek ve ayet ile hadis gibi şeyleri yazıp taşımak dinen caizdir. Abdullah bin Ömer Peygamberden sav şöyle rivayet etmiştir. ?Sizden biriniz uykuda korkarsa şöyle desin; Allah?ın gazabı, azabı ve kullarının şerrinden, şeytanların vesvesesinden sözlerine sığınırım? Fetvalar-Halil GönençB Bahis tutuşmak Tek taraftan belirli bir şeyle müsabaka yapmak caizdir. Şöyle ki; Eğer sen beni geçersen, sana şu var. Şayet ben seni geçersem, bana senin bir şey vermen gerekmez? derse bu müsabaka caiz olur. Fetevayi HindiyyeBaldız ile oturmak Karısının kız kardeşi ve süt kız kardeşi ile başbaşa kalamaz. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviBanka faizleri Darul harbde, harb emirine beyat etmekle kendileri için faizin helal olacağını iddia edenler, bir büyük bir hata içindedirler. İslam coğrafyasında kurulu bulunan bankalar kâr amacıyla mı kurulmuş yoksa zarar amacıyla mı? Hiçbir banka müslümanlar kar etsin diye kurulmamıştır. Biz paramızı bankaya yatırdığımız zaman banka bizden kâr ediyor, biz bankadan kâr etmiyoruz. Dolayısıyla bu faiz işleminde fazlalık banka tarafına geçiyor. Bu durumda bankaya para yatıran inkılapçı bir müslüman kendi malını harbinin elinde kendisine karşı kullanılan bir silah haline getirmiş oluyor. Dolayısıyla bugünkü bankalardan müslüman faiz alma yoluna gidemez. Darul Harb Fıkhı-Mustafa ÇelikBaşka mezhep imamının ardında namaz Şafi mezhebinde olanların Hanefilerin ardında, Hanefilerin de Şafilerin ardında namaz kılabileceklerine dair ilk devirlerde ulema ittifak etmişlerdir. Asıl itidal bizim fakihlerimizin; dört mezhebin hangisine mensup olurlarsa olsunlar, arkasında namaz kıldığı kimsenin kendi namazını geçersiz kılıcı bir halinden kesin olarak haberdar olmadıkları sürece bir müslümanın, diğer herhangi bir müslümanın ardında namaz kılabileceğine dair söylediği sözlerdir. Mezhepsizlik Bidattır-Said Ramazan el-ButiBaşkasının ilahına sövmek Ebu Nüheyk ile Abdullah b. Hanzele ra?den ?Bir adam Meryem suresini okudu, bir başkası da Meryem ile oğluna küfretti. Biz de adamı kan içinde bırakıncaya kadar dövdük. Adam, Selman ra?e gidip bizi şikayet etti. Olay anlatılınca ?Onun yanında niçin okuyorsunuz? Allahu Zül Celalin ?Allah?tan başkasını ilah diye çağıranlara sövmeyin ki, onlar da bilmeyerek aşırı gidip Allah?a sövmesinler? Enam108 diye buyurduğunu işitmediniz mi? Dedi Hılye Hayatüs Sahabe-4Başkasının okumasıyla hatim Zeyd, Kuranı Azimüşşanı Fatiha?dan sure-i Fil?e kadar yahut sure-i ihlasa varıncaya kadar kıraat edip, diğer sureleri kıraat etmeyip Amr?e, ?Sen kıraat et? demekle, Amr?de onun yerine Zeyd?in kıraat etmediği sureleri kıraat etse, Zeyd Kuranı hatmetmiş olur mu? Cevap Olmaz. Bu surette Amr o sureleri okuduğunda hazır olup dinleyen kimseler, Kuran hatminde bulunmuş sayılıp, Kuran hatminde bulunanlara verilecek sevaba nail olurlar mı? Cevap Olmazlar. Fetavai Behçe İslama Sokulan Bidat ve Hurafeler-Mustafa UysalBaşlık parası Kız damat tarafına teslim edilirken, kızın ağabeyi veya onun gibi birisi, güvey tarafından bir şey almadan teslim etmek istemezse, damat verdiği şeyi geri alabilir. Keza babası kızı başlık vermeden nikahlamaya razı olmazsa, verilen şey mevcut olsun olmasın damat onu geri alabilir. Çünkü rüşvettir. Bezzaziye İbni Abidin-5 Damad veya damadın babası istek ve arzuyla kızın babasına bir hediye verseler dinen bir sakınca yoktur. Hatta sünnettir. Ama kızın babası paranın veya başka bir şeyin verilmesini şart koşuyorsa verilmediği takdirde kızı vermeyecekse alınan mal haramdır. Yani damad veya onun babası verdikleri şeyden ötürü mesul olmayacaklar ama kızın babası günahkar olur. Fetavayi Haliliye Fetvalar 2-Halil GönençBaşörtüsü ve okul İslama hizmet gayesiyle okuduğunu söyleyen bir bayanın başını açması konusundan; Zaruret, yasak bir şeyi yapmadığı takdirde helaki veya helake yaklaşmayı gerekli kılan şeydir. Suyuti-El-Eşbah Buna göre islama hizmet gayesiyle de olsa İslama taban tabana zıt düşen, kadının namahrem yerlerini ve avretini açmaya zorlayan okullarda okumanın zaruret kabul edilmesi mümkün değildir. Ayrıca kadınların mutlaka bilmesi gereken şeyleri avretlerini açmayı gerektirmeyen okul ve kurslardan öğrenmeleri pekala mümkündür. Yasak emre tercih edilir. Kadına gusül gerekse ve erkeklerden gizlenecek bir yer bulamazsa guslü terkeder. İbnü Nüceym Demek oluyor ki haramı işlememek için farz bile terkedilir. Delilleriyle Kadın İlmihali-Mustafa Kasadar-Sadık AkkirazBaşlık parası Damad veya damadın babası istek ve arzuyla kızın babasına bir hediye verseler dinen bir sakınca yoktur. Hatta sünnettir. Ama kızın babası paranın veya başka bir şeyin verilmesini şart koşarsa verilmediği takdirde kızı vermeyecekse alınan mal haramdır. Yani damad veya onun babası verdikleri şeyden ötürü mesul olmayacaklar ama kızın babası günahkar olur. HaliliyedenHalil Gönenç Kız damad tarafına teslim edilirken, kızın ağabeyi veya onun gibi birisi güveyi tarafından birşey almadan kızı teslim etmek istemezse, damad verdiği şeyi geri alabilir. Çünkü rüşvettir. Bezzaziyye İbni Abidin-5Başörtüsü nasıl olmalı? Sömürünün bir başka şekli gibi görünen moda, müslüman kadını yavaş yavaş hem takva kimliğinden uzaklaştırmış, hem de iyi bir tüketici yapmıştır. ?Süslerinizi gizleyiniz? emrine inat dış kıyafetler, allanmış pullanmış ve ancak bir müslüman kadının eşine süslenme aracı olabilecek halde iken dış kıyafet olarak piyasaya sürülmüştür. A. Türkkol Ribat Dergisi Sayı 161Bazı batıl işler Davul çalmak, güzel sesle şarkı okumak, kadınlarla delikanlıların bir arayatoplanması, zikir ve Kuran okumak için ücret almak vb gibi şu zamanlarda görülen nice münkirat daha vardır. Bunların haram ve vasiyet edilmelerinin batıl olduğunda şüphe yoktur. İbni Abidin-3Besmele Bazıları her rekatta Fatiha?nın başında Besmele çekmenin vacip olduğunu ileri sürmüşlerse de esah olan sünnettir. Tütün içmek gibi pis kokulu bir şey kullanıldığı zaman besmele çekmenin mekruh olduğunu söyleyenler vardır. Haram bir iş yapılırken besmele çekmek haramdır. Bezzaziye sahibine göre kesin haram olanlara besmele çeken kafir olur. İbni Abidin-1Bıyıklar Ebu Zerr?in rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah sav şöyle buyurdular ?Kıyamet gününde Allah üç tip insanla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz ve onlar için şiddetli azab vardır.? Ravi, Rasulullah sav?in bunu üç kez tekrarladığını söyleyip, hüsrana ve ziyana uğrayan bu kişilerin kimler olduğunu sorduğunda Rasulullah sav şöyle buyurdu Bunlar bıyık uçları uzun olan, yaptığı iyiliği başa kakan ve malını yalan yeminle satan? Müslim-İman, İbni Hibban, Hakim Tevhid-14Bidatler Gelin ve cenaze önünde aşikare zikir yapmak, kabir üzerine bina yapmak, nafile namazları cemaatle kılmak Regaib, Kadir, Beraat, Tesbih namazları gibi, türkü dinlemek, hutbe okunurken salatü selam getirmek, radiyallahu anh demek, amin demek, mescidde dilenmek, kadınların yabancı bir evde taziye veya tebrik için toplanmaları, açıktan tevhid getirmeleri.. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviBidat Çıkaranların durumu İbni Abbas ra rivayet eder ?..Benim ümmetimden bir takım kimseler getirilip sol tarafa ayrılacaktır. Ben ?Ey Rabbim, bunlar benim ashabımdırlar, derim. Cenabı Allah bana ?Bunların senden sonra neler yaptıklarını sen bilmezsin? der. Ben de Allah?ın salih kulu İsa as?ın dediği gibi ?Aralarında bulunduğum müddetçe onları gözetliyordum. Sen benim canımı alınca onları gözetleyen sen oldun. Her şeyin gözetleyicisi sensin. Onlar senin kullarındır. İstersen azab edersin, istersen bağışlarsın. Zira izzet ve hikmet sahibi sensin. Maide117derim. Cenabı Hak ?Sen aralarından ayrıldığın gün, onlar gerisin geri döndüler? buyurur? Bir rivayette ?Benden uzak olsunlar, benden uzak olsunlar, benden uzak olsunlar, derim ziyadesi vardır. Tergib, Buhari, MüslimBidatçı ve zorba imamın ardında namaz Kötü inancına rağmen, zorba biri namaz kıldırırsa ona uyularak namaz kılınır. Namaza bir değişiklik, bidat, uydurma bir şey getirmişse ona uyulmaz. Ahkamus Sultaniyye-İmam MaverdiBilardo Oyun sonunda oyun malzemesinin kirasını veya içilen çayların parasını yenilen tarafın ödemesi gibi, küçük de olsa, bir menfaat karşılığında oynanan her türlü oyun kumardır. Menfaat sağlamak söz konusu olmasa da sadece vakit geçirmek amacıyla oynanan tavla, kağıt ve tombala gibi oyunlar, insanın vaktini boşa harcaması ve kumara vesile olmaları itibarıyla mekruh görülmüştür. İbadeti veya çalışmayı engellemeden ve yenilen tarafın yenen tarafa bir menfaat temin etmeden oynanan bilardo ve benzeri sportif oyunların oynanmasında ise beis yoktur. Fetvalar-Diyanet VakfıBilinmeyen beş husus ?Kıyametin ilmi muhakkak ki Allah?ın katındadır. Yağmuru o yağdırır. Rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiçbir kimsede hangi yerde öleceğini bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir. Her şeyden haberdardır. Lokman suresinin son ayeti Ayette yağmurun ne zaman yağacağı ve anne karnındaki çocuğun cinsiyetinin bilinemeyeceğine dair bir ifade mevcut değildir. İmam Maturidi çoğu müfessirin aksine ?Ayette geçen beş şeyin gayb olan yönleri olabilir ama bu beş şey hakkında hiçbir bilgi edinemeyeceğimiz manasına gelmez? demektedir. Ona göre bilinemeyecek olan bu beş şeyin hakikatidir. Bir şeyin hakikati, onu, o şey yapan şeydir. Seyyid Şerif-Tahrifat mesela düşünen canlı olmak insanın hakikatı ve mahiyetidir. Ama gülen canlı olmak insanın hakikati değildir. İnsan gülmese ya da gülme özelliğinden mahrum olsa yine insandır. Ama düşünme özelliği olmayan bir canlıya insan diyemeyiz. Maturidi ayeti tefsir ederken, bu beş hususun bir kısmında hesap yoluyla bilgi sahibi olunabileceğini ifade eden telmihlerde bulunmaktadır. Müneccimlerin hesap yoluyla bildikleri şeyler bu kabildendir, demektedir. Te?vilat Onun bu ifadesine bugünkü meteorolojik tahminler örnek gösterilebilir. Anne karnındaki çocuğun cinsiyetinin bilinip bilinmeyeceği konusunda Maturidi, çoğu müfessirin benimsediği görüşe zıd bir görüş beyan etmektedir. Ayetteki ?rahimlerdekini bilir? ifadesini pek çok müfessir ?erkek mi dişi mi olduğunu ancak Allah bilir? şeklinde yorumlamaktadır. Bu tefsire göre cenin doğmadıkça cinsiyetini tespit etmek mümkün olmayacaktır on bir asır önce yaşayan İmam Maturidi?nin yorumu, cenin cinsiyetinin tespit edilebileceği şeklindedir. Bu konudaki ifadeleri aynen şöyledir ?Rahimlerdekini bilirden maksad, ceninin sırasıyla nutfe, alaka, muğda safhalarına intikalini, bir halden diğer hale geçişini ve her an cenin üzerinde meydana gelen değişiklikleri gerçek mahiyette bilir demektir. Bunu Allah?tan başka kimse bilemez. Anne karnındaki çocuğun erkek mi dişi mi olduğunun bilinmesine gelince bunun Allah?tan başkasının bilmesi de mümkündür. Tevilat Hadis Araştırmaları-Selahaddin PolatBiriken paranın zekatı Ev edinmek için biriktirilen paralarda tabii olarak çoğalma ve artma özelliği vardır. Binaanaleyh bu maksatla biriktirilen paralar borçtan ve temel ihtiyaçlardan sonra nisap miktarına ulaşmış ise o paradan zekat vermek gerekir. Diyanetten Günümüz Meselelerine FetvalarBoğa güreşi İbni Abbas?ın naklettiğine göre; Resulullah efendimiz sav hayvanları birbirine kışkırtmayı yasaklamıştır? Ebu Davud-Cihad, Tirmizi-Cihad Sebep, hiçbir fayda söz konusu değilken bir canlının canını acıtmak ve abesle iştigal etmektir. Horoz, deve, boğa, köpek, koç vb hayvanları dövüştürme hep bu yasak içerisinde yer alır. Böle şeylerle meşgul olmak, hafif akılılıktan, basitlikten ve karakter bozukluğundan kaynaklanır. Ceziri-Mezahibul Erbaa Fetvalarla Çağdaş Hayat- Faruk BeşerBoks oynamak Boksta vuruşmak ve rakibe eziyet etmek kasdı vardır. İki insanı karşı karşıya getirerek eziyet ettirmek haramdır. Envarül Ebrar onu oynamak haram olduğu gibi seyretmek de haramdır. Halil Gönenç-FetvalarBorçluya zekat Eğer meşru olmayan bir iş için baorçlanmışlarsa, kendilerine zekat verilmez. Ancak tevbe edip de tevbelerinin hakiki olduğuna kanaat getirilirse, verilebilir. Büyük Şafi İlmihaliBorsa İslam Fıkıh Akademisinin girişimiyle 1988 yılında Rabat?ta toplanan Borsa Semineri?nin sonuç bildirisinde ve adı geçen akademinin 1992 yılında Cidde?de yapılan VII. Dönem Toplantısından hisse senetlerinin kâr ve zarara iştirak etmesi sebebiyle kural olarak helal olduğu, fakat şeri hükmünün bunu çıkaran şirketin ticari işlem ve amaçlarının meşrû oluşuyla yakından ilgili bulunduğu belirtilmiştir. Şirketin faiz, içki imali ve ticareti, karaborsacılık, hile, yalan ve aldatma gibi dinen haram vasıtalarla kazanç sağlaması halinde hisse senetlerini alıp satmanın ve bundan gelir elde etmenin haram ve masiyete iştirak etmek olduğundan caiz olmayacağı bildirilmiş, esasen faaliyet alanı haram işlemler yapma, dinen yasak hizmet ve mal üretiminde bulunma olmamakla beraber, bazı haram işlemlere taraf olması sebebiyle şirketin kârına haram kazanç karışmış olması hallerinde ise, pay sahiplerinin bu miktarı yaklaşık olarak hesaplayıp kendisinin hayır ve hasenat niyeti olmaksızın ve toplum hakkı olduğu inancı ile hayır yolunda harcaması tavsiye edilmiştir. Diyanet İslam İlmihali-2 Ait olduğu iktisadi değerden bağımsız olarak değer kazanıp kaybeden bir hisse senedini, eldeki parayı değerlendirmek, değerini korumak, iniş çıkışlarını gözeterek para kazanmak maksadıyla alıp satmak. Borsadaki alış verişler daha çok bu ikinci maksada yöneliktir. Bu manada borsada oynamak! Tam olarak değilse de biraz kumara, piyangoya benziyor, gerçek değerinin üstünde ve dışında kağıtların pahalanıp ucuzlamasına sebep oluyor, ekonomiye ve üretime önemli bir katkısı olmaksızın paralar kazanılıyor ve kaybediliyor. İşte bu bakımdan borsada oynamayı makbul bir ticaret olarak görmüyorum. Ancak mevcut düzende ve şartlarda oynama olmadan borsanın da olmayacağı, halbuki parayı faizle nemalandırmaya karşı borsanın bir meşru seçenek olduğu gerçeğini de görmezlikten gelemiyorum. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Hadislere baktığımızda ise ?Yanında olmayan bir şeyin satışı helal değildir? ?satın alınan bir şeyin, alındığı yerde satılması memnu?dur?, ?serbest piyasanın oluşabilmesi için kırsal kesimden mal getirenlerin yolda karşılanması menhidir?, spekülasyon yasaktır? ifadeleriyle karşılaşırız. Bütün bunların özünde haksız kazancın, aldatmanın, ğararın, meçhuliyetin önlenme esprisi vardır. Hisse senedi satışı bunlardan bütün bütün uzak değildir. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer Sonuç olarak anonim şirketlerinin bugünki yapısı ve borsanın işleyişi karşı­sında hisse senetlerinin Menkul Kıymetler Borsasından alım-satımını caiz gör­mek mümkün değildir. Çünkü bu, insanların mallarının haksız^ yere yenmesine göz yummak olur. Allahü Teâlâ, ekonomik ilişkilerin bel kemiği sayılan bir âyet-i kerimede şöyle buyuruyor?Mümin­ler, mallarınızı aranızda hak­sız yol­larla ye­meyin, ama karşılıklı rıza ile yapılan bir alım satımla yiyebilirsiniz" Nisa 4/29 Abdülaziz Bayındır-Faiz ve Ticaret hakikaten çok güzel ve ayrıntılı bilgiler var. Merak edenler mutlaka okumalıBoşamak Boşamak veya talak kelimesini kullanmadan ?defol, git, babanın evine git? gibi sözlerle boşamanın vaki olabilmesi için boşamaya niyet etmiş olmak, bu niyetle söylemiş bulunmak gerekir. Aksi halde bunlarla eş boşanmış olmaz. Öfkeli olarak, kişinin söylediği sözlerle ?söz nasıl olursa olsun? boşanma yapılmış olmaz. İki hayız içinde eş ancak bir kere boşanır, birden fazla boşamanın hükmü ve tesiri yoktur. Hayız halinde veya temizlik başlayınca cinsi birleşme yapıldıktan sonra yapılan boşamalar da muteber değildir. Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanBoşanan kadının kalacağı yer Talak ve ölüm iddeti bekleyen kadınlar iddetin vacip olduğu evde iddet beklerler, ondan çıkarılmazlar. Metin Cevhere?de şöyle denilmiştir ?Bu talakı ric?i olduğuna göredir. Bain olursa mutlaka bir perde lazım gelir. Ancak erkek fasık ise o zaman kadın çıkar.? Bu ifadeden anlaşılır ki, ric?i talakla boşanan kadın kocası fasık bile olsa evinden çıkamaz, perde çekmesi de vacip değildir. Çünkü aralarında evlilik devam etmektedir. İbni Abidin-7Boynuzu kırık hayvan ve kurban Boynuzu olmayan veya boynuzu kırık olan hayvan kurban olur. Kafi?de de böyledir. Fetevayi HindiyyeBuluntunun hükmü Lukata buluntu yı bulan kimse kendisi muhtaç ise onu, ilan ve tarif ettikten sonra kendi nefsine sarf edebilir. Muhit?te de böyledir. Fetevayi Hindiyye Eğer bulan kimse, onu kaldırmadığı takdirde zayi olacağından kaygı duyarsa o zaman ona kaldırmak vacip olur. Hidaye Tercümesi Buluntu eğer on dirhem veya fazla olursa bir yıl ilan etmek gerekir. Eğer buluntu kalıcı olan şeylerden değilse bulan kimse onu bozulacağından endişe duymaya başlayıncaya kadar ilan eder ve ondan sonra fakirlere verir. Sonra buluntu nerede bulunmuşsa orada ilan etmek gerekir. Eğer buluntu gerekli olan süre ilan edildikten sonra sahibi çıkmazsa, sadaka olarak fakirlere verilir. Buluntuyu bulan kimsenin kendisi fakir olduğu zaman ondan yararlanmasında sakınca yoktur. Hidaye Tercümesi Bulunan para ile kitap alıp hediye etmek caizdir. Ayrıca sahibinin namına dini kitaplar dağıttığınız için sevap işlemiş olursunuz. Fetvalar-Nevzat AkaltunBulunmayan bir malın satışı Bulunmayan bir şeyi bedelinden yüksek bir fiyata satmakta bir beis yoktur. Fetevayi HindiyyeBüyüklerin gelişi için kurban kesmek Zeyd, ekabirden Amr?in gelişi için bir koyun kesip üzerine Allah?ın ismini söylese dahi yenmesi helal olur mu? Cevap Olmaz. İbni Nüceym, Mülteka Tercümesi İslama Sokulan Bidat ve Hurafeler-Mustafa UysalC Cahiliyye selamı Umeyr, peygamberimize yaklaştı ve cahiliyyet devrindeki usule göre ?Sabahı hayr, sabahın hayırlı olsun dedi. Peygamber efendimiz de ?Ya Umeyr, cenabı Hak senin bu selamından daha güzel bir selam, cennet halkının selamını ihsan buyurmuştur, dedi. Hayatüs Sahabe-1Camide ikinci cemaat oluşturmak Camide imamla namaz kılındıktan sonra tekrar cemaat halinde ezan ve kamet ile namaz kılınması mekruhtur. Fakat ezan ve kametsiz mihrabın başka bir tarafında mahdut kimselerin tekrar cemaatle namaz kılmaları mekruh değildir. Büyük İslam İlmihali İkaz-Mehmet GüleçCamide konuşmak Camide yapılan konuşma din ile ilgili ise ibadet olduğundan makbuldür. Fakat dünyevi olup da bir kimsenin gıybet ve dedikodusu yapılmıyorsa mubahtır. Hindiyyeden Fetvalar-Halil Gönenç Mescitlerde tartışmak, ses yükseltmek, kayıp ilanı, alışveriş, icare vb akitler mekruhtur. Ancak fıkıh öğrenen kimselerin seslerini yükseltmesi bunun dışındadır. Bunlara göre mübah olmayan sözlerle konuşmak da mekruhtur. Şayet mübah olan sözler ile konuşulursa namaz kılanlarda şaşırmıyor ise mekruh değildir. Hanefilere göre mescitte dilencilik etmek haramdır. Dilenciye mescit içerisinde birşeyler vermek mekruhtur. Fesaddan emin olmak kaydıyla kadınların mescitte namaz kılmasına müsaade edilir. Genç kadının mescide gitmek maksadıyla evinden çıkması mekruhtur. Mescidlerde mübah sözler ve dünyevi ve buna benzer işlere dair mübah şeylerden söz etmek caizdir. İsterse bu tür konuşmalar esnasında gülme husule gelmiş olsun; yeter ki, konuşmalar mübah özelliğini muhafaza etsin. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliCamide Kuran okumak Ebu Said el-Hudri ra rivayet edip demiştir Rasuli Ekrem sav mescidde itikafta idi. Mescidde Kuranı sesli olarak okuyanları işitti. Hemen Rasulü Ekrem sav, itikafa girdiği yerin perdesini açtı ve dedi ?Kulak veriniz ve dikkat ediniz! Şüphesiz hepiniz Rabbisine niyaz edip yalvarmaktadır. Binaanaleyh bazınız diğer bazınıza eziyet etmesin ve bazınız diğer bazınız üzerine Kuranı Kerim okumada sesini yükseltmesin.? Ebu Davud İmam Malik Muvatta da ?Rasulullah sav insanların yanına çıktı. Halbuki insanlarda namaz kılıyorlardı ve onların Kuranı Kerimi sesli olarak okuyuşlarına da muttali oldu. Bunun üzerine Rasuli Ekrem dedi ki ?Muhakkak namaz kılan kimse Rabbisine münacaat eder. Binaanaleyh her ferd Rabbisine münacaat edip ibadet yapanın haline baksın ve bazınız diğer bazınız üzerine Kuranı sesli olarak okumasın.? El-İbda Rasuli Ekrem sav Hz. Ali?ye şöyle buyurmuştur ?Ey Ali! İnsanların namaz kıldığı yerde, Kuranı Kerim okumanı ve dua etmeni sesli olarak yapma! Zira senin Kuranı sesli okuyup duayı sesli yapman, insanların namazını ifsad eder.? El-İbda, El-Medhal Bu hadisi şerifler gereğince, Ebu Hanife merhum, namazdan sonra okunan Ayetel Kürsi?yi ve duayı sesli olarak okumayı kerih görmektedir. İşte bu hadisi şerif gibi pek çok hüküm ve beyanlar, camide ve hatta evlerde ibadet ve namazla meşgul olanların yanlarında, sesli olarak Kuranı Kerim okumak, zikri ilahi, tesbih, tehlil ve duaları sesli olarak yapmak haramdır. Dürril Muhtar?da da aynı hüküm mezkurdur. İslama Sokulan Bidat ve Hurafeler-Mustafa UysalCamide musafaha yapmak Namazlardan sonra, namazın bir tetimmesi tamamlayıcısı olarak, herkesin herkesle musafaha etmesi bidattır. Musfaha aslında sevgi doğurucu bir sünnet olmakla beraber, namazlardan sonra, namazın bir parçası ve bütünleyicisi gibi icra edilmesi, ibadete bir katma anlamı taşıdığından bidat olmuş olur. Çağdaş Meselelere Fetvalar-Faruk Beşer Beş vakit namazdan, Cuma namazından ve Bayram namazlarından sonra cami ve mescitlerin içerisinde musafaha yapanlar görülüyor. Bu zamanlarda musafaha yapmak bidat ve kerahattır. Müslim şerhinde İmam Nevevi merhum ise şöyle zikrediyor İkindi ve sabah namazından sonra musafaha yapmak aslı olmayan şeylerdendir. İslama Sokulan Bidat ve Hurafeler-Mustafa UysalCamiyi süslemek Fazla israfa kaçmak, mihrap ve kubbesini akıl ve hayale gelmeyecek nakışlarla nakışlayıp süslemek ve milletten toplanan parayı lüzumsuz yere harcamanın bir manası yoktur. Bu paralara yazık olur. Peygamber sav ?camileri çok yükseltmekle emrolunmadım. Siz zaman gelecek yahudi ve hristiyanlar gibi camilerinizi süsleyeceksiniz?Ebu Davud ?Halkın camileri yükseltip süslemekle böbürlenmeleri kıyamet alametlerindendir.?Ebu Davud Halil Gönenç ?Herhangi bir ümmet amel yönünden bozulunca mutlaka camileri süslemeye yönelir.? İbni Mace Mescidler2 Ebu Husayn şöyle rivayet eder ?bir ümmetin ameli kötüleştiği vakit mescitlerini süslerler.? İmam Malik Asrı Saadette İslam-1 Hanefiler, helal olan mal ile mescitlerin süslenmesi caizdir; mihrabı bundan müstesnadır. Onun bu şekilde süslenmesi mekruhtur, çünkü namaz kılanı oyalar, demişlerdir. Ebu Hanife?den bu konuda ruhsat verdiği rivayet edildiği gibi, Ebu Talib el-Mekki?nin de ?Mihrabın süslenmesinde kerahet yoktur? dediği rivayet edilmektedir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Camileri yağlı boya vb şeylerle süslemek mekruhtur. Cami duvarlarına yazı yazmak Hanefilerce doğru değildir. Şafilere göre mekruhtur. Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan Resulullah sav?in mescidi sade olduğu gibi, tâ Selçukluların sonuna kadar tüm islam dünyasındaki mescidler de genellikle sade idiler. ?Ben muhteşem mescitler yapmakla emrolunmadım.? Ebu Davud-Salat hadisini şerheden Münavi der ki İbadethaneleri süslemek ehli kitabın işidir. Müslümanların bu konudaki tavrı itidal olmalıdır. Hz. Ömer onca maddi devlet gücüne rağmen mescidi değiştirmemiştir. İslamda ilk mescid süsleyen Velid b. Abdülmelik?tir. Selefimizin çoğu insanlar fitne korkusundan ona bir şey diyememişlerdir. Münavi-Feyzül Kadir bu hadisle ilgili olarak Ebu Davud?un nakline göre İbni Abbas ?Ama siz yine de Yahudi ve Hıristiyanlar gibi mescidleri övünme vesilesi yapacaksınız? demiştir. Hatta Ebu Davud?un müteakip hadisi de bunu destekler ?İnsanlar mescidler konusunda birbirleriyle övünmedikçe Kıyamet kopmaz.? Ebu Davud-Salat Süslenebilecek kısımların badana ya da altın suyu ile bezenmesi mekruh değilse de bu camiye vakfedilen cami yapılması için verilen paralardan yapılamaz. Kişiler bunu ancak kendi hesaplarına yaptırabilirler. Fetevayi Hindiyye Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerCaminin üstüne ev vb yapmak Mescidlerin üstü sonsuza kadar mescid sayılacağı için, artık mescidin üzerine ev yapılamaz. Mescidin üzerinde hela ve cinsellik ihtiyacı gibi ihtiyaçlar giderilemez. Çağdaş Meselelere Fetvalar-Faruk BeşerCamideki yazılar Şafii, Hanefi ve Hanbelilere göre mescidlerin duvarlarına, tavanlarına yazı yazmak mekruhtur, diğer taraflarda mekruh değildir. Çünkü yazı, namaz kılanın kalbini meşgul eder; hatta namazını bırakıp yazılanları okumakla dahi uğraşabilir. Nitekim mescidin boyanması ve namaz kılanı namazdan alıkoyup uğraştıracak her bir şey de mekruhtur. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Fethül Kadir?de ?Paraların, mihrapların, duvarların üzerine Kuran ve Allah?ın isimlerini yazmak mekruhtur. İbni Abidin-1 Vakıf malı ile nakış caiz değildir, çünkü haramdır. Mütevelli nakış veya kireçle badana yaparsa öder. Ancak zalimlerin tamaından kınamasından korkulursa nakışlamakta bir beis yoktur. Metin kısmından Mescidin duvarlarına yazı yazmak doğru değildir. İbni Abidin-2Camide yer sahiplenmek Bir kimsenin cami ve mescitlerde kendisi için özel bir yer tayin ve tahsis ederek namazları daima orada kılması mekruhtur. Diyanetten Günümüz Meselelerine FetvalarCamilere ziyaret düzenlemek Turlar düzenlenerek cami ziyareti için yolculuğa çıkmak kesinlikle caiz değildir. Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan Ebu Hureyre anlatıyor ?Tur?i Sinaya gitmiştim.. Oradan ayrıldıktan sonra Basra b. Ebi Basra el-Gıffari?ye rastladım. Bana -Nereden geliyorsun? Dedi. Ben de -Tur?dan dedim. Bunu duyunca ?Oraya gitmeden önce sana rastlasaydım gitmezdin. Resulullah sav buyurdular ki ?Üç mescitten başka yere ziyaret maksadıyla sefer yapılmaz Mescidi Harama, bu mescidimeMescidi Nebevi ve İyliya Kudüs mescidine yahut Beyti Makdis?e? İmam Malik, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai Muvatta 1-İmam Malik Cariyenin avreti Cariyenin avreti göbeği ile dizkapağı arasıdır. Bu cumhurun görüşüdür. Bu görüşün peygamberimize dayanan merfu hadis şeklinde bir dayanağı yoktur. Hz. Ömer?in kavli ile ihtiyaca dayandırılmıştır. İbni Hümam-Fethül Kadir zahirilere göre avret konusunda cariye ile hür kadın arasında bir fark yoktur, cariyenin de el, ayak ve yüzü hariç, tüm bedeni avrettir. Çünkü bu ikisini ayırmak için nakli ve sağlam bir delil gerekir bu ise yoktur. İbni Hazm-Muhalla İmam Şafinin bir kavline göre cariyenin ?dirseklere kadar- elleri ile başı avret değildir. Şirazi-Mühezzeb İmam Malik?ten bir rivayete göre yalnızca saçı avret değildir. Şevkani- Neyl Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanCemaat El Gayede ?Alimlerimizin âmmesi, gerçekten cemaat vaciptir, dediler? denilmiştir. Müfid?de ve onun tesmiyesinde ?Cemaat, sünnetle vacip olduğu için sünnettir? denilmiştir. Bedai de ?Cemaat, akıllı, ergenlik çağına gelmiş, cemaatle namaz kılmaya zahmetsiz gücü yeten erkekler üzerine vaciptir? denilmiştir. Fetevayi HindiyyeCemaat taassubu Ne yazık ki günümüzde müslüman olduğunu söyleyenler de çeşitli guruplara, tarikatlara, partilere, hiziplere bölündüler. Tıpkı tarihte olduğu gibi. Her grup insanları peşinde gittiği şeyhe, lidere, mezhep ve meşrebe çağırmaya, onu ön plana çıkarmaya çalışıyor. Bunun adına da ?ilahi kelimetullah için cihad? denmekte. Bu guruplardan biri diğerinin imanını, amelini, samimiyetini kısacası tavırlarını kendi gurubuna göre değerlendirmekte. Halbuki tevhid dini İslamda lider bir kişidir, cemaat bir cemaattir, ilkeler birdir. Her cemaat kendi ağabeyini, liderini veya ileri gelenlerini mutlak lider görmeye başlayınca biri diğerine tabi olmak şöyle dursun, bazen bile bile karşısındakini haksız yere suçlayabilmekte. Halbuki müminler birbirlerini hiç kimsenin malı olmayan ve hiç kimsenin tekelinde olmayan Allah?ın dinine çağırmaları gerekirken birbirlerini bağlı bulundukları mezhebe, meşrebe, ırka ve lidere davet etmekteler. Bizler ayrılığa üzülmek yerine onun rahmet olduğunu savunup duruyoruz. İnsanları Tefrikaya Düşüren Faktörler-Mahmut Balcı Bir zaman öyle kimseler gelecektir ki, ilim boğazlarından inmez, içleri başka dışları başkadır, bildikleri ile yaptıkları birbirine uymaz. Cemaat kurup otururlar ve birbirleriyle iftihar ederler. Eğer onlardan biri, bir başkasının yanına oturursa ona kızar ve onu arkadaşlıklarından atarlar. İşte bunlardır ki, amelleri oturdukları yerde kalıp Allah?a yükselmez. Hz. Ali Murabıta Notlar-1 Abdullah BüyükCenabet olanın zikir yapması Abdestli olmayanların, cünübün, hayızlı ve nifaslıların, kalp veya dil ile, tesbih, tahmid, tehlil, tekbir ve salavat okumak suretiyle zikir ve dua etmeleri caizdir. Asım Köksal-İslam Tarihi namazı ve ayakkabı Eğer ayakkabı temiz ise, çıkarmaya gerek yoktur. Şayet ayakkabıların altında veya başka bir yerinde necis var ise, ayakkabıyı çıkarmak gerekir. Çıkarılan ayakkabının üstüne basmakta hiçbir mahzur yoktur. Hatta yerlerde çamur ve emsali gibi ıslaklıkların olması halinde, ayakkabıların üstüne basıp kılmak zarureti vardır. Binaanaleyh ayaklardan ayakkabıyı çıkardıktan sonra altındaki necis zarar vermez. Halebi Sağir, Fetavayı Abdurrahim, Mülteka İslama Sokulan Bidat ve Hurafeler-Mustafa UysalCenaze namazında kadın Bahır?da ?Namazı bozan şeyler cenaze namazını da bozar. Yalnız kadınla bir hizaya durmak müstesnadır. O bozmaz. Nasıl ki Bedayi?de beyan olunmuştur. İbni Abidin-3Cenaze namazı ve sünnet namazlarının terki Cenaze namazı, bayram hutbesinden, akşam namazının sünneti ile öğle, Cuma ve yatsının sünnetleri gibi sünnetlerden önce kılınır. Çünkü cenaze namazı farz, bayram hutbesi sünnettir. Akşam namazının sünneti hakkında da aynı şey söylenebilir. Tatarhaniye Fetva cenazenin, Cuma ve akşam namazlarının sünnetinden sonra kılınacağına göredir. Çünkü bunlar daha kuvvetlidir? denilmiştir. İbni Abidin-3 Haccda, farz namazı kılınır kılınmaz, hemen cenaze namazını kıldırıyorlar. Haremi şerifte ve Ravzayı Mutahhara?da da aynı hâl ve amel işlenmektedir. Hatta 1982 yılında Medine-i Münevvere?de Teravih namazını kılıyorken, 8 veya 10 rekat teravih namazı kılındığı an, bir cenaze geldi ve hemen teravih namazının selamını verince, arada cenaze namazı kılınıp tekrar teravih namazı kılınmaya devam edilmiştir. İslama Sokulan bidat ve Hurafeler-Mustafa UysalCenaze ve tesbihin terki Namazın tesbih ve sünnet olan zikrini terketmek sünnet olamaz. Peygamber sav cenaze olduğu zaman bunları terkediniz dememiştir. Ancak farz ve vacip olmadığı için terkinden dolayı günaha girilmiş olmaz.Fetvalar-Halil GönençCenazenin ardından tezkiye etmek Cemaatin tanımadığı veya kötü olarak bildiği bir kimse için ?Bu adamı nasıl bilirsiniz*? sorusuna, iyi biliriz, Allah rahmet eylesin demek yalandır. Bu tezkiye ölüye fayda vermediği gibi cemaati de günaha sokar. Halil GönençMüslüman olmayanın cenaze namazı Müslüman bir kimsenin müslüman olmayan bir kimsenin cenaze namazına katılması caizdir. Ebu talip öldüğünde Peygamber sav Hz. Ali?ye defn ve tedvin işleri için emir buyurdu. Aynı şekilde müslüman olmaya annesinin cenaze merasimine katılmasını da emir buyurdu. Yes elüneke Anil Din vel Hayat Halil gönençCenaze için kalkmak Fukaha ve Cumhuru ulema, cenaze geçerken görüldüğünde, görenler oturuyorsa cenazeye kalkmanın mekruh olduğunu beyan etmişlerdir. Halebi Kebir ve Dürretül Fahireden Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan Peygamberimizin ayağa kalktığını bildiren hadis Hz. Ali?den rivayet edilen Resulullah sav ayağa kalktı. Sonra oturdu.? Ebu Davud, İbni Mace, İmam Ahmed hadisi ile neshedilmiştir. Müslim de bu manada bir hadis rivayet etmiş, vaktiyle vardı fakat sonradan nesh edilmiştir, demiştir. Münye Şerhinden İbni Abidin-3Cenazenin geceleyin defni Cenazeyi gece defnetmek caizdir. Fetvalar-Nevzat AkaltunCenaze giderken yürümek Cenaze içinde yürüyenler arasında en efdal olanlar, cenazenin arkasında yürüyenlerdir. Cenazenin önünde de yürümek caizdir. Ancak herkesten ileri gitmek ve cenazeden uzak kalmak mekruhtur. Cenazenin sağından ve solundan yürümekte iyi değildir. Fethul Kadir?de de böyledir. Cenazenin arkasından gidenlerin üstüne düşen vazife susmaktır. Bunların yüksek sesle Kuran okumaları ve zikretmeleri mekruhtur. Tahavi şerhinde de böyledir. Cenazede en efdal olan mezar toprak dolana kadar oturmamaktır. Muhit?te de böyledir. Fetevayi HindiyyeCenaze namazında ellerin salınması Cenaze namazında, dördüncü tekbirden sonra eller önce salınır, sonra sağa ve sola selam verilir. İslam İlmihali-Enisül Abidin-Cep İlmihali İkaz-Mehmet GüleçCenaze namazının yeniden kılınması Cenaze namazı her nerede olursa olsun bir defa kılındı mı aynı imam ve cemaat tarafından ikinci defa kılınmaz. Öncelik hakkı olan velisinin namazını kıldırmasıdır. Velisinin izni olmaksızın kendisi de iktida etmemiş olmak takdirinde, isterse kendi kendine veya başka cemaat ile bir namaz kılabilir. Hindiyye-Nimeti İslam İkaz-Mehmet GüleçCenaze yıkanmadan Kuran okumak Ölü yıkanmadan yanında Kuran okumak mekruhtur. Ancak başka bir odada okunmasında bir mahzur yoktur. Yıkandıktan sonra yanında da okunabilir. Diyanetten Günümüz Meselelerine FetvalarCenaze yıkayana ücret vermek Yıkayan kimse ücret isterse orada başka yıkayacak bulunduğu takdirde ücret vermek caizdir. Başkası yoksa caiz değildir. Çünkü yıkamak ona taayyün etmiştir. Taşıyanın ve mezar kazanın hükmü de böyle olmak gerekir. Sirac, Metin kısmı İbni Abidin-3Cennette evlilik Cennette kişi ve onun evliliği dünyadaki gibi değildir. Dünyadaki eşler birbirini isterse beraber olurlar, bunda bir problem yoktur. Biri ister diğeri istemezse, Allah Teala her birine istediğini yeniden yaratarak verebilir. Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanCihadın şartları Cihadın mubah olmasının iki şartından biri de şudur Müslümanların, bu savaşın sonunda, kuvvet ve kudret sahibi olacaklarını ümid etmeleri... Savaşa hazır olup, zafer kazanacak güçte olmalarını ümit etmeleri bu durumda olmayan müslümanların savaşması, nefsi tehlikeye atma durumundan dolayı helal olmaz. Fetevayi HindiyyeCihadda anne ve babanın izni Cihada çıkmak isteyen bir kimsenin anne ve babası varsa, bunların iznini almadan cihada çıkması uygun olmaz. Ancak, cihad umûmi olursa, onlardan izin almadan çıkabilir. Fetevayi HindiyyeCihadda karısının izni Bir kimsenin karısı bulunur ve cihada gitmesi halinde onun helâk olacağından korkarsa, bu şahıs karısının izni olmadan cihada çıkamaz. Fetevayi HindiyyeCihadda düşmandan kaçmak Silahı olmayan bir kimsenin, silahı olan bir şahıstan kaçmasında bir beis yoktur. Bir kişinin, üç kişiden kaçmasında da bir beis yoktur. Serahsi?nin Muhitçinde de böyledir. Fetevayi HindiyyeCinden korunma Übey b. Kâb?dan ?Karşılaştığı bir cinden, korunmak için ne yapması lazım geldiğini sorunca Cin Bakara suresinden Ayetül Kürsi sizi bizden korur, kim onu akşamleyin okursa, o gece sabaha kadar ve kim sabahleyin okursa o gün akşama kadar bizden korunmuş olur, dedi. Oalyı Peygamberimize anlatınca Kâb doğru söylemiş, buyurdu.? Kenz, Nesai, Hakim, Beyhaki Hayatüs Sahabe-4 Cuma ezanı nerede okunmalı İmam minbere çıktıktan sonra oturur ve müezzin minberin karşısında durup tekrar ezan okur. Hidaye Tercümesi İmam minbere çıkınca ve müezzin imamın önünde ezan okumaya başlayınca alış veriş yapmak tahrimen mekruhtur. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Camilerde işlenen bidatlardan birisi de, Cuma günü hatip efendi hutbeye çıkıp oturduktan sonra ikinci ezanın minberin önünde okunmayıp rasgele yerde veya minberin karşısında olmadığı halde uzak yerlerde okunmasıdır. Ecdadımız bu sünnet yerini bulsun diye, camileri yaptırırken, Cuma günü minberin önünde ikinci ezanı Muhammedi ifa edilsin diye, müezzin mahfelileri yaptırmışlardır. Konya?da Sultan Selim, İstanbul?da Fatih, Bursa?da Ulu cami, Edirne?de Selimiye camilerinde minberin önünde yapılan camiler bu sünneti ifa içindir. İslama Sokulan Bidat ve Hurafeler-Mustafa UysalCuma günü yolculuk Sabah vakti girince Hanefi ve Malikilere göre yolculuğa çıkılabilir. Hanefilere göre Cuma günü öğle vakti girmeden önce, şehrin mamur, oturulan yerlerinden ayrılınırsa, sefere çıkmakta bir beis yoktur. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliCuma namazıyla ilgili hükümler Cumhur, Cuma namazının sahih olabilmesi için yerleşim biriminin şehir veya köy olmasına itibar etmeyip sadece sayı ve ikameti esas almışlardır. Toplayıcı şehirden başkasında Cuma namazı ve teşrik tekbiri yoktur. Şeklindeki söz Hanefilerin iddia ettikleri gibi Peygamberimiz sav?in sözü olmayıp Hz. Ali?ye nispet edilen sahih mi, zayıf mı olduğu muhaddisler arasında tartışmalı olan mevkuf bir haberdir. Nitekim İmam Tirmizi ?Köylerde Cuma kılınmaması hususunda Peygamberden rivayet edilen hiçbir hadis sahih değildir? der Beyhaki, Dârekutni, Nevevi, Darulfikr, Azımabadi İmam Ahmed b. Hanbel ?Bu söz hadis değildir. Sadece Hz. Ali?nin kendi sözüdür. Ancak Hz. Ömer ona muhalefet etmiştir? demektedir. Aynı görüşler Beyhaki ve Hafız İbni Hacer?den de nakledilir. Buhari ve Ebu Davud?un İbni Abbas ra?den rivayetlerine göre, O şöyle demiştir ?Resulullah sav?in Medine?de kılınan cumadan sonra Medine haricinde kılınan ilk Cuma namazı, Bahreyn köylerinden bir köy olan Cuvasa?da kılınan Cuma namazıdır.? Ebu Hureyre?den rivayete göre ?Biz Bahreyn?de iken kendisine burada Cuma kılıp kılamayacağımızı sormak üzere hz. Ömer ra?e mektup yazmıştık. Bunun üzerine Ömer bize cevaben ?Nerede olursanız olun, Cuma namazını kılın? diye yazdı.? İbnu Ebi Şeybe, Darekutni, İbnu Hacer Buhari?nin katibi Leys b. Sa?d den rivayete göre şöyle demiştir ?İçerisinde cemaat bulunan her şehir ve köy Cuma ile me?mur olurlar. Zira Mısır ve sahillerinde oturan ahali Ömer ve Osman ra zamanlarında, aralarında sahabeden bir gurupta olduğu halde Hz. Ömer ve Hz. Osman?ın emriyle buralarda Cuma namazı kılıyorlardı. İbnu Hacer, Ali Nasıf Ka?b b. Malik?ten rivayete göre Esad b. Zürare Medine?ye iki mil mesafede bulunan Beni Beyada köyünde Hezmün Nebit denilen semtte Cuma namazı kıldırmış ve buna devam etmiştir. Ne Peygamber sav ne de sahabeden buna karşı çıkan kimse olmamıştır. Beyhaki, Vâhidi, İbnu Sâ?d ve daha pek çok kimselerin rivayet ettikleri gibi, Peygamber sav Mekke?den Medine?ye hicret ettiği esnada Kuba ile Medine arasında bir köy olan Salim oğulları yurdunda Cuma namazı kıldırmıştır. Burası şehir merkezi olmayıp küçük bir köydür... Câbir hadisinin cumanın devlet başkanınca kıldırılması hadisi olan Ali b. Zeyd b. Cü?dan hakkında hadis otoritelerinin görüşleri şöyledir İmam Buhari ?Ahmak ve aklı kıt bir kimse idi. Hadisiyle ihticac olunmaz.? Hafız İbnü Hacer ?Zayıf bir ravidir? Ahmed b. Hanbel bir defasında ?Ali b. Zeyd bir şey etmez? derken bir defasında da ?O zayıfül hadistir? demiştir. Tirmizi ?Ali b. Zeyd saduktur? saduk; hakkında bu tabir kullanılan bir kimsenin hadisleri ancak denemek ve araştırılmak maksadıyla yazılır. Darekutni de onu zayıf saymıştır. Aynı hadisin diğer ravisi olan Abdullah b. Muhammed el-Adevi hakkında ise Buhari ?Abdullah b. Muhammed, Ali b. Zeyd b. Cüdan?dan, Velid b. Bükeyr?de kendisinden hadis rivayet etmiş olup, münkerül hadistir. Hadisinin mütabii yoktur? Hadisi kabul edilmeyen, rıza gösterilmeyen kimse İmam Nesei ?Adevi hadis uydururdu? derken, İbnü Hibban ?Adevi?nin rivayet ettiği hadislerin delil gösterilmesi helal değildir? der. Hanefi ulemasından Mevsili ise uydurma hadisleri bir araya topladığı kitabında Cabir hadisini de zikrederek "Bu konuda Resulullah sav?den rivayet edilen hiçbir hadis sahih değildir? açıklamasını yapmıştır. Hadisin ravileri sebebiyle asılsız olması bir yana, metnin muhtevasının da asılsız olduğuna bir delil vardır. Çünkü hadisin sonunda hac, zekat ve oruç ibadetlerinden bahsedilmektedir. Her ne kadar bu ibadetler biliniyorsa da farz kılınmamıştır. Bir kavle göre hac, hicretin altıncı senesinde, meşhur olan diğer bir kavle göre ise hicretin dokuzuncu yılında farz kılınmıştır. Cuma namazının farz olduğunu beyan eden ayetler ise, hicretin hemen ilk günlerinde nazil olmuştur. Keza oruç hicretin ikinci yılında, zekatta yine aynı yılda oruçtan önce farz kılınmıştır. Şu halde henüz ortada ne oruç ne zekat ve ne de hacc ibadeti yokken iki ila dokuz yıl aradan sonra meşru kılınacak olan ibadetlerden bahisle Resulullah sav?in ?Bilmiş olun ki böylesinin ne haccı ne zekatı ne de orucu kabul edilir...? buyurmuş olması garip değil midir? Diğer bir hususta hadisin değişik yollarla gelen metinleri karşılaştırıldığı zaman, birbirinden farklı lafızlar ihtiva ediyor olmasıdır. Mesela, aynı hadisin, Ebu Yâ?lanin Müsned?inde geçen metninde ?âdil ve zalim bir imamı varken? ifadesi mevcut değildir. Sonra haberdeki imam lafzıyla mutlak devlet başkanı kastedildiği de tartışma götürür bir şeydir. Cabir hadisi mevzu olmayıp sahih bile olsa haberi ahad tarikiyle gelmiştir. Dolayısıyla böyle bir hadisle gelen hüküm Hanefi imamlarına göre şart sayılmaz, onunla Kuran?ın hükmü tahsis edilemez ve üzerine ziyade yapılamaz. Hanefi fukahasından İbnü Hümam söz konusu ?Hidaye? üzerine yazdığı ?Fethül Kadir? isimli şerhinde bu ifadenin hadis olmayıp Hasanı Basri?ye ait bir söz olduğunu belirterek ?Hasan dört şey sultana aittir dedi ve bunlar arasında Cuma ve bayram namazlarını da zikretti? kaydını koymuştur. Yine İmam Serahsi el-Mebsut?ta bu ifadeden bahisle ?Eserde dört şey sultana aittir. Cuma da bunlardandır denilmiştir? demek suretiyle bu sözün hadis olmayıp, peygamberden başkasına ait olduğuna dikkat çekmiştir. Bilindiği gibi eser tabiri özellikle peygamberden başkalarına ait sözler için kullanılır. Cuma namazını sultana izafe eden haberler, Tabiundan İbnu Muhayriz ile Atâ el-Horasani?ye ve İbnu Hazm?ın Muhallasındaki şekliyle Ebu Abdullah?a aittir. Hafız İbnü Hacer?de Keşşaf?ta geçen hadislerin aslını araştırmak üzere kaleme aldığı kitabında ?Ben bu haberi merfu olarak görmedim? demiştir. Başta İmam Malik, İmam Şafii ve İmam Ahmed b. Hanbel olmak üzere cumhuru fukahaya göre namazla doğrudan bir alakası bulunmadığı ve namazın maslahatından olmadığı için Cuma namazını devlet başkanı ve onun izin verdiği kimsenin kıldırması ve onun izin vermesi şart değildir. Hanefi fukahasından İmam Muhammed?de bu görüştedir. Medine?de Hz. Osman muhasara altına alındığı zaman, sahabeye Hz. Ali Cuma namazı kıldırıyordu. Onun bu namazı Hz. Osman?ın emriyle kıldırdığına dair herhangi bir rivayet sabit değildir. Halbuki o sırada devlet idaresi Hz. Osman?ın elindeydi. Allahu Teala Cuma namazını herhangi bir şarta bağlamaksızın mutlak olarak emretmiştir. Dolayısıyla kayıtsız ve şartsız mutlak olarak eda edilmelidir. İmam Muhammed Cuma namazının şartlarını sayarken bu hususta son derece temkinli davranarak şöyle demektedir ?Cuma namazının şartları; cemaat, hutbe ve vakittir. İkincisi ise vali ve şehir olup bunlar ihtilaflıdır? Camiüs Sağirden ibni Abidin, Reddül Muhtar adlı eserinde ?Cuma namazı insanların en zalimi olan Haccac zamanında bile kılınmaya devam etmiştir. Halbuki o, islami hükümlerin tamamını tatbik etmiyordu. Bu sebeple bir memlekette bir vali vefat etse yahut herhangi bir fitne sebebiyle Cuma namazına gelemese ve Cuma namazını kıldırma yetkisine sahip olanlardan hiç birisi de bulunmasa, cemaat zaruri olarak aralarından kendilerine bir hatip seçerler ve Cuma namazını kılarla. Bu surette kafirlerin istila ettiği beldelerde bile sahih olmasına rağmen, fitne zamanlarında kılınan Cuma namazı geçerli değildir, diyenlerin cahilli ortaya çıkmıştır. Vehbe zuhayli?de şunları kaydeder ?İmamın izni ve kendisi olmadan Cuma kılmak sahih ve muteberdir. Zira Hz. Osman Kufe valisi Velid b. Ukbe b. Ebi Muayt bir gün Cuma namazını kıldırmaya gelmemişti. Bunun üzerine İbnü Mesud onun izni olmadan sahabelerin de hazır bulunduğu cemaate Cuma namazını kıldırmıştır.. islam devletinin dışında ve darul harbde Cuma namazı kılınmaz diyen tek bir Hanefi alimine rastlamak mümkün değildir... Netice olarak biz diyoruz ki, bütün namazları kıldırmak devlet başkanının bir vazifesi hem de imametinin meşruluğunun sebeplerinden biridir. Fakat devlet başkanının bu namazları kıldırmak vazifesiyle yükümlü olması, bu namazların farziyyetinin ve meşruluğunun bir sebebi değildir. Keza hicretten önce henüz bir darul harb olan Medine?de müslümanlar Resulullah sav?in müsadeleriyle Cuma namazını kılıyorlardı. Hiçbir kimse Medine?de o dönemde islami bir otoriteden, hatta ıstılahi manada bir cemaatin varlığından bile söz edemez. Devlet, Siyaset ve İbadet Üçgeninde Cuma Namazı-Recep ÇetintaşCuma namazına sonradan yetişmek İmam Muhammed ?Şayet imamla birlikte ikinci rekatın rukuuna yetişirse cumayı onun üzerine bina eder. Daha sonra yetişirse o namazın üzerine öğlen namazını bina eder. Çünkü bu namaz bir cihetten Cuma bir cihetten öğledir. Zira bazı şartları kaçırmıştır. Binaanaleyh öğleye itibar ederek dört rekat üzerinden kılar, fakat cumaya itibar ederek iki rekatta behemehal oturur. Nafile olmak ihtimalinden dolayı son iki rekatta kıraat okur.? Şeyhayna göre, o kimse bu halde cumaya yetişmiştir. Hatta kendisine cumaya niyet etmek şarttır ki, o da iki rekattır. İmam Muhammed?in söylediklerinin vechi yoktur. Zira bunlar muhtelif iki namazdır. Biri diğerinin tahrimesi üzerine bina edilmez. Hidaye?de de böyle denmiştir. İbni Abidin-3Cuma namazı ve köy Zahirilere ve kaybolmuş mezhep sahiplerinden biri olan Ebu Sevr?in görüşüne göre, Cuma namazı aşiret mescitlerinde de kılınabilir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliBulaşıcı bir hastalığa müptela olan kimse ve Cuma Namazı Bulaşıcı bir hastalığa müptela olan kimsenin Cuma ve bayram namazı gibi namazlara gitmesi caiz değildir. Hatta başkasına zarar verecek fıtri veya sarmısak ve soğan gibi şeyleri yemekten dolayı arızı bir kokusu olan kimsenin Cuma namazına ve cemaate gitmesi doğru değildir. Fetvalar-Halil GönençCuma Hutbesi ve minberin basamaklarında dua Hatiplerin hutbe okumak için minbere çıkarken her basamakta dua etmeleri bidattır. Kadı Beydavi?nin vermiş olduğu caizdir fetvası tuhaftır.Mugnil Muhtaçtan Fetvalar-Halil Gönenç Cünübün Kuran okuması Ebu Hanife?nin ?Cünüp olan bir kimsenin ellerini ve ağzını yıkadıktan sonra Kuran?a dokunmasında ve okumasında bir sakınca yoktur? şeklinde ikinci bir kavli de vardır. Halebi Sağir-Halebi Kebirden Malikilerden hayızlı olduğu halde kadının Kurana dokunabileceği ve okuyabileceğine dair fetvalar vardır. Buhari Kitabul Hayız bab 7?de ?Haiz hayızlı kadın, beyti tavaf etmenin dışında tüm menasikleri yerine getirir? başlığında şu rivayetleri nakletmektedir İbrahim dedi ki Hayızlının ayet okumasında herhangi bir sakınca yoktur? İbni Abbas Cünüp için kıraatte Kuran okumakda bir sakınca görmedi. İslamda Meseleler ve Çözümler-Ziya Eryılmaz Şunu hatırlatmakta fayda var ki, önemli olan görüşler değil fetvaya esas olarak kabul edilenlerdir. Bu tür rivayetleri ehli sünnnetin genel anlayışı ile değerlendirmek ve ona tabi olmak gerekir.Cünübün tırnak kesmesi ve traş olması Cünüp olan kimsenin yıkanmadan traş olması ve tırnak kesmesi haram olmazsa da iyi değildir. Fetvalar-Halil GönençCünübün yemek yemesi Erkek olsun, kadın olsun Cünüp olan bir kimsenin, ellerini ve ağzını yıkamadan yemek yemesi ve su içmesi mekruhtur. Fetevayi HindiyyeÇ Çalgı aletleri İslama uygun olmak kaydıyla oynamak, kaval ve kudum gibi aletler kullanarak sevinç izhar etmekte bir mahzur yoktur.. İbni Hacer ve Kurtubi gibi alimler ise, tambur ve kemençe gibi fasık ayyaş ve sefihlerin kullandığı çalgı aletlerini kullanmanın ve dinlemenin icma ile haram olduğu görüşünü ileri sürüyorlar. Kef el-Ruâ Ebu İshak el_Şirazi?de bu hususta şunları söylüyor. ?Ud ve tambur gibi çalgıları çalmak haramdır? Peygamberimiz sav şöyle buyuruyor ?Allah Teala ümmetime içkiyi, kumarı ve darında yapılan içki ile davul ve tamburu yasaklamıştır.? Bir başka hadiste ?İçki içip, davul ve çalgı aletlerini kullanmak yüzünden ümmetimin bir kısmı mesh olunacaktır? Demek oluyor ki, insanın şehvet ve arzularını tahrik etmeyen aksine hüzün ve benzeri duygulara yol açan aletleri çalması ve dinlemesi caizdir. Halil Gönenç-FetvalarÇalışan Fakirlere Zekat Fakir birisi, kendisine uygun bir iş sahası olur, bununla da kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin ihtiyaçlarına yetecek bir kazanma gücüne sahip olursa, böyle bir kimseye zekat vermek caiz olmaz. Nitekim peygamberimiz sav ?Sadaka zekat zengine ve iş sahası olup da çalışabilecek güçte olana helal değildir.? Tirmizi Büyük Şafi İlmihaliÇamur İnsan yürürken, ayaklarından kendine sıçrayan yolun çamuru affedilmiştir. Büyük Şafi İlmihaliÇocuğun camiye götürülmesi İçerde oyun oynamayacak çağda olan, yahut oynaması yasaklanınca oynamaktan kaçınan küçük çocukların mescide götürülmeleri caizdir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliÇocuğun ezanı Mekruh olmakla beraber caizdir. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviÇocuk düşürmek Ulema ?Dört aydan önce velev kocasının izni olmadan, çocuğu düşürmek mübahtır.? Demiştir. Metin kısmı Nehir sahibi diyor ki Şimdi şu kalır; acaba gebe kaldıktan sonra çocuğu düşürmek mübah mıdır? Evet, henüz bir uzvu yaratılmamış olmak şartıyla mübahtır. Bu da ancak 120 gün sonra olur. Haniye?nin kerahet bahsinde şöyle denilmektedir. ?Ben helaldir, diyemem. Çünkü ihramlı bir kimse bir avın yumurtalarını kırsa onu öder. Zira yumurta avın aslıdır. Bu, ceza ile karşılaştığına göre, burada en azından özürsüz düşürse, günah yazılır.? İbni Vehban ?Şu halde çocuk düşürmenin mübah olması özür haline yorumlanır. Yahut çocuk düşüren kadın öldürmüş kadar günah işlemiş sayılmaz, manasına alınır. İbni Abidin-6Çocuk ve namaz Çocuk yedi yaşından sonra dövülür. Çocuk el ile dövülecek ve üç tokattan fazla vurulmayacaktır. Hocanın da talebesine üç tokattan fazla vurmaya hakkı yoktur. İbni Abidin-2D Dar?ul islamın Dar?ul harb olmasının şartları İmam Ebu Hanife?ye göre, Darû?l islam şu şartla dârul harb olur. 1 Kafirlerin hükümlerini alenen icra etmek, islamın hükümleriyle hükmetmemek. 2 Darul harble darul islam arasında bir islam yurdunun bulunmaması, darul harbe bitişik olmak. 3 Kafirler istila etmeden önce sabit olan güvenin olmaması. Bu şartların üçünün de olması gerekir. İmameyne göre ise bu durumda bir şart yeter başkası gerekmez, o şart da küfür ahkamının izhâr edilmesidir. Fetevayi HindiyyeDarul harbde faiz ve kumar İmam Serahsi şöyle diyor ?Ebu Hanife ve İmam Muhammed ra, Darul harbde bir müslüman için, harbiye, bir dirhemi iki dirhemle vermenin caiz olduğuna fetva verdiler.? Şafii mezhebine göre ilgili hadis zayıf olduğundan caiz değildir. Mebsut İbni Hümam şöyle diyor ?Gerek kumar meselesinde olsun ve gerekse faiz meselesinde olsun eğer fazlalık müslümana geçiyorsa bu muameleler mubahtır.?Darul Harb Fıkhı Bilinmektedir ki, Darul harb fıkhı Mekke dönemi müslümanlarınca yaşanmamıştır. Bu konuda Ebu Bekir ra?in müşriklerle bahse girmesi olayı delil olarak öne sürülmektedir. Baz ı Hanefi müctehidleri bu olayı örnek göstererek, darul harbde bulunan müslümanların kazanacaklarından emin olma şartıyla, harbilerle mal ve para karşılığında bahse girmelerine cevaz vermişlerdir. Bahis kazanılınca Rasulullah sav bahis karşılığı olan develeri safların ayrıldığı o dönemde bir harbi olan müşriklerde kalmaması için Ebu Bekir ra?e almasını ve bu develeri fakirlere tasadduk etmesini emir buyurmuştur. Dikkat edilirse bahis karşılığı olan bu develer ne beytül mâle kabul edilmiş ne de Ebu Bekir ra?in kullanmasına izin verilmiştir. Kaldı ki Resulullah sav?in bu olayda bahse ilişkin verdiği izin umuma değil, kişiye özeldir. Böyle bir izni umuma şamil kılmak ise fıkıh usûlüne aykırıdır. Rabbani Yol ve Sünnetullah-Said Hakim Not Kaldı ki Ebu Bekir ra bu bahse girmesinde Kuran ayetinden yola çıkarak kalkışmıştır! Almanya vb ülkelerde müslümanlar faiz yiyemezler; çünkü bu faizde müslümanlarında hissesi vardır. Bankalarda müslümanlarında paraları vardır, bu durumda faiz müslümanlar arasında cereyan etmiş olur. Helaller ve Haramlar-Hayreddin Karaman ?Darul harbde, müslüman ile harbi arasında faiz olmaz? anlamındaki hadis Zeylai ve İbni Hümam?ın tespitlerine göre ?ahad? bir haberdir ve garibdir sahih değildir İmam Azam ve İmam Muhammed bu hükmü verirken, parayı iktisadi bir silah olarak düşünüp, müslümanın onu kafirin ülkesinde ve onun rızasıyla, herhangi bir yolla alabileceğini, böylece onu iktisaden zayıf düşüreceğini, müslümanın hiçbir surette faiz veremeyeceğini, yani fazlalığı müslümanın alması halinde bunun caiz olabileceğini kastettikleri, arkadaşları olan imamlar açıklamışlardır. Fetvalarla Çağdaş Hayat- Faruk Beşer Hz. Ebu Bekir kazanacağını Allah Rasülünün haber vermesiyle kesinlikle bilmektedir. Fetvalarla Çağdaş Hayat- Faruk BeşerDavete icabet Bidat olan davete gidilmez. Fetevayi Hindiyye Bir kimse düğün yemeğine davet edildiğinde oraya gidince oyun veya şarkı, türkü bulursa, oraya oturup yemek yemesinde bir sakınca yoktur. Şayet gücü yeterse bundan meneder, yetmezse sabreder. Bu şahıs imam, müezzin, hakim, müftü, vaiz, müderris değilse böyledir. Kendisine uyulan kimse gücü yetmeyince oturmaz, oradan hemen çıkar gider. Bunların hepsi, davetli vardıktan sonra çalgı-oyun gibi şeyler olursa böyledir. Fakat gitmeden önce durumu bilirse, hiç gitmez. Çünkü böyle bir davete icabet gerekmez. Siracül Vehhac?ta da böyledir. Fetevayi HindiyyeDedikoduya bir örnek Aişe ra?den ?Bir gün Peygamber efendimizin huzurunda bir kadından söz ederken ?Uzun eteklidir? dedim. Peygamber efendimiz bana ?Ağzından at, ağzından at buyurdu ve tükürdüğüm zaman ağzımdan bir parça et çıktı. Tergib, Ebu Davud Hayatüs Sahabe-2Delillerin tearuzu Bir hüküm hakkında ihtilaf vaki olursa, yani ulemanın bir kısmı yapılması lazımdır, bir kısmıda yapılması lazım değildir derse, ihtiyaten yapılaması daha uygundur. Çünkü gerçekten gerekli olduğu halde eda edilirse zarar vermez. Fetvalar-Halil Gönenç Helal ile haram diye hüküm varsa, hüküm haram olarak verilir. İki delil çatışır; delillerden biri hususun mübah olduğunu diğeri de haram olduğunu söylüyorsa, haram olduğu cihetine itibar edilir. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviDenizde ölen balıklar Deniz ölüsü; denizin kenara attığı için ölen demek olup, denizde sebepsiz ölüp su üzerine çıkan demek, değildir. Çünkü ancak birinci manada ona deniz ölüsü denebilir. Yılanbalığı, sazan balığı vesair balık ve çekirge nevilerinin yenmesinde bir sakınca yoktur. Bize göre balıkta asıl olan şudur Balık, eğer herhangi bir olay neticesinde ölmüşse, canlı yakalanan balık gibi helaldir. Eğer kendiliğinden ölmüşse, su üzerine çıkan balık gibi helal değildir. Hidaye TercümesiDevir ve iskat Kuran ve sünnette böyle bir şey yoktur. Namaz vücutça ne kadar halsiz olunsa da kılınmalıdır. Zayıf bir rivayete dayanan bir söze göre İmam Muhammed?in bulunduğu çare böyle mahut namazların borçlarını, oruç borcuna kıyas, mezheplerin hiçbirisi tarafından kabul edilmemiştir. İmam Muhammed?in bu sözü ümid etmek yolunda olup; namaz borcundan tamamen ibrayı tazammun etmez. Büyük meblağları ödemek güç olduğundan çok kereler devir yapılması gerekir ki paranın elden ele dolaşması bu cidden gülünç bir haldir. 1965 Diyanet Fetvası Fetvalar-Nevzat Akaltun Ölmeden önce her türlü imkanlara sahip olduğu halde önden birşey göndermeyen insanlar, bunu yakınlarının, arkasından göndermesini vasiyet ederler. Bu vasiyeti yerine getirmek üzere ?devir sektörü? devreye girer. Hıristiyanların işledikleri her bir günah için belli bir bedel vardır. Adam gider kiliseye, papaza hesabını çıkarttırır, parası varsa borcunu öder. Böylece günahlarının hesabından kurtulduğunu zanneder. Buna benzer bir adeti cahil müslümanlar ?alt üst görmek? veya ?küçük ve büyük devir? adları altında icra ederler. Ölen kişinin vasiyetinde yazılmadığı halde, şu kadar namaz, bu kadar oruç vs diyerek bir hesap çıkarırlar. Bu tür işler islam dininde şiddetle reddedilmiş olur, asıl olan insanın iyi amellerini ölmeden evvel yapıp göndermesidir. Önden göndermeyip, hep arkadan bekleyenler elbette ahiret gününde çok pişman olacaklardır. Surelerle Yolculuk-Mustafa UzunDevleti dolandırmak Düzen ne kadar bozuk olursa olsun devlet, hakiki değil hükmi bir şahsiyettir ve yaptığı harcamaları ve hizmetleri kendi parasından değil yine halkın parasından yapmaktadır. Dolayısıyla devletindir deyip aşırılan paralar, ya da elektrik, su, ulaşım vasıtaları vb şeylerden yararlanıldığı takdirde verilmeyen bedelleri aslında milletin fertlerinin fırsat bulabilenleri, bulamayanları soyabilir demek olur. Öyleyse bunu inananların yapmaması gerekir. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerDil ile niyet İbni Hümam ?Peygamber sav?in namaza başlarken filan namazı kılıyorum dediği yani dille söylediği sahih veya zayıf hiçbir hadisle sabit olmadığı gibi sahabe veya tabiinden de sabit olmamıştır.? Buyurur. İbni Abidin ?Niyeti dil ile söylemek bidattır diyenler de vardır? der. İmam Rabbanî de bidattır diyor. Fıkhi Meseleler-Yusuf KerimoğluDilenciye para vermek Bizzat kendisinden dilenen olur ve ?Allah rızası için..? diye dilenirse ona az da olsa mutlaka birşey vermeli ve öyle dileyerek dilenmesinin çok kötü olduğunu ona uygun bir dille anlatmalıdır. Cami içlerinde dilenenlere ise bir şey vermemesi daha uygun olur. Çünkü böylece bir bidatın önüne geçilmiş olur. İhtiyacı olmadığı halde dilenmeyi bir meslek haline getirdiğini bildiği kişilere de bizzat kendisinden istemedikçe vermemesi daha uygundur. Ama her halukarda dilenciyi azarlamamak bir Allah emridir. Bakara263 Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerDinde aşırılık İlim ve amel yönünden zayıf yapılı bir dindar kişi, yahut da Allah?ın haramlarını çiğneyen ve koyduğu esasları inkar eden bir ortamda yaşayan, yetişen kimse en düşük düzeydeki din bağlılığını bile taassup ve katılık olarak değerlendirir. Sırf fıkıh görüşlerinden azimet yolunu seçti diye herhangi bir kişiyi dinde aşırı gitmekle suçlayamayız. Yüz, ellerin kapatılması gerektiğine dair bir kısım alimler Kuran ve sünnetten delil getirmişlerdir. Şimdi buna inanan ve yüzünü peçe, elini eldivenle kapatan bir genç kıza, aşırılık damgası vurulabilir mi? Ya da gömlek ve pantolon yerine uzun boy elbisesi giymek, bu elbiseyi topukların üstünde tutmak gibi uygulamaları aşırılıkla suçlayamayız. Aşırılık delillerinin ilki başkalarına hayat hakkı tanımayan çok katı bir görüş saplantısı.. Azimet yolunu seçenin makbul olmayan yani bütün bunlarla halkın çoğunluğunu da yükümlü saymasıdır. Kabulü mümkün olmayan sert tutumlardan biri de yersiz ve zamansız sertliklerdir. Bu tür tavırların islam ülkesi olmayan bir yerde sergilenmesi gibi. Ya da islama yeni girmiş veya yeni tevbe etmiş kimselere karşı ortaya konulması gibi. Oysa bu tür kimselere karşı fer?i meselelerde ve ahlaki konularda kolaylık göstermek gerekir. Bundan emin olduktan sonra onları islamın esaslarına çağırır. Sonra imanın şubelerine daha sonra ihsan mertebesine davet eder. Dün Haricilerin yaptıklarını bugün ?tekfir ve Hicret? cemaatı yapıyor. Onlar günah işleyen, işlediği günahta ısrar gösterip tevbe etmeyen herkesin küfrüne hükmediyorlar. Allah?ın indirdikleriyle hükmetmedikleri gerekçesiyle hükmetme mevkisindeki kişilerin de küfrüne hükmediyorlar. Hükmedilenlerin küfrüne de hükmediyorlar. Çünkü onlar, bu kişilere rıza göstermekte ve verdikleri hükümlere uymaktadır. İslami Uyanışın Problemleri-Yusuf KardaviDirhem Bir dirhem miktarı, bir rivayete göre ki sahih olan budur, yüzölçümü itibariyledir. Bu da avuç içinin genişliği kadardır. Hidaye Tercümesi Irak dirhemi gr, şimdiki Mısır dirhemi gr, Arap dirhemi gr. 40 dirhem 1 ukiyye altın yapar. 10 dirhem 7 miskal altındır. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliDoğum günü Dinimizde yaş kutlaması diye bir uygulama yoktur. Ancak her yıl kişi kendini hesaba çekmeli, tevbe etmeli, bir önceki yıla nazaran maddi-manevi kendini daha kârlı çıkarmaya bakmalıdır. Yoksa müslüman sadece yaşı sayısınca mum söndürmenin saçmalığına kendini kaptırmamalıdır. Fetvalar-Diyanet Vakfı Sıradan şahısların yaş günleri ile ilgili kutlama ve merasimlerin günümüzde dinle ilgisi kalmamıştır, bunlar milli örfler haline gelmiş, hatta millilik sınırını da aşarak küreselleşmiştir. Bunun dini bir sakıncası yoktur. Ancak kendi çocuklarımızın yaş günlerini kutlarken şekilde başka kültürleri taklid etmemeliyiz. Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanDomuzun kılı Bakara tefsirinde Razi der ki Domuzun kılından istifade etmeye gelince, fukaha arasında, kılının pis olmadığını söyleyenler vardır ki, bu en sağlıklı görüştür. Tefsiri Kebir-Fahruddin Razi İmam Yusuf?a göre domuzun kılı necistir. İmam Muhammed, terzilere gerekli olduğundan, zarureten fetva vermiştir. Dürer de ise; zamanımızda bu zorunluluk kalktığı için kullanılması caiz değildir, deniliyor. İbni Abidin-1Dökülen meyveleri yemek Başkasına ait olan ağaçtan dökülen meyvelerin yenmesi de yine örfe bırakılmıştır. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviDöviz alış verişi Altın ve gümüş olmayan belli bir parayı belli iki paraya satmak caizdir. Bu İmam Azam ile İmam Yusuf?a göredir. İmam Muhammed?e göre ise caiz değildir. Hidaye TercümesiDuada büyükleri vesile etmek Kişinin yapacağı duasında, falanca şahsın hakkı için, veya Resul ve Enbiyaların hakkı için demesi mekruhtur. Çünkü Hâlık üzerine mahlukun hiçbir hakkı yoktur. Hidaye Tercümesi Kuduri diyor ki ?Ebu Yusuf?un şöyle dediğini işittim Ebu Muhammed dedi ki, dua ederken, falanın, filanın hakkı için bana şunu, bunu ver demek, bir müslümana yakışmaz. Çünkü kulların Allah?ta hakları yoktur ki bir defa insan aracılığı manasına ?filan evliyanın, falan şeyhin hakkı içün? denildi mi, artık o veli veya şeyh, avam nazarında mukaddesleşmekte, türbesine kandiller yakılıp kurbanlar kesilmekte. Bu tür hareketler putperestlerin ve sapık itikatlıların hareketlerine öylesine benzer ki, adeta; bunlar putperestliktir, diyesimiz gelir. Kurana Muhatap Olmak-Said ÇekmegilDua Ezbere dua okunmaz. Çünkü ezbere okunan dua kalbin inceliklerini telef eder. Muhit adlı kitapta da böyledir. Kuranı Kerim hatmedilince cemaatle birlikte dua etmek mekruhtur. Çünkü Resuli Ekrem sav?den naklonmamıştır. Duada ellerin bitiştirilmesi muteber kaynaklardaki tarife uygun değildir. Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu Hünye şerhinde ve Bahır?da dua eden kimse, bir şeyin olmasını dilerse avuçlarının içini, bir şeyin giderilmesini dilerse dışını gök yüzüne doğru kaldırması sünnettir, Şafilerin hükmü de öyledir. Gizli duada el kaldırmak olmadığı Münye şerhinde belirtilmiştir. Çünkü eli kaldırmak ilan etmektir. İbni Abidin-2Duada ellerin şekli Elleri bitişik tutmak ile ayrı tutmak arasında hiçbir fark yoktur. Fetavai Remliden Fetvalar-Halil GönençDuada ellerin yüze sürülmesi Duada eğer eller kaldırılmışsa yüze sürülür, eller kaldırılmadan dua edilmişse sürülmez. Nimeti İslamdan Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt ÖzcanDüğünlerde oynamak İslam dininde düğün gibi şenlikler için erkekler ve kadınların ayrı ayrı olmak şartıyla kendi aralarında İslamın yasaklamadığı şarkı, türkü ve şiir söyleyip oynamalarında bir sakınca yoktur. Bir hadiste ?Şiir normal bir söz gibidir. İyisi iyi, çirkini çirkindir. Müzehheb? Halil Gönenç-FetvalarDavul, zurna kiralamak Teganni şarkı, türkü vb nevha sesli ve söyleyerek ağlamak zurna, davul gibi şeyleri icarlamak caiz değildir. Bunların tamamı üç imamızın kavlidir. Gayetül Beyan?da da böyledir. Fetevayi HindiyyeDüğün daveti ve içki Alim ve salih kimse olduğundan dolayı müslüman halk için örnek olursa orada kalması günahtır. Sofrasında olmazsa ve müslümanlar için örnek sayılmıyorsa kalmasında beis yoktur. Hindiyyeden Fetvalar-Halil gönenç Düğün yemeğine veya ziyafete davet edilen kişi, gittiği yerde oyun veya musiki ile karşılasırsa, oturup yemesinde bir sakınca yoktur. İmam Ebu hanife, ben, bununla bir defa musibetlendim, ama sabrettim demiştir. Sebebi ise, davete icabet etmenin sünnet olmasıdır. İmam Ebu Hanife başkası tarafından yapılan bidat yüzünden davetin icabetini terk etmezdi. Örneğin kılınması vacip olan cenaze namazı sırasında ağıt söylenmesi gibi. Eğer kişinin gücü yeterse mani olur. Gücü yetmezse sabreder. Bu da eğer uyulan bir kimse değilse, böyledir. Eğer kişi uyulacak vasıfta olursa ve bidat işleyenleri men edemezse, davet yerinden çıkıp oturmamalıdır. Çünkü orada oturup kalmakta, dine kusur ve müslümanlara günah işleme kapısını açma sakıncası vardır. İmam Ebu Hanife?den hikaye edilen hâl, daha uyulan kişi olmadan önceki hayatına aittir. Şayet sözü edilen bidat sofrada hazırsa, her ne kadar uyulan kişi olmasa da oturup kalmak layık değildir. Çünkü Allah cc ?Hatırladıktan sonra artık zulmedenlerle beraber oturma? Enam68 buyurmuştur. Bunların hepsi davet yerinde hazır bulunduktan sonra uyulacak şeylerdir. Şayet bunları daha önce bilirse, davate icabet hakkı lazım gelmez. Ama bu hâl ile üzerine gelirse, artık kaçınılmaz bir durum olur. Hidaye TercümesiDünya menfaati için oy vermek Bahili?den, Ömer ra Şam toprağına geldiği zaman Cabiye de bir hutbe vererek ?Ey nâs! Biliniz ki, Cenabı Allah üç kişiyi temize çıkarmaz, yüzlerine bakmaz. Bunlardan biri, herhangi bir kimseyi başa geçirmek üzere dünya menfaati için oy veren ve ondan umduğunu bulduğu zaman ona bağlı kalan, görmediği zaman ise aleyhine dönen kimsedir. Kenz, Adenî?den Hayatüs Sahabe-4E Ehli kitap Resuli Ekrem efendimizin peygamberliğini kabul etmedikleri için Ehli Kitapta kafirdirler. Bedayi, Muhit, haniyye İbni Abidin-9Ehli kitapla evlilik Huzeyfe, bir yahudi kadınıyla evlenmek istediğinde Hz. Ömer ona o kadını bırakmasını söyleyen bir mektup yazdı. Hz. Ali ve İbni Ömer açıkça Ehli kitap kadınlarıyla evlenmeyi tasvip görmeyip mekruh olarak nitelendirirler. Siret Ansiklopedisi-2Ehveni şer İki kötüden hafif olanın yapılabilmesi için, hayır olan ihtimal bulunmaması ve ikisinden birini mutlaka yapmak zorunda kalması şartları vardır. Bu kuraldan hareketle, etrafa yayılmasında endişe edilen bir yangını söndürmek için gerekirse itfaiye birisinin evini yıkabilir. Millete ve inanca en az zararlı olan partiye rey verir. Sünnetten ya da farzdan birinin mutlaka gideceği yerde, kalbi kan ağlayarak sünneti bırakır, farzı yapar... Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerElbisenin rengi Elbise renginin beyaz olması ve asfur ile boyanmış olması, erkeklere mekruhtur İhtiyardan Bu görüş Hanefilere aittir. Birbirini tamamlayan hadislerden anlaşıldığına göre mekruh olan asfur ile boyanan kırmızıdır. Diğer kırmızılar mekruh değildir. Avnul Mabud Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanElbise üzerine namaz Namaz kılacak kişi yere palto sararsa, omuz tarafını ayaklarının altına getirerek eteği üzerine secde eder. Çünkü bu tevazuya daha yakındır. Metin kısmı Bize göre efdal olanı çıplak yere yahut yerde biten nebat üzerine secde etmektir. Çünkü etekler yere daha yakındır. İbni Abidin-2Elektrikli aletlerle hayvan kesimi Elektrikli aletlerle kesim, ihtiyaca binaen müslümanlar tarafından yapılmış olursa hayvanın eti yenir. Tavuğu kesen elektrikli kesim aletini ve kesilecek hayvanı ayarlayıp besmele ile düğmeye basınca onu kesmiş, boğazlamış olur. Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanEl öpmek Alim ve adil sultanın elini öpmek caizdir. Başkasının elini öpmeye ruhsat yoktur. Fetevayi HindiyyeEmekli maaşı almak Eğer verilen emekli maaşı devletin geçim yardımı ise, bunu ancak geçimden aciz olanlar, bu maaşı almadığı zaman geçinemeyecek olanlar alabilirler. Geliri geçimine yeterli olan kimseler, çalışırken kendilerinden kesilen emekli keseneğini değer kaybı ile birlikte aldıktan sonra emekli ikramiyesi ve emekli maaşı olarak verilen meblağ bu miktara ulaştıktan sonra alacağı maaşı fukaraya vermelidir, çünkü devlet yardımının mahalli fukaradır. Emekli maaşı ertelenmiş ücret sayılırsa kişi öldükten sonra kalan ücretini mirasçıların tamamının hisselerine göre almaları gerekir. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Devlet ikramiyeye müstehak olan kimsenin ikramiyesinin bir kısmını peşin, bir kısmını tahvil suretinde vadeli ve ilaveli olarak verirse, ona faiz denilse de dinen faiz değildir. Borçlu olan kimse borcunu ödediğinde şartsız olarak bir de hediye verebilir. Şafiiye göre bu sünnettir. Fetvalar-1 Halil Gönenç Öyleyse; iş yeri açmak, ya da helal bir işte çalışmak için Bağkur?a Sosyal Sigortalara, Emekli Sandığına kaydolma zorunluluğu getiriyorlarsa kaydolunur. Kaydolanın iradesine rağmen kesilen pirimler ödenir. Verildikleri zamanlardaki değerleri en az yanıltan altına göre hesaplanır. Emekli olunca, verdiklerinin tamamını değer olarak tahsil edinceye kadar emekli maaşı almaya devam eder. Çünkü bu onun kendi parasıdır. Böylece kendinden pirimler olarak kesileni bitirdikten sonra duruma bakar. Fakir ise, çalışma gücü ve işi yoksa almaya devam eder. Çünkü bu durumda devlet zaten ona bakmakla görevlidir. Fakir değilse veya geçinecek kadar para alabileceği bir işte çalışma imkanı varsa ondan sonra alacağı aylıklar şüphelidir. Takvaya uygun olanın onu alıp, hayır kurumları vasıtasıyla tekrar millete iade etmek olduğu söylenmektedir. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerEnflasyon Bezzaziyyede Mülteka?dan naklen şöyle denilmektedir ?Bakır paralar pahalılaşır veya ucuzlarsa İmam Azam ve ilk kavlinde Ebu Yusuf?a göre bu paralardan başka bir şey gerekmez. Ebu Yusuf?un ikinci kavline göre ise paraların satış ve teslim günündeki değerini öder. Fetva buna göredir. Zahire ile Hulasa?da, Münteka?dan naklen şöyle denilmiştir, bunu Bahır sahibi de nakletmiştir. Muteber kitapların bir çoğunda fetva buna göredir, diye kayıtlıdır. Ben İmam Azam?ın kavline göre fetva veren görmedim. İbni Abidin-10 İslam zamanı gelince borcun hoşnutlukla ödenmesini, alacaklının memnun edilmesini istemiştir. Enflasyon dönemlerinde borç ile beraber enflasyon farkının da ödenmesi gerekir. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Bugün enflasyonun mevcut bulunduğu ülkelerde ödünç alınan memleket parası, ödemeye kadar geçen zaman içinde değer kaybına uğrarsa, ödenirken bu kaybın telafisi için, alınan meblağa eş değerde paranın ödenmesi gerekir. Başlangıçta borç alınırken, alındığı gündeki altın veya döviz karşılığı hesap edilerek ödemenin buna göre yapılması da şart koşulabilir. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Günümüzde ödeme vasıtası olarak altını esas almak gerekmektedir. Akdin yapıldığı sırada Cumhuriyet altını bin lira iken ödeme yapılacağı zaman bin yüz liraya yükselmiş yani kağıt para altına nispetle %10 değer kaybetmişse yüz bin lira borca, yüz onbin lira ödeyecektir. Ribat Dergisi Allah alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmış­Bakara275 ve şöyle buyurmuştur Eğer faizcilikten vazgeçerse­niz ana mallarınız sizindir. Ne fazla alarakhaksızlık edersiniz, ne de noksan alarak haksızlığa uğrarsınız.» Bakara 2/279 Kadı Beydavi, Envarut Tenzil ve Esrarut TevilKağıt para ile olan bir borcu, eksiği ve fazlası olmadan ödemenin tek yolu, borçlanılan para ile ödenen paranın aynı alım gücüne sahip olduğunu tespittir. Bundan fazlası faiz, azı da alacaklıya zulüm olur. Bu hükümler, kağıt para ile olan borçlanmalarda paranın satın alma gü­cünün esas alınmasını, aksi takdirde ya faize, ya da haksızlığa girileceğini göstermekterdir. Borçların ödenmesinde para değerini dikkate almak, verilen para ile alınan para arasında eşitliği sağlamaktır. Çünkü kağıt pa­ralarda eşitlik ancak bu şekilde sağlanabilir. Abdülaziz Bayındır-Faiz veTicaretErgenlik yaşı Ebu Yusuf ile İmam Muhammed?e göre; gerek kız gerek erkek çocuk 15 yaşına girince erginlik çağı ile hükmolunur. Bunların kavilleri de İmam Azam?dan rivayet edilmiştir. Fetva da buna göredir. Erginlik çağının en az müddeti erkek hakkında 12 yaş, kız hakkında dokuz yaştır.Mülteka Tercümesi-2Erkeğin avret mahalli Zahirür Rivaye?de, avret mahalli, göbekle avret yerinin kıl biten kısmı arasıdır. Bir kimse, başka bir erkeğin dizini açık görse, onu rıfk ile ikaz eder, onunla, eğer inad ederse kapatmaz ise munazaa yapmaz. Fetevayi HindiyyeEskiyen Kuranı Kerimler ne yapılır? Bir Kuranı Kerim eskir, yırtılır, okunmaz hale gelir ve onun zayi olmasından korkulursa, temiz bir beze sarılıp, üzerine necaset atılmayacak, ayak basmayacak temiz bir yere defnedilir. vE onun için lahd yapılır çünkü eğer toprak yarılarak Kuran defnedilirse, onun üzerine toprak atılmış olur. Bu ise bir nevi hakaret olur. Ancak üzeri tavan gibi yapılır ki, üzerine toprak dökülmesin, işte bu en güzel olandır. Gaib?de de böyledir. Kuran eskiyip okunmaz hale gelince ateşte yakılmaz. Buna Şeybani Siyeri Kebirinde işaret etmektedir. Biz de bunu kabul eyledik. Zahiyre?de de böyledir. Fetevayi HindiyyeEti yenmeyen hayvanlar Tırnak ve dişi bulunan yırtıcı kuşların eti yenmez. Fetevayi Hindiyye Tane yiyen kargayı yemek helaldir. Fetevayi Hindiyye Etlerinin yenmesi helâl olmayan hayvanlar ise şunlardır1. Azı dişleri ve pençesiyle avını tutup parçalayan ve dövüşen vahşî ve yırtıcı hayvanların etleri haramdır, yenmez. Kurt, ayı, aslan, kaplan, sırtlan, pars, sansar, sincap, fil, maymun, tilki, gelincik, kedi, köpek gibi...2. Tırnaklarıyla avını kapıp avlayan ve tab'an kerih görülen kuşların da etleri haramdır veya tahrimen çaylak, kuzgun, kartal, akbaba, yarasa, atmaca, şahin, alacakarga gibi Tab'an habis ve iğrenç olan hayvanların etleri de yenmez. Fare, köstebek, kirpi, kertenkele, akrep, yılan, kurbağa, kaplumbağa, salyangoz, solucan, arı, sinek, kurt, böcek, Temiz olmayan şeyleri yemiş olan tavuk, koyun, sığır gibi hayvanların etleri de, bir temizlik süresi geçmeden yenilemezler. Bunun için böyle necasetle gıdalanan hayvanlar hapsedilir, temiz gıda ile beslenirler. Bu hapis süresi tavukta üç gün, sığır ve deve için 10 gün, koyun için de 4 gündür. İslam İlmihali-Mehmed Dikmen Hanefiye göre yenenler Zürafa, kırlangıç, bağırtlan kuşu, bülbül, çekirge, yabani eşek, serçeler, kanaryalar ve çeşitleri ki 425 çeşittir, deve kuşu, tavus kuşu, yılan balığı... Haram olanlar Midye, istakoz, suda sebepsiz ölen balıklar.. Şafiye göre helaller At, kirpi, sırtlan, tilki, samur, sincap, martı, deniz kaplumbağası.. Haram olanlar Tavus kuşu, zürafa, kırlangıç.. Yılan Hanbeliye göre başı ve kısmen kuyruğu kesildikten sonra yenilebilir. Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan At, kertenkele, samur, kirpi, veber ve sincap gibi hayvanların eti mubahtır. Sırtlan ve tilki gibi azı dişi zayıf olupda onunla kapıp parçalama durumunda olmayan hayvanların eti haram değildir. Ekin kargası helaldır. Keler haramdır. Büyük Şafii İlmihali İstakoz, midye, kerevit ve istiridyenin yenmesi tahrimen mekruhtur. Ebussuud Fetvalar-Nevzat AkaltunBaliğ olmayan Çocuğun Velisi tarafından evlendirilmesi Hanefi, Maliki, Şafii mezheplerine göre baliğ olmayan kimsenin nikahı velisi tarafından akdedilebilir. Fakat bundan sonra ne çocuk karısını boşayabilir, ne de velisi onu boşayabilir. Halil Gönenç-Fetvalar Hanefi fukahası ?Kadın ister bakire olsun, ister dul oslun zevcini seçmekte hürdür. İzni ve müsadesi olmadan katiyyen evlendirilemez. İmam Serahsi-İbni Hümam Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu Hür olan, deli olmayan ve ergenlik çağına varan kadın ?ister kız ister dul olsun- nikahı İmam Ebu Hanife ile zahir olan rivayete göre İmam Ebu Yusuf?a göre, velisi bulunmasa da kendi muvafakatı ile kıyılabilir. Hidaye Tercümesi Velisi tarafından evlendirilen küçük çocuğun nikahı caizdir. Baba ve dededen başka veliler tarafından evlendirilen çocuk ise, büyüdükten sonra muhayyer olup isterse evliliğini sürdürür isterse bozar. Hidaye TercümesiEzan duası Ezanın sonunda, hem müezzin, hem de ezanı işitenlerin, salavatı şerife okuyup vesile duasında bulunmaları müstehaptır. Bunu da kendi başlarına ve kendilerinin işitecekleri seviyede yapmalıdırlar. Cemaatten birinin yüksek sesle vesile duasını okuması cemaatin de amin demesinin âdet haline getirilmesi bidattir. Cemaatin bu duayı ezberlemesi görevlilerce sağlanmalı, bunu bilmeyenlerin başka salatü selamları okuyabilecekleri de unutulmamalıdır. Günümüz Meselelerine Fetvalar-Diyanet Vakfı Ezana icabet aslında, ezanla çağrılan namaza gitmektir, ama bizzat ezanın sözlerini dinleyip müezzinin söylediklerini söylemek de icabetin bir parçasıdır. Hatta bu yüzdendir ki, cünup olan kimse ezan okunurken onun sözlerini tekrarlar ama, hayızlı ve nifaslı kadın tekrarlamaz, çünkü onlar o hallerinde ezana asıl icabet sayılan namaza ehil değillerdir. Çağdaş Meselelere Fetvalar-Faruk BeşerEzan okunurken konuşmak Ezan okunurken yürümek mekruhtur. Ezan okunurken konuşmak hatta selam almak bile mekruhtur. Kuranda olsa ezan okunurken okumakta olan okumasını kesmesi müstehaptır. Ezana icabet etmek ilim öğrenen ve öğretenlere şamil değildir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Kendi kendine Kuran okuyan ve tesbih çeken kimse de bunları bırakıp ezana icabet etmelidir. Ama mescidde başkaları dinlerken Kuran okuyan, okumasına devam edebilir. Dini bir konuda konuşan ve vaaz eden de konuşmasına devam edebilir mi? Bunu açıklayan bir fıkıh ibaresine rastlamadım. Herhalde vaazlarda anlatılan şey Kuranın açıklaması olduğu, daha doğrusu olması gerektiği için, ona kıyasla bu tür konuşmalar devam ettiriliyor olmalıdır. Zaten ezan sırasında konuşmanın mekruh olmadığı da söylenmiştir. Ö. N. Bilmenden Çağdaş Meselelere Fetvalar-Faruk BeşerF Faiz Taberi ra şunu kaydediyor ?Faizden vazgeçmeyen ve faiz üzerinde mukim olan bir kimseyi tevbeye davet etmek, imamül müsliminin ödevidir. Şayet faizden vazgeçmez ve çekişmeye kalkışırsa, o zaman derhal boynu vurulur? Camiul Beyan fi Tefsiril Kurandan Lâ-2_Mustafa Çelik Riba şu üç unsuru ihtiva eder 1. Ana paranın haricindeki fazlalık veya ziyadelik. 2. Bu ziyadeliğin zamana bağlı olarak belirlenmesi. 3. Önceden belirlenen fazlalığın kredi sahibine ödenmesini kayda bağlayan muamele. Bu şartları taşıyan her işlem riba muamelesi olarak mütelaa edilir. Siret Ansiklopedisi-2Faizin harcanması Faiz gelirini, vermeye mecbur olduğunuz bir yere vermek, bununla kendi borcunuzu ödemek, caiz değildir. Öderseniz faizden kendiniz istifade etmiş olursunuz. Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanFaize para yatırmak Geçinmekte zorluk çekenler paralarını öncelikle helal yoldan, kar-zarar ortaklığı ile çalışan kurumlardan ya da değeri azalmayan, hatta artan madenlere ve taşınmaza yatırarak; bu da olmazsa ve elindeki para bitince geçime muhtaç hale geleceği anlaşılırsa ancak bu takdirde banka faizine müracaat edebilir. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Almanya vb ülkelerde müslümanlar faiz yiyemezler; çünkü bu faizde müslümanların da hissesi vardır. Bankalarda müslümanlarında paraları vardır, faiz müslümanlar arasında cereyan etmiş olur. Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanFarz namaza yetişmek Bir kimse tek başına farz namazı kılmaya başladıktan sonra bulunduğu yerde aynı namaz cemaatle kılınmaya başlansa, o kimse eğer birinci secdeye varmamış ise hemen namazını bozup imama uyar. Eğer üçüncü rekatın kıyamı için kalktıktan sonra yanına cemaatle namaza başlandığını farketse ?ayakta veya oturarak- sağ ve sola selam verip namazdan çıkar, imama uyar, cemaatle beraber kılar. Büyük İslam İlmihali-Nimeti İslam İkaz-Mehmet GüleçFarz namazın riyası Dükkanlarda, kırda veya halkın görebileceği yerlerde farz namazı kılmak riyakarlık değildir. Riya diye söylenenlerin aslı astarı yoktur. Farz ve vacip namazların riyası olmaz. Hatta zekat verilirken zekat olduğunu fakire söylemek yoksa da zekatı halkın anlıyabileceği şekilde alenen vermek efdaldir. Büyük İslam İlmihali İkaz-Mehmet GüleçFasık evlada miras Bir adamın çocuğu fasık olur ve bu durumda baba, malını hyır yoluna sarf etmeyi irade ederek onu mirasından mahrum ederse, böyle yapması ona mal bırakmasından daha hayırlıdır. Hulasa?da da böyledir. Fetevayi HindiyyeFatihadan sonra okunan zammı süre Her namazın ilk iki rekatında Fatihadan sonra sure okumak ise sünnettir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Fatihadan sonra birkaç sureyi birden okursa birşey lazım gelmez. İbni Abidin-2Farz namazların son rekatlarında zammı sure okumak Farzın son iki rekatinde unutarak zammı süre okursa secde-i sehiv lazım gelmez. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviFetvaların çakışması Bir meselede iki sahih kavil bulunursa, bu iki kavilden hangisiyle fetva verilirse caiz olur. Ama bu, o iki kavilden birisi daha kuvvetli olmadığına göredir. Eğer birisi diğerinden daha kuvvetli ise, bu takdirde muhayyerlik yoktur, hangisi kuvvetli ise onunla fetva verilir. Mesela iki kavilden birisi ?sahih? diğeri ?fetva bunun üzerine? lafzıyla kayıtlanmış olursa, ?fetva bunun üzerinedir? diye kayıtlanmış hükümle fetva vermek daha evladır. Çünkü bu kavil daha kuvvetlidir. Keza iki kavilden birisi metinlerde zikredilir veya zahir rivayet olur veya ekseri ulema bunun üzerinedir denilirse, bu kaville amel edilir. İbni Abidin-9Fıkıh öğrenmek Fıkıh öğrenmek, Kuranı ezberlemekten efdaldir. Fatihayı ve bir sureyi ezberlemek her müslümana vaciptir. Vacipten bir şey noksan bırakmak mekruhtur. Fıkıhtan murad dini hususta ihtiyacından fazlasını öğrenmektir. Aksi taktirde yani muhtaç olduğu kadarını öğrenmek farzı ayındır. İbni Abidin-2Fısk topluluğunda tebliğ Ecri gerektiren, tesbih, tahmid gibi sözleri, Kuran, hadis, fıkıh gibi şeyleri okumanın bulunduu fısk topluluğunda istihza ve muhalefete sebep olacağını bilen bir kimse bu işleri yaparsa, gerçekten o yüzden günahkar olur. Şayet o fısk meclisinde bulunanları, o günahtan geri koyacağını ve onların itibar edeceklerini bilirse, ozaman bu işleri yapması güzel olur. Fetevayi Hindiyye Bir kimse, fısk meclisinde Allah?ı zikreder de, bunlar fısk ile meşgul iken kendisinin tesbih ve tehlil ile meşgul olduğunu kasdederse fazilet kazanmış olur. Eğer, tesbihi, fasıkın fıskını yapması için getirirse günahkardır. İbadet için tesbih çekerse sevap alır. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviFitre ve büyük çocuk Büyük çocuklar babaları tarafından beslenseler bile fitreleri babalarına vacip değildir. Baba veyahut da kendiliklerinden verirlerse istihsanen caizdir. Hidaye TercümesiFotoğraf Tazim ve hürmet kasdıyla yapılmadığı ve uzuvlarının eksik olduğu dikkate alınırsa resim olarak değerlendirildiği zaman haram olmadığı açıktır. Çünkü fukaha; resim konusunda, tazim ve hürmet üzerinde hassasiyetle durmuştur. İbni Abidin-İbni Hümam Fıkhi Meseleler-Yusuf KerimoğluFutbol ve boks Futbol oynayanların spor yaptığı kabul edilebilir. Ancak seyredenler için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. Books müsabakalarında insanların birbirine eziyet etmeleri söz konusudur. Hayvanlara eziyet etmek yasaklanınca, insanlara eziyetin evleviyetle yasak olması gerekir. Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu Oyun sebebiyle ibadetlerini aksatmak, dünyevi ödevlerini aksatmak ve bakmak zorunda olduğu fertlere karşı görevlerini ihmal etmek, oynarken giyeceği elbiselerde avret sınırına riayet etmemek, futbolu kazanç aracı olarak görmek ve uygulamak, bu ve buna benzer mahzurlar futbol oynamayı, mahzur olma derecelerine göre, mekruh ya da haram hale getirmiş olurlar. Böyle mahzurlar olmaksızın futbol oynamakta bir beis olmadığı gibi bazen sevimli ve istenen bir spor dahi olabilir. Ancak bu günkü şekliyle futbol bir spor değildir. Çünkü oynayanlar onu vücudu güçlendirmek için oynamamakta, seyredenler ise hiçbir hareket yapmamaktadırlar. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerG Gaybdan haber vermek Ashabın seçkinlerinden olan Osman İbni Mazun?un vefatı anında Resulullah onun yanında bulunuyordu. O anda kadın sahabi Ümmül Ala?nın İbni Mazun hakkında şöyle dediğini işitti ?Ey Ebu Saib, Allah?ın sana ikram ettiğine şehadet ederim.? Resulullah ona şöyle buyurdu. ?Allah?ın ona ikram ettiğini ne biliyorsun?? Buhari-Cenaiz-Şehadat, İbni Hanbel Böylece Resulullah kadının gaybi bir konuda hüküm verdiğini bildiriyor ve onu uyarıyordu. Çünkü gaybi bir konuda hüküm vermek caiz değildir. Zira gaybı Allah?tan başkası bilmez. Bunun üzerine kadın şöyle dedi ?Sübhanallah, Ey Allah?ın Resulü. Allah ona ikram etmemişse kim ikram eder?? Apaçık bir karşılık ve itiraz değil mi? Ama Resulullah ona bundan daha beliğ ve açık bir ifade ile cevap vermiş ve şöyle buyurmuştur ?Allah?a yemin ederim ki, ben Allah?ın Resulü olarak yarın bana ne yapılacağını bilmiyorum? işte burada Ümmül Ala şu şeri ve büyük hakikate ulaştı ve şöyle dedi ?Allaha yemin ederim ki, bundan sonra hiçbir kimseyi tezkiye etmem.? Tasavvuf ve İslam-İbrahim Sarmış Peygamberimiz sav Allah?ın en seçkin kulu olmasına rağmen, Onun hakkında Kuran diliyle şöyle buyurulmuştur ?De ki Allah?ın dilemesi dışında ben kendim bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Görülmeyeni gaybı bileydim, daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de gelmezdi.? Araf88 Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Ebu Hanife?ye nispet edilen şu söz gerçekten onun ise kalplerdekinin bilinebileceği görüşünün tereddütle karşılanması gerekir ?Kalplerde olanı Allah ve O?nun vahyettiği Rasulden başka kimse bilemez. Vahiy olmadan, kalplerdekini bildiğini iddia eden, alemlerin Rabbinin ilmine sahip olduğun iddia etmiş olur? İmam Azamın Beş Eserinden biraz değişik ifadelerle Müslim-İman 158, İbni Mace-Fiten 1, ve Müsned IV/438-39?da bulunan bir hadis de Ebu Hanife?ye nispet edilen bu hükmü destekler görünür savaşta bir müşrikle karşı karşıya gelen sahabi onu ?Allahtan başka ilah yoktur? demesine rağmen öldürür. Peygamber sav bundan hoşlanmaz ve ?Karnını yarıp da kalbinde olanı bilseydin ya!? diye üzüntüsünü belirtir. Yine münafıkları sadece Hz. Peygamber biliyordu. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerGayri müslimlerin ölen çocuklarının durumu Gayri müslim çocukları konusunda islam bilginleri farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Doğru olan, bunların da müslümanların çocukları hükmünde olmalarıdır. Zira onlar da islam fıtratı üzerine doğmuş olup, ergenlik çağına gelmeden öldükleri için günahsızdırlar. Bu yüzden onlar da kabir sualinden muaf olup, cennete girerler. Diyanetten Günümüz Meselelerine FetvalarGazete almak Bu tür gazeteleri almak ise ayrı bir olaydır ve alanın niyetine göre değişir. Sözü edilen konular vb de, çocuklara islama zıt giyinen ve zıt düşünen dansözleri, akristleri, artistleri sevdirmeye çalışmalarında hikmet ve keramet aramadan, bunları yanlış bilerek ve yanlışlarına müslümanca dikkat çekmek için alınmasında -Allahu alem- beis olmaz. Fetvalarla Çağdaş Hayat- Faruk BeşerGazete, Dergi ve Televizyondaki Kadına bakmak Gazete ve dergilerdeki müstehcen resimler ile televizyondaki açık görüntüler gerçek değil resim ve hayal ürünü olduğundan onlara bakmak hakiki kadının vücuduna bakmak gibi haram sayılmaz. Ancak şehvet ile bakan bir kimse için haram olur. İbni Hacer ile Şirvani ?Aynada veya suda görülen kadının görüntüsüne bakmak haram değildir. Ancak fitneye vesile olduğu takdirde haram olur? demişlerdir. Halil Gönenç-FetvalarGazetelerin verdiği hediyeleri almak Herhangi bir emtianın satışını çoğaltmak maksadıyla kitap elbise ve benzeri şeyleri müşterilere armağan etmenin dini bir sakıncası olmadığı gibi alınan armağan da haram değildir. Fetvalar-Halil GönençGöz zinası Peygambersav ?Bilerek namahreme bakmak gözün zinasıdır? Buhari, Müslim buyurmuştur. Fetvalar 2-Halil GönençGusül ve boya Saçları veya bıyıkları kına ve benzeri, suyun nüfuzuna engel olmayacak nitelikteki boyalarla boyamak gusül abdestine mani değildir. Günümüz Meselelerine Fetvalar-Diyanet VakfıGuslün farzlarından Burundaki kirin altını yıkamak da lazımdır. Fethül Kadir?de ?Burundaki kurumuş kir, çiğnenmiş ekmek ve hamur gibidir, gusle manidir? denilmiştir. İbni Abidin-1Gusül ve misafirlik İmam Yusuf?a göre guslün gerekmesi için, meninin atılarak çıkması gerekir. Töhmetten korkan veya utanan misafir hakkında onun kavli ile fetva verilir. Müstesfa?da da böyledir. Bir kimse ihtilam olur da zekerini tutur, şehveti sukûnet bulduktan sonra salarsa, meni çıktığı takdirde İmam Yusuf?a göre yıkanması gerekmez. Ebu Yusuf?un kavliyle zaruret yerlerinde fetva verilir. Bu kişi şüphe ve töhmetten korkarsa namaz kılar görünerek niyetsiz ve tahrimesiz ellerini kaldırır. Bir şey okumaz. İbni Abidin-1Gümüş yüzük Erkeklerin gümüş yüzük kullanmaları caizdir. Fetevayi HindiyyeGünah aletlerinin satışı Kendisiyle doğrudan doğruya günah işlenen şeylerin satılması tahrimen mekruhtur. Kendisiyle doğrudan doğruya günah işlenmeyen şeylerin satışı ise tenzihen mekruhtur. Buna göre şarabın satılması katiyyen caiz değildir. Üzümün satılması sahih ve caizdir. Zeylai?de ?Şarkı söyleyen cariyenin, süsen koçun, dövüşen horozun, dönerek uçan güvercinin satılması mekruh değildir. Çünkü bunların bizzat kendileri günah değildir. Günah ancak bunların kullanma şeklindedir.? Diye zikredilmiştir. Kendisinden şarap yapılsa bileşıranın; şarkıcı cariyenin satışı caizdir. İbni Abidin-9Günah üzerine yemin etmek Bir kimse günah olan bir şey üzerine yemin etse mesela ?Vallahi anam babamla konuşmayacağım? gibi veya fiil üzere olsun mesela; ?Vallahi bugün filan kimseyi öldüreceğim? gibi, böyle günah üzerine yemin eden kimsenin yeminini bozması, sonra keffaret vermesi vacip olur. Çünkü yemini bozmak her ne kadar günah ise de ana baba ile konuşmamak veya adam öldürmek günahından ehvendir. Metin İbni Abidin-7Günaha yardım etmek Bir kimseye taât ve ibadet hususunda yardım eden onun sevabına iştirak ettiği gibi, haram hususunda yardım eden de günahına ortak olur. Sahihi Müslim Tercümesi-Ahmed DavudoğluGünaydın demek Peygamberimiz sav şöyle buyuruyor ?Bizden başkasına kendini benzeten kimse bizden değildir. Yahudi ve Hristiyanlara kendinizi benzetmeyiniz. Yahudilerin selamı parmaklarla işaret etmek, hristiyanların selamı da el ile işaret etmektir. Tirimizi Yukarıda zikredilen hadislerden anlaşıldığı gibi müslümanlar birbirine rast geldiklerinde es-Selamü Aleyküm sözünü söylemekle söze başlayacaklar. Baş parmak ve el işaretiyle selam vermeleri caiz olmadığı gibi ?günaydın? gibi sözlerle de caiz değildir. Ancak es Selamü Aleyküm demekle beraber el ile de işaret edilse veya selamdan sonra günaydın veya merhaba dense beis yoktur. Mirkatül Mefatih Fetvalar-Halil GönençGüneş enerjisi ile ısınan sudan abdest Güneşte ısınmış su ile veya güneş enerjisindeki sıcak sı ile abdest almak veya gusletmek mekruh değildir. Kitaplarımızda ?Güneşte ısıtılmış dikkat buyurunuz, ısınmış değil su ile abdest alınmaması ve gusül yapılmaması âdaptandır? denilir. Güneş enerjisiyle kendiliğinden ısınan suda güneş doğrudan suyu değil, suyun dışındaki camı, camdan boruyu ve cihazı ısıtıyor. Böylelikle cihaz da suyu ısıtıyor. Ayrıca dahası var; cihazdaki su yerinde sabit durmuyor, devir yapmaktadır. İkaz-Mehmet GüleçH Hacının elinin içini öpmek Haccın rükünleri içinde hacının elinin içini öpeceksin diye bir emir yoktur. Böyle bir meseleye rastlamak mümkün değildir. Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt ÖzcanHacc ve evlilik Hacc yapacak olan kimse bu imkanla evlenmek isterse evlenmeyip hacca gitmesi gerekir. Çünkü hacc farzdır. Tebyin?de de böyledir. Fetevayi HindiyyeHadislerle amel Bir kimse, aksine kat?i delil bulmadığı süre içerisinde Resuli Ekrem sav?den duyduğuna göre amel etmek zorundadır. Risale-İmam Şafii Ebu hanife talebesine ?Delil bulursanız onunla hüküm verin? demiştir. Neticede İmameyn, mezhebin aşağı yukarı üçte biri hususunda üstadlarına muhalif içtihadlarda bulunmuşlardır. Allame Bîrî?nin el-Eşbah şerhinde naklettiği ?Hadis sahih olur da mezhebin hilafını ifade ederse, hadisle amel edilir. Bu hadis onun mezhebi olur. İmam Azam?ı taklid eden bir kimse o hadisle amel etmekle onun mezhebinden çımış olmaz? Sahih rivayete göre Hz. İmam ?Hadis sahih ise benim mezhebimdir? demiştir. Bunu İbni Abdil Ber ve başkaları diğer imamlardan da rivayet etmişlerdir. Nitekim İmam Şarani dört mezhep imamının aynı sözü söylediklerini nakleder. Malumdur ki bu iş, delillere bakarak onların muhkemini, mensuhunu anlayanlara mahsustur. Ehli mezhepten olanlar bir delile bakıp onunla amel ederlerse, o delilin mezhebe nispet edilmesi sahihtir. Çünkü mezhep sahibinin izni ile sadır olmuştur. Şüphesiz o zat bu delilin zayıf olduğunu bilmiş olsa ondan döner ve daha kuvvetli delile tabi olur. Bundan dolayıdır ki, muhakkik İbni Hümam bazı ulemanın İmameyn kavli üzere fetva vermelerini reddetmiş, İmam Azam?ın kavlinden ancak delil zayıf ise o zaman vazgeçilir? demiştir. İbni Abidin-1Halifeliğe engel haller Görmesini ve aklını kaybetmesi, inançla ilgili şüpheli halleri olup bunlar Hak olana zıt düşüyorsa, Basra alimleri dışındaki alimlere göre görevden düşer. Sağırlık, dilsizlik engeldir. Bir guruba göre işaretlerle anlaşılabileceğinden düşürmez. İki elin ve iki ayağın kesilmesi engeldir. Biri olmazsa yine halife olamaz. Halife iken böyle bir noksanlık varsa bir görüşe göre engel, diğer görüşe göre engel değildir. Halifenin idarecilerinden, en yüksek memurlarından birinin devlet işlerini, bir kötülük, suistimal yapmaksızın aksatmadan yürütmesi hali hacir hali halifeliğe engel olmaz. Ahkamus Sultaniye-İmam MaverdiHaram işte çalışmak Bir kimseyi, başka yerlerde iş bulamamak gibi bir zaruret, bu gibi işlere sevketmişse banka, içkili lokanta işi sevmemeli, benimsememeli ve daimi bir helal kapı arayışı içinde olmalıdır. Aynı görüş Yusuf el-Kardavi?nin de var. Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanHaram kazanan kocanın geliri Koca ailenin reisidir ve evinin nafakasını temin etmekle yükümlüdür. Kazanç yollarının meşruluğuna riayet onun sorumluluğundadır. Ancak, kadın, kocasını bu emirlere riayet etmeye zorlamalıdır. Etkileyemezse bu kazançtan yiyebilir, vebali kocaya aittir. Diyanetten Günümüz Meselelerine FetvalarHaramla tedavi Haram ilaç ile tedavi olmanın haram olması, helal ilaçlarında bulunması haline mahsustur. Eğer haram ilaçtan başka ilaç bulunmazsa onunla tedavi olmak caizdir. Hidaye Tercümesi Domuzdan vb haram şeylerden maddeler ihtiva eden ilaçların terkibini iyi bilmek gerekir. Eğer başkalaşım istihale=kimyasal tepkime varsa pisliği gitmiş olacağından kullanılması haram olmaz. Fıkıh kitaplarımızda, hınzırın tuzda kalıp tuzlaşması, gübrenin toprağa karışıp topraklaşması, tezeğin yanıp kül olması, pis olan zeytinyağının sabun yapılması gibi olgular istihaleye örnek olarak verilebilir. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerHastaya okumak Hasta olan kimse için dua etmek ve ona okumak caiz olduğu gibi salih kimselere bunu yaptırmak da caizdir. İçinde Süryanice veya manası anlaşılmayan birşey varsa hem okunması hem yazılması haramdır. Fetevayi Kübradan Fetvalar-Halil GönençHastalık ve teyemmüm Su kullanıldığı takdirde canına bir zarar gelmesinden yahut bir uzvuna zarar görmesinden; nezle, ateş yükselmesi veyaa buna benzer bir hastalığın meydana gelmesinden korkarsa yahut su kullandığı takdirde hastalığının artmasından ya da uzayacağından yahut iyileşmesinin gecikeceğinden korkacak olursa teyemmüm eder. Bu gibi durumlar adeten ve bilen bir tabibin bildirmesiyle tespit edilir. Maliki ve Şafilere göre bu doktorun müslüman olması şart değilken Hanefi ve Hanbelilere göre müslüman olması gerekir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliHatim duası Birisinin Kuranı hatmi münasebetiyle cemaatin hatim duasını icra etmeleri mekruhtur. Fetvalar-Halil gönenç Kuran hatmedilince cemaatle dua etmek mekruhtur. Fetevayi HindiyyeHayvan kesimi Normal bir kesim, boğazla göğüs arasında olur. Çünkü burası damarların toplandığı ve kanın akıp geçtiği yerdir. Kesilmesiyle en iyi şekilde kanın akıtılması gerçekleşir. Bu itibarla hayvan boğazın neresinden kesilirse kesilsin farketmez. Hayvan kesiminde kesilecek yerler dörttür. Nefes borusu, yemek borusu ve iki yandan şah damarlarıdır. Bize göre adı geçen şeyle, kesildiğinde yenmesi helal olur. Şayet kesilecek 4 şeyden çoğunu keserse İmam Azama göre yine helal olur. Hayvanı keserken başın tamamını veya omurga içindeki sinire kadar kesmek mekruhtur. Ancak kesilen hayvanın eti yenir. Bunun mekruh oluşu Peygamberimiz sav?in ?Hayvan kesilirken, omurga içindeki sinire kadar veya siniri kesmeyin? şeklindeki nehyine dayanmaktadır. Keza hayvan kareket etmekten kesilmedikçe, omurga içindeki siniri de kesmek mekruhtur. Ancak hareketten sonra kesmek ve derisini yüzmek mekruh değildir. Çünkü artık hayvanın incinmesi söz konusu olmaz. Hidaye TercümesiHayvanların yenilmesi haram olan kısımları Temiz ve helal olan hayvanın yedi şeyini yemek haramdır. 1- Akan kanı, 2-Tenasul Uzvu, 3-4- Husyeleri, 5- Bezi, 6- İdrar torbası, 7-Ödü Fetevayi HindiyyeHayvanların yüzüne vurmak Onları öldürmek, özürlü de olsa yüzüne vurmak çok güç bir durumdur. Allah?a yalvarıp gözyaşı dökmekten başka yapacağı hiçbir şey yoktur. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviHayvanların zekatı Hayvanlar, çalıştırılmak için, mesela; çift sürmek, yük taşıtmak veya başka işlerde kullanmak üzere besleniyorlarsa zekata tabi değildir. Büyük Şafi İlmihaliHelal ve haram şüphesi olan parayla hacc Helal mal ile hacca gitmek isteyen ve fakat kendi parası hakkında şüphesi olan bir kimse başkasından borç alır ve kendi parasını o kimseye verir. Fetevayi Kadıhan?da da böyledir. Fetevayi HindiyyeHırsızlık ve namaz Bir kimsenin namaz kılarken bir dirhem kıymetinde bir şeyi çalınırsa, namazını bozar ve hırsızı arar. Bu durumda kılınan namaz ister farz olsun ister nafile müsavidir. Fetevayi HindiyyeHırsızlık ve nefsi müdafaa Camiüs Sağir?in hırsızlık bahsinde ?Bir kimse, gece veya gündüz başkasına silah çeker veya geceleyin şehirde veya gündüz şehir dışındaki bir yolda sopa ile saldırır ve kendisine saldıran kişi öldürülürse bir şey lazım gelmez? denilmiştir. Küçük sopa ise, durdurulması mümkün olmakla birlikte gece yardım ulaşmayacağından saldırıya maruz kalan, saldırganı öldürmek suretiyle defetmek zorunda kalır. Demişlerdir ki, durdurulması mümkün olmayan sopanın da, iki imama göre silah hükmünde olma ihtimali vardır. Bir kimse evine girip eşyasını çalan hırsızı kovalayıp öldürürse kendisine birşey lazım gelmez. Çünkü Peygamber Efendimiz ?Malın için çarpış Müslim buyurmuştur. Ancak bunun caiz olabilmesi için öldürmekten başka bir yolla malını geri almasının imkansız olması gereklidir. Hidaye TercümesiHilalin Gündüz gözükmesi Hilal, zevalden önce veya sonra gözüksün, mutlak surette gelecek gece içindir. Metin kısmındaki ?mezhebe göre? sözünden murad, İmam Azam?la Muhammed?in kavlidir. Bedayi?de şöyle denilmiştir ?O gün, İmam Azam ile İmam Muhammed?e göre ramazan ayından değildir. Ebu Yusuf?a göre ise zevalden sonra olursa hüküm budur. Önce ise, geçen gece içindir. O gün ramazandan olur. Şevval hilali de bu hilafa göredir. Tarafeyn?e göre mutlak olarak gelecek gece içindir ve o gün ramazandan olur. Ebu yusuf?a göre zevalden önce ise geçen gece içindir ve o gün bayram günüdür. Çünkü âdeten zevalden önce hilal görünmez; meğer ki iki gecelik hilal ola! Binaanaleyh ramazan hilalinde o günün ramazandan, şevval hilalinde ise bayram olması icap eder. Tarafeyn?e göre asıl olan, hilalin gündüz görülmesinin itibara alınmamasıdır. Muteber olan, güneş kavuştuktan sonra görülmesidir. Çünkü peygamber sav ?Hilali gördüğünüz vakit oruç tutun! Gördüğünüz vakit bayram edin!? buyurmuş; gerek orucun gerekse bayramın onu gördükten sonra olmasını istemiştir. Ebu Yusuf?un dediğinde nâssa muhalefet vardır.? İbni Abidin 4Hutbeye çıkarken dua okumak Hatiplerin hutbe okumak için minbere çıkarken her basamakta dua etmeleri bidattır. Kadı Beydavi?nin verdiği fetva tuhaftır. Muğnil Muhtaç Fetvalar-1 Halil GönençHutbeden önceki bidatlar Cumanın iç ezanından önce selatü selamlar ve temannalar okumak bidattir. Çağdaş Meselelere Fetvalar-Faruk Beşer Zamanımızdaki mutad terakkiye İnnallahe ve melaiketühü... İmam Azam?a göre mekruh, imameyn?e göre mekruh değildir. İbni Hacer, Tuhfe adlı eserinde bunun bidat olduğunu söylemiştir. İbni Abidin-3Hutbe esnasında selavat getirmek Hutbe okunurken Peygamber sav efendimize selavat getirmek mekruhtur. Tatarhaniye?de de böyledir. Fetevayi Hindiyye Bakali muhtasarında şunları söylemiştir ?Hatip duaya başlarsa cemaatin el kaldırmaları ve aşikâre dile ile amin demeleri caiz olmaz. Bunu yaparlarsa günahkar olurlar. Bazıları günahkar değil isaet kabahat etmiş olacaklarını söylemişlerdir. Sahih olan kavil birincisidir. Fetva da ona göredir. Keza peygamber sav zikredilince cemaatin aşikare olarak salavat getirmeleri caiz değildir. Bunu kalpleri ile yaparlar. Fetva buna göredir. Remli İbni Abidin-3Hutbe okunurken namaz Hutbe okunurken sünnet kılınmaz, konuşulmaz, selam alınıp verilmez, etrafa bakılmaz. Kılınan sünnet iki rekata tamamlanır ve hutbe dinlenir. Fetvalar 1-Nevzat Akaltunİ İbadet karşılığı ücret almak İmam Birgivi de İkazun Naimin adlı risalesinde ?Sadece bedeni bir ibadet olup, bir vesile olmayan namaz, oruç, Kuran okumak, tehlil, tesbih, tekbir ve tasliye gibi bir ibadete; bir mal almak amacıyla, sevabını da verdiğini, sadece bu sevabın kendisine ulaşması için verene bağışlamak niyetiyle koyulmak ve başlamak, ne islam mezheplerinden bir mezhepte, ne de semavi dinlerden birinde caizdir? der. Çağdaş Meselelere Fetvalar-Faruk Beşerİbadette kendini tercih etmelidir İmam Şafii şöyle demiştir ?Su kıtlığında temiz su ile abdest almak hususunda, setri avrette ve birinci safa geçmekte, insan başkasını değil kendini tercih etmelidir. Çünkü ibadet Allah?a tazim içindir. Başkasını tercih ederek bu tazim ihlal edilmemelidir. Ebu Muhammmed Faruk?ta şöyle demiştir. Abdest suyunu başkasına vermek caiz değildir. Fakat aç bir adamın kendi yiyeceğini başkasına vermesinde bir mahsur yoktur. Bu ikisinin arasındaki fark; biri Allah?ın hakkıdır, tercih yapamaz; diğeri kendi hakkıdır, tercih yapabilir. İlim talep eden bir kimse okuma sırasını başkasına veremez. Ehli Sünnet İtikadı-Gümüşhaneviİçki ve nikah Salih bir kimse olan Zeyd?in kızını, yakın velisi içki içen bir kimseye nikahlaması sahih değildir. Ali Efendi, Kaynak, Abdurrahim Fetvalar-Nevzat Akaltunİkrah Öldürülmesi yahut bir uzvunun kesilmesi yahut şiddetli dövülmesi gibi tahammülünü aşan bir şeyle mürted olması için zorlanan bir kimsenin kalbi iman üzere sabit ve bununla mütmain olduğu halde lisanıyla emredilen şeyi söylemesiyle mürted olmaz. İbni Abidin-9İlham Veliye gelen ilham, sadece kendisi için delil olabilir. Bu ilhamın dini hükümlere yani kitap ve sünnete uygun olduğu veya olmadığı hususunda araştırma yapmak, sonunda o ilhama tabi olmak veya olmamak o veliye aittir. Veli, kendine gelen ilhamı bırakıp da kitap ve sünnete göre amel ettiği takdirde bu ilhama uymadığı için sorumluluk yüklenmez. İslam Akaidi-Lütfi Kazancı İslama göre ilham; bir şeyin sıhhatini bilme sebeplerinden değildir. İlham feyiz yoluyla kalbe bir mananın konulmasıdır. Mutasavvıflar ve Rafıziler, ilhamı bir ilim kaynağı olarak kabul ederler. Bu iddialarına delil olarak ?Sonra da, ona hem kötülüğü, hem ondan sakınmayı ilham eder ki..? Şems8 ayetini delil gösterirler. Aslında buradaki ilham, umumi manada kullanılmış olup, resuller ve kitaplar vasıtasıyla bildirme, demektir. Akaid-Ömer Nesefi Keşf ile yeni bir akide sabit olmaz. Nasslardan farklı bir ziyadelik getirilmez. Ümmet için ibadet vesilesi olmaz. Sahiplerini tasdik etmekle, ümmet mükellef tutulmaz. Ruh Terbiyemiz-Said Havva Keşf ile yeni bir akide sabit olmaz. Nasslardan farklı bir ziyadelik getirilmez. Ümmet için ibadet vesilesi olmaz. Sahiplerini tasdik etmekle, ümmet mükellef tutulmaz. Ruh Terbiyemiz-Said Havva Evliyanın ilhamı başkaları için hiç bir surette delil oluşturmaz. Kendileri hakkında da ancak şeriate uygun olursa delil teşkil eder. Nurul Envar ve Haşiyesi Kamerul Ekmardan Velinin başkasını kendi ilhamina çağırması, kendi ilhamına göre davranmasını istemesi ve sahih olarak içtihad eden bir müctehidi ?kendi ilhamı ile onun içtihadının hata olduğunu bilmiş olsa dahi- ictihadı ile amel etmekten alıkoymak istemesi caiz olmaz. Lüknevi-Kamerul Akmar Salikin, işin künhüne ulaşıncaya kadar, Hak ehli alimleri taklid etmesi, bunu kendisi için gerekli görmesi, keşfine ve ilhamına da muhalefet etmesi gerekir. Bu konuda alimlerin haklı olduğunu, kendisinin ise hata ettiğini kabullenmelidir. Çünkü alimlerin dayanağı, vahiy ile desteklenen, hata ve yanlıştan korunan peygamberlerdir. Onun keşfi ve ilhamı sabit hükümlere muhalif olması halinde hatadır, yanlıştır. Binaanaleyh, keşfi alimlerin görüşlerinden önde tutmak, gerçekte onun Allah?ın indirdiği kesin hükümlere tercih etmek demektir ki bu, hüsranının ve sapıklığın tâ kendisidir. İmam Mustafa Sabri Efendi-Mevkıful Akl Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer Ebu Süleyman Darani ?Hakikate ait vazı keşfi bilgiler, kırk gün süreyle kalbimi sarar, ben, iki şahid olmadan onların gönlüme girmesine izin vermem. O iki şahid Kitap ve Sünnettir.? Cüneydi Bağdadi ?Allah?a giden yol, ancak Resulullah?ın yaşadığı gibi yaşayan, O?nun sünnetini diri tutanlara açıktır.? Sehl b. Abdullah Tusteri ?bizim yolumuzun temel prensipleri yedidir. 1. Allah?ın kitabına sarılmak, 2. Allah?ın Resulünün sünnetine ittiba..? Sehl başka seferinde ?Kitap ve sünnetin kabul etmediği her türlü vecd ve keşf batıldır.? Ebul Kasım Nasrabazi ?Tasavvuf, kitap ve sünnete sarılmaktır. Heva ve bidatleri terktir. Şeyhlerin yasakladıklarına saygıdır. Evrada sarılmaktır. Ruhsat ile amel etmeyi terktir.? Şahı Nakşibend hz. ?Bütün hallerinde ayağını emir ve nehy seccadesine koyasın. Sünnete bağlanıp, ameli yerine getiresin; taviz ve bidatlerden uzaklaşıp daima Allah Resülünün hadislerini rehber edinesin? derler. Kamil Yılmaz Altınoluk Dergisi Evliyaya gelen ilham, helali haram, haramı da helal yapmaz, bir şeyi farz veya sünnet yapamaz. İlhamlar ve keşifler onları başkalarından üstün kılamaz, taklid boyunduruğundan kurtaramaz. İlham ve keşf başkası için hüccet değildir. Sufilerin sünnette yeri olmayan riyazet ve nefis mücadeleleri muteber bir şey değildir. Bu hususta onlara Hind, Yogi ve Brahmanları ile Yunan filozofları ortaktır. Oysa bu riyazetler onların sadece sapıklıklarını ve ziyanlarını artırmıştır. Mektubatı Rabbani Sefihlerden bir cemaat, riyazat ve mücahede yollarını tercih ettiler. Ama enbiyanın yoluna intizam etmeden.. sırf sofiyyei ilahiyenin taklidine gittiler ki bunlar her asırda enbiyanın tabilerindendir. Üstte anlatılan mana uyarınca, vakitlerinin safasına aldandılar. Rüyalarına ve hayallerine itimad ettiler. Hayal keşiflerini sair hallerinde dahi kendilerine mukteda eylediler. Böylelikle, kendileri delalete düştükleri gibi, başkalarını da dalalete düşürdüler. Mektubatı Rabbani arkasında Fatiha okumak Ebu Hureyre?den ?Rasulullah sav üç defa, tekrar ederek namazında Fatiha sıresini okumayanın namazı eksiktir, buyurdu? Müslim, Malik, Nesai Ebu Hureyre?ye İmamın arkasında isek yine okuyacak mıyız diye soruldu. Ebu Hureyre İçinizden okursunuz, karşılığını verdi.? Şu noktaya dikkat edelim Hadisi dinleyen kişi imamın arkasında okuyacak mıyız, diye soruyor ve Ebu Hureyre içinde okuyacağını belirtiyor. Bu da gösteriyor ki, imamın arkasında okumama biliniyordu, meşhurdu. Ebu Hureyrenın kendis bile reddetmemiş, hadisi dinleyene, onu içinden oku, demiştir. İnsanın içinden okuması demek, kalbinde okuması demektir. Yani manaları zihinden geçirmektir. İçten okumak dil ile telaffuz anlamına gelmez. Tartışmalar-Said Havvaİmamların bazı hadislerle amel etmemelerinin sebepleri Bu mazeretlerin hepsini üç kısımda toplayabiliriz 1. Resulullah sav?in o sözü söylediğine inanmaması, 2. Bu sözle, söz konusu meseleyi kastetmiş olduğuna inanmaması, 3. Bu hükmün neshedildiğine inanmış olması. Bu üç kısımdan ise birçok mazeret sebepleri doğmaktadır. A. Hadisin müctehide ulaşmaması, b. Hadis müctehide ulaşmıştır ancak, onun nezdinde sabit ve sahih değildir, c. Müctehid ictihadıyla, diğer tariklerine bakmaksızın bir hadisin zayıf olduğuna inanırken, başka müctehidler ise onun aksine inanırlar, ç. Haberi ahad konusunda başkalarından farklı şartlar ileri sürerler, d. Hadisi unutmuştur, e. Müctehidin, hadisin söz konusu hükme delalet ettiğini bilmemesi. Bu son üç sebep İbni Teymiyye tarafından ilave edilmiştir, f. Müctehidin, hadiste, ilgili meseleye delaletin bulunmadığına kanaat getirmesi, g. Bu delaletin karşısında, onun kastedilmediğini gösteren bir başka delilin onunla çeliştiğine inanması, h. Müctehid bir hadisin zayıf olduğunu, ya mensuh olduğunu, yahut tevil götürürse tevil edildiğini gösteren ve ittifakla muarız olabilecek bir ayet, başka bir hadis veya icma gibi kuvvetli bir delil ile çeliştiğine inanır. Sünneti Anlamada Yöntem-Yusuf el-KardaviHarekeleri terkeden imam İmam Nesefi ?Bir mescidin imamı, okuduğu Kuranın harekelerine dikkat etmiyorsa, onun mescidini terketmekte bir beis yoktur, denilmiştir.? Fetevayi Hindiyyeİmamın maaşı Raşit halifeler döneminde sadece imam ve müezzin tayin edilip onlara maaş ödenmekle kalınmıyor aynı zamanda fakihler, muhaddisler ve Kuran öğreticileri gibi dini konularda halkı irşad eden muallim ve müderrislere de düzenli maaşlar ödeniyordu. Mevlana Şıblî-Asrı Saadetten Hz. Ömer her şehre bir imam bir müezzin tayin ediyor ve bunlara hazineden hazineden aylık bağlıyordu. İbnül Cevzi de ?Siretül Ömerey adlı eserinde? Hz. Ömer ve Hz. Osman, imamlara, müezzinlere maaş veriyorlardı? demektedir. Devlet Siyaset İbadet Üçgeninde Cuma Namazı- Recep Çetintaşİmama sonradan yetişen kimse Mesbuk, imama oturuş esnasında yetişirse, Sübhanekeyi okumaz, hemen tekbir alır, sonra da eğilerek oturur. Bahrur Raık?da da böyledir. Mesbuk akşam namazının son rekatına yetişmiş olsa ?yetişemediği- iki rekati kılarken, oturmakla onların aralarını ayırır. Bu şekilde ?akşam namazında- üç defa oturmuş olur. Ve ?yetişemediği için kaza ettiği- her rekatte, Fatiha?yı ve zammı sureyi okur. Bu rekatlerden birinde, kıraati terk etmiş olsa namazı bozulur. Fetevayi Hindiyye Mesbuk imama yetiştiği yerde imam kıraati gizli okuyorsa mesbuk Sübhanekeyi okur. Cehri okuyorsa okumaz; namaz sonunda ayağa kalkınca okur. Yetişemediği rekatları kaza eder. İmamla kıldığı rekatın son oturuşunda yalnız ettehiyyatüyü okur. Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcanİmamın yanlışını ikaz etmek İmam birinci oturuşta oturmayıp kalkarsa, bu durmda, imamı ikaz için ?sübhanallah? denilmez. Çünkü imamın geri dönmesi caiz olmaz. İmam kıyama yakın olduğu zaman, tesbihte faydalı olmaz. Bahrur Raık?ta da böyledir. Fetevayi Hindiyyeİmanın gizlenmesi Amr b. Abese mekke döneminde Peygamberimize ?sana tabi olurum? dedim, bana ?Sen bugün buna dayanamazsın, şimdilik çocuklarının yanına dön ve ne zaman benim ortaya çıktığımı öğrenirsen gel bana yetiş? dedi. Ben de müslüman olup çocuklarımın yanına döndüm. Peygamberimizin Medine?ye geldiğini öğrenince bende geldim. İmam Ahmed, İbni SA?d, Müslim Hayatüs Sahabe-1İmsaktan hemen sonra sabah namazını kılmak İmsak vaktinin girmesi ile yatsı vakti çıkmış, sabah vakti girmiş olur. Bu itibarla imsak vakti girince sabah namazı kılınabilir. Diyanetten Günümüz Meselelerine Fetvalarİpek ve altın kullanmak Hz. Peygamber sav, ipeği sağ eline ve altını sol elinde alarak; ?Bu ikisi ümmetimin erkeklerine haramdır? buyurmuşlardır. Ebu Davud Libas, Nesai-Zineh, Ahmed Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Erkeklerin elbiseleri üzerinde dört parmak eninde çizgi halinde ipek işlemeler haram değildir. Bu miktar ipeğe ruhsat verilmiştir. Ziyadesi haramdır. Çözgüsü ipek olup, argacı ipek olmayan elbisenin giyilmesinde bir beis yoktur. Argacı ipek olup, çözgüsü ipek olmayan elbisenin giyilmesi caiz değildir. Mülteka Tercümesi-4İstihare İstihareye yatılacak meseleler, iki tercih arasında muhayyer bırakıldığımız, hangisinin daha hayırlı olduğuna karar veremediğimiz meseleler olabilir. İslamın apaçık olan emir ve nehiylerini içeren meselelerde istihareye yatmak en açık ifadesiyle sapıklık ya da küfürdür. İnsanlar istihareye yattıkları meselenin cevabını uyuyorken görecekleri rüyada değil, uyanıkken okuyacakları Kuran?da aramaları gerekir. Tartışılan Sorular-Mehmet Alagaşİstimnanın hükmü Hanefi, Şafii ve Maliki mezheplerine göre haramdır. Hanbeli mezhebine göre ise zina korkusu olmazsa istimna etmek haramdır. Fetvalar-Halil gönençMüminun suresi 5-7 ayetlerini tefsir eden İbni Kesir istimnanın ?haddi aşmak? olduğuna işaret buyurduktan sonra, İmam Şafii indinde bu fiilin haram olduğunu bildirmektedir. Resulullah sav ?Elini nikah eden melundur? buyurduğu sabittir. Kitabul Fıkıh?ta el ile istimna büyük günahlardandır denilmiştir El Ceziri Zina korkusu olursa ya derhal evlenmeli ya da oruç tutulmalı. Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğluİslami hükümlerin gizlenmesi İslami hükümlerin mükellefe ulaştırılmasının fitneye medar olacağına inanmak büyük bir zulümdür. Resuli Ekrem sav?in ?Allahu Teala cc bildiği şeyden sorulup da gizleyen kimseyi kıyamet gününde ateşten bir gemle gemleyecektir. Ebu Davud İslami Hükümlerin, meşru bir mazeret yokken insanlardan gizlenmesi büyük bir zulümdür. Hatta gizleyenlerin lanete müstehak olacakları kat?i nasla bildirilmiştir. Nitekim Kuran?ı Kerimde ?Hakikat indirdiğimiz apaçık ayetlerimiz ve doğruyu biz kitapta insanlara onu pek aşikâr bir surette bildirdikten sonra gizleyenler yok mu? İşte onların hali! Onlara hem Allahu Teala lanet eder, hem de lanet etmek şanından olanlar lanet ederler? Bakara159 Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğluİş elbisesi ile namaz Namazın şartlarından birisi de necasetten taharettir. Kan, idrar, şarap, dışkı ve benzeri necasetler, namaz kılacak kişinin elbisesinde, bedeninde ve namaz kılacağı yerde kesinlikle bulunmamalıdır. Kişinin iş elbisesinde bu tür pislikler yoksa namazın sıhhati yönünden, temiz hükmündedir. İşin cinsine göre iş elbisesinde bulunan badana, boya, madeni yağlar, pas, kir ve benzerleri namazın sıhhatine mani değildir. Ancak kişi, camiye veya mescide gidecekse temiz elbise giymesi Kuranı Kerim?in emridir. Diyanetten Günümüz Meselelerine Fetvalarİşçinin yol açtığı zararın tazmini Hanefi ve Maliki de dahil bütün müslüman hukukçular, belli bir ücretle belli bir zaman periyodunda istihdam edilen bir işçinin mallara kasden ve bile bile zarar verdiği ispat edilmedikçe, hukuken para cezası verilemeyeceği hususunda ittifak etmişlerdir. Siret Ansiklopedisi-2İş yerinde namaz ve patronun izni İşçinin mesaisini su-i istimal etmemesi kaydıyla işveren bilhassa farz ve vacip namazların kılınmasından işçisini men edemez. Çünkü Allah?a isyan konusunda mahluka itaat yoktur. Aksi halde işçinin, ibadetini yapabileceği başka bir iş bulması gerekir. Diyanetten Günümüz Meselelerine Fetvalar Şarih ?ücretle çalışana da Cuma farzdır? dediğine göre iş sahibi onu Cuma namazından men edemez. Bu husustaki iki kavilden biri budur. Metinlerin zahiri de buna şahiddir. İbni Abidin-3İtikaf Namazı beklemek, ilimle uğraşmak veya buna benzer bir sebeple mescidde oturan kimsenin, itikafa niyet etmesi gerekir. Çünkü süresi az dahi olsa itikaf sahihtir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayliİzinsiz meyve yemek vb Aralarındaki dostluk vs dolayı razı olacağını bildiği bir kimsenin mülküne izinsiz girmek caizdir. İzin meselesi sadece mülke girmeye de mahsus değildir. Hayvanına binmek, aletinden istifade etmek, yemeğini veya meyvesini yemek yahut alıp evine götürmek vs hep aynı hükümdedir. İbni Abdilber?in dediği gibi bu durumda dostunun memnun kalacağını bilmek şarttır.Sahihi Müslim Tercümesi 1-Ahmed DavudoğluK Kabir azabı Muhtemeldir ki Allah Teala Berzah aleminde her ruh için dünyadakine benzer cesetler yaratacak, be alemin özelliklerine uygun cesetler içinde ruhlar azab veya mükafata nail olacaklardır. Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanKabirleri inşa etmek vb Kabirleri inşa edip üzerine sanduka yerleştirmenin üstüne perde çekmenin ve baş tarafına sarık sarmanın İslamda yeri yoktur. Halil GönençKabirde tuğla ve ağaç kullanmak Kabirde tuğla ve ağaç kullanmak mekruhtur. Zira yapılarda tuğla ve ağaç sağlam ve daha uzun ömürlü olduğu için kullanılır. Kabir ise çürüme yeridir. Hidaye Tercümesi Hanefilere göre, tuğla ve tahta ile kabri örtmek mekruhtur. Çünkü bunlar dünya ahkamındandır. Kabir ise çürüyen şeyler yeridir. Bir de tuğlada ateş eseri vardır. Onun için tefaülen mekruh görülmüştür. Kerpiç ve kamış kullanmak müstehaptır. Bunlar peygamberimizin kabrinde kullanılmışlardır. Sahihi Müslim Tercümesi-Ahmed DavudoğluKadına bakma Sahih hadisle zayıf hadis çelişirse bu hadisler uzlaştırılmaz. Ebu Davud ve Tirmizi?deki, erkek âmâ da olsa kadının ona bakmasını haram kılan ?ikiniz de âmâ mısınız?? şeklindeki Ümmü Seleme hadisini, müminlerin annesi Aişe hadisi ve Fatıma binti Kays hadisi ile reddettiler ki bunların ikisi de sahihtedir. Seleme hadisini Tirmizi hasen ve sahih demişse de hadisin senedinde Ümmü Seleme?nin mevlası Nebehan vardır ki kendisi mechul olup, onu İbni Hibban?dan başkası sika görmemiştir. Zehebi onu zayıf raviler arasında zikretmiştir. Bu hadis sahihteki şu hadisle çelişmektedir. Aişe ra?den ?Ben mescidde savaş oyunları oynayan Habeşlilere bakarken, Nebi as?ın cübbesiyle beni örttüğünü gördüm.? Buhari, Müslim Kadı Iyaz der ki ?Bunda kadınların, yabancı erkeklerin yaptıklarına bakmasına cevaz vardır. Ancak erkeklerin güzel yönlerine bakmaları ve bununla zevk alamayı arzulamaları kadınlara mekruh olur. Buharinin bu hadis için koymuş olduğu başlıklardan birisi ?Başkalarını sui zanna düşürmeksizin, kadının, Habeşlilere vb bakması babı? şeklindedir. Yine Buhari?den rivayet edilen Fatıma b. Kays?tan ?Kocası onu üç talakla boşadığında Nebi as ona buyurdular ki ?Git İbn Mektum?un evinde iddet bekle çünkü o âmâ bir adamdır. Olur ki, elbiseni çıkarırsın ve o seni göremez. Daha önce ona Ümmü Şerik?in evinde iddet beklemesine işaret etmiş, sonra da şöyle buyurmuştur ?O, ashabın yanına girip-çıktığı bir kadındır. Sen, İbni Ümmü Mektum?un evinde iddet bekle.? Müslim-Talak6 not hadis Buharide bulunamadı. Sünneti Anlamada Yöntem-Yusuf el-KardaviKadının boşama hakkı hulu? Hz. Peygamber sav?in beyanına göre, hulu? üçüncü ve son boşanmaya eşittir. Bundan sonra koca, bekleme devresinde uzlaşma yoluna gidemez. Çünkü bu hak hulu?nun geçerliliğini iptal etmiş olur. Kadın, kocasından boşanmak için malının bir kısmını verir, adam da bunu kabul ettikten sonra kadını bırakmamakta direnirse bu, İslami hükümlere aykırılık ve bir satekarlık olur. Yine de eğer kadın aynı adamla tekrar evlenmek isterse bu olabilir. Çünkü hulu?nun hükümleri boşanma gibi değildir. Peygamber sav erkeğin mehir olarak verdiğinden fazlasını almasını onaylamamıştır. Siret Ansiklopedisi-2Kadınların camide namaz kılması Kadının evde namaz kılması, vaaz-u nasihat dinlemek ya da ilmi sohbetlere iştirak etmek veya Kuranı Kerim dinlemek amacı dışında sadece namaz kılmak için camiye gitmesinden daha üstündür. Ancak yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı camiye gitmesi de daha üstün ve evlâ olanıdır. Özellikle günümüzdeki erkekler kadınlara gerekli dini bilgileri verememektedirler. Şu da var ki, kadının evden çıkması ?camiye de olsa- kocasının izni dahilinde olması gerekir. Kadın camiye gitmek istedikten sonra, itibar edilebilecek bir engel olmadığı sürece erkeğin kadına camiyi yasaklama hakkı yoktur. Müslim Peygamber sav?den şöyle bir hadis rivayet etmiştir ?Allah?ın cariye kullarını camiye gitmekten, alıkoymayınız.? Şeri engeller şunlar olabilir; erkeğin hasta olması, evde küçük çocukların bulunması.. Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-KardaviKadının dışarıda abdest alması Hanefi mezhebinde ayak avret sayılmadığından bir sakınca olmaz. Böyle bir durumda mütemadiyen kadının ayağına bakan kimse günahkar olur. Fetvalar-Halil GönençKadının dışarı çıkması Kadın zaruri ihtiyaçları ve makbul sebepleri için ancak evinden çıkabilir; bu da başını örtüp dış giysilerini giymesiyle mümkün olmaktadır. Siret Ansiklopedisi-2Kadının doktora gittiği için abdest alması Kadın doğum doktoruna gittiği için gusül gerekmez, ancak abdestin tazelenmesi gerekir. Kadın veya erkeğin cinsel organlarına sokulan pamuk vb şeylerin yaş olarak çıkarılmaları halinde de abdesti tazelemek gerekir. Bunlar içinde durduğu müddetçe içe gelen uçları ıslanmış olsa bile abdest bozulmaz. Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanKadının erkek doktora muayene olması Kadın, hasta olduğunda ehliyetli bir kadın doktor varsa ona gidip muayene olabilir. Yoksa erkek bir doktora gider muayenesini ona yaptırır. Erkekte aynıdır. Bedai el-Sanai Fetvalar 2-Halil Gönençkadınların erkeklerin yanında çalışması Bu islamın emrettiği şekilde olursa yani birkaç kadınla birlikte veya açık bir yerde çalışırsa beis yoktur. Ama kapalı bir yerde yalnız yabancı bir kimse ile birlikte kalacak olursa halvet olduğundan haramdır. Mezahibi Erbaadan Halil GönençKadınların görevleri Aslında hak görüş, ev içi ile ilgili konulardaki hizmeti kadına vermektir. ?Kadınların hakları örfe ugun şekilde vazifelerine denktir? Bakara228 İbni Kayyım şöyle demektedir ?Kadınla erkek arasında yapılan mutlak akd, örfe göre gerçekleşir. Örf ise kadının hizmet etmesi, ev işlerini çekip çevirmesidir. Allah Teala şöyle buyurmaktadır ?Erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler? Nisa34 Kadın erkeğe hizmet etmedi mi ?yani erkek kadına hizmetkar oldu mu- kadınlar erkekler üzerine hakim olurlar. Sahabe kadınlarından rivayet edildiğine göre, onlar kocalarına hizmette kusur etmiyorlardı. Ev işlerini kadınlar yerine getiriyorlardı. Ebu Bekir Ra?ın kızı Esma şöyle dedi ?Ben Zübeyr?e hizmet ediyordum. Ev işlerinin tümünü ben yapardım. Atına ot toplar, tımarını yapar hazır hâle getirirdim. Kadınların efendisi Fatımatüz Zehra, Hz. Ali?ye hizmette kusur etmezdi. Efendimize zorluklarından şikayette bulunduklarında Peygamberimiz ev işlerini yapmasını Hz. Fatıma?ya tembih etti. Haz. Ali?ye de dışarıdaki işlerle uğraşmasını söyledi. Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-Kardavi Hukukçular süpürme, mutfak vb ev hizmetlerinin kadına vacip olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Kimine göre bunlar vaciptir, kimine göre vacip değildir, kimine göre de hafif yapması vaciptir. Siyaset-İbni TeymiyyeKadının imamlığı Kadının kadına imam olması kerahetle caizdir. Namaz kıldıran kadın öne geçmez. Ahkamus Sultaniyyeden Malikilere göre caiz değildir. Mezahibi Erbaadan Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt ÖzcanKadının kocasının ismiyle çağırması Bir adamın babasını, bir kadının kocasını adıyla çağırması mekruhtur. Fetevayi HindiyyeKadının koku sürmesi Kadın evinde koku sürünebilir. Ancak evinden başka yerde koku sürmekten men edilir. Çünkü bu fitne ve fesada sebep teşkil eder. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliKadının misafire ikramı Her ne zaman Peygamber as?ın bir misafiri evine gelse Aişe onlara hizmet ederdi. Siret Ansiklopedisi-2Kadının namazdaki şekli Namazların ne farzları ne vacipleri ne sünnetleri ne de edepleri konularında kadınla erkek arasında bir fark yoktur. Dolayısıyla bu zikredilen farklar kadını daha tesettürlü kılar gerekçesi ile fıkıhçıların güzel bulduğu farklardır. Fetavayi Hindiyyeden Zaten İmam Ebu Hanife?den gelen nakle göre ?Kadın da tekbirde ellerini kulak hizasına kadar kaldırır, çünkü elleri avret değildir. Kasani-Bedayi, Merginani-Hidaye Çağdaş Meselelere Fetvalar-Faruk Beşer Farz namazlarda kıyam, namazın farzlarındandır. ?Erkekler görüyor? gerekçesiyle hanımların farz olan kıyamı terkedip, oturarak namaz kılmaları caiz değildir. Diyanetten Günümüz Meselelerine FetvalarKadınların saç kestirmesi Kadının insan saçından yapılmış peruk takması, kaşlarını çekmesi caiz değildir, haramdır. Kadın saçını erkek saçına benzer şekilde keserse haramdır. Ancak kadın saçını erkeğe benzemecek şekilde kısaltsa ve bu memleketinde âdet olduğu için arkadaşlarının ayıplamasına sebep olmazsa bunda bir beis yoktur. Gayetül Me?mul Fetvalar-Halil GönençKadının sesi Şafi ulemasının kaydettiklerine göre kadının sesi avret değildir. Hanefi mezhebinde de en kuvvetli görüşe göre avret değildir. Bazı ulemaya göre namazda avrettir onun dışında avret değildir. İbni Abidinden Fetvalar-Halil Gönenç Tercih edilen kavle göre kadının sesi avret değildir. Nevazil isimli kitapta ise kadının sesi avrettir, der. Kadının Kuranı kadından öğrenmesi daha makbuldür. Kurtubi der ki; zekası kıt olanlar zannetmesinler ki, biz kadının sesi avrettir, demekle konuşmasını kastediyoruz. Bu anlayış doğru değildir. Biz ecnebi erkeklerin ihtiyaç olursa kadınlarla konuşmalarına cevaz veriyoruz. Yalnız kadınların yüksek sesle konuşmalarını, seslerini uzatmalarını, yumuşatmalarını ve aruza göre okumalarını caiz görmüyoruz. İbni Abidin-2Kadınla oturma ?Bugünden itibaren kocası bulunmadığı zaman hiçbir kadının evine girmeyiniz. Ancak yanında bir veya iki kişi olursa müstesnâ. Müslim Her ne zaman Peygamber as?ın bir misafiri evine gelse Aişe onlara hizmet ederdi Siret Ansiklopedisi-1_Afzalur Rahman Nevevi yukarıdaki hadisle ilgili olarak diyor ki ?Hadisin zahirine bakılırsa beraberinde iki üç kimse bulunan bir adam kendisine ecnebi sayılan bir kadınla bir yerde bulunabilecektir. Ulemamıza göre meşhur kavil ise bunun haram olmasıdır. Şu halde hadis, salâh ve doğruluklarından dolayı kendilerinden kötülük beklenmeyen bir cemaat bir kadının yanına girebilir diye tevil olunur. Kadı Iyaz da bu tevile benzer bir işarette bulunmuştur.? Sahihi Müslim Tercümesi 9-Ahmed Davudoğlu Ensardan bir adam bir misafir alır. Hanımı çocuklara hazırladığım yemekten başkası yok, der. Adam; ben misafirin yanında oturuyorum. Sen çocukları avut ve uyutmaya çalış. Ne zaman ki uyurlarsa yemeği getir önümüze koy ve bir bahaneyle kalkıp çırayı söndür ki, kendisiyle beraber yemediğimizi bilmesin ve utanmadan doyasıya yesin, dedi. Peygamber Efendimiz ?Cenabı Hak, bu akşam misafirinize karşı yaptığınız hareketten çok hoşlanmıştır? buyurdu. Müslimin rivayetinde bu kişinin Ebu talha olduğu kayıtlı Hayatüs Sahabe-2 Said b. As?ten Peygamberimiz Aişe?nin elbisesini giyerek uzanmıştı. Ebu Bekir izin isteyince verdi. Sonra Ömer ra izin istedi ona da verdi. Daha sonra Osman ra izin istedi. Peygamberimiz kalkıp oturdu. Aişe?ye de ?Kendini topla? buyurdu. Osman ra çıkınca da ?Osman içeri girdiği zaman eğer seni yanımda görseydi ne konuşur ne de çıkıncaya kadar başını önünden kaldırırdı.? Dedi. Hayatüs Sahabe-3 Bir müslümanın evine akrabası dışında kalan dost ve arkadaşlarının da gelmesi tabiidir. Bu durumda kadın ve erkeklerin beraber oturması ve evin kız veya kadınının misafirlere hizmet etmesi mevzu bahis olabilir. Ashabdan Ebu Useyd evlenirken zifaf gecesi, Hz. Peygamber sav?i ve dostlarını davet etmiş, fakat onlar için yemek hazırlamamamış ve bir şey de ikram etmemiştir, ancak eşi geceden, bir tas kabın içinde hurma ıslatmış, bunu ezip sulandırmış ve misafirlere ikram etmiştir. Buhari-Nikah, Müslim-Eşribe İbni Hacer, Ayni gibi Buhari şarihlerinin işaret ettiği üzere bu hadisi şerif vb?den şu netice çıkarılmıştır Kadın, kocasının arkadaşlarına hizmet edebilir ancak bu durumda tesettüre riayet etmesi, tarafların kötü duygulara kapılmaktan emin olmaları, tahrik edici davranışlardan kaçınmaları şarttır. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Aile içinde mahrem olmayan yakınlar veya yabancılar bulunduğunda kadınlar tesettürlü olarak yanlarında bulunabilir, aynı sofrada yemek yiyebilir, aynı kaptan su içebilirler. Kadının hamile olması bu konuda farklı hüküm getirmez. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman İslam, aralarında nikah bulunmayan ve nikah düşecek kadar da birbirine yabancı olan kadın ile erkeğin, üçüncü şahsın bulunmadığı ve ansızın gelme ihtimalinin de söz konusu olmadığı zaman ve zeminlerde başbaşa kalmalarını yasaklamıştır. Sonsuza Yürüyüş-Hekimoğlu İsmail Zinetlerini, dolayısıyla zinet yerlerini, ayet ve hadislerin istediği ölçüler içerisinde ve özellikle de el-Ahzap 59. cilbab ayeti gereği kapadıktan sonra, kadınların, erkeklerin yanında, halvet de değillerse, oturamayacaklarını söyleyen bir nass yoktur. Ama bu yine de kötü duygulara sebep olmuyorsa kaydına bağlanmış, her yönüyle cazip ve latif bir varlık olan kadında, koku, teberrüc süs, kırıtma vb bulunmaması şartıyla caiz görülmüştür. Bütün bunlara dikkat edildikten sonra kadının, yanında yakınları varken, yabancılarla aynı sofrada yemek dahi yiyebileceğine fetva verilmiştir. Ancak buna gerek olup olmadığı ayrı bir konu olduğu gibi, takvaya uygun olan da elbette, tabiiliği aşmayan ?haremlik-selamlık? uygulamasıdır, denilebilir. İmam Malik ?Kadın, mahremi olmayan erkekler ve uşağıyla berabebr yemek yiyebilir. Kocasıyla beraber iken kocasının yemek yediği kimselerle yemek yiyebilir. Der. Haraşi Bir erkeğin, yabancı hür bir kadınla, bir evde başbaşa kalmaları, harama yakın mekruhtur. Serahsi, Tahavi Ancak bulundukları odaların araları kesikse ve her birinin ayrı ayrı kilidi varsa; ya da kilidi yoksa da aralarında duvar ve perde gibi bir engel olup, erkek de güvenilir birisi ise veya kadının yanında bir mahremi, ya da cinsel ilişkide bulunamayacak, ancak saldırıyı önleyebilecek derecede yaşlı bir kadın varsa, veya erkek o derece yaşlı kadın gibi yaşlı ise veya yanında bulunduğu kadın borçlu olup, erkek onu takip için orada bulunuyorsa, halvet haram değildir. Bazı fıkıh kitaplarında haramdır denilir, Mesela; İbni Nüceymin El-Eşbah ven Nezair kitabında erkek yabancı kadınlarla, birden çok olsalar da bir arada bulunamaz. Alauddin Abidin Serahsinin ifadesine dayanarak bazıları; bir erkekle bir kadının halveti, yabancı da olsa, bir başka erkeğin bulunmasıyla önlenmiş olur, ancak mahremi ve güvenilir bir yaşlı kadın dışındaki yabancı kadınlarla ortadan kalkmaz ve erkeğin birden çok yabancı kadınla başbaşa kalması da, harama yakın mekruh olur, demişlerdir. Serahsi-Mebsut Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerKadınla tokalaşma Yabancı bir kadının yüzüne ve eline, el sürmek ?her nekadar şehvetten emin olsa bile- helal olmaz. Fetevayi Hindiyye Şehvetlenilmeyen ihtiyar kadınla musafaha yapmakta bir beis yoktur. İbni Abidin-2Özellikle belirtmek gerekirse, kadın ve erkeğin tokalaşmasını yasaklayan bir ayet olmadığı gibi Hz. Peygamberin bu yönde herhangi bir sözü de yoktur. Mevcutlar zayıf kabul edilir Resulullah döneminde kadınlarla erkeklerin tokalaşmaları gibi bir adet yoktu. Bu sebeple bu yöndeki açıklamalardan sarih bir yasaklama hükmü çıkarmak doğru olmaz. Yaygın olarak kabul edilen bir fıkıh kuralına göre, harama götüren şeyde haramdır. Tokalaşmada bu kuraldan yola çıkılarak haram kılınmıştır. Bu tokalaşmanın zinaya götürme ihtimali zayıfladığında hükümde haramlıktan mekruhluğa indirilmiştir. Zinaya götürme hususu da kişiye ve toplumlara göre değişkendir. Dinin açık ilkelerinde değişkenlik söz konusu olmazken onları koruyucu mahiyetteki dolaylı sınırlama ve tedbirlerde bundan söz edilebilir. Bu itibarla fertlerin, dinin bu önlemlerle korumak istediği ilkeleri ve sakındırmak istediği hususları bilmesi ve davranışlarını ona göre ayarlaması, bu konuda bireysel insiyatif ve sorumluluğa alan bırakması gerekir. Diyanet İslam İlmihali-2Erkekler ve kadınlar enişteleri, yengeleri, baldızları veya yabancı kadın ve erkekler ile musafaha toka yapmamalıdırlar. Bunlar her haramdır. İkaz-Mehmet Güleç Bazı alimler ise burada şehveti esas almış, şehvetin söz konusu olmadığı durumlarda mesela el sıkışmanın caiz olduğun söylemişlerdir. Şerbasi-Yeselunek Kadınla tokalaşma, kadın genç ve şehvete sebep olabilecek durumda ise, haramdır. Fetevayi Hindiyye Ancak şehvet duyulmayacak derecede ihtiyar olan bir kadınla musafaha etmekte bir beis yoktur. Hz. Ebu Bekir, süt annesinin kabilesinden olan ihtiyar kadınlarla musafahalaşırdı. Allah Resulünün de biatta ihtiyar kadınlarla musafaha yaptığı rivayeti mevcuttur. Sabuni-Revai Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer Şehvetsiz tokalaşmak caizdir. Peygamberimiz cariyenin elinden tutmuştur. İmam Ahmed, Buhari-Edep 61 Dokunma ile ilgili hadisteki tehdidi cinsi birleşme olarak anlıyor. Sünneti Anlamada Yöntem-Yusuf el-Kardavi Peygamber sav?e biat eden kadınlar dediler ki Ey Allah?ın Rasülü biat ederken elimizi tutmadınız. Peygamber sav kadınların elini tutup tokalaşmam, buyurdu. Ahmed, Nesai, İbni Mace Peygamber sav bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor ?Sizden birinizin başına iğne ile dürtülmesi, kendisi için helal olmayan kadına dokunmaktan daha hayırlıdır.? Fetvalar 2-Halil GönençKafir anne babayla ilişki İyi mücadele için ana-babanın müslüman olması şart değildir. Esma binti Ebu Bekir ra?den ?İman etmemiş annem, müslümanlar ile Kureyşli müşrikler arasında barış anlaşması olduğu dönemde babası ile geldi. Peygamber sav?in tavsiyesini almaya gittim ?Annem geldi ve teveccühümü ümid ediyor? dedim. Peygamber as buyurdu ki ?Evet, annene karşı iyi ol? Buhari Siret Ansiklopedisi-2Kafir demek Ne darul islamda ne darul harbde hiçbir müslüman diğer bir müslümanı tekfir edemez. Müslümanların küfre girip girmediğine şeri mahkemeler karar verir. Çünkü tekfir bir mahkeme işidir. Salim el-Behsenaviden Darul Harb Fıkhı-Mustafa Çelik Hakkı bilmelerine rağmen inkar eden kafirleri tekfir etmek caiz iken; cahillerin tekfir edilmeleri caiz değildir. Bu kimselerin ne ve açık bir şekilde uyarılmaları ve kurtuluşa davet edilmeleri gerekir. Rabbani Yol ve Sünnetullah-Said Hakim Düşüncesi, inancı, sözü ve fiiliyle kafir olan biri tekfir edilmeyip, işlediği suçun cezası verilmezse, toplum fertleri arasında dağılan bu tip şahıslar aşıladıkları batıl düşüncelerle neslin bozulmasına sebep olacaklardır. Aile fertleri ve akrabalar böyle birinden nefret edeceklerdir. Tekfire karar verecek kişi kelam ilminde münakaşa edilen meseleleri derinlemesine ihata edecek, fıkhın ve fıkıh usülünün inceliklerini anlayabilecek ve bunlara göre olayı değerlendirip neticeye varabilecek kapasiteye ve bilgiye sahip olmak zorundadır. İman Küfür Sınırı-Saim Kılavuz En güzeli bizlerin insanları küfürle itham etmekten ziyade, yapılan bir amelin veya sözün küfür olduğunu biliyorsak, şahsa hitaben bu söz ya da amel küfür sözüdür, bunu yapanın durumunu Allah bilir demektir Bir kimsenin küfür mü, değil mi diye tereddüt edilen bir işi, ya da sözü, doksan dokuz ihtimalle küfre yorulsa, bir ihtimalle de imana hamletme imkanı bulunsa biz onu imana hamleder ve o iş ya da sözüyle ona kafir denilemeyeceğini söyleriz. Çağdaş Meselelere Fetvalar-Faruk Beşer Onun için Allah?ın fethinden olduğu iddiasıyla söylenen her söz için bakarız, şayet Allah?ın kitabı ve Rasulünün sünnetine uyuyorsa baş göz üstüne. Ama onlara uymuyor fakat kişinin itikadı düzgün ameli salih olup sözü tevil kabul ediyorsa, onu, şahsın bu itikad ve ameliyle uyuşacak şekilde tevil ederiz. Tevil kabul olmayıp ondan sadır olduğu kesin ise ilim ve istikamet ile bilinen bir kimse olsa bile bu sözünden dolayı hangi cezayı hak ediyorsa ona o hükmü verir ve bundan dolayı tevbe etmiş olması ihtimalini veririz. Ancak şunu da göz önünde bulundurmalıyız ki, dinden olduğu zaruri olarak bilinmeyen hususlarda hükmü ehli verir. Şayet dinde bilinmesi zaruri şeylerden ise, o mesele hakkında her müslüman hüküm vermeye yetkilidir. Tartışmalar-Said Havva Bir müslümana ?Ey kafir? diye küfreden kimse, şeran tazir olunur. Bu sözü söyleyen kimse kafir olur mu? Eğer bu sözüyle islam akidelerine inanan muvahhid bir müslümanın küfrünü itikad ederse, kafir olur. Fakat o müslümanın küfrü gerektiren bir şey işlemesiyle küfrünü itikat ederse, kafir olmaz. Bu kaville fetva verilir. Vehbaniye Şerhi İbni Abidin-8 Fetih?te zikredilmiştir ki; ?Bir kimse inanmasa bile şaka yoluyla küfür kelimesini söylese ?Allah?a sığınırız- mürted olur. Çünkü dini hafife alıp küçümsemiştir. Buna göre küfür kelimesini şaka yoluyla söylemek inad küfrü gibidir. Kitaplarda zikredilen küfür kelimelerinden hiçbiriyle, bir kimsenin küfrüne fetva verilmez. Ancak, alimlerin küfrüne ittifak ettikleri surette, onun küfrüne hükmolunur. Metin nitekim bir kimse, KALP İLE TASTİK ETSE BİLE puta secdede bulunuyorsa veya Mushafı Şerifi pisliğe atsa, kafir olur. Çünkü bunlar dini yalanlama hükmündedir. Akaid Şerhi Nurul Ayn?de zikredilmiştir ki, ayeti kerime ve mütevatir haberin delaleti kesin olmazsa yahut haber mütevatir olmazsa yahut haber kesin olur fakat kendisinde şüphe bulnursa yahut icması bütün mütün müctehidlerin icması olmazsa yahut sahabenin icması olup bütün sahabenin icması olmazsa yahut bütün sahabenin icması olur fakat tevatür yoluyla sabit olmadığı için kesin olmazsa yahut kesin olup fakat sukûti icması olursa bu suretlerin her birinde inkar eden kafir olmaz."?Bahır?da zikredilmiştir ki; Bu hususta asıl kaide şudur Bir kimse haramı, helal itikat ederse bakılır; eğer haram ligayrihi başkasından dolayı haram olursa, mesela; başkasının malı gibi, kafir olmaz. Eğer haram liaynihi Kendinden dolayı haram olursa yine bakılır, eğer haram liaynihinin delili kesin olursa yine kafir olur, delili kesin olmazsa kafir olmaz. Bazı fukahaya göre bu tafsilat alim hakkındadır. Cahil haram liaynihi ile haram ligayrihinin arasını ayırt edemez. Cahilin helal itikat ettiği haram, kesin delille sabit olan haramlardan olursa kafir olur. Aksi takdirde kafir olmaz. Mesela cahil, şarap haram değildir, derse kafir olur. İbni Abidin-9Kafirlerin elbiselerini giymek Gayri müslimlerin giydikleri elbiseleri giymekte bir beis yoktur. Ancak bir memlekette adet olmayıp, halkın nazarı dikkatini çeken kıyafete bürünmekte doğru değildir. El-Mugire b. Şube?nin şöyle söylediği rivayet edilmiştir. Peygamber sav kolları dar bir Rum cübbesi giymişti.Buhari-Müslim bu gün giydiğimiz palto da dinen cübbe sayılır. Fetvalar-Halil GönençKafirin emri altında çalışmak Bir müslüman bir kafirin emri altında bulunsa yani bizzat kendi şahsına hizmet ederse mutemed görüşe göre tenzihen mekruhtur. Fakat şahsına değil, tarla, fabrika, ziraat ve ticaret gibi işlerinde çlışırsa mekruh sayılmaz.MezahibdenHalil GönençKafirlerle alışveriş yapmak Kafirlere savaş aletleri satmak haramdır. Ama yiyecek maddelerinin, kumaşın satılması istihsanen caizdir. Ama bu hüküm müslümanların bunlara ihtiyacı olmadığına göredir. Bunlara müslümanlar muhtaç olurlarsa satılmaları caiz değildir. İbni Abidin-8Kafirlerle oturmak İslamı tebliğ edip anlatmak için kafir olsun, fasık olsun herkesle oturmak caizdir. Halil GönençErkeğin kadını muayene etmesi Kadın, hasta olduğunda ehliyetli bir kadın doktor varsa ona gidip muayene olabilir. Yoksa erkek bir doktora gider muayene olur. Erkekte aynıdır. Bedai el-Senai Halil Gönenç-FetvalarKalp temizliği Abdullah b. Amr?in anlattığına göre Resulullah sav?e en mükemmel insanın kim olduğu sorulması üzerine şu cevabı vermiştir ?Kalbi kirden arınmış ve dili doğru söyleyenler? Etrafındakiler dili doğru söyleyeni anladıklarını fakat ,kalbi kirden arınanları anlamadıklarını söylemeleri üzerine Rasulullah sav ?Pâk olan, günahtan, şüphe, hile, yalan ve hasetten arınmış olan? buyurmuştur. Siret Ansiklopedisi-1_Afzalur Rahman Hz. Ömer ra?ın Sa?d b. Ebi Vakkas?a tavsiyesinden ?Şunu da bil ki kişi, kalbinin temiz olmadığını iki yoldan öğrenebilir Eğer kişi hak yolunda kendisini övenlerle yerenleri bir tutarsa kalbi temizdir. Diğer yol da, kişinin kalbinden diline hikmet dökülmesi ve halk tarafından sevilmesidir. Taberi Hayatüs Sahabe-2 Osman ra?den ?Eğer kalpleriniz temiz olursa Allah?ı anmaktan usanç duymaz? Hayatüs Sahabe-4Kametle ilgili meseleler Hanefilere göre cemaat ?haya alel felah?ta imam ayağa kalktıktan sonra ayağa kalkar. Kametin kıbleye yönelerek ve yürüyüp konuşulmadan getirilmesi sünnettir. Hanefilere göre, imamlık edecek kimsenin müezzinlikte yapması en faziletlisidir. Çünkü peygamberimiz sav ez-Ziya?da bildirildiğine göre bir yolculukta ezan okuyup kamet getirmiş ve öğlen namazını kıldırmıştır. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Müezzin kamet getirirken mescide giren kimse imam mihraba geçinceye kadar oturur. Ayakta beklemesi mekruhtur. Oturur, müezzin ?hayya ale?l felah? cümlesine varınca kalkar. İbni Abidin-2 Kamet getirirken yürümek mekruhtur. İbni Abidin-2Kametten önce ihlas okumak Bu bidattır. Kuran dinlemek farzdır. Halbuki bu esnada cemaat nafile ile meşguldür. Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan Kametten önce ihlas suresi ya da daha başka şeyler okumak bidattır. Bu tür okuyuşlar zaten klişeleşmiş hale geldikleri için kimse onları, şuuruna vararak Kuran gibi dinlememektedir. Çağdaş Meselelere Fetvalar-Faruk BeşerKaranlıkta namaz kılmak Karanlıkta namaz kılmak sahih ise de ışık yakmak mümkünken karanlıkta namaz kılmak birkaç bakımdan mekruhtur. Işık, asgari secde yerini görecek kadar olmalıdır. Fetvalar 4-Nevzat AkaltunKardeşe zekat Ahmet?in fakir olan kardeşine zekat vermesi caiz olur. Nevzat Akaltun Fetvalar 1Karşılama, temel atma kurbanları Törenlerde birinin gelmesinin şerefine kurban kesmek, puta veya o gelen kişiye ibadet maksadıyla kesilen kurban değildir. Bu hayvanlar ya o kişinin gelişine şükran olarak, ya da kurban niyeti olmaksızın, gelenin şerefine, şuna buna et yedirmek için kesilir. Bu maksatla kesilen hayvanın eti haram olmaz. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Bir insan için kurban kesilmesi küfürdür ve kesilen meyte hükmündedir, yenmez. Hacıların ya da gazilerin kudümü gelişleri için hayvan kesilmesi de küfürdür? denmiştir. Hindiyye Yeni alınan araba, ev, atılan temel vb şeyler de aynıdır. Yalnız burada şu incelik vardır, başkası için demek, keserken başkasının adını anarak demektir. Binaanaleyh, bir büyük zatın gelişine, ev ya da araba almasına duyduğu sevinçten ötürü kurban keserse bu küfür olmadığı gibi kesilen hayvan de leş olmaz, eti yenir. Şeyh Davud-İçtihad Tartışması Bismillah diyerek kesse dahi bir kimsenin yoluna, bir evin temeline, bir arabanın tekerine vb kesilen, kanı oraya buraya sürülen kurban en azından çirkin bir bidattır, küfrü gerektirmese dahi günahı gerektirir ve etinin yenmesi de şüpheli olur. Zaten bu kurbanı görenler, filan, falanın gelişi için, yada filan iş için kurban kesti derler ki, bu da onun kesiliş gayesinin Allah için olmadığını gösterir. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerKasaptan alınan et Netice olarak müslümanların yaşadıkları bölgelerdeki mezbahalarda kesim işlerini yapan kasaplar, ateist olmayan Ehli Kitap kimselerdense ve kesimi Allah?tan başkası adına yapmıyorlarsa, meseleye yaklaşımımız, bunların kestiklerinin yenilebileceği noktasındadır. Tartışılan Sorular-Mehmet Alagaş Halkının çoğu müslüman veya kitap ehli olan ülkelerde, kesilmesi gereken hayvanların etleri yenebilir. Resulullah sav?e ?Ya Resulallah gittiğimiz yerlerde bize et getiriyorlar, keserken besmele çekip çekmediklerini bilmiyoruz, bunu yiyelim mi diye sordular?, ?Allah?ın adını anın ve yiyin? cevabını aldılar. Buhari-ZebaihKaynana ve kayınpeder ilişkileri Baba dostlarına iyi muamele etmek ve eşlerinin anne-babası sağ ise onları toplumsal anlayışa göre kaynana ve kaynata görmeyerek, birer anne ve baba gibi kabul etmektir. Şanı yüce Rabbimiz kendisine kulluk eden müminlerin anne ve babalarına nasıl değer veriyorsa, herhangi bir müminde kendisine hizmet eden hanımının veya kendisi için çalışan kocasının anne ve babasına da aynı değeri vererek, onlara güzel muamelelerde bulunmak durumundadır. Kişiye Özel-Mehmed AlagaşKaza namazını mescitte kılmak Kaza namazlarını mescitte kılmak mekruhtur. Zira namazı geciktirmek günahtır. Bunu meydana çıkarmamalıdır. Bezzaziye İbni Abidin-2Kerahat vakitlerinde Kuran okumak Bahr?da, Buğye?den naklen ?Kerahat vaktinde Peygamber sav?e salâvat getirmek Kuran okumaktan efdaldir? denilmiştir. Dikkat edin yasaktır değil, efdaldir. İbni Abidin-2Kısa kollu gömlekle namaz Erkeklerin uzun kollu gömlekle kollarını sıvayarak namaz kılmaları mekruh ise de kısa kollu gömlekle namaz kılmaları mekruh değildir. Günümüz Meselelerine Fetvalar-Diyanet VakfıKıyafette teşebbüh ve şapka giymek Teşebbüh, yani kafir ve fasıklara benzemek yasaktır. Şapka Osmanlı döneminde sırf gayri müslümleri taklid gayesiyle giyilmesi bakımından teşebbüh alameti sayılırdı. Fakat bugün şapka giymede gayri müslimleri taklid söz konusu değildir. Belki adet böyle olduğu için giyilmektedir. Bu itibarla niyette gayri müslimlere benzem söz konusu olmayınca şapka giymek teşebbüh alameti sayılmaz. Halil Gönenç-Fetvalar40 ve 52. Geceler Ölünün 40 ve 52 gecesi ile ilgili hiçbir şey varid olmamıştır. Böyle gecelerde özel merasim tertip etmek doğru değildir. Bu cahil halkın uydurduğu bir bidattir. Halil gönençKız istemek nikah sayılır mı? Bir kimse nikah maksadıyla kız istemeye kalabalık kimseler gönderir de, kızı babası veya velisi, onların huzurunda tezviç ederse sahih olur. İçlerinden yalnız konuşan dünür sayılır. Kalanlar nikaha şahittirler. Bununla fetva verilir. Fetih İbni Abidin-5Kredi Almak Bu kesinlikle haramdır. Çünkü bu Muhammed sav?in alanı, vereni, yazıcısını ve şahitlerini lanetlediği faizin kendisidir. Böyle kesinlikle haram olan işlerin helallik kazanabilmesi için gerekli azık, elbise ve tedavi edilmediği takdirde hayata mal olacak hastalık gibi nedenlerinin olması gerekir. Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-Kardavi Faiz ödeyenin darda kalmış olması onu günahtan kurtarabilir; ancak bunun için bazı şartlar vardır 1- Faizli borç almanın sebebi zaruret veya haklı bir ihtiyaç olacaktır; lüks harcamalar ruhsat kapısını açmaz. 2- Daha önce bütün kapılar çalınacak, faiz vermeden ihtiyacı giderme yolları aranacaktır. 3- Alınan borç zaruret ve ihtiyaç miktarını aşmayacaktır. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Bir müslümanın başka imkanı yoksa, faizsiz kredi de bulmamıyorsa mesken edinmek, kiralayacağı bir yere peşinat ve dipozit ödemek, işini kurmak için alet, tezgah, makina vb temin etmek maksadıyla faizli kredi alır, bu durumda faiz ödemek kendisi için caizdir, bundan dolayı günahkar olmaz, günahkar olanlar onu bu durumda bırakanlar, islamın sosyal adalet ve dayanışma kurumlarını ihmal edenlerdir, cemaattır, toplumdur. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Ancak burada enflasyon oranı faiz oranından çok çok düşük olduğundan pozitif faiz olmasa da bir negatif faiz gerçekleşmekte ve krediyi alanın faiz vermesi şöyle dursun, para değerinin düşmesiyle, aldığının çok azını vereceğinden devletten faiz almaktadır. Problem buradadır ve aslında milletten alınan bu fazlalığın tekrar millete verilmesi şartıyla bu tür krediler caiz olmalıdır, demektedirler. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer Bir hususun altını çizmekte fayda var ?Enflasyon kadar faiz, riba değildir? hükmüne katılmıyorum. Anlatmaya çalıştığım bu değil. Bazı hocalarımız, enflasyon %80 ise bankaların %80 dolayında verdikleri faizler riba hükmüne girmez diyorlar. Bu hükmü iki bakımdan sakıncalı buluyorum. 1. Enflasyon tam bir sıhhatle ölçülemediği için, iki oran arasındaki küçük farklar faiz şüphesini artırır. 2. Böyle yapmakla, faizci bankacılık sistemini meşrulaştırmış oluruz. Benim anlatmaya çalıştığım, devletin hepimizden topladığı vergilerden meydana getirdiği bir takım fonları, hakkımız olduğu halde kullanmamamız halinde, bunu rakiplerimizin kullanacağı ve piyasada aleyhimize bir rekabet ortamının meydana geleceğidir. Aslında gerek konut, gerek tarım veya ihracat kredilerine faiz hiç uygulanmayabilir ve devletin ilave bir zararı olmaz. Mesela, yüzde 30 faizle iki yıllığına verilen bir konut kredisinin bileşik faizi 69 milyondur. Bugün aldığınız 100 milyon TL karşılığında, iki yıl sonra 169 milyon Tl ödersiniz. Devlet bu parayı normalde %80 faizle banka kredisi olarak kullandırmış olsaydı, iki senenin sonunda 324 milyon olurdu. Yani, evi olmayan vatandaşa 155 milyon liralık transfer yapılmıştır. Devlet dese ki, krediyi bir yıl sonra ödeyeceklerden hiç faiz olmayacağım, vatandaşa sadece 80 milyon liralık bir transfer yapmış olur. Ve birçok vatandaş, bu şıkkı tercih edebilir. Devletin görünürde faizli olan şıkkı tercih etmesi, birçok dindar vatandaşın bu haktan faydalanmasını önlemek içindir. Mustafa Özel-7 Haziran 1996 Yeni Şafak Dikkat! Yazar bir fıkıhçı değil bir ekonomisttir...Yukarıdaki yazının devamı niteliğinde Devlet vatandaşa %30 faizle kredi verdiği takdirde, vatandaş bu krediyi kullanarak %80 enflasyona karşı %50 kazançlı çıkıyor, diyorsunuz. Peki Devlet bu durumda %50 zararlı çıkmış olmuyor mu? Devlet aleyhine zarara yol açmış olmakla faizli bir muamele yapmış olmaz mıyız? Olmayız. Devlet bu transferi fakir fukaranın ev sahibi olması için yapıyor. Bir nevi zekat fonundan fakirlere yardım edilmesi gibidir bu. Ancak, 7 Haziran tarihli yazıda da belirttiğim üzere, eviniz olduğu halde bu transferden faydalanırsanız, yoksul bir insanın hakkını gaspetmiş olursunuz. 19 Haziran 1996 İslam her çeşit faizi azıyla ve çoğuyla kıyamete kadar haram kılmıştır. Enflasyonun altında kalan faizlerin haramlığın dışında tutulması diye bir şey yoktur. Bir lira da olsa faizdir ve haramdır.Ziya Eryılmaz-Meseleler ve ÇözümlerKız kaçırma Kızlarını evlendirmede islami esasları ölçü almayan anne-babaların, başka dünyevi gerekçelerle vermemeleri halinde kızlarını karşılıklı rıza ile kaçırarak evlenmek Hanefi mezhebine göre caizdir. Şafii mezhebine göre değildir. Ama islama zıt hareket etmeyen anne-babanın kızı da Allah?ın rızasının babanın rızasına bağlı olduğunu bilmelidir. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerKoçun yumurtalıkları Kesilen koçun yumurtalarının yenmesi dinen mekruhtur. Fetvalar 4-Nevzat AkaltunKokmuş etin yenmesi Kokmuş eti yemek haramdır. Halebi ?Necis olduğu için değil, zarar vereceği için haramdır? der. İbni Abidin-1Kolonya Kolonya içinde alkol maddesi bulunduğunda necistir. Bir yere isabet ederse onu yıkamak icap eder. Hanefi mezhebinde fetva var ise de sakınmaları daha evladır. Fetvalar-Halil Gönenç İspirto ve kolonya İmam Azam?a göre necis değildir. Ezber Mecellesi Fetvalar-Nevzat Akaltun Bu mesele içkinin pis olup olmaması ile ilgili bir meseledir. İmam Serahsi ve İmam Kasâni?nin tasniflerine göre;1- Şarap çiğ üzüm suyunun, kabarıp keskinleşerek köpük atmış halidir İmamayn?e göre hamr olabilmesi için köpük atması şart değildir. Bu bütün imalara göre kabamuğallaza pisliktir. Bir dirhem miktarından fazlası namaza Yaş ve kuru hurmadan ve kuru üzümden yapılan içkiler seker,fadîh, nakî. Bunlar da aynen şarap gibi kaba pisliktirler. Pis olmadıklarına dair bir rivayette vardır. Ebu Yusuf?a göre hafif pislik olup; sadece fazla miktarı namaza Yedi grup içkinin geriye kalanları ise- sarhoş edenlerini içmek haram olsa dahi- pis olmayıp namaza mani bunlardan şu sonuca varabiliriz; Hanefi mezhebinde, özellikle Ebu Hanife ve Ebu Yusuf?a göre üzüm ve hurma dışındaki şeylerden yapılan içkiler, sarhoş edenlerini içmek haram olsa bile pis değildirler. Kolonya, şampuan, esans, parfüm vb sıvılar üzüm ve hurma dışında bir şeyden yapılıyorsa- ki şu anda hepsinin öyle olduğunu sanıyorum- veya bu iki şeyden yapılsa dahi sarhoş edici alkol ihtiva etmiyorsa bu iki imama göre pis değildirler, namaza mani olamazlar. Alkol ihtiva etmeleri halinde diğer bütün imamlara göre pistirler. Bu durumda müslümanların önünde iki yol vardır; ya takvaya ve ihtiyatlı olana sarılıp, en azından şüphelidir, diyerek kullanmamak; ya da fetvayı esas alarak bu tür sıvılardan sakınmamak. Bunların her ikisine de bir şey denilemez. Fetvalarla Çağdaş Hayat- Faruk BeşerKollar sıvalı iken namaz kılmak Bir kimsenin, elbesesinin kollarını dirseklerine kadar sıvayıp, kolları açık namaz kılması mekruhtur. Fetevayi Kadihan?da da böyledir. Fetevayi HindiyyeKotla namaz Şart olan, avret sayılan mahallerinin, cildin rengi belli olmayacak şekilde örtülmesidir. Vücut hatlarının belli olması, cildin rengi görülmedikten sonra, namaza mani değildir. Ceziri, ö. N. BilmenKölelerin satışı İki yakın akraba olan, biri küçük diğeri de onun nesep yönünden akrabası ve büyük ise bu iki kölenin birbirinden ayrılarak satılması caiz değildir. Zira Hz. Peygamber, baba ve anadan biriyle küçük çocuğunu ayıran kardeşle kardeşi birbirinden ayıran kişilere lanet etmiştir. İbni Mace İbni Abidin-10Köpek havlaması ve horoz ötmesi Köpek havlayınca euzü çekilir. Ebu Davud?dan hadis var. Horoz ötünce Allah?tan fazilet ve ihsan istenir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliKumar Bakara tefsirinde Razi derki İbni Sirin, Mücahid ve Âta?dan; kendisinde kaybetme riski olan herşeyin, hatta çocukların cevizle oynadıkları oyunların kumar olduğunu söyledikleri rivayet edilmiştir. Tefsiri Kebir-Fahruddin RaziKunut duasının anlamı Ey Rabbimiz! Biz ancak senden yardım dileriz. Sana istiğfar ederiz. Hidayeti senden bekleriz. Sana iman eder, yaptığımız hatalardan dolayı sana tevbe ederiz. Sana tevekkül eder, sana güvenir ve dayanırız. Her hayrın her nimetin senden olduğunu itiraf ederek sana teşekkür ettiğimiz gibi ayrıca sana küfredip duranları alaşağı ederiz. Surelerle Yolculuk_Mustafa UzunKuran okutmasahabeye Peygamber sav zaman zaman sahabileriyle birlikte oturup kıraati güzel olan sahabilerinden birine, kendilerine Kuran tilavet etmesini teklif ederdi. Acuri?den Asrı Saadette İslam-1Kurana karşı ayak uzatmak Kuranın bulunduğu tarafa ayak uzatmak eğer aynı hizada değilse mekruh olmaz. Keza, Kuran çivide asılı olduğunda, bir kimse, o istikamete ayaklarını uzatsa, bu mekruh olmaz. Garaib?de de böyledir. Fetevayi HindiyyeYatarken Kuran okumak Ayakta ve yatarken de Kuranı Kerimi okumakta bir beis yoktur. Hindiyyeden Fetvalar_Halil GönençKuranı Kerimi okumak ve dinlemek Bir kimse bir kitap yazmakla meşgulken birisi gelip Kuranı Kerimi yüksek sesle tilavet eder ve onu dinlemek mümkün olmazsa yüksek sesle Kuranı tilavet eden kimse vebale girer.Hindiyye Kuran okuyanın yanındakilerin dinlemesi mümkün değilse, sessizce okuması gerekir. Halil Gönenç-FetvalarKuran toplantıları Maliki mezhebinde bir sureyi mesela yasin suresini okumak için toplanmak mekruhtur. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliKurbanlık Kulak ya da kuyruğunun üçte birinden fazlası kopuk olmamalı, yaratılıştan kulaksız olmamalı, doğuştan kuyruğu yok olmamalıdır. Sığırın dişisi tercih edilmelidir. Koyun boğazlamak sığırın yedide birine iştirakten daha iyidir. Kıymette eşit olduğu takdirde koç diğer koyunlardan efdaldir. Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt ÖzcanKurban derisi Kurban derisi sadaka olarak verilebilir veya evde kullanmak üzere işlenebilir. Hidaye TercümesiKurban etinin taksimi Tahmini taksim caiz değildir. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviKurbanın eti nerelere verilir? Kurban kesen zat onun etinden dilediği kimselere verebilir. İster zengin, ister fakir olsun, ister müslüman, ister zimmi olsun farketmez. Gıyasiyye?de de böyledir. Fetevayi HindiyyeKurbanlık hayvan ölür veya çalınırsa Kurban niyetiyle satın alınan hayvan öldüğünde, zengin olanlar için, yerine başka bir hayvanın kurban kesilmesi lazım gelirken, fakirlere bir şey lazım gelmez. Şayet kurbanlık hayvan çalınırsa veyahut kaybolursa yerine kurban niyetiyle başka bir hayvan satın alnırsa, daha kesim günleri çıkmadan önce çalınan veya kaybolan hayvan da bulunursa, zengin için, hayvanlardan yalnız birisinin kesilmesi lazım gelirken, fakir için, her ikisinin kesilmesi lazım gelir. Hidaye TercümesiKuş beslemek Bülbül ve kanarya gibi kuşlarla oynayıp onlarla vakit geçirmek doğru değildir. Bununla beraber böyle kuşları evde bulundurup kafeste hapsetmek de haram değildir. Halil gönençKutuplarda namaz Kutup bölgeleri ile benzer yerlerde yaşayan müslümanlar ise namaz vakitlerini kendilerine en yakın normal vakitlerin bulunduğu bölgelere göre takdir etmelidirler. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Kutuplar gibi gece-gündüzlerin anormal uzunlukta olduğu yerlerde, namaz ve oruç gibi ibâdetlerin ifası hususunda, bâzı âlimler, Müslümanları ibâdetlerin feyzinden mahrum etmemek için ihtiyat ve temkin yolunu benimsemişler, takvâ cihetini tercih göre, kutuplar gibi anormal vakitli yerlerde oturan kimseler, namazlarını aynı meridyen üzerinde kendilerine en yakın bulunan normal vakitli yerlerin takvimlerine uymak suretiyle kılarlar. Oruçlarını da aynı şekilde îfa şekilde düşünen İslâm âlimleri, "Ancak bir sene kadar uzun sürecek Deccal günlerinde namaz vakitleri takdir edilir..." meâlindeki hadîs-i şerîfin işaretine dayanmaktadırlar. Bk. Merakı'l-Felâh, s. 53, İst. 1327.Görüldüğü gibi hadîs-i şerîf'te, 1 gün, bir sene kadar uzadığı takdirde 5 vakit namazın normal 24 saatlık vakit üzerinden takdir yoluyla kılınabileceğine ima edilmektedir. Demek ki kutuplarda vakit yok diye namazı terk yerine, takdir yoluyla, namazları 5 vakit kılmak mümkündür. Ve bu daha ihtiyata uygundur. Böylelikle Müslümanlar ibâdetlerin feyz ve nûrundan nasibsiz kalmamış takdir yoluyla günde beş vakit namazın kılınabileceğini söyleyenler; güneşin batıp hemen doğması sebebiyle sabah veya yatsı ve vitir namazlarının vaktinin olmadığı yerlerde ise, bu namazların sâkıt olmayacağını kazasının gerektiğini söylerler. Çünkü, her ne kadar namazın sebebi vakitse de, asıl sebeb ve illet, emr-i İlâhîdir. Allah'ın "Namaz kılınız" şeklindeki emir ve cihetle her Müslüman günde 5 vakit namazla mükelleftir. Vakti olmayan namazlar ise, kaza Şâfiî'nin de ictihadı bu ibadetinde de aynı durum vardır. Orucun sebebi olan ay'ı görmek mümkün olduğu halde, imsâk ve iftar vakitleri taayyün etmemektedir. Bu sebeble, oruç ibâdetinin mükelleften sâkıt olacağını söyleyen âlimler olduğu gibi, namazda olduğu şekilde, takdir yoluyla oruçların tutulması gerektiğini söyleyenler de vardır. İslam İlmihali-Mehmed Dikmen İmam Şafiye göre tanyeri ağarması ile güneşin batışının belirgin biçimde görülmediği yerlerde yaşayan müslümanlar, tanyeri ağarması ile gün batımının belirgin biçimde gözlenebildiği en yakın yerin vakitlerine uyarak oruç tutarlar. Gece veya gündüz süreleri 24 saatten uzun olan yerlerde de aynı hüküm geçerlidir. Namaz konusundaki hüküm de aynıdır. Güneşin batışı, tanyerinin ağarmasının başlangıcı olan yerlerde de aynı hüküm geçerlidir. Böyle yerlerde yatsı namazının vakti akşam şafağının kaybolma ve bir süre sonra tanyeri ağarma olaylarının yaşandığı en yakın yerin yatsı vaktidir. İslam 3-Said HavvaKüfür ehlinin bayramına katılmak Ebu Hafsel Kebir diyor ki ?Bir kimse bir yumurtayı Nevruz gününe saygı duyarak bir gayri müslime hediye ederse kafir olur.? Fetvalar-Halil GönençKüfür sözleri Bir kimse imanında şüpheye düşüp ?inşallah ben müslümanım? dese, bu şahıs kafir olur. Et-Tehyir Fi Kelimatil Küfr kitabında ?Bir kimse eğer başkasının küfrüne rıza gösterirse, uzun süre azap görür fakat kafir olmaz denilmiştir.? Günah işleyen bir kimse, ? islami işleri açıktan yapmak lazımdır? dese, kafir olur. Allahu Teala?nın emirlerinden biriyle alay eden kimse kafir olur. Bir kimse diğer kimseye yalan söyleme der, diğeri de yalansız iş mi var? Derse, o anda kafir olur. Bir kimse Peygamberlerin sünnetinden birine razı olmazsa kafir olur. Bir kimse alime sebepsiz yere buğz ederse küfründen korkulur. Bir kimse haram maldan bir fakire sadaka verse ve bundan sevap beklese kafir olur. Nevruz günü, onları tazim maksadıyla, onlara bir yumurta bile hediye etmek küfürdür. Bir kimse kalbi imanla mutmain olduğu halde, kasden küfür söylerse kafir olur. Allah yanında mümin olmaz. Fetavayi Kadıhan da da böyledir. Fetevayi Hindiyye Zikirle istihza eden, içki içerken, zina ederken ve haramlığı kesinleşmiş fiilleri yaparken bismillah diyen kafirdir. Zar ve remil atarken, küçük taşlarla fal bakarken ve oyun oynarken bismillah derse kafir olur. Haram bir şeyi bitirdikten sonra elhamdülillah diyen kimse helal kabul ederek derse kafir olur, bazılarına göre kafir değildir. Bir kimse, bir fakire haram bir maldan tasadduk eder de sevap umarsa kafir olur. Fakir de verilenin haram olduğunu bildiği halde dua eder, öbürü de amin derse kafir olur. Bir kimse bir müslümanın ağzına küfür ederse kafir olur. Yemeğe cima kelimesiyle söven kimse kafir olur. Eti yenen hayvanlardan birine söverse İmamı Azam?a göre kafir, İmameyne göre değildir. Bir kimse küçük günah işleyip kendisine tevbe et diyene ne yaptım ki tevbe edeyim derse kafir olur. Bir kimse küfür kelimesini söylerken diğeri de buna gülerse, gülen kafir olur. Söz de güldürücü bir taraf varsa ve zaruri bir gülme hasıl olmuşsa kafir olmaz. Bir vaiz küfür kelimesini konuşur, dinleyenler de bunu kabul ederlerse kafir olurlar. Günah işleyen bir kimse islam açıktan olmalıdır, derse kafir olur. Bir kimse, diğerine, git filan adama iyiliği emret derse, diğeri de onun bana ne zararı var, bana ne kötülük yaptı ki ona iyiliği emredeyim derse kafir olur. Zira bu adam iyiliği emretmeyi kabul etmemekte ve iyiliği emretmeyi nefsi, şahsi ve dünyevi şeylere bağlamaktadır. Fakat bana ne zararı var derse bazılarına göre kafir değildir. Bir kimse bir kötülüğe, bir günaha başlarken, diğerine gel güzel güzel yaşayalım veyahut da kimse bizim gibi neşeli olamaz derse kafir olur. Ehli Sünnet İtikadı-Gümüşhanevi İmam Kurtubi Tefisirinde ?Küfre rıza küfürdür. Masiyete rıza masiyettir? diyor. Molla Hüsrev Siyerül Ecnas?da ?Şayet bir kimse, kelimei küfür konuşsa ve bir cemaat de o konuşanın sözünü kabul eylese, o cemaatin hepsi kafir olur? Dürerul Hükkam El-Muhit adlı kitapta şu meseleden bahsedilmiştir ?İnsanlar küfür kelimesini söyleyen kimseye hiç bir şey söylemeyip, küfür kelimesini konuştuktan sonra mecburiyet yokken onun yanında otururlarsa, küfre iştirak etmiş olurlar? Fıkhı Ekber Şerhi Küfür Tek Millettir-Mustafa ÇelikKüfrü söylemek Bir kimse küfür lafzını söylerken ne demek olduğunu bilir, fakat inanmazsa en doğru görüşe göre kafirdir. Çünkü iman ikrar ve tasdiğin birleşmesi ile tamamlanır. Küfredince ikrar ortadan kalkmış olur. Şayet küfreder de, manasının ne demek olduğunu bilmezse Kadıhan?a göre kafir olmaz. Küfrü icab ettiren bir lafzı herhangi bir zorlama olmaksızın bilerek kullanırsa, bütün alimlerce kafirdir. bİlmeyerek kullanırsa ekseriyete göre kafir, bazılarına göre değildir. Bir kimse kendi isteği ile elfazı küfürden bir söz sarfeder de, bu sözün küfür olduğuna inanmadığını veya bilmediğini söylerse, bütün alimlerce kafirdir. Zira, bilmemek özür değildir. Bir kimse zorlama olmadığı halde dili ile küfrü icab ettiren bir söz söyler ve kalbi ile mutmain olursa yine kafirdir. Zira bize göre bir kimsenin kafir veya mümin olduğu ancak sözü ile anlaşılır. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviKüfürbazlık Biri, ?Kahpe orospu? dedi. İbni Abbas ra ?Senin dediğin doğru da olsa, Allah ağzı bozuk ve küfürbaz kimseleri sevmez, dedi. Buhari Hayatüs Sahabe-3Kürtaj Ulema ?Dört aydan önce velev kocasının izni olmadan çocuğu düşürmek mübahtır? demişlerdir. Nehir sahibi diyor ki ?Şimdi şu kalır; Acaba gebe kaldıktan sonra çocuğu düşürmek mubah mıdır? Evet, henüz bir uzvu yaratılmamış olmak şartıyla mübahtır. Bu da ancak 120 gün sonra olur. Haniyye?nin kerahet bahsinde şöyle denilmektedir ?Ben helaldir diyemem çünkü ihramlı bir kimse bir avın yumurtasını kırsa onu öder. Zira yumurta avın aslıdır. Bu ceza ile karşılaştığına göre, burada da en azından özürsüz düşürse, kadına günah yazılır? İbni Vehban şu halde çocuk düşürmenin mübah olması özür haline yorumlanır. Yahut çocuk düşüren kadın, öldürmüş kadar günah işlemiş sayılmaz, manasına alınır. İbni Abidin-6 İmam Gazali çocuğun oluşmasını, aşılanmadan doğuma kadar evrelere ayırdıktan sonra ilk devrede sperm yumurtayı aşılayınca düşürmenin cinayet olduğunu, devreler ilerledikçe cinayetin daha da büyüdüğünü kaydetmiştir. Muhammed Murtaza-İtfafüs Sadeİhya Şerhi Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanM Mehir ve hediye Eğer bir kimse karısına bir şey verdikten sonra kadın ona ?Sen bunu bana hediye olarak verdin? o da ?Hayır, ben onu sana mehirden mahsuben verdim? derse, söz erkeğindir. Hidaye TercümesiMehirden söz edilmezse nikah caiz midir? Mehirden bahsedilmemiş ise mihri misil icab eder. Yani kız kardeş, hala ve amca kızı gibi soyları bir olanların mihri ne kadar ise o kadar vermek lazımdır. HidayedenHalil GönençMehirden vazgeçmek Hz. Ömer ve Kadı Şureyh ra ?Eğer bir kadın mehrinin hepsinden veya bir kısmından vazgeçerse, fakat daha sonra isterse, kocası ona mehri geri vermelidir. Çünkü kadının sonradan istemesi, mehirden kendi isteğiyle vazgeçmediğini gösterir? diye hüküm vermişlerdir. Tefhimül Kuran-MevdudiMekruh İmam Muhammedden rivayet edilen şudur Tüm mekruhlar haramdır. Ancak haramlığında kesin nâss bulunmadığı için mekruh, haram tabiriyle ifade edilmez. Şeyhayn?a göre İmam Azam ve Ebu Yusuf mübahtan çok, mekruhun harama daha yakın olduğu söylenmiştir. Hidaye Tercümesi Merveri, İmam Muhammed?in şöyle buyurduğunu nakletmiştir. Hakkında nass bulunan her mekruh haramdır. Ancak bir mekruh hakkında nass bulunmaz ve haramdır diye lafzına ıtlak olunmazsa, o müstesnadır. Yani böyle bir mekruh haram değildir. İmam Azam ve İmam Yusuf, mekruh, harama yakın şeydir, buyurmuşlardır. Hidaye?de de böyledir. Muhtar olan da budur. Fetevayi HindiyyeMektupla boşanma Başka memleketten karısına gönderdiği mektupla boşama vukû bulur. Ali Efendi, Kaynak Fetvalar 3-Nevzat AkaltunMektupla selam Bir kimseye mektupla bir selam geldiğinde, ona da mektupla karşılık vermek farzdır. Çünkü Allah Teala Bir selam ile selamlandığınız vakit, siz ondan daha güzeli ile selamı alın? buyurmuştur. Nisa suresi tefsirinden sonra. Tefsiri Kebir-Fahruddin RaziMemurluk Firavunların istilası altında bulunan meşru müesseselerde, müslümanlar ikame-i adalet ve icra-i ahkamı şeriat yapmaya muktedir oldukları müddetçe kafirlerin velayetleri altında dahi olsa çalışmaları caizdir. Ruhul Meani-Alusi darul harbde müslümanların firavunların birtakım yaptırımlarını kabullenmeleri, firavunları kabul ettikleri anlamına gelmez. Müslümanlar nerede olurlarsa olsunlar, şeran meşru olan her fiili yapabilirler. Darul Harb Fıkhı-Mustafa Çelik Tağutun memuru olmasına rağmen insanların uyanmasına vesile olacak faydalı şeyler anlatan bir öğretmenin durumu, geleneksel bir dini grubun maaşlı personeli olarak insanları uyutacak şeyler anlatan kişinin durumundan çok daha iyidir. Tartışılan Sorular-Mehmet Alagaş İçine düştüğümüz bir yanlışta, bugün devlet kuruluşlarında çalışan insanları samimiyetsizlik, hatta imansızlıkla suçlamamızdır. Halbuki peygamberimiz as ve onun şanlı ashabı bedelini ödeyip de azad edinceye kadar hiçbir köleye, artık sen müslüman oldun öyleyse artık müşriklere hizmet etme, kaç, bırak gel! Senin rızkını Allah verir dememişlerdir. Bilakis bedellerini ödeyerek onları hürriyetlerine kavuşturmuşlar, daha sonra bırakın gelin, demişlerdir. Bugün bizler bedel ödemeye pek yanaşmıyoruz da efendim bu insanlar rızık korkusuyla, makam korkusuyla yapıyorlar, halbuki rızık Allah?a aittir deyip ucuz kahramanlık yollarına sapıyoruz. Rızkın Allah?a ait olduğunu Pegamberimiz as ve ashabı herhalde bizden çok daha iyi biliyorlardı. Fakat onlar bizim gibi her şeyi hep başkalarından beklemiyorlar, bilakis nerede bir köle varsa iflas etmek pahasına onları azad ediyorlardı. Surelerle Yolculuk_Mustafa UzunMemurun maaşı Hiçbir kimse benim elimdeki mal şüpheden hâlidir, helaldir diyemez. Çay, kahve, şeker gibi şeyler devlete ait Tekel dairesinden gelmiyor mu? Halkın elinde sigara, tuz, para vb şeyler hepsi devletin malı değil midir? İbni Hacer, Zerkeşi?den naklen söyle diyor ?Haram, bir ülkede umumileşir helal nadiren bulunursa, ihtiyaç nispetine göre ondan istifade etmek caizdir.? Fetavayi Kübradan Fetvalar-Halil Gönenç Resmi kurumlarda çalışırken tağutluk misyonunu reddeden ve bu misyonun icraatinden sakınan kardeşlerimizin, maaşlarını nereden aldıkları değil, hangi iş karşılığında aldıkları önemsenmesi ve mn plana çıkarılması gereken bir husustur. Tartışılan Sorular-Mehmet Alagaş Peygamberimiz ?Vali tayin ettiğimiz kimsenin eğer eşi yoksa kendisine eş, evi yoksa kendisine ev, hizmetçisi yoksa kendisine hizmetçi ve bineği yoksa kendisine binek sağlanmalıdır.? Tirmizi İslam 4-Said HavvaMesbuk Namaza sonradan yetişen kimse, kaçırdığı rekatları kazaya başladıktan sonra yalnız başına namaz kılan gibidir. Sübhanekeyi okur, kıraat için euzü besmele çeker ve okumaya başlar. Sübhanekenin okunma yeri, eğer gizli okunan namazsa iftitah tekbirinden sonradır. İmam Hanbelden rivayet edilen Yetiştiğiniz kadarını kılın, kılamadığınızı kaza edin? hadisi Ebu Hureyre?den merfu olarak gelmiştir. Müslim demiştir ki Uyeyne bu lafızda hataya düşmüştür. Bu hadisi ondan başkasının Zühri?den rivayet ettiğini bilmiyorum. Bu hadisi altı imam ?Yetiştiğiniz kısmı kılın, yetişemediğinizi tamamlayın? ifadesiyle rivayet etmişlerdir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Mebuk kıraat hakkında namazın başını, teşehhüd hakkında sonunu kaza eder. İbni Abidin-2Mescide abdestsiz girmek Sahih olan kavle göre mescide abdestsiz girilir. Fetevayi HindiyyeMescidde konuşmak Hızanetül Fıkıh kitabında, şöyle zikredilmiştir Mescidde mubah olan dünya kelamı konuşmanın haramlığına dair bir belge yoktur. Mubah olmayan sözler ise konuşulmaz. Salatül Cellabi isimli kitapta ?Dünya kelamından mubah olanları, mescidde konuşmak caiz olur. En evla olan, zikirle meşgul olmaktır? buyurulmuştur. Fetevayi HindiyyeMescidlerin süslenmesi Bazı alimlerimiz mihrab üzerine nakış yapmayı ve kıble cihetinin duvarına nakış yapmayı kerih görmüşlerdir. Çünkü bunlar namaz kılan şahsın kalbini meşgul eder. Fakih Ebu Cafer?de, Siyeri Kebir şerhinde, ?Mescid duvarını süslemek ister az olsun, ister çok olsun mekruhtur. Fakat tavanını az süslemeye ruhsat vardır; çoğuna ise yoktur? buyurmuştur. Muhit?te de böyledir. Fetevayi Hindiyye İmam Malik, Ebu Husayn?ın şöyle dediğini rivayet eder ?bir ümmetin ameli kötüleştiği vakiti, mescitlerini süslerler.? Asrı Saadette İslamMesh ve çoraplar İmam Ebu Hanife?ye göre çoraplar üzerine meshetmek caiz değildir. Ancak eğer çorabın dibine deri çekilmiş ise, ozaman caizdir. Diğer iki imam ise; ?Su çekmeyecek kadar kalın çorapların meshi caizdir? demişlerdir. Kalın çorap; bir şeye bağlanmadan yere dikildiği zaman boğazı üzerinde durup yere düşmeyen çoraptır ki böyle çorap mesh gibidir. Hidaye TercümesiMesh eden imama uymak Ayaklarını yıkayanın mesh edene uyması da sahihtir. İbni Abidin-2Mesh ve sürenin bitmesi Meshin süresi bittiğinde kişi mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkadıktan sonra namaz kılabilir. Abdestin geri kalan kısmını yenilemesi gerekmez. Süre bitmeden de mestler çıkarılırsa mesh bozulur. Çünkü mestler ayaktan çıkınca, ayak yıkanmadığı için abdestsizlik ona geçmiş olur. Hidaye TercümesiMevlid Bundan daha çirkin olmak üzere, minarelerde mevlid okutmayı nezrederler. Halbuki bu mevlidde şarkı ve oyun gibi şeyler de vardır. Sonra bunun sevabını peygamber sav?e hediye ederler. İbni Abidin-4 Ehli sünnet alimleri; Mevlid Merasimlerinin bidat olduğu hususunda müttefiktir. İbni Abidin, mevlidin ?müzik ve eğlence, başka bir şey olmadığı? üzerinde hassasiyetle durmuştur. Şifaül Alil konu sadece yüksek sesle şiir okumak şeklinde ele alınsa dahi, fetva verilemez. Çünkü peygamberimiz mescidde yüksek sesle şiir okunmasını yasaklamıştır. Bunu her ferd; kendi evinde istediği gibi okuyabilir ve muhtevası üzerinde düşünür. Hiç kimsenin bu mahiyete bir itirazı olamaz. Ancak ibadet kasdıyla; merasim düzenlemek ve bu işi meslek edinenlere ücret karşılığı okutturmak caiz değildir. Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu İmam Şarani ?Son zamanlarda zuhûr eden en kötü bidatlardan birisi de, büyük ibadet diye üzerine düştükleri mevlid cemiyetleridir. Bu cemiyetlere çoluk, çocuk, kadın, erkek toplanıyorlar, böylece haramları, bidatları ve daha bir çok kötülükleri işliyorlar.? Tenbihül Muğterin Bir de mevlidin son kısmında Muhammed hakkı için, Arşı ala hakkı için gibi cümleler zikrediliyor. Bu da doğru değildir. Zira hiçbir varlığın Allah?tan alacağı yoktur. İslama Sokulan Bidat ve Hurafeler-Mustafa UysalMezarlıkta Kuran okumak Şeyhül İmam Ebu Bekir Muhammed bin Fadl?in şöyle buyurduğu rivayet edilir ?Kabristanlıkta, Kuranı Kerimi gizli okumakta bir beis yoktur. Aşikare okumak ise mekruhtur. Ebu İshak el-Hafız hocası olan, Ebu Bekir Muhammed bin İbrahim?in şöyle dediğini nakletmiştir Mülk süresini mezarlıkta, ister gizli ister aleni okumakta bir beis yoktur. Fakat bunun haricinde, başka süre okunmaz, kabristanda Kuran okumak, eğer sesine aşina olmak niyetiyle olursa, aleni olabilir. Böyle bir niyeti olmayınca, gerçekten Allahu Teala her hangi şekilde okursa okusun onu duyar. Fetevayi Kadıhan?da da böyledir. Fetevayi Hindiyye bir adam ölünce, onun varislerinden birisinin, sahih kuran okuyan şahsı oturtup, kabrinde Kuran okutması mekruh olmaz. Bu İmam Muhammedin kavlidir. Ebu Bekir bin Ebu Said?in şöyle dediği rivayet olunmuştur ?Kabirleri ziyarette müstehap olan İhlas suresini yedi defa okumaktır. Fetevayi HindiyyeMezar taşına yazı yazmak Mahiyeti ne olursa olsun mezar taşına yazı yazmak caiz değildir. Cabir?den rivayet edildiğine göre, ?Peygamber sav, mezar taşına yazı yazmak, üzerine bina inşa etmek ve ayak ile üzerine basmaktan nehy etmiştir?Tirmizi-Nesai Hanefi uleması bazı ölünün tanınması için üzerine isim ve soyisim yazılmasına müsaade etmiştir. İbni Abidinden Halil GönençMezhepler arasındaki farkların nedenleri Bu ayrılıklar, çeşitli sebeblerden ileri gelir. Kur'an'da hüküm ifade eden âyetleri ki bunlara, nass denir anlayış, herkes için başka başka olabilir. Zira nassların, usûl-i fıkıhta beyan edildiği üzere, pek çok kısımları vardır Hafî, mücmel, sarîh, kinâye, mecaz, hakikat, mutlak - mukayyed, hâs - âmm gibi. Bu yüzden müctehidlerin aynı nassı anlayışları farklı farklı hadîslerin de nevileri, çeşitleri vardır. Mütevâtir, meşhûr, haber-i vâhid, mürsel, muttasıl, münkatı' hadîsleri delîl olarak kullanma konusunda da müctehidler ihtilâf etmişlerdir. Bunun neticesinde de farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Meselâ Hanefîler hadîsler konusunda titiz davranır. Haber-i vâhidi Tek sahâbenin rivâyet ettiği hadîsi delil olarak kabûl etmezler. Şâfiîler ise, haber-i vâhidi kabûl eder ve onu Kıyâs'a tercih ederler. Hanefîler mürsel hadîsi alır, Şâfiîler bu gibi delillerdeki ihtilâf ve kabûl edilen delilleri de farklı anlayış, müctehidlerin aynı mes'elede farklı hükümler vermelerine sebeb verilen beldenin örf ve âdetleri de, müctehidlerin yaptıkları ictihadlara te'sir etmiştir. Müctehidler Arasında Görüş Ayrılıkları Olmasının Mahzûru Var mıdır?Hayır, bil'akis bu ihtilâflar, ümmet için rahmet olmuştur. Herhangi bir mes'ele hususunda bir mezhebde zorlukla karşılaşınca, zaruret halinde, o mes'ele başka bir mezhebin kolaylık ifade eden hükmü ile halledilme yoluna gidilmiştir. Böylece mezheblerin varlığı ümmet için kolaylık ve genişliğe vesile olmuştur."Ümmetimin ihtilâfında rahmet vardır" meâlindeki hadîs-i şerîfin ifade etmek istediği mânâ da bu olsa gerektir. Mezheblere Ne Lüzum Var? Herkes Kendisi Kur'an'ı ve Hadîsi Okuyup Hüküm Çıkaramaz mı?Müslüman olan her ferdin, dinî mes'eleleri ve hükümleri doğrudan doğruya Kur'an ve Sünnetlerden öğrenmesi mümkün değildir. Bunu, ancak müctehidlik pâyesine erişmiş, salâhiyetli İslâm âlimleri yapabilir. Geriye kalan Müslüman halka, o büyük din âlimlerinin îzah ve görüşlerini anlamak ve benimsemek, onların yolundan gitmek düşer. İlâçların ham maddesi bitkiler, otlar, madenler vs. olduğu halde, nasıl herkes ondan ilâç yapamıyor, bu iş için ayrıca eczacılık tahsili gerekiyorsa, dinî mes'elelerde temel kaynak Kur'an ve Sünnet olduğu halde, ondan hüküm çıkarmak işini de sıradan her Müslüman yapamaz; ancak müctehidlik seviyesine ulaşmış âlimler yapabilir. Herkesin dinî kaynaklardan hüküm çıkarmağa ilmi, bilgisi, aklı, idrâk seviyesi, basiret ve feraseti yetmez. İslam İlmihali-Mehmed DikmenMezhep değiştirmek İbni Abidin şunları kaydeder. ?Bazılarına göre o kimseye o mezhepte kalmak lazımdır. Bazıları da lazım olmadığını söylemişlerdir ki, essah olan da budur. Ulema arasında şuyû bulduğuna göre, avamdan olan bir kimsenin mezhebi yoktur.? Hidaye şerhinde diyor ki ?Amminin kalbine yatan kavil ile amel etmesi bence daha doğrudur. Şu halde iki müctehidden fetva ister de, kendisine muhtelif cevaplar verirlerse, evlâ olan, kalbinin yattığı müctehidin sözü ile amel etmesidir. Bana göre kalbinin yatmadığı müctehidin sözü ile de amel etmesi caizdir. Zira âmminin kalbinin yatması ile yatmaması eşittir. Ona vacip olan, bir müctehidi taklid etmektir, bunu da yapmıştır? İbni Abidin Eğer bir kimsenin kendi mezhebinden başka bir mezhebe geçmesi kendisi için açık bir ictihad ve delil sebebiyle olursa bu caizdir. hAtta sevaba nâil olur. Eğer bir mezhepten diğer bir mezhebe geçmesi, bir içtihad ve delil sebebiyle olmayıp, bilakis dünya maksadı ve menfaatı için olursa bu çirkindir, günahtır, te?dip ve taziri gerektirir. Yusuf Kerimoğlu-Fıkhi Meseleler Bir gün bir mezhebe göre namaz kılar, ertesi gün başka bir mezhebe göre kılmak isterse, bundan men edilmez. Hulasa muayyen bir mezhebi iltizam etmek lazım değildir. Muhalif mezheple de amel edilebilir. Birbiriyle bağlantısı olmayan iki hadisede, iki ayrı mezheple amel etmesi caizdir. İbni Abidin-1Minbere çıkarken okunan ayet Terkiye ?innallahe ve melaiketühü...? ayeti ile ?Arkadaşına sus dersen, hata etmiş olursun? hadisini okumaktır. Bu İmam Hanefi?ye göre tahrimen mekruh, İmameyn?e İmam Muhammed, Ebu Yusuf göre caizdir. Malikilere göre mescidin vakıf şartnamesine konmadığı sürece bidat ve mekruhtur. Şafilere göre bidatı hasenedir. Hanbelilere göre konuşmak caiz olduğundan o da caizdir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Hatibin hutbe okumak için minbere çıkarken her basamakta dua etmesi bidattır. Hakkında bir hadis veya bir eser varid olmamıştır. Asrı saadette böyle bir şeyi yapan olmadığı gibi, selefi salihin zamanında da olmamıştır. Kadı Beydavi?nin bu husus için verdiği fetva tuhaftır. Mugnil Muhtaçtan Bazı yörelerde hatip cumanın sünnetini kılınca müezzin tarafından hayrat sahibine, caminin bânisine ve Bilali Habeşiye dualar yapılır. Sonra da İnnallahe ve melaiketühü..ayeti okunur. Bu ayet okunurken imam minbere çıkar. Bütün bunlar bidattir. Bunlar hutbenin sünnetlerine aykırıdır. Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt ÖzcanMirasta kadının payı Bir kadın; babası, erkek ve kız kardeşi, yakın akrabaları, kocası ve çocuklarının malından pay alır. Siret Ansiklopedisi-2Mudaraa Ebu Derda ra?den ?Biz, birtakım kimselerin yüzüne gülüyorsak da kalbimiz onlara lanet okur. El-Hılye Hayatüs Sahabe-2 Muska taşımak Bazı Kuran ayetlerini ihtiva eden muskaların taşınması ve üzerinde olduğu halde helaya girilmesi ve onlara dokunulması caizdir. Cünüb dahi olsa böyledir. Şu kadar var ki kendilerinden ayrı bir kapak ile muhafaza edilmeleri gerekir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Alimler rukye üflemenin üç şart dahilinde caiz olabileceğini söylemişlerdir. 1. Allahu Teala?nın isimlerinin söylenmesi. 2. Manasının anlaşılır olması ve okunan şeylerin Arapça olması, 3. Şifanın, bu okunan şeyden değil de Allah?tan geleceği inancıyla okunması. İnsanın şifa amacıyla astığı veya taktığı her şey islam tarafından yasaklanmıştır. İbrahim Nehai?de ?Sahabeler ister kuran ayetlerinden olsun ister başka şeylerden olsun muska takmayı hoş karşılamazlardı? demiştir. Tercih edilen muskanın bütün türlerinin yasak sayılmasıdır. Peygamberimiz ?Muska taşıyanın Allah muradını tamam etmesin. Kim de nazar boncuğu takarsa Allah huzurlu bir şekilde yaşatmasın? dediği rivayet edilir. Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-Kardavi Ruveyfi der ki Resuli Ekrem sav bana dedi ki ?Ey Ruveyfi? umarım ki sen, benden sonra uzun zaman yaşarsın. Şu insanlara söyle ki; kim sakallarını boyarsa veya boynuna nazar için ip veya boncuk takarsa yahut hayvan tezeği ile veya kemikle taharet yaparsa Muhammed sav ondan beridir.? Ebu Davud 1, Nesai, İmam Ahmed boynuna ip takmak sözü ile muska takmak veya nazar boncuğu takmak yasaklanmıştır. Hanefi ulemasından Ayni, bu iplerin muska takmak için kullanılan ipler olduğunu söylemiştir. Ebu Davud Tercümesi 1 Peygamber sav hastalıkların tedavisini emretmiş, hastalandığı zaman kendisi de günün şart ve imkanları ölçüsünde, ilaçlar kullanmış ve tedavi görmüştür. Ayrıca, Cenabı Hak?tan şifa isteyerek dua etmiş, şifa talebi ile bazı sure ve ayeti kerimeleri okumuştur. Böyle yapan kişilerin yaptıklarını da reddetmemiştir. Ayet ve duaların yazılıp, muska olarak taşınmasına gelince; Hz. Peygamber, uykuda korkanların okumalarını tavsiye buyurduğu bir duayı, ashaptan Abdullah b. Amr?ın aklı eren çocuklara öğrettiği, henüz aklı erecek yaşa gelmemiş olan çocukların da yazıp boyunlarına astığına dair rivayete dayanarak, bazı bilginler bunun caiz olduğunu söylemişlerdir. Ancak İbni Abbas, İbni Mesud ile Hanefiler ve bazı Şafiler de nazarlık vb taşınmasını yasaklayan rivayetlere bakarak ayet ve duaların yazılıp taşınmasının caiz olmadığı görüşünü benimsemişlerdir. Muskacılığın meslek haline gelmemesi, dinin ve dini duyguların basit çıkarlara alet edilmemesi bakımından ayet ve duaların muska olarak yazılmaması, şüphesiz daha uygundur. Çocuklara ve okuma bilmeyenlere, okuma bilenler menfaat beklemeden okuyabilirler. Fetvalar-Diyanet Vakfı Abdullah b. Mesud ra?den ?Hamail ve tılsımlar, nazar boncukları ve şirinlik muskaları şirktir.? İmam Ahmed Hayatüs Sahabe-3 Said b. Cübeyr?den rivayet edilmiştir ?Kim bir insanın boncuk ve muska takmasını engellerse, bir köle azad etmiş gibi sevaba girer? Eğer bu muska, Kuran ayetlerinden bir ayet veya Allah?ın isim ve sıfatlarından biri olursa, bu durumda bunu kullanmak nehy kapsamına girer mi? Yoksa, istisna edilip takılması caiz olur mu? Selef bu hususta ihtilaf etmiştir. Bazıları ruhsat vermiş, bazıları ise menetmiştir. Nehyin genel olması, şerre giden yolun kapatılması, Kuranın pisliklerle karşı karşıya gelmesi, Kuranın hafife alınması gibi durumlara yol açtığından dolayı muskanın kullanılmasının caiz olmadığını düşünüyoruz. Tevhidin Hakikati-Yusuf el-Kardavi Peygamber sav, kendisine biat etmek için gelen bir adamın kolunda muska olması, sebebiyle biatını kabul etmemiştir. Adam muskayı kaldırdıktan sonra biatını kabul etmiştir. Bu esnada Resulullah sav şöyle demiştir ?Kim muska takarsa şirk koşmuş olur? İmam Ahmed Delilleriyle Kadın İlmihali-Mustafa Kasadar-Sadık Akkiraz Yardıma ulaşmanın yolu ancak Allah?a kulluktan geçer. Onun dini için, mallarımızla ve canlarımızla cihad etmekten geçer. Yoksa muska taşımakla, cevşen taşımakla Allah yardım etmez. Ve bizi hiçbir şeyden korumaz. Surelerle Yolculuk-Mustafa Uzun Ebu Bekir el-Ensari şöyle rivayet etti ?Rasulullah sav ile bir yolculuğunda beraberdim. Gördüğü her hayvanın boynunda bulunan nazarlık, boncuk ve bunun gibi ne olursa koparması için bir elçi gönderdi.? Buhari, Ebu Davud, Ahmet, Muvatta İbni Mesud ra?den Rasulullah sav şöyle buyurdu ?Ruk?a, temaim ve tevle şirklerdendir.? Ebu Davud, İbni Mace, Hakim, Elbani Ruk?a; tılsımlı söz ve şekillerle hastalıkları tedavi etmeye çalışmaktır. Çoğu kere bu söz ve şekillerin manası anlaşılmaz. Temaim Nazardan korunmak için takılan nazarlıklar vb boncuklardır. Göz değmesinden korunmak için Kuranı Kerim ayetleri veya hadisi şeriflerin yazılıp muska şeklinde kişinin üzerinde bulundurulmasına bazı sahabeler izin vermiş; ancak çoğunluğu izin vermemiştir. İbni Mesud izin vermeyen sahabeler arasındadır. Tevle Her çeşit muskadır. Karı kocanın arasını bulmak için yapılan muhabbet muskaları da bu şirkin kapsamına girer. Abdullah b. Akim ra?den Rasulullah sav şöyle buyurdu ?Kim kendisini zarardan koruması için bir şey takarsa, Allah cc o kimsenin korunmasını taktığı şeye bırakır.? Tirmizi, Nesai, Ahmed, Elbani-Daifül Cami Kuranı iyice sarıp üzerinde taşımanın bunlara dahil olup olmadığı hususu ihtilaflıdır. Alimlerin bu konuda kesin bir hükümleri yoktur. Tevhid-2Mübarek gecelerin ihyası Belli günlerde Peygamberimizin oruç tuttuğuna dair bir şey varit olmamıştır. İslam fıkhında sünnette olanların dışında, belli günler için oruç tutmak caiz değildir. Aynı zamanda belli geceleri namaz için belirlemek de caiz değildir. Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-Kardavi Bazı islam ülkelerinde duyduğumuz, gördüğümüz gibi toplanarak o geceyi ihya ile geçirmek sonradan uydurulmuş bidat olan şeylerdir. Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-Kardavi Recep ayının faziletine dair herhangi özel bir hadis rivayet edilmemiştir. ?Recep Allah?ın ayı, Şaban benim ayımdır. Ramazan tüm ümmetin ayıdır? şeklinde rivayet edilen hadis münker bir hadistir. Kandil gecelerine ait özel bir namaz yoktur. Günümüz Meselelerine Fetvalar-Diyanet Vakfı Kesinlikle öğrendik ki, ne Peygamber efendimiz ne sahabiler ve ne de diğer imamlar Regaib adı ile anılan günün üstünlüğü ve özellikle bu gün oruç tutup bu gece ibadet etmenin fazileti hakkında tek bir söz söylemiş değillerdir. Böyle bir gün ve gecenin islama mal edilmesi girişimi, hicri dördüncü yüzyıldan sonra ortaya çıkmıştır. Durum böyleyken bu gece ve bu günün üstünlük taşıması caiz değildir. Sıratı Müstakim-2_İbni Teymiyye Bayram gecelerini, Şaban?ın yarıladığı geceyi, Ramazan?ın son on gecesini ve Zilhiccenin ilk on gecesini ihya etmek menduptur. Geceyi ihya bütün geceyi veya ekserisine şamil olan her ibadetle olur. Hz. Aişe ra?den rivayet olunan ?Ben Peygamber sav hiçbir gece sabaha kadar ibadet ettiğini bilmiyorum.? Müslim hadisi hükmünce gecenin ekserisi tercih edilir. İbni Abbas?tan rivayete göre yatsı ve sabah namazlarının cemaatle edası geceyi ihya etmek sayılır. Ulema bayram gecelerinin ihyası hakkında da aynı şeyi söylemişlerdir. Bu mana Müslim?deki hadiste de geçer. İmdad sahibi ?Yalnız başına nafile namaz kılmak? demekle daha sonra kitabının metnindeki ?bu gecelerden birini ihya için mescitlerde toplanmak mekruhtur? sözüne işaret etmiştir. Bahır sahibi diyor ki Bundan anlaşıldığına göre Recep?in ilk Cuma akşamı kılınan Regaib namazını cemaatla kılmak mekruhtur, bu bidattır. Rumeli halkının kerahet ve nafileden kurtulmak için onu nezir etmeleri batıl bir çaredir.? Bunu Bezzaziye sahibi ve Münye?nin iki şarihi de beyan ederek bu babda rivayet edilen sözlerin batıl ve uydurma olduğunu izah etmişlerdir. Makdisi Regaib namazının reddi hususunda bir eser yazmıştır. İbni Abidin-2 Bezzaziye?den naklen Eşbah?ta bildirildiğine göre Regaib, Beraat ve Kadir namazlarında imama uymak mekruhtur. Bu namaz hicretten 480 sene sonra ortaya çıkmıştır. Bu mekruhtan murad, birbirini çağırmak suretiyle nafile namazı cemaatle kılmaktır. Bir kimse dini şeairden olmadığını bildirmek için bu GİBİ NAMAZLARI TERK EDERSE İYİ YAPMIŞ OLUR. Bezzaziye?den Bu ibareden anlaşılıyor ki, nezir etmekle, nafileyi, cemaatle eda etmekten kurtulmuş olmaz. İbni Abidin-3 Recep ayının veya orucunun, onda birkaç gün oruç tutmanın, regaib gecesi gibi ondaki bazı gecelerde kılınacak namazın faziletine dair hadisler hep mevzûdur. İbni Teymiyye, Mevsili, İbni Kayyım, Firûzabadi, Şemhûdi, İbni Hacer, Leknevi Misal; ?Recep Allah?ın, Şaban benim, ramazan da ümmetimin ayıdır.? ?Recep?in ilk cumasından gafil olmayın, çünkü o, meleklerin regaip diye isimlendirdikleri bir gecedir.? İbnül Cevzi, İbni Kayyım, İbn Arrâk, Acluni, Suyûti, Şevkani, Leknevi. Suyuti zayıf der. Münavi ise Hafız Irâki?nin Tirmizi şerhinde hadisin çok zayıf olduğunu bunun yanında Deylemi?nin üç tarikle rivayet ettiğini söyler. Abdülkadir Geylani de Gunye?de zikreder. Bununla beraber Leknevi?nin dediği gibi bu hadis muhaddislerin ittifakıyla mevzudur. İbni Kayyım bu konuda doğruya en yakın hadisin İbni Mace?nin rivayet ettiği ?Resulullah recep ayını oruçlu geçirmekten nehyetti? hadisi olduğunu söyler. Tebaranı?de rivayet ettiği bu hadisin her iki senedinde de Davud b. Âta el-Medeni bulunmaktadır, Ahmed b. Hanbel ile Buhari bu zatın güvenilmez biri olduğunu söylemişler, diğer hadisçiler de cerh etmişlerdir. İbn Adiyy, Cevzi, Zehebi Hadis Problemleri-Enbiya Yıldırım Şaban ayının ortasındaki gece Beraat kılınacak namaza dair tüm rivayetler mevzudur. İbni Kayyım, Suyuti, İbn Arrak, Şevkani, Leknevi Haftanın bazı günleri veya geceleri kılınan namazlara dair hadisler mevzudur. İbni Teymiye, İbni Kayyım Hadis Problemleri-Enbiya Yıldırım Kuranı anlamaya, Onunla hayatını düzenlemeye çalışmadığı halde, Kadir gecesini ibadetle geçirerek ?bin yıllık? sevabı bir gecede kazanmaya koşanlar büyük bir aldanış içindedirler. Hayatımıza anlam katan Kurandır. Ömrümüzü bereketlendiren de odur. Tesettürlü yaşayacağımız bir gün tesettürsüz yaşayacağımız bin aydan, namaz ile yaşayacağımız bir gün, namazsız yaşayacağımız bin aydan, yardımlaşacağımız bir gün, bencilleşeceğimiz bin aydan hayırlıdır. Bunu böyle anlamıyor da ?Ya Rabbi, Sen namazla, infakla, ana babaya itaatla zinayla vs ilgili kararlara almış, bu kararları insanlara indirmeye başladığın geceyi bin aydan hayırlı kılmışsın. Bu kararlara göre yaşayacağımız bir gün, bunlara muhalif yaşadığımız bin aydan hayırlı buyurmuşsun ama, biz bu kararlara uymadan yaşarız. Nefsimizin çıkarlarımızın peşinden koşarız. O günleri kutlarız? diyorsanız yazıklar olsun sizlere. Eğer bu şekilde Kadir gecesine çıkarak, camilere mevlit dinlemeye gitmeyle, bir iki saat ağlamayla kendinizi Allah?ın azabından kurtaracağınızı zannettiyseniz aldandınız gitti demektir. Biz Kuranı kendi hayatımıza nasıl indiririz düşüncesinde olmadığımız halde, Kadir gecesi, takdir gecesi olacaktır ama, bin aydan daha hayırlı olmayacaktır bizim için. Surelerle Yolculuk_Mustafa Uzun Nafile namazı cemaatle kılmanın bidat olmasıyla ilgili Aliyyül Kari?nin Mevzuat adlı kitabında şunlar yazılıdır ?...aşure namazı, regaib namazı, recebi şerif gecelerinde bilhassa miraç gecesi ve şabanın on beşinde her rekatında on ihlasla yüz rekat nafile namaz kılmak Rasulullah sav tarafından işlenmemiş uydurma namazlardır...Hanefi fakihleri bu mübarek geceleri ihya etmek maksadıyla cami ve mescidlere toplanmayı mekruh görmüşlerdir. Şürunbulali merhum Nurul İzah?ında şöyle demiştir ?Mescidlerde bu gecelerden bir gece ihya etmek üzere toplanmak, mekruhtur.? Merakılfelah İslam Sokulan Bidat ve Hurafeler-Mustafa UysalMürşide bağlanmak Mürşide bağlanmak şahıstan şahısa değişen hükme tabidir. Fıkhi Meseleler-Yusuf KerimoğluMüslüman olmadan önceki namazlar Kafir müslüman olursa, kafirlik hayatında kılmadığı namazların kazasıyla mükellef tutulmaz ki islama rağbeti olsun. Büyük Şafi İlmihaliN Nafile namaz ve cemaat Daha açık söylemek gerekirse her hangi bir nafile namazı kılmak, Kuran okumak veya Allah?ı zikretmek gibi ibadetler için cemaat halinde bir araya gelmek, arasıra olduğu takdirde çok iyi bir şeydir. Nitekim elimizde Rasulullah sav ?Zaman zaman cemaatle nafile namaz kıldığını?, ?Aralarında katıldığı sahabileri Kuran okuyan bir arkadaşlarını dinlerken bulunca, kendisinin oturup onlarla birlikte okunan Kuran ayetlerini dinlediği? ile ilgili güvenilir belgeler hadisler ve sahabi rivayetleri vardır. Yine ?sahabilerin bir araya gelince aralarından birinden Kuran okumasını istediklerini ve hep birlikte okunan Kuranı dinlediklerini ve Rasulullah sav?in sözlerini inceleyen veya Allah?ın adını zikreden guruplardan övgü ile bahsettiği de kesindir. Aşağıdaki hadis bu övgülerin iyi bilinen bir örneğidir ?Her hangi bir grup, Allah?ın evlerinden birinde toplanır da aralarında Allah?ın kitabını okur ve müzakere ederse mutlaka kendilerini Allah?ın rahmeti çepeçevre kuşatır, kalplerine huzur iner, melekler etraflarını sarar ve Allah onlardan yanındakilere meleklere övgü ile bahseder.? Müslim Zikir11 Yalnız şeriatin emrettiği cemaatli ibadetler dışında haftadan haftaya, aydan aya ve yıldan yıla tekrarlanan cemaatli toplantılar düzenlemeye gelince, bu davranış beş vakit namaz, Cuma namazı ve bayram namazlarını kılmak üzere bir araya gelen cemaatlere benzer ki, böyle bir şey sonradan ortaya çıkarılmış bir bidattır. Bu yüzden şeriatımız ?sünnet? olan cemaatli toplantılar ile ?adet haline getirilmiş? cemaatli toplantıları bir birinden ayırmıştır. Gerek Ahmed-i Hanbeli ve gerekse diğer mezhep imamları nass?a dayanan bu ayırımı önemle vurgulamışlardır. Nitekim Ebu Bekir Hilal ?kitabül Edeb? adlı eserinde İshak b. Mansur Kevsec?in, Ahmed İbn Hanbeli?ye ?Bir gurup müslümanın bir araya gelerek hep birlikte el kaldırıp Allah?a dua etmeleri sence mekruh mudur?? diye sorduğunu ve İmam?dan ?Sık sık olmamak ve önceden kararlaştırılıp toplanmış olmamak şartı ile kardeşlerinin böyle yapmalarını mekruh görmüyorum? şeklinde cevap aldığını belirtmektedir. İbni Teymiye-Bidatlar Nafile namazları iki, üç kişinin cemaatle kılmalarında ihtilaf vardır. Ama imamdan başka cemaat dört kişi olduklarında ihtilaf yoktur, yani mekruh olmasında ittifak vardır. Fukaha ?Nafile namazın cemaatle kılınması mekruh olduğundan Regaib, Beraat, Kadir gecesi namalarında imama uymanın mekruh olduğunu tasrih etmişlerdir. Mülteka Tercümesi-1Ayakkabı ile namaz Ayakkabısı temiz olan kimse diğer vakit namazlarını ayakkabı ile kılabildiği gibi cenaze namazını da kılabilir. Halil gönençİnce elbise ile namaz kılmak İnce elbise ile namaz kılmak caiz değildir. Mesela kadının saç rengini gösteren ince tülbent ile başını örtüp namaz kılması sahih değildir. Fetvalar-Halil GönençKısa kollu gömlekle namaz kılmak Erkeğin kısa kollu gömlekle namaz kılması sahihtir. Ancak kısa kollu gömlek ile gezmek veya namaz kılmak memlekette adet değilse böyle bir gömlekle namaz kılmak doğru değildir. Fetvalar-Halil GönençNamaz ve ateş Mum kandile karşı yanar vaziyette ve keza yanan ateşe karşı namaz kılmak mekruh değildir. Zira mecusiler ancak kor halindeki ateşe taparlar. Yanan ateşe tapmazlar. İbni Abidin-2Namazların birleştirilmesi En iyisi fakihlerin ihtilafından kurtulmak için ve Peygamberimizin bu birleştirme işine devam etmemesine binaen iki namazı cem etmemektir zira cem etmek daha iyi olsaydı, peygamberimiz seferde kısalttığı gibi bunu da devamlı yapardı. Kılınmasına kail olanlar sefer hali, yağmur vb kar, soğuk hava gibi durumlar, Arafat ve Müzdelife?de bulunma halinde müttefiktir. Malikilere göre hastalarda ilk farzı vaktin son cüzünde, ikinci farzı vaktin ihtiyarı olan ilk cüzünde kılabilirler. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli "Namaz mü'minlere vakitli olarak farz kılındı" âyet-i celîlesi gereğince, her namazın vaktinde kılınması farz-ı ayındır. Bu sebeble iki vakit namazını bir vakit içinde kılmak ki fıkıhta buna Cem'-i Salâteyn denir Hanefî mezhebine göre câiz olmaz. Zira, iki vakti bir arada kılmak, ya birini vakti girmeden kılmak takdim veya vakti çıktıktan sonra kılmak te'hir yoluyla olur. İkisi de sahih değildir. Vakti girmeden namaz kılınmaz. Namazı vaktinden sonraya bırakmak da câiz değildir. Edâ yerine kaidenin yalnızca hacılara has olmak üzere iki istisnası Arafat'da takdim cem'i,Diğeri, Müzdelife'de te'hir cem' Peygamber Efendimiz buralarda namazlarını iki vakti birleştirerek günü Arafat'da ikindi olmadan öğlenin farzından sonra ikindi namazı kılınır. Büyük bir cemaatla imamın arkasında kılınan bu namaz için, tek ezan ve biri öğle, diğeri ikindi için olmak üzere iki kamet okunur. İki namaz arası böylece ayrılmış olur. Arada nâfile ve sünnet namazları da namazı büyük cemaatle, imam arkasında kılmak zarureti İmam-ı A'zam'a hacının tek başına da cem' yapabileceği ise, o günün akşam namazı yatsı namazı ile birlikte yatsı vaktinde, tek ezan ve tek kametle kılınır. Burada her iki namazın vakti de girmiş olduğundan ikinci namaza başlandığını bildirmek için ikinci kamete ihtiyaç Şâfiî'ye göre, yolculukta öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazlarını hem takdim, hem de te'hir suretiyle birlikte kılmak câizdir. İslam İlmihali-Mehmed Dikmen Yolculuk hali dışında belli mazeretler sebebiyle namazların ikişer ikişer birleştirilerek kılınmasının cevazı da çoğunluk tarafından benimsenmiştir. İnsanların öyle işleri vardır ki, belli bir zaman süresince onu bırakmaları mümkün değildir. Bırakıldığında mala, cana, maddi ve manevi bakımdan önemli olan menfaate zarar söz konusudur. İşte böyle durumlarda namazların, birincisinin veya ikincisinin vaktinde, birleştirilerek kılınması caiz görülmüştür. Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanNamazı bozan sesler Ohlamak, gülmek, ağlamak, inlemek. Bu dört halin her birinde, iki harf meydana gelmesiyle anlam taşımasa bile namaz bozulur. ah, uf gibi Büyük Şafi İlmihaliNamaz ve çamur Yolda giden kimsenin elbiselerine çamur sıçrayıp kirletse elbisesini yıkamadan namaz kılması caizdir. İbni Nüceym Fetvalar-Nevzat Akaltun Caddenin çamuru, pis şeyin buharı, hayvan pisliklerinin tozu, köpeklerin gezdiği yer ve damladığı yerler kapta belli olmayan kirli suyun sıçraması afv edilmiştir. Çamur, insan fışkılarıyla karışık bile olsa afv edilmiştir. En makûlü çamur çok olursa namaza manidir demektir. Çamurlu yerlerden işine gidip gelenler müstesnadır. İbni Abidin-1Namaz ve imâ Bir kimse eğer başı ile imâ yapmaya gücü yetmezse, namazı tehir edip gözleri veya kalbi veya kaşları ile imada bulunmaz. Yatarak yahut yaslanarak ima edemeyecek derecede hasta olan kişiden namaz düşmez, namazlarını sayısı çok da olsa kazasının manasını anlayacak derecede şuuru yerinde ise kazasını yapmak gerekir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliNamazın kaçması ve teyemmüm Bazıları ?Vakit namazını kaçıracağından korkan kimse teyemmüm eder? der. Halebi ?Teyemmüm edip kılmak, sonra kaza etmek daha ihtiyatlıdır? diyor. İbni Abidin-1Namaz ve kadının saçı Kadın saçını gösteren tülbent ile namaz kılamaz. ve Celal Yıldırımdan Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt ÖzcanNamaz ve karanlık Karanlıkta namaz kılmak sahih ise de ışık yakmak mümkünken karanlıkta namaz kılmak birkaç bakımdan mekruhtur. Işık, asgari secde yerini gösterecek kadar olmalıdır. Fetvalar-Nevzat AkaltunNamaz kılanın önünden geçmek Derler ki Namaz kılanın önünden geçmek, eğer namaz kılan ile geçen arasında bir hail engel bulunmaz ve geçen kimse namaz kılanın secde edeceği yerden geçer ve namaz kılanla geçenin azaları birbirlerine muhazi olursa günahtır. Hidaye Tercümesi Safta boş yer bulunursa mescide giden kimse orayı doldurmak için namaz kılanın önünden geçebilir. Bir kimse namaz kılanın önünden geçmek isterse elinde birşey bulunduğu takdirde onu namaz kılanın önüne koyar. Sonra geçer ve o şeyi alır. İki kişi geçmek isterse, biri namaz kılanın önünde duru. Diğeri geçer. Öteki de öyle yapar. İki kişi birbirleri hizasında geçerlerse diklemesine namaz kılan tarafında olan günahkar olur. İbni Abidin-2Namazdaki mekruhlardan Tek ayak üzerinde durmak, abdesti sıkışıkken namaz kılmak, namazın fiillerini imamla aynı anda yapmak da mekruhtur. Saftan ayrı durmak, saf arasında açıklık bırakmak mekruhtur, aşağıda olursa değildir. Namazda secdede kolları yere yatırmak mekruhtur. Başın üstünde veya önünde, sağında, solunda bulunan bir resme doğru namaz kılmak da mekruhtur. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliNamazda niyet Niyet mana itibariyle kasıt demek ise de, burada kişi hangi namazı kılmak istiyorsa kalbinde o namazı kasdetmesi gerekir. Eğer kişinin kalbinde böyle bir kasıt yok ise, diliyle söylemesinin hiçbir yararı yoktur. Eğer kişi imama uyarak namaz kılıyorsa, ayrıc imama uyma niyetini de getirmesi gereklidir. Hidaye TercümesiNamazın rekatında şaşırırsan Sık sık böyle oluyorsa düşünerek bir neticeye varır ve geri kalanı tamamlar. Düşünerek bir neticeye varamıyorsa, kendini en az bir rekat kılmış kabul eder ve diğer rekatları da onun üzerine ilave ederek namazını tamamlar. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviNamazdaki selamlar Hanefilere göre namaz, birinci selamda ?aleyküm? kelimesinden önce selam sözünü söylemekle son bulur. İmam iki kere selam vermekle sağında ve solunda bulunan melek, insan ve cinlerden müslüman olanlara selam vermeye niyet eder. Selam sözünü çok uzatmamak ve seri okumakta sünnettir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliNamazdan sonraki musafahalaşma Bazı namazlardan sonra cemaatin toplu halde tokalaşmaları sünnet değil bidattir. Nevevi ve İbni Abdisselam gibi bazı alimler ?bidat olmakla beraber, mubahtır yapılabilir? demişlerdir. Ancak Aliyyül Kari haklı olarak bu ifadeyi reddetmiş ve ?sünnet olan musafaha karşılaşan iki müslümanın, ilk karşılaştıklarında yaptıkları tokalaşma olduğuna göre buna uymayan bir şekilde ve namazdan sonra toplu musafaha çirkin bir bidattir? demiş, Ebu Davud şarihi Şemsülhak?da ona katılmıştır. Hz. Peygamber ve sahabe devrinde, böyle bir uygulama mevcut değildir. Şemsülhak-Avnul Mabud, Münavi-Feyzül Kadir, Ayni-Umdetül Kari Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Namazların arkasından namazın bir gereği gibi görülerek yapılması ve terkedildiğinde kınanmayı gerektiren bir adet halini alması bidattir ve terkedilmesi gerekir. Yoksa musafaha namazın arkasından da yapılır önünden de yapılır. Nevevi-Feteva Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerNamaz surelerini bilmeyenin namazı Zarureten ?Allahu Ekber, Elhamdülillah veya Sübhanallah? lafızlarından hangisine gücü yetiyorsa veya bunların hepsini hatta yine Kurandan olmak şartıyla başka tesbih ve duaları ekleyerek okuyabilir. Bir adam Resulullah?a gelerek ?Benim Kuran?dan birşey okumaya gücüm yetmiyor. Bu konuda bana bir şeyler öğretemez misiniz? Dedi. Bunun üzerine Resulullah sav buyurdu ki ?De ki, Subhanallahi vel hamdulillahi ve La ilahe illallahu vallahu ekber ve La havle vela kuvvete illa billahil azim? Adam dedi ki, Ey Allah?ın Rasülü bunlar Allah için bana bir şey yok mu? Rasulullah da buyurdu ki De ki Allahümme irhamni verzukni ve afini vehdini? bunun üzerine adam kalkarken elleriyle de böyle dedi. Rasulullah da bu adam iki elini de hayırlarla doldurdu, dedi? Ebu Davud, Nesai İslamda Meseleler ve Çözümleri-Ziya EryılmazNamazın terki Hz. Ali ra ?Kim namazı terkederse kafirdir? İbni Abbas ra ?Kim namazı terkederse kafir olur? İbni Mesud ?Namazı terkeden kişinin dini olmaz. Cabir b. Abdullah ra ?Kim namazı terkederse kafir olmuştur.? Ebu Derda ra ?Namazı olmayanın imanı da olmaz.? Hafız Munziri de bu eleştirileri naklettikten sonra şöyle der Sahabelerden bir kısmı ve onlardan sonra gelen tabiinler, vakti çıkıncaya kadar bekleyip, namazını kasden kılmayanın kafir olduğunu söylemişlerdir. Bu tabiinler ve sahabeler şunlardır Ömer b. Hattab, Abdullah b. Mesud, Abdullah b. Abbas, Muaz b. Cebel, Cabir b. Abdullah, Ebu Derda ra. Sahabelerin dışında Ahmed b. Hanbel, İshak b. Rahaveyh, Nehai, Hakem b. Uteybe, Ebu Davud, Ebu Şeybe, Züheyr b. Harb vs Tergib vet Terhib?den İmam İbni Teymiyye namaz kılmayan hakkında şunları söylemiştir Namaz kılmayan bir kimseye selam vermek ve davetine icabet etmek doğru olmaz.? Müslüman bir babanın kızını namaz kılmayan bir kişiyle evlendirmesi caiz değildir. Herhangi bir kuruluş sahibinin namaz kılmayan bir insana iş vermesi de doğru değildir. Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-Kardavi Bir kimse kendisine namaz kıl diyene, bekle Ramazan gelsin de kılarız derse kafir olur. Bir kimse, kendisine namaz kıl diyene, bu işi kim sonuna kadar götürebilir veya sen kıldın da ne kazandın, ne kâr elde ettin derse kafir olur. Bir kimse namazı kasden terkederse, kazaya hiç niyet etmez, azabdan korkmazsa kafir olur. Çok namaz kıldım, çok Kuranı Kerim okudum felaketler benim üzerimden kalkmadı diyen kafir olur. Ehli Sünnet İtikadı-Gümüşhanevi Hülasa kitabında, namazı ve cemaati terk edenin şehadeti kabul edilmez, denmiştir. Namaz kılmayan bir kadını boşamak en uygun bir davranıştır. Namaz kılmayan kimse, kılıyorum kılıyorum bir şeyim artmıyor, bu iş nefsime çok uzun geliyor diyen kimse kafirdir. Daha zamanı var, daha ben bekarım diyen kimse kafir olur. Gümüşhanevi İbni teymiyye?den ?Namazı terk edenlerin kafir olduğuna hüküm verilir. Selefin çoğunluğunun ve Maliki, Şafii mezhebine mensub bir gurup ile Ahmed b. Hanbel?in mezhebine mensub bir kesimin görüşü de budur? İman ve Tavır- Beşir Eryarsoy Ömer ?Minber üzerinde? ?Namaz kılmayan kimse müslüman değildir.? Kenz Hayatüs Sahabe-3 Allah?a imandan sonra namazın ibadetlerin en şereflisi ve en kıymetlisi olduğuna Enam suresinin dikkat çekmektedir. Baksana, namaz hariç, zahiri ibadetlerden hiçbirisi hakkında "iman ismi kullanılmamıştır. Nitekim Cenabı Hak ?Allah imanınızı, yani namazınızı, zayi edecek değildir. Bakara 143 buyurmuştur. Tefsiri Kebir-Fahruddin Razi ?Her kim şu beş vakit namazı muhafaza ederse, namazı onun için kıyamet günü nur olur, burhan ve necat olur. Her kim de beş vakit namazı muhafaza etmezse, kıyamet günü onun için ne nur olur ne de burhan ve necat olur. Kıyamet günü Karunla, Hamanla, Firavunla ve Übey İbni Halefle beraberdir.? Müsned, Darimi, İbni Hibban Hanefilere göre tembellik ederek namazı terkeden kişi fasıktır. Böyle bir kişi hapsedilir ve tevbe edip namazını kılıncaya kadar vücudundan kan çıkacak şekilde dövülür. Ya tevbe edip namazını kılar veyahut hapishanede ölür gider. Dürrül muhtardan Namazı terkeden kişinin mutlaka cehenneme gideceğinde asla şüphe yoktur. İslam devletinin bulunduğu yerde kelimei şehadet getirerek mümin olduğunu ibraz eden bir kişi namaz kılmak zorundadır. Devletsiz İslam-Mehmed Göktaş Hz. Câbir radıyallâhu anh'in anlattığına göre, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'in şöyle söylediğini işitmiştir "Kişiyle şirk arasında namazın terki vardır." Müslim, İman 134, 82; Ebu Dâvud, Sünnet 15, 4678; Tirmizî, İman 9, Metin Müslim'in metnidir. Tirmizinin metni şöyledir "Küfürle îman arasında namazın terki vardır." Tirmizî ve Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde "Kulla küfür arasında namazın terki vardır." Tirmizî, İman 9, Ebu Dâvud, Sünnet 15, İbnu Mâce, Salât 77, Abdullah İbnu Şakik merhum anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Ashâb'ı ameller içerisinde sadece namazın terkinde küfür görürlerdi." Tirmizî, İman 9, Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh'ın anlattığına göre "Resulullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuşlardır "Kulla şirk arasında sadece namazın terki vardır. Onu terketti mi şirke düşmüş demektir." İbni Mace Farz olduğunu kabul etmekle beraber, yapılışını ağır, hakir görürse ve terk ederse hükmü hakkında hukukçular farklı görüştedirler. Ebu Hanife?ye göre, her namaz vaktinde dövülür, öldürülmez. Hanbeli?ye göre kafir olur, bu sebeple de öldürülür. Şafi?ye göre, terk ile kafir olmaz, öldürülmez, dayak da atılmaz, mürtedde olmaz. Tevbe etmesi istenir, tevbe eder ve yapacağına söz verirse ceza terk edilir ve kılması emredilir. İnsanların huzurunda kılmaya zorlanmaz. Tevbe etmez, kılacağını da söylemezse o zaman Şafinin bir görüşüne göre terk sebebiyle öldürülür. Bir görüşüne göre de 3 gün sonra öldürülür. Kılıçla öldürüleceği belirtilir. Ebu Abbas b. Süreyc?e göre sopa yerken belki tevbe eder diye sopayla öldürülür. Orucu terk edenler, ramazan boyunca yeme ve içmeden alıkonulur, hapsedilir. Tazir cezası uygulanır. Borcunu ödemeyenlerden imkanı varsa vereceği miktar zorla alınır, özrü varsa hapsedilir. Şayet güç durumda ise imkan buluncaya kadar beklenir. Ahkamus Sultaniyye-İmam Maverdi Rasulullah sav ?Rukû?u olmayan dinde hayır yoktur.? İmam Ahmed, Ebu Davud ?Kişi ile küfür arasında namazı terketmek vardır.? Müslim Eğer bir kişi namazın farzıyyetine inandığı halde, ancak tembellik veya ihmalkarlıkla namazı terk ediyorsa; yine hakim tarafından tevbeye ve namaz kılmaya davet edilir. Bu davete icabet etmezse, öldürülmesi vaciptir. Ancak, öldürüldükten sonra müslüman olarak kabul edilir. Büyük Şafii İlmihali ?Bizimle onlar arasındaki sözleşme namaza dayanır. Kim namazı terkederse kafir olur.? Tirmizi, Nesai ?Kim ikindi namazını terkederse, iyi amelleri siliniverir.? Buhari, Nesai Abdullah İbni Mesud diyor ki ?Aramızda namazdan geri kalanların mutlaka münafık olduklarını gördüm. Onun münafıklığı mutlaka ortaya çıktı.? Allah cc ?Hiç şüphesiz namaz, kalplerinde Allah korkusu olanlardan başkalarına ağır gelir. Onlar ki, Rablerinin huzuruna varacaklarını hesap eder ve kesinlikle O?na döneceklerini bilirler Bakara 45-46 peygamberimiz ?Kulun kıyamet günü hesaba çekileceği ilk amel namazdır. Namazı eksiksiz olursa felaha ve başarıya ermiş, eğer bozuk çıkarsa, aldanmış ve hüsrana uğramış olur. Eğer kulun farz namazlarında eksiklik bulunursa yüce Allah ?Bakın bakalım, bu kulumun amel defterinde nafile namaz var mı?? buyurur ve farz namazlardaki eksiklikler nafile namazlarla tamamlanır. Arkasından diğer amelleri ile ilgilii sorgusu da aynı şekilde yapılır.? Tirmizi İslam-Said Havva Bir hadisi şerifte buyuruluyor ki ?Taammüden kasıtlı olarak bir kimse, bir vakit namazını kazaya bırakırsa, cehennemde seksen bin sene kalacaktır.? Mektubatı Rabbani ?Enbiyadan sonra kötü nesiller ona halef oldular ki onlar namazı zâyi ettiler ve şehevatı nefsiyelerine ittiba ile doğru yoldan çıktılar. Binaanaleyh onlar yakında cehennem ateşine mülaki olurlar.? Meryem59 buyurulmuştur. ?Gayy? cehennemde sırf şerden ibaret olan bir deredir ki o dereden cehennemin diğer dereleri istiaze ederler ki bu derece şehviyatı nefsiyyelerine tebeiyetle günahı kebair işlemeğe musır olup namazlarını da zayii ve terk edip kılmayanlar muazzep olacaklardır. ?Ashabul yemin sorarlar ki ?Sizi cehenneme hangi ameliniz soktu?? Onlar biz namaz kılanlardan olmadık. Fukaraya yemek yedirenlerden olmadık ve biz bâtıla dalanlarla bâtıla dalardık ve hatta bize ölüm gelinceye kadar kıyameti yalanlardık dediler.? Müddessir40-48 M. Sami Ramazanoğlu Altınoluk Dergisi Huzeyfe ra demiştir ki ?Dininizden ilk kaybedeceğiniz şey huşu en son kaybedeceğiniz ise namazdır.? Asrı Saadette İslam-1 Umursamayarak, yani tembelliğinden dolayı kasden terk eden fasık olur ve namaz kılıncaya kadar hapsedilir. Bazıları kan akıncaya kadar dövüleceğini söylemişlerdir. İmam Şafi?ye göre bir tek namazdan dolayı haddi şeri ceza olmak üzere öldürülür. Bazıları kafir olduğu için öldürüleceğini söylemişlerdir. Metinden Kan akıncaya kadar dövülür diyen Mahbubi?dir. Zira o şöyle der Aralarında Zühri de bulunan bir takım ulema öldürülmeyeceğini, fakat tazir edileceğini ve ölünceye kadar yahut tevbe edinceye kadar hapis edileceğini söylemişlerdir.? İmam Malik ve İmam Ahmed?in mezhepleri de öldürmektir. İmam Ahmed?den bir rivayete göre kafir olduğu için öldürülür. Hanbelilerin cumhuruna göre muhtar olan kavil budur. İbni Abidin-2Namaz tesbihatının yapılışı Namazdan sonra yapılan zikir ve duanın sessiz yapılması sünnettir. Çünkü Saadet asrında ve Hulefai Raşidin zamanında zikir ve dua sesli yapılmazdı. Ancak cemaat cahil olursa öğreninceye kadar seslice, öğrendikten sonra gizlice yapılmalıdır.Fetavai Kübradan Halil Gönenç Ayetel Kürsi, İhlas ve Muavvazeteyn okuyup sonra tesbih edilir. Bugün sadece Ayetel Kürsi okunuyor, bu sünnete uygun değildir. Sureleri okuduktan sonra tesbihe üflemek bidattır. Namaz sonu zikirleri tesbih aletiyle yapılabileceği gibi, parmak ya da parmak boğumlarıyla da yapılabilir. Peygamberimiz parmakla saymanın efdaliyetine işaret etmiştir. İbni Abidinde Cemaat halinde tesbih duaları yapılmaz. Hindiyyeden Yapılan zikir ve duanın sessiz yapılması sünnettir. Ancak cemaat cahil olursa öğreninceye kadar seslice yapılabilir. Tesbih dualarını herkesin ayrı ayrı söylemeleri sünnettir. Bunun yerine başkalarının söylemesi bidattir. Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt ÖzcanNamaza yetişme ve teyemmüm Maliki mezhebine göre, beş vakit namazın farzları, abdest veya gusül alındığında gecikecek, teyemmüm ile kılındığında geçmeyecekse, vakit bu derecede sıkışmış bulunursa teyemmüm ile kılınır, sonra da yeniden kılınması gerekmez. Fıkhul Mezahib Bugün Malikilerin ictihadını tercih etmek gerekir. Çünkü namazların kazasını edasına denk tutmak mümkün değildir. Vaktin gusül veya abdest için yeterli olmaması bir imkansızlık ve darlıktır, teyemmümde işte bu gibi darlıkla sebebiyle meşru kılınmıştır. Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanNamazda uzvun ¼?inin açılması Hanefilere göre namazda iken, herhangi bir avret yerinin dörtte biri kendi tesiri olmaksızın açılır ve bu bir rükün eda edecek kadar sürerse namaz fasit olur. Eğer kendi tesiri ile açılırsa namaz o anda batıl olur. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliNazarlık İslam uleması ?İsabeti Ayn?ın göz değmesinin hak olduğu hususunda müttefiktir ancak bunu nazarlık önleyebilir mi? İşte bu suale ?evet? demek mümkün değildir. Çünkü tevhid akidesini parçalar. Nazar boncuğu ve nazarlık takmak bidattir, derhal terkedilmelidir. Resuli Ekrem sav?in üzerinde nazarlık bulunan bir kişinin beyatını kabul etmediği muteber kaynaklarda yazılıdır. Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu Ahmed bin hanbel, Ukbe b. Amir?den merfu? olarak rivayet etmiştir ?Kim boncuk asarsa, Allah onun işini bitirmez. Kim katır boncuğu takarsa Allah onu korumaz? Diğer bir rivayette ?Boncuk takan şirk koşmuş olur? buyurulmuştur. Boncuk takmanın anlamı, bunun bir hayrı celbettiğine veya bir şerri defettiğine kalbin inanmasıdır. Bu kesinlikle şirktir. Tevhidin Hakikati-Yusuf el-KardaviNecaset Eti yenen kuşlar müstesna diğerlerinin pisliği necistir. Ancak tavuk, ördek, kaz gibi hayvanların kokusu çirkin olan pisliği, necaseti galizadır. Ehli Sünnet İtikadı-Gümüşhanevi Havada tersleyen işeyen kuşlardan, eti yenenlerin fışkısı temiz, yenmeyenlerin hafif necasettir. Koyun, keçi ve sığırın fışkıları ğaliz necasettir. İbni Abidin-1 Vücuttan çıkan ince cerahat elbise veya vücuda el ayası kadar bulaşmadıkça namaza mani değildir. Fetavayi Behçe Fetvalar 2-Nevzat AkaltunNema ödemeleri Memurun rızasına bakılmaksızın kendisinden kesilen para onun hakkıdır. Bu para yine onun rızasına bakılmaksızın bankalarda işletilmekte, faize verilmekte veya devlet tarafından faizle kullanılmaktadır. Memur kendisine zaman zaman verilen ve adına faiz denilen meblağı alıp bir yere kaydettikten sonra istediği gibi sarfeder ve bunu devletin kestiği ana para olarak kabul eder bu niyetle alır ve harcar faiz diye ödenen meblağlar, kendisinden kesilen para meblağına ulaşınca, bir de geçen zaman içinde paranın ne kadar değer kaybettiğini hesaplar enflasyon miktarını veya hesaplattırır. Rızası dışında kesilen para kendisine ödenirken, kesildiği günün değeri üzerinden ödenmelidir, bu fark memurun hakkıdır. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman İslama göre faiz olmayan bir muameleye başkaları faiz dese de o faiz olmaz. Faiz ya da faiz şüphesi taşıyan para yenmemeli, faiz olduğu söylenmeden bir hayır ya da ?varsa- aslında alınmaması gerektiği halde alınan vergilere verilmelidir. Faiz; mubadeleli akitlerde taraflardan birisi için şart koşulan karşılıksız fazlalıktır. Nema da karşılıklı yapılan bir anlaşma yoktur. Zorunludur. Kesintiyi yapan da fazlalığı veren de devlettir. Bu uygulamada karşılıksız bir fazlalık yoktur. Devlet çalıştırdığı paranın bir miktarını tasarruf sahibine veriyorsa bu zaten faiz olmaz. Çalıştırma olmadan sadece faiz olarak verilse, değer kaybından dolayı ortada bir fazlalık olmaz ve yine faiz olmaz. Sonuç olarak nema faiz değildir, bunda faiz şüphesi de yoktur. Herşeye rağmen şüphe edenler, en azından kendilerinden kesilen kadarını tamamlayıncaya dek alırla. Adı ne olursa olsun kendi paralarını almış olurlar. Şüphe olsa bundan sonrakilerinde olur. O kadarını da zaten vermiyorlar. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer Politikacıların zorunlu tasarruf adını verdikleri hadise, islam fıkhı açısından gasp hükmündedir. Bu kesintilerin hak sahiplerine, aynen iade edilmesi gerekir. Fakat İtimad Senedi hükmünde olan Türk lirasının ?değeri ölçme? ve ?değeri koruma? açısından içinde bulunduğu hal malumdur. 1987 yılında yapılan kesinti miktarının, satın alam gücü ile bugünkü verilen miktarın gücü, aynı değildir. Fakat satın alma gücündeki değişim nedir? Sualine verilecek cevap meçhuldür. Zira resmi enflasyon rakamları, gerçeği ifade etmemektedir. Adil olan bir ?ehli hibrenin? tespiti de söz konusu değildir. Bu durumda Resuli ekrem sav?in ?Helal açık ve belli, haram da açık ve bellidir. Bunların arasında birtakım şüpheli şeyler vardır ki, ,insanların çoğu bunların helal veya haram olduğunu bilemezler. Şüpheli şeylerden sakınan kimseler, dinini ve ırzını korumuş olurlar? Buhari-Müslim buyurduğunu dikkate alıp, nema denilen şüpheli kısımdan sakınmak gerekir. Zorunlu tasarruf adı altında sizden kesilen miktarı aynen almanızda bir mahzur yoktur. Zira bu kendi malınızdır. İşverenden kesilen miktar ise rızası olmadığı için şüphelidir. Nema denilen kısım için de, şüpheli kazanç diyebiliriz. Bunun fakir, miskin, dul, kimsesiz ve zulmen mahkum edilmiş insanlara verilmesinde ?şüpheden korunmak için- fayda vardır. Yusuf Kerimoğlu-Akit 9 Ağustos 1996Nikahın yenilenmesi Kişinin, kadını bir daha nikahı altına geri alması da "seni? yahut ?karımı bir daha nikah altına aldım? deyimiyle olur. Kişi karısını bir daha nikahı altına almak isteyince buna iki kişiyi şahit tutması müstehabtır. Şayet şahit tutmasa yine de geçerlidir. Hidaye TercümesiNişanlıların Birlikte Gezmesi Nişan, nikah değildir. Nikahlılar için mubah olan şey asla nişanlılar için mubah olmaz. Halil Gönenç-FetvalarO Oje ve abdest Kadınlar el ve ayak parmaklarına oje vb şeyler sürüyorlar. Bunlar el ve ayak tırnaklarında bulunduğu müddetçe -altlarına su girmeyeceğinden- cünüplükten kurtulamazlar ve abdestleri de olmaz. Büyük İslam İlmihali İkaz-Mehmet GüleçOkumak bilmeyenin imamlığı Okumak bilmeyen bir kimse, eğer okumak bilen ve bilmeyen kimselerden oluşan bir cemaate namaz kıldırırsa ?İmam Ebu Hanife?ye göre- hepsinin namazı fasiddir. Diğer iki imama göre ise bilmeyenlerin namazı yerindedir. Hidaye TercümesiOrgan nakli Öldükten sonra bir organını, kurtuluşuna vesile olacak bir hastaya nakletmekte beis yoktur. Sağlıklı olan kimsenin böbreğinin hayatı tehlikede olan bir hastaya, hazır doktorların nezareti altında verilmesinde bir beis yoktur. Fetvalar-Halil Gönenç Hastaya verilecek mubah bir ilaç yoksa, o takdirde gayri müslimden bile olsa, kan alıp vermek caizdir. Şafii fukahasının hicri 5. Asırdan sonra gelenlerinden bir çoğu, diri bir insanın kırık kemiğini, ölü insan kemiğiyle düzeltmeyi veya tamamen kırık olanı çıkarıp, yerine ölü bir insanın kemiğini koymayı caiz görmüşlerdir. Buna kıyasla, dirinin gözünü islah için, ölü gözü nakletmek caizdir. Celal Yıldırımdan Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan Ademoğlunun kılının satılması da caiz değildir. Onunla faydalanılması da caiz değildir. İnsanın parçalarından hiçbir parçanın satılması ve faydalanılması da caiz değildir. Zira Ademoğlu, mükerremdir. Kerameti için caiz değildir. Mülteka Tercümesi-3 Organ nakli ve tüp bebek, otopsi vb de tedavi zarureti sebebiyle caiz olmaktadır. Helaller ve Haramlar-Hayreddin Karaman Alimler bir insandan bir başkasına herhangi bir uzuv aktarılamayacağını, zaruret içerisinde de olsa bunun caiz olmayacağını çeşitli ifadelerle ve hemen hemen ittifakla söylemişlerdir. Nevevi-EL-Mecü?l, Mugnil Muhtaç, Mecmaul Enhur Yapay organlar ve domuz dışındaki kemik vb lerini bu gaye ile kullanmakta da sakınca olmadığını söylemişlerdir. En ihtiyatlı görülen bu izaha göre; insanın tek hedefi, nasıl olursa olsun yaşamak değil, ne kadar yaşarsa yaşasın bir gün nasılsa ayrılacağı bu dünyadan, asıl dünyasını kazanarak ayrılmaktır. Bizce caiz olmadığını savunan görüşün delilleri daha güçlü daha ihtiyatlı daha insani görülmektedir. Bazı nedenler şunlar, dokuların uyuşmayabileceği, uzuvları alınan bir insan ne derece onlarındır diğer yandan diğer insanların uzuvlarıyla yaşayan insan bu organlarla işleyeceği haramlar, haşrin cismani olacağını savunan görüşe göre nakledilen bir organ mesela kalp tekrar dirilmede kimin organı olarak dirilecektir? Organ naklinin bir kalemde caiz olduğunu söylemek, aynı zamanda alternatif çarelerin de önünü tıkamak ve insanı gibi görülen bir uygulamanın, daha insani olana engel olması anlamına gelebilir. Nitekim yakınlarda dinlediğim bir radyo programından ABD?de kadavra görevi üstlenecek yapay bir vücut geliştirilmiştir. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerOrucun bozulması halinde ne yapmalı Ramazanda orucu bozulan kimsenin gündüz boyunca imsakı bir şey yememesi, içmemesi vaciptir. İslam İlmihali İkaz-Mehmet GüleçOruçlunun ağır işte çalışması Ramazan ayında sıcak bir ülkede veya harareti yüksek bir maden ocağında çalışan bir kimse işini Ramazandan sonraya bırakması mümkünse ?yani geçim hususunda sıkıntı çekmeyecek ve malı telef olmayacaksa? muvakkaten işine son vermek mecburiyetindedir. Yoksa çalışmadığı takdirde kendisi veya çocukları sefalete maruz kalacak veya ekin gibi malı telef olacaksa her gece oruç tutmak için niyet getirir çalışamayacak hâl gelirse orucunu bozar. İbni Abidinden Halil Gönenç Remli şöyle diyor Camiül Fetava?da bildirildiğine göre bir kimse geçim derdi ile meşgul olurken zayıf düşerek oruç tutamazsa orucu bırakarak her gün için yarım sâ? yiyecek verebilir. Yani orucunu kaza edecek başka günlere yetişemezse, demek istiyor. Yetişirse kaza etmesi vacip olur. Bu izaha göre, orak zamanı oruçlu olarak işe gücü yetmez, geciktiği takdirde ekin helak olursa, şüphesiz orucu bırakıp sonra kaza eder. Ekmekçi de öyledir. İbni Abidin-4Orucun başlangıcı ve hilalin gözlenmesi Hanefi, Maliki ve Hanbeli mezhebine göre hesaba dayanarak Ramazan orucunu tutmak ve bayram yapmak caiz değildir. Dünyanın herhangi bir yerinde rüyeti hilal sabit olursa, bütün müslümanlara oruç tutmak ve bayram yapmak vacip olur. Halil Gönenç Astronomi alimlerinin, ayın hareketlerini esas alarak yaptıkları hesaplara itibar edilerek, Ramazan ayına başlanılmaz. iBni Abidin muvakkitlerin hesap uzmanlarının sözüne itibar yoktur. Nehir de şu ibare vardır Muvakkitlerin filan gecede hilal şöyle görülecektir demeleri ile oruç tutmak lazım gelmez. Sahih kavle göre velev ki adalet sahibi olsunlar. Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu Şaban ayının akşam üzeri gurup vaktinde insanların hilali gözlemeleri bir vecibedir. hilali görürlerse ertesi gün Ramazan orucuna başlarlar. Eğer hava bulutlu ise, Şaban ayını otuza tamamlarlar. İhtiyar?da da böyledir. Hilali gören kimsenin parmakla göstermesi mekruhtur. Fetevayi Hindiyye Şaban ayının hilali aramak gerekir. Eğer hilal görülürse oruç tutulur. Hava kapalı olup hilalin görülmesine imkan bulunmazsa o zaman Şaban ayı 30 gün olarak tamamlanır ve ondan sonra oruca başlanır. Hidaye Tercümesi Bazı alimler de illeti değiştiği için hükmün değişikliğine cevaz vermiştir Müellefi-i kulüb payının durdurulması ve kameri ayların başlarını bulmada rüyete değil de hesaba dayanılması gibi.. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Nasslardaki ifadelerden, hilalin tespiti illada çıplak gözle olacaktır, bunun dışında ?kesinlik arzetse de- başka bir yolla hilali tespit edemezsiniz, gibi bir kayıt yoktur. Diğer taraftan ayın, güneşin ve diğer yıldızların belli bir hesap ve ölçü dahilinde olduğu, rastgele ve başıboş olmadığı Rabbimiz tarafından bize haber verilmektedir. ?Güneş de ay da hesap iledir. Semayı, onu, O yükseltti ve ölçü koydu.? Ahzap31 İslamda Meseleler ve Çözümleri-Ziya Eryılmaz Ulemamız, ramazan ayının girmesi hakkında astronomi alimlerinin sözlerine itimad edilmeyeceğini açıkça söylemişlerdir. Bu sözün esası orucun farziyeti ?Hilali görürseniz oruç tutun!? hadisi şerifi ile hilalin görülmesine bağlanmıştır. Hilalin doğması görülmesine bağlı değil, astronomi kaidelerine göredir. Bu kaideler haddi zatında doğru da olsalar ay filan gece doğar da bazen görülür, bazen görülmeyebilir. Şarih Teala hazretleri orucun farz olmasını, ayın doğmasına değil, görülmesine bağlamıştır. Benim anladığım budur. İbni Abidin-2 ?Muvakkitlerin sözüne itibar yoktur? Yani halka oruç farz olmak için onların sözü delil olamaz. Hatta Mi?rac adlı kitapta, ?Onların sözü bil ittifak muteber değildir. Müneccimin kendi hesabı ile amel etmesi caiz değildir.? Denilmiştir. Nehir?de de şu ibare vardır ?Muvakkitlerin filan gece hilali gök yüzünde şöyle görülecektir; demeleri ile oruç tutmak lazım gelmez. Sahih kavle göre velev ki adalet sahibi olsunlar. Nitekim İzah?ta da böyle denilmiştir. Şafilerden İmam Subki?nin bir telifi vardır ki, onda müneccimlerin sözünü kabule meyletmiştir. Çünkü hesap kesindir.? Vehbaniyye şerhinde de bunun gibi sözler vardır. Ben derim ki, Subki?nin sözünü kendi mezhebinin sonra gelen uleması reddetmişlerdir ki, onlardan bazıları İbni Hacer ile Remli?dir. İbni Abidin-4 Allah Teala ?Güneş ve ay husban iledir.? Buyurmuştur. Bundan murad, Güneşle Ay?ın seyretmeleri hesapladır, demektir. İbni Abidin-1 Bir belde halkı ramazan hilalini görseler ve 29 gün oruç tutsalar, diğer belde halkı da ayı görseler ve onlarda 30 gün oruç tutsalar, 29 gün tutanların bir gün kaza orucu tutmaları icab eder. İbni Nüceym Fetvalar 1-Nevzat AkaltunOruç ve banyo Vücuda dışardan herhangi bir şey girmedikçe oruç bozulmaz. Bu itibarla ister temizlik, ister serinlemek maksadıyla olsun, ağız ve burundan su kaçırmamak şartıyla banyo yapmakla oruç bozulmaz. Diyanetten Günümüz Meselelerine FetvalarOruçlunun cünüb olarak sabahlaması Oruç tutan bir kimsenin cünüb olarak sabahlaması veya gündüz uyuyup ihtilam olması orucuna bir zarar vermez. Muhiyt?te de böyledir. Fetevayi Hindiyye İhtilam olunca, banyo yaparken kulağına veya mazmaza yaparken elinde olmayarak ağzına su sızsa dahi orucunu bozmaz. Çünkü bu affedilen hatalardandır. Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-KardaviOruçlunun göz yaşını yutması Bir oruçlu ağzına giren bir veya iki damla göz yaşını yutarsa orucu bozulmaz. Gözyaşı fazla olursa bozulur. Fetevayi HindiyyeOruç ve hamilelik Hamile bir kadın karnındaki ceninin ölüm tehlikesinden korkarsa orucunu tutmaması daha uygundur. Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-KardaviOruç ve iğne İmameyne göre bir şey, hılki bir medhalden içeri girmedikçe, oruç bozulmaz. Binaanaleyh hariçteki bir yaraya konulan ilaç içeriye kadar gitse de oruca zarar vermez. Bu halde iğne ile orucun bozulmaması lazım gelir. Binaanaleyh bir baş göstermeyince iğneleri iftardan sonra yaptırmak ihtiyata uygundur. Ö. N. Bilmen Fetvalar-Nevzat AkaltunOruç ve kolonya Racih olan görüş kolonyanın necaseti mugallaza olmasıdır. Kolonya ister muhaffefe olsun, ister mugallaza olsun şayet necis olarak onu kabul edersek Ramazanı şerifin içinde ve dışında kullanılması caiz değildir. Tahirdir dersek her zaman kullanılmasında bir beis olmaz. Halil GönençOruçlunun kulağına su kaçarsa Kulağına su giren veyahut damlatan kimsenin orucu bozulmaz. Çünkü suyun kulağa hiç bir faydası yoktur. Yağ ise öyle değildir. Hidaye TercümesiOruç ve kusmak Midesi bulanıp elinde olmayarak kusan kimsenin orucu bozulmaz. Zira peygamber sav ?Elinde olmayarak kusan kimseye kaza lazım gelmez. Kendini kasten kusturan kimseye ise kaza lazım gelir. Ebu Davud-Tirmizi Hidaye TercümesiOruç ve misvak Oruçlu olan kimse için ?ister sabah ister akşam olsun- ağzına yaş misvak sürmek mekruh değildir. Hidaye TercümesiOruç ve nefes açıcı spreyler Yoğunlaştırılmış suni oksijen, yiyecek, içecek cinsinden olmayıp sırf hastanın teneffüs imkanını kolaylaştırmak için kullanılan bir maddedir. Astımlı hastaların rahat nefes almalarına sağlamak amacıyla ağıza püskürtülen oksijenli ilacın orucu bozmayacağı mutalaâ olunmuştur. Fetvalar-Diyanet VakfıOruç ve niyet Oruçta müslümanlara kolaylık olması için öğleye kadar da niyet yapılabilir. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviOruçlunun serinlemesi İmam Ebu Hanife?ye göre ?abdestin dışında- oruç tutan kimsenin ağzına ve burnuna su alması, başına su dökmesi, suda yıkanması ve ıslak beze sarılması mekruhtur. İmam Ebu Yusuf?a göre ise bunlar mekruh değildir. Fetva bu kavil üzeredir. Serahsi?nin Muhitin?de de böyledir. Fetevayi HindiyyeOruçlunun tahareti Oruçlu kimsenin istincada taharette mübalağa yapması mekruhtur. Fetevayi HindiyyeOruç tutamayacak derecedeki ihtiyarın orucu Oruç tutmaya gücü yetmeyen şeyhi fani iftar eder ve her gün için bir yoksula fidye verir. Fetevayi Hindiyye de şeyhi fani ölümüne kadar her gün kuvveti noksanlaşan kimsedir ki, bunlar tekrar kuvvet bulmadan vefat ederler. Fidye verdikten sonra oruç tutmaya gücü yeter hale gelen yaşlı kimsenin vermiş olduğu fidyesinin hükmü, batıl olur. Bu kimsenin önceden tutmamış olduğu oruçlarını kaza etmesi gerekir, der. Fıkhi Meseleler-Yusuf KerimoğluOruç tutmamak Rivayet edildiğine göre Ramazanda adamın biri oruç tutmadı bunun üzerine Ebu Hureyre ra şunları söyledi ?Bir yıl oruç tutsa da bu günler ramazanda oruç tutmadığı günlerin yerine geçmez? İbni Mesud?dan şöyle rivayet edilir ?Hiçbir ruhsata dayanmadan Ramazandan bir gün oruç tutmayan kişi sair zamanlarda bir yıl boyunca oruç tutsana tuttuğu bu oruçlar ramazan orucunda tutmadığı günün yerini karşılamaz.? Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-KardaviOruç ve yer değişikliği Bir yerde oruca başladıktan sonra, daha önce akşam olan bir yere uçakla giden bir kimse, gittiği yerdeki vakte göre orucunu açacaktır. Eğer batıya giderse durum yine aynıdır. Yani gittiği yerin vaktine uyarak orucunu açacaktır. Yüksek bir yerde bulunan kimse güneşin gurubunu batışını görmeden iftar edemez. Aynı şekilde uçakla giden kimse üzerinde olduğu yere göre değil güneşin batışına göre iftar edebilir. Fetvalar-Diyanet VakfıUnutarak orucu yemek Unutarak orucu yemekte olan birini gören bir kimse, şayet onun akşama kadar oruç tutacak kudrette birisi olduğunu anlarsa muhtar olan kavle göre o kimseye oruçlu olduğunu hatırlatmaması mekruh olur. Ancak unutarak orucunu yemekte olan bir kimse zayıf veya yaşlı bir kimse ise ona haber vermeme ruhsatı vardır. Zahiriyye?de de böyledir. Fetevayi HindiyyeKar yağmur tanesi ve oruç En sahihi şudur ki kar ve yağmur tanelerinin boğaza kaçması ile oruç bozulur. Hidaye TercümesiOtobüste namaz Hanefi fıkıhçılarının farz namazlar hakkındaki görüşü şudur Sefer süresi yolda dahi olsa kişi, farz namazları, özrü zaruret olmaksızın binek üzerinde kılmaz. Serahsi, İbni hümam Yol arkadaşlarının inip kendisini beklememesi, inmesi halinde hırsız, yırtıcı hayvan, düşman korkusu bulunması, ortalığın yağmur ve çamur olması, ihtiyar olup, inip binmede yardımcısının bulunmaması, bineğinin huysuz olması vb şeyler özür olarak görülmüş ve böyle durumlarda farzların da binek üzerinde otobüste kılınabileceği söylenmiştir. Serahsi, İbni Hümam İma ederken ön koltuğa secde etme yerine, dönebildiği kadar kıbleye dönüp, rüku için biraz, secde için ise biraz daha fazla eğilerek kılacaktır. Şoföre uyarıyı her namaz vakti yapacak ancak çekişmeye ve tartışmaya girmeyecektir. Güzel bir ikazı nazarı itibara almayan şoför, huysuz bineğe fevkalade kıyas edilir ve bu, farzı arabada kılmak için bir özür sayılabilir. Çağdaş Meselelere Fetvalar-Faruk BeşerOyun oynanan kahvenin çayı İçinde oyun oynanan kahveye girmek, çay, kahve gibi meşrubat içmek için değil, İslamı tanıtıp emri bil maruf nehyi anil münker farizasını ifâ etmek için olursa gitmek caiz, hatta lazımdır. Böyle bir görev olmazsa çay içilsin içilmesin oraya gidip oturmak haramdır. Fetvalar-Halil GönençÖ Ölünün gömülme vakti Hiçbir vakit ölüleri gömmek mekruh değildir. Hidaye TercümesiÖlünün sorgusu hakkında İbni Hacer?den sorulmuş bazı sorular Ölü oturarak mı sorguya çekilir yoksa yatarak mı? Oturduğu halde sorulur. Ruh cesedin içine girer mi? Evet girer fakat bu konudaki rivayetlerin açıkları, ruhun vücudun üst kısmına girdiğini gösterir. İbni Kayyım ?Hadisler sorgu anında ruhun cesede iade edildiğini tasrih ederler. Fakat bu iade ile bizim alıştığımız, mutad hayat elde edilmez ki, ruh bedenin idare ve tedbiriyle uğraşıp yemek ve içmeye muhtaç olsun. Bu iade ile ancak bir çeşit hayat elde edilir ki, onunla sorguya çekilir, imtihan edilir. Nasıl ki, yatanın hayatı, uyanığın hayatından değişik bir şeydir. Hadis, ruhun devamlı vücutta kaldığını göstermiyor. Ancak, ruhun misalinin, devamlı olarak kabirle ilişkisi olduğunu gösteriyor. Vücut çözülse, parçalansa, dağılsa da.. Hafız İbni Hacer?e ölü hangi dilde cevap verir diye sorulmuş ?O, hadisin zahiri sual ve cevabın Arapça olduğunu gösteriyor, demiş. Ve bununla beraber, herkesin soru ve cevabı kendi lisanıyla olması muhtemel olduğunu söylemiş. Hanefilerden Bezzazi Fetavasında şöyle demiştir sual ölünün yerleştiği yerde olur. Hatta vahşi bir hayvanın karnına girse, sual orada olur. Tabutta defn edilmeden kaldığı müddetçe sorguya çekilmez. İmam Suyuti-Kabir AlemiÖlüye Kuran okumak İmam Şafii ve Malike göre ölüye Kuran okumak hiçbir fayda vermez. Ne Peygamber sav zamanında ne de sahabe devrinde ölü için Kuran okunmamıştır.? Derler. Bazı ulemaya göre, duaya kıyasla, Kuran tilavet etmek ölüye fayda verir Mugnil Muhtaçtan İmam Muhammed ra kabristanda Kuran tilavet etmek mekruh değildir, demekle iktifa etmiş fayda verir veya vermez dememiştir. Hindiyyeden Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan Fetih sahibi ?Cenaze sahibinin yemek ziyafeti vermesi mekruhtur. Çünkü ziyafet, musibetlerde değil şenliklerde meşru olmuştur. Bu kötü bir bidattır. İmam Ahmed?le İbni Mace?nin sahih isnadla Cerir b. Abdullah?tan rivayet ettikleri bir hadiste şöyle denilmiştir ?Biz cenaze sahibinin evinde toplanmayı ve onların yemek vermesini yascılıktan sayardık.? Bezzaziyyede de şu satırlar vardır ?Birinci ve üçüncü günlerde ve bir haftadan sonra yemek yapmak, bayramlarda kabre yemek götürmek, KURAN OKUMAK İÇİN DAVET YAPMAK, hatim veya surei Enam?ı yahut ihlası okumak için sulehayı ve hafızları toplamak mekruhtur. Hasılı Kuran okunurken, yemek için yiyecek hazırlamak mekruhtur.? Mirac sahibi bu hususta uzun uzadıya söz etmiş ve şöyle demiştir ?Bu fiillerin hepsi riya ve gösteriştir. Bunlardan korunmalıdır. Zira bunları yapanlar, Allah?ın rızasını murad etmezler.? Münye şerhinde ise, Cerir b. Abdullah?ın hadisine aykırı bir hadisle inceleme yapılmıştır, o hadiste Peygamber sav?in bir cenaze dönüşünde bir kadın tarafından davet edildiği ve davete giderek kendisine yemek getirildiği bildirilmektedir. İbni Abidin Ben derim ki Bu hadis söz götürür. Çünkü bu umumi olmayan bir vakıadır. Hususi bir sebebi olması ihtimali de vardır. Cerir hadisi böyle değildir. Halbuki Münye sahibi, bu konuda, bizim mezhebimizde, Şafilerle Hanbeliler gibi başka mezheplerde rivayet edilen deliller üzerinde inceleme yapmış, mezkur Cerir hadisiyle istidlal ederek kerahete hüküm etmiştir. İbni Abidin-3Ölüden medet ummak İstiğase Ziyaret edilenden bir şey istenmez. Mezahibi Erbaa Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan Allah?tan istenmesi gereken şeyler, Allah?tan başkasından istenmez. İnanç konusunu ilgilendirdiği için şirke götürür. Herhangi bir müslüman hayattaki müslümanlardan dua isteyebilir. Fakat kişi öldükten sonra ondan ne dua, ne de başka hiçbir şey katiyyen istenmez. Herhangi bir fayda ya da zarar isteme, hastalıklara şifa isteme vb Allah?tan başkasından istenmez. İslamda Meseleler ve Çözümleri-Ziya Eryılmaz ?Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir? Yunus18 Bu ayetten çıkarılan manalardan biri de şudur Onlar, bu putları ve heykelleri, kendi peygamberlerinin ve büyüklerinin şekillerinde yaptılar ve her ne zaman bu heykellere ibadetle meşgul olurlarsa, o ulu kişilerin, Allah katında kendileri için şefaatçi olacaklarını iddia ettiler. Bunun bir benzeri de, zamanımızdaki pek çok insanın, onların kabirlerine saygı duyup hürmet ettiklerinde, Allah katında onların kendilerine şefaatçi olacağı inancını taşıyarak, büyük zatların kabirlerine tazim ile meşgul olmalarıdır. Tefsiri Kebir-Fahruddin Razi Kabir ziyareti Resulullah sav?den rivayet edilen şekliyle caizdir. Bununla beraber kabirlerden yardım dilemek, onlara seslenmek, herhangi bir hacetini gidermesini istemek, ona nezirde bulunmak, mum yakmak, çaput asmak, el yüz sürmek, Allah?ın dışında bir üzerine yemin etmek, kabirleri mescid haline getirerek namaz kılmak, tavaf eder gibi etrafından dönmek ve buna benzer tüm bidatlarla savaşmak gerekir. İslam Davetçilerine-Abdullah Nasıh Ulvan Bazı tasavvuf ehli ile diğer bazı kimselerde sıkıntılarının giderilmesi, kötü bir durumun izalesi bir faydanın temini yahut bir zararın def?i için ölü veya diri olan salih kimselerden istiğase yardım bir âdet haline gelmiştir. Zikir halkalarında ?medet? kelimesini kullanırlar. ?Medet ey falan büyük! Medet ya filan efendim!? denildiğini görüyoruz. Bazı halkta Hızır as ?Ya Hızır? şeklinde çağırmakta, anne çocuğuna Hızır seni korusun, diye dua etmektedir. ?Ya Muhammed Rabbinin yanında bana şefaatçi ol? diyeni ile ?Ey Muhammed, bana şefaat et? diyeni birbirinden ayrı tutarım. Birinci şekil, tevessül konusundan bir cüzdür. İkinci şekil ise, salih kimselerin kabirlerini ziyaret eden bazı kimselerde gördüğümüz, kabirde yatandan ihtiyaçlarının giderilmesi için direkt olarak istekte bulunmaktan bir cüzdür. Bu kimseler salih bir kimsenin kabrine giderek ?Ey filan beni evlendir? ?Ey falan bana şifa ver? ?Ya falan şu ihtiyacımı gider? şeklinde veya buna benzer sözlerle direkt olarak kabir sahibinden talepte bulunurlar. Hasan el-Benna ?Yüce Allah?ın ?O kimseler ki iman ettiler ve sakınıyordular? Yunus63 sözünde zikredilenlerdir. Değil başkalarına fayda veya zarar vermek, ne hayatlarında ne de öldükten sonra kendi kendilerine fayda veya zarar dokundurmaya kadir olmadıklarına inanmakla beraber, şeri şartlar dahilinde keramet onlar için sabittir. Meşru dairede kabir ziyareti sünnettir. Lakin kim olursa olsun kabirde yatandan yardım dilemek, bunun için onu çağırmak, ihtiyaçlarının giderilmesini ondan istemek, ona kurban kesmek, kabirleri yükseltip üzerlerine örtü sermek, kabirleri aydınlatmak, onlara sürtünmek, Allah?tan başkasıyla yemin etmek ve buna benzer şeyler bidatlerdendir. Kötülüklere yol açmamak için onları tevil cihetine gitmemelidir.? Der. Tasavvuf ehlinin kullandıkları ?medet? kelimesi, salihlerin isimlerini zikrederek bereketlenme babında kullanılmaktadır. Bazıları da, ruhların alemi şehadetle ilişkilerinin imkan dahilinde olduğunu düşünerek bunu kabullenmektedir. Yüce Allah geçmişimize dua etmemizi istemiştir. Onlardan birşeyler beklemek niyetiyle onları çağırmayı değil. ?onlardan sonra gelenler derler ki ?Rabbimiz bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz sen çok şefkatli, çok merhametlisin.? Haşr10 Mesele tersine çevrilip onlardan istememiz yanlış bir davranıştır. Ruh Terbiyemiz-Said Havva Türkiye?deki medfun olan zat ne kadar derecesi yüksek olursa olsun, ondan doğrudan doğruya istekte bulunmaz. Böyle bir hareket ve niyette bulunursa şirk olur. Ancak o vesile yani vasıta kılınır. Sadık Dânâ Altınoluk Dergisi 123 sayı Ebu Yezid el-Bistami?den gelen haberde ?Yaratığın yaratıktan yardım istemesi, boğulmuş birisinin boğulmuştan yardım istemesi gibidir.? Allah Teala buyuruyor ki Hatırla o vakti ki, siz Rabbinizden yardım istediniz, O da size yardım edip icabet etti.? Allah bu ayette yardım istemenin kendisinden olacağını açıklar. Şeyh Ebu Abdullah Kureşi?de der ki ?Yaratığın yaratıktan yardım istemesi, tutuklunun tutukludan yardım istemesi gibidir.? İbni Teymiyye bize, Resulullah?a inanma ve itaatla tevessülün her halükarda, bâtıni ve zahiri hayatından ve ölümden sonra, Resulullah?tan tevessül etmek herkes üzerine farzdır. Bu tevessül herkese açıktır. Her kim Resulullah?tan başka birisine benim veya bizim için dua et derse, bu kişi Resulullah?a uymuştur.? Alusi de der ki; vesile istenenin ölü veya gaib olması durumuna gelince, bunun caiz olmadığında ve seleften hiç kimsenin yapmadığı bir bidat olduğunda şüphe yoktur.? Cilâul Ayneynden İbni Teymiyyede Tasavvuf-Tıblevi Mahmud Sa?d İslamda dilek ve istekler sadece Allah?a arzedilir. Allah?tan başkasına sığınmak ve O?ndan gayrisinden mağfiret dilemek doğru değildir. Kimisi dua etmek için türbelere, yatırlara koşuşturuyor. Kimisi de mezarlara elini yüzünü sürmekte, türbelerin eşik ve pencerelerini öpmektedir. Bir çeşit tapınma hareketleri yapmaktadırlar. Bu hareketlerin cümlesi yanlıştır ve bâtıldır. Şu bir gerçektir ki, dua etmek için kabir başına gitmeye gerek yoktur. Zira kabirde yatan mevtalar insanların dileklerini yerine getiremezler. Dua eden kişi ile Allah arasında vasıta olamazlar. Çünkü islamda Allah?a sığınmak, O?na dua etmek için bir aracıya ihtiyaç yoktur. Kul, vasıtasız Allah?a iltica eder. Bu itibarla bir kimse ?Filan yatıra gittim ona dua ettim, o mübarek zatın himmetiyle duam kabul olundu? derse bu caiz değildir. Duam oraya gidince kabul olacak inancı da yanlıştır. Kabirlere gidip kurban kesme adeti islamdan önceki kavimlerin müşrik adetlerindendir. İslam dini kabirler üzerine kurban kesmeyi yasaklamıştır. Peygamberimiz sav ?Kabirler üzerinde kurban kesmek islamiyette yoktur? Fethül Kebir buyurmuşlardır. Yaşayan Hurafeler-Kemaleddin Erdil Günümüzde yatır ve türbe ziyaretlerin amacı ölüden medet ummak, yardım istemektir. Dirilerden istenmeyen şeylerin ölülerden istenmesi doğru değildir. Yardım yalnızca Allah?tan istenir. Delilleriyle Kadın İlmihali-Mustafa Kasadar-Sadık Akkiraz Evliyayı kirama yakınlaşmak maksadı ile ?Ey seyyid filan! Eğer hastam düzelir veya kaybım elime geçer yahut hacetim görülürse, sana şu kadar altın veya gümüş yahut yiyecek veya mum ve zeytin yağı adadım!? gibi sözler, bilittifak batıldır. Bahır?da da böyle denilmiştir. Bunlar birçok sebeplerden batıl ve haramdır. Şöyle ki 1- Bu iş mahluka nezirdir. Mahluka nezir caiz değildir. Çünkü nezir ibadettir mahluka ibadet yapılmaz. 2- Kendisine nezir yapılan kimse ölüdür. Ölü hiçbir şeye malik olamaz. 3- Bu işi yapan kimse ölünün TASARRUFTA BULUNDUĞUNU ZANNEDERSE, BU İTİKADİ KÜFÜRDÜR. İbni Abidin-4 ?Şeriate en uzak bidat, birçok insanın yaptıkları gibi, ölüden muradının husûlü için yardım istemektir. Bu hâl puta tapmak gibidir. Ölüden medet dilemek, şekli bir benzeyiş değil, fiili bir putperestlik, müşrikliktir. Ölüden yardım dilemek avamı zavallılığa düşürmüştür. Allah ile kendi arasında bir vasıta ve şefaatçiyi kabule kendisini mecbur bilen adam, ya zanneder ki, Allah, kulunun isteğini bilmiyor. Yahut kendi uzaklarda olduğunda işitmiyorda böyle vasıtaya muhtaç oluyor. Bir hükümdarın, kabul etmek istemediği dileği, vezir ve memurlarının tesiriyle kabul ettiği gibi. Dünya büyüklerinin idarelerinde vasıtaya mecbur oldukları gibi. Böylece fâsid ve batıl zanlara katılan adam bilmiyor ki, padişah devletin intizamı, asayişin devamı, halkın rahatı için bu vasıta ve müşavirlere muhtaçtır. Bazı cahiller ?ziyaret? denilen türbelere giderek kıtlık, kuraklık, düşman istilası gibi felaketlerden korunmak, muradına kavuşmak için ölüden medet umarlar. Aleyhüsselatü vesselam efendimiz, peygamberlerinin mescitlerini kabir yaptıklarından dolayı yahudilere ve hıristiyanlara lanet etmiştir. Bu türlü hareketler insanı islamdan uzaklaştırır, putperestliğe doğru götürür. İslamda Kabir Azabı-İmam birgivi?den Kurana Muhatap Olmak-Said Çekmegil Kuduri diyor ki ?Ebu Yusuf?un şöyle dediğini işittim Ebu Muhammed dedi ki; Dua ederken, falanın, filanın hakkı için bana şunu bunu ver demek, bir müslümana yakışmaz. Çünkü kulların Allah?ta hakları yoktur ki bir defa insan aracılığı manasına ?filan evliyanın, falan şeyhin hakkı için? denildi mi, artık o veli veya şeyh, avam nazarında mukaddesleşmekte, türbesine kandiller yakılıp kurbanlar kesilmekte. Bu tür hareketler putperestlerin ve sapık itikatlıların hareketlerine öylesine benzer ki, adeta; bunlar putperestliktir, diyesimiz gelir.? Kurana Muhatap Olmak-Said Çekmegil Kendilerine adak yapılmış olarak, meşayihin kabirlerinde, meşayih için adak olarak kesilen kurbanları dahi, fıkhî rivayetlerde fukaha şirke dahil edip üzerinde sıkı durdular. Sonra bunu, şeran men edilen cinne tapanların kestikleri cinse dahil eylediler. Kendisinde şirk şaibesi olduğundan, bu amelden dahi sakınmak gerek. Zira, adak yolları bunun dışında çoktur. Neden dolayı, öyle bir şekilde hayvan boğazlanıp da, cinne tapanların cin için kestiklerine benzetilip onlara katılmak olsun? Kadınların, meşayih niyeti ile oruç tutmaları da böyledir. Bunların isimlerini ekseriyetle kendiliklerinden uydururlar. Onların niyeti ile de oruç tutarlar. Taleplerini ve maksatlarını da bu oruçlar sebebi ile, o meşayıhtan hacetlerinin yerine gelmesini talep ederler. Sanırlar ki, işlerinin yerine gelmesi onlardandır. Böyle bir fiil, Allah?ın ibadetinde başkasını ortak etmektir. Ona ibadet yolu ile hacetlerin talebini başkasından yapmaktır. Bu filleri izhar ettikleri zaman, bazı kadınlar der ki ?Biz bu oruçları Allah için tutarız. Ancak, onun sevabını meşayıhın ruhlarına hediye ederiz.? Böyle bir söz, onlardan gelen hile yoludur. Eğer bu sözlerinde doğru iseler, oruç için günlerin tayinine ne hacet? Bu manada yapılan işler aynen dalalet olup şeytanın aldatmacalarıdır. İmam sövmek İkrime müslüman olmak için Mekke?ye yaklaştığı zaman Peygamber Efendimiz ashabına ?Ebu Cehil?in oğlu İkrime mümin ve muhacir olarak geliyor. Sakın babasına sövmeyin. Zira ölüye sövmek ölüye yetişmediği gibi, sağ olanları da incitir, dedi. İkrime geldiği zaman hanımı da peçeli olarak yanında idi. Hayatüs Sahabe-1Ölüye tabi olmak Ebu Nuaym?dan ?Abdullah b. Mesud şöyle dedi İçinizde herhangi biriniz, dininde başkasına uymasın. Eğer inanıyorsa inansın. İnanmıyorsa inanmasın. Şayet başkasına uymaktan kendinizi alamıyorsanız, bari sağ olanlara değil, ölmüşlere uyunuz. Zira sağ olanların fitneden korunmuş olmalarına güvenilmez.? Hayatüs Sahabe-4Ölünün yerine oruç ve namaz Ölünün yakını ölü yerine ne namaz kılabilir ne oruç tutabilir. Hidaye Tercümesi Ölenin vasiyeti üzerine, kalan namazlarını varisinin kılması caiz olmadığı gibi, kalan orucunu da tutması caiz değildir. Yalnız, namaz kılar ve oruç tutar da sevabını ölene bağışlarsa caizdir. Çünkü bizim mezhebimize göre bir kimse amelinin sevabını başkasına bağışlayabilir. İbni Abidin-3Ölü yıkanmadan Kuran okumak Ölü yıkanmadan yanında Kuran okumak mekruhtur. Ancak başka bir odada okunmasında bir sakınca yoktur. Yıkandıktan sonra yanında da okunabilir. Fetvalar-Diyanet VakfıÖmrün uzatılması Selman ra?den ?Kazayı ancak dua geri çevirir, ömrü ise ancak birr iyilik ve itaat artırır.? Tirmizi-Kader6 Rasulullah sav şöyle buyurmuştur ?Allahım! Muhakkak ki ben başıma geleceğin kötüsünden, şakilik bedbahtlık mertebesinden, belanın beni yenmesinden ve düşmanların başıma gelene sevinmesinden sana sığınırım? Kulun başına ancak yazılmış olan şeyler gelecek olsaydı, Rasulullah sav hükmedilenin kötülüğünden Allah cc?ya sığınmazdı. Enes ra?den ?Kim rızkının genişlemesini ve ömrünün uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.? Buhari-Edep12 Buyû13 Müslim-Birr20,21 Ebu Davud-Zekat 45 Dediler ki o halde şu ayetlere nasıl mana veriyorsun? ?...Ecelleri geldiği zaman da, ne bir saat geri kalırlar ne de ileri geçerler.? Nahl 16/61 ?Allah eceli geldiği zaman hiçbir canı ertelemez.? Münafıkun 63/11 ?Allah?ın taktir ettiği vakit geldiği zaman ertelenmez.? Nuh 71/4 Ben de derim ki; her ayetin manasını kendi ihtiva ettiği lafızla tefsir ederim, zira birinci ayette ecelleri geldiği zaman, ikincisinde ?ecel geldiği zaman? üçüncü ayette ?Allah?ın taktir ettiği vakit geldiği zaman? buyurulmuştur. Yani ecel gelip çatınca, elbette ne ileri geçebilir ne de geri kalabilir. Gelip çatmadan ise Allah cc?ün onu dua, sıla-i rahim, yahut hayır yapmakla geciktirmesi, şer işleyen yahut Allah cc?ün bitiştirilmesini emrettiği şeyi kesen ya da Allah cc?ın sınırlarını çiğneyen kimse için de öne alması caizdir. Ömer b. Hattab hakkında ileri geri konuşulduğunda Kab?ul Ahbar?ın söylediği şu söz ne kadar güzeldir ?Allah?a yemin ederim ki eğer Ömer ra Allah?tan ecelini geciktirmesini isteseydi elbette geciktirirdi.? Bunun üzerine kendisine şöyle denildi Muhakkak ki Allahu Teala ?Ecelleri geldiği zaman ne bir saat geri kalırlar ne de ileri geçerler.? Araf 7/34 buyurmaktadır. O da cevap olarak ?Bu ecel hazır olduğu zamandır. Daha önce ise artması da azalması da caizdir.? Dedi ve Allahu Teala?nın şu buyruğunu okudu ?Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır.? Fatır 35/11Özürlü bir kimsenin abdesti İbrahim Nehai ?Bu kimse öğle namazı için vaktin sonunda abdest alır; bu abdestle hem öğleyi hem ikindiyi kılar. Akşam için vaktin sonunda abdest alır, o abdestle de hem akşamı hem de yatsıyı kılar demiştir. Zaman zaman sidiği gelen, içi giden, devamlı yellenen, burnu kanayan iyi olmayan, yarası devamlı kanayan kimseler her vakitte abdest alırlar. Bu abdestle bir vakit içinde o özürden başka bir şeyle bozmadıkları müddetçe farz ve nafile namazlardan diledikleri kadar kılabilirler. Mülteka-1Özürlünün imamlığı Abdestli kişinin teyemmümlüye, abdest uzuvlarını yıkamış olan kişinin, mesela mest üzerine veya sargı üzerine meshetmiş olan kişiye; ayakta duranın oturan kişiye iktidası da, bunun tersine bir iktida da sahihtir. Nafile kılan farz kılana uyabilir, fakat aksi sahih değildir. İma ile namaz kılan kişi kendi durumunda olana uyabilir. Diyanet İlmihali 1 Devamlı bir özrü olan sidiğini ya da abdestini tutamama, kan akması vb Hanefi ve Hanbelilere göre kendisi gibi olanlara imamlık yapabilir. Diğerlerine yapamaz. Malikilere göre mekruh olmakla birlikte herkese yapabilir. Şafilere göre herkese yapabilir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi 2-Vehbe ZühayliP Pelteğin imamlığı Pelteğin okuyamadığı harfleri okuyabilen bir kimse bulunursa imam olan pelteğin de, diğerlerinin de namazı fesada gider. Fetevayi Hindiyye Esah kavle göre peltek olmayan bir kimse pelteğe uyamaz. İbni Abidin-2Peruk Saçla hiçbir suretle faydalanmak, istifade etmek caiz değildir. Zira bu konuda hadis vardır ?Saç ulatan ve ulayan, başkasının saçını kendi saçına ekleyen ve bunu eklemede vasıta olan kişilere Hz. Peygamber ve Cenabı Allah lanet etmiştir.? Buyurulmaktadır. Ancak kadınların saçlarına uladıkları kılları hayvan kılından yapılması durumuna izin verilmiş, saç örgülerini, bu tüy ve kıllarla uzatmalarına cevaz verilmiştir. İbni Abidin-10 Kadının saçını erkeğe benzeyecek ölçüde kısaltması, ya da tıraş etmesi de tedavi gayesiyle olmadıkça haramdır. İbni Kudame-Mugni Peruk olarak insan saçından başka birşey kullanmasına izin verilmiştir. İbni Abidin Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerPeygamberimizi görmeden iman edenlerin mükafatı Ebu Ümame ra?den Peygamber Efendimizin ?Ne mutlu o kimseye ki, beni görmediği halde bana iman eder? buyurarak bunu yedi kez tekrarladığını rivayet etmiştir. İmam Ahmed Ebu Ya?la?dan Peygamber Efendimiz ?Ah, kardeşlerimi ne zaman göreceğim diye hasret çekti. Ashap- Ya Rasulallah biz senin kardeşlerin değil miyiz? Dediler. Peygamber sav Siz benim arkadaşlarımsınız. Kardeşlerim beni görmedikleri halde bana inananlardır, buyurdu. İmam Ahmed Hayatüs Sahabe-2Peygamberimize salatu selam getirmek Bir kimse peygamber sav?in ismini duyarsa, o şahsın, peygamber sav?e salatu selam getirmesi gerekir. Şayet bir mecliste peygamber sav?in ismini tekrar tekrar duyarsa, bu hususta alimler ihtilaf etmişler bazıları ?Her işittiğinde değil de, bir defa efdaldir. Okumasını bitirdikten sonra söylerse bu efdal olur. Eğer okumazsa bir şey gerekmez?demişlerdir. Eğer peygamber sav?e âl ve ashabına, ismini her işitmesinde salatu selam getirmezse, zimmetinde o salat borç olarak kalır. Fetevayi HindiyyePeygamberimizin tesbihte parmaklarını kullanışı Abdullah b. Amr?in ?Resulullah as?ı, tesbih çekerken sağ elinin parmak uçlarını sayarken gördüm? dediği rivayet edilir. Asım Köksal-İslam Tarihi ve sabahlık ile namaz Setrü avrete riayet etmek ve temiz olmak şartı ile ev kıyafeti olan pijama ve sabahlıkla namaz kılmak caizdir. Fetvalar-Diyanet VakfıPislik yiyen hayvanın kesimi Pislik yiyen hayvan, etinin kokusu gidinceye kadar kapanır. Bu müddet tavuk için üç gün, koyun için dört ve meşhur kavle göre deve ve sığır için on gündür. İbni Abidin-1R Rabıta Meşayihin ruhlarından yardım ve medet ummak, onların, menfaatı temin edecek, mazarratları def edecek güçte olduklarına, gaybı bildiklerine inanmak, insanın dünya ve ahiret işlerinde bir takım tasarrufta bulunabileceklerini zannetmek yanlıştır. Bunların kabirlerini aynı inançla ziyaret edip onlara kurban adamak da dinen tehlikeli bir davranıştır. Alimleri, faziletli insanları, Allah dostlarını sevmek, ilim öğrendiği kişilere saygılı olmak bir müslümandan beklenilen bir davranıştır. ancak, Allah?dan beklenilmesi gerekeni ?kim olursa olsun- başkalarından beklemek dinimizin tevhid ruhuna aykırıdır. Bu anlamda rabıta, insanı şirke kadar götürebilir. Günümüz Meselelerine Fetvalar-Diyanet Vakfı Hadis kitaplarında Peygamberin konuşmalarını nakleden sahabilerin ?Şimdi onu görür gibi duyuyorum, onun şöyle şöyle yaptığını gözümle görür gibiyim? tarzındaki ifadeler, bu tür hayalde canlandırmanın fıtri ve tabii oluşunu göstermektedir. Rabıta da kafa karıştıran hususlardan biri belki resimle yapılan rabıtadır. Bu işin fotoğrafla yapılması, genellikle tehlikeli değerlendirmelere sebebiyet vermektedir. Bunun için resimle rabıta yapılmaması tavsiye edilmektedir. Kamil Yılmaz Altınoluk Dergisi ayında niyet Ramazanda niyeti geceden unutup, öğleden evvel niyet etse orucu sahih olur. İbni Nüceym Fetvalar 1- Nevzat AkaltunRamazan orucunu tutmamak Ramazan ayında niyet etmeksizin bir gün oruç tutmayan kimseye keffaret lazım gelmez. Yalnız kazası gerekir. Diyanet Fetvası 1965Reankarnasyon Rafızilerin itikadına göre ruhlar tenasüh halindedirler. Yani ruhlar bir cisimden diğer bir cisme intikal ederler. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviRuh hastasına okunacak dua Übeyy b. Kâb ra?den ?Bir Arabî Peygamber efendimize gelip Kardeşinin ruh hastası olduğunu söyleyince Peygamberimiz sav onun üzerine, Fatiha ve Bakara suresinin başından dört ayet, sonundan üç ayet, Bakara ile Ayetül Kürsi, Araf Mü?minun suresinin sonundan Cin Saffat suresinin başından 10 ayet, Haşr suresinin sonundan üç ayet, İhlas, Felak ve Nâs surelerini okudu. Bunun üzerine adam kendisinde hiçbir şey yokmuş gibi ayağa kalktı.? İmam Ahmed, Tirmizi, Hakim Hayatüs Sahabe-4Ruhların ziyaretleşmeleri Ahmed, Hakim ve tirmizi, Nevadirül Usul?da Abdullah b. Ömer?den rivayet ettiklerine göre Peygamber sav ?Bir günlük mesafede müminlerin ruhları birbirini ziyaret ederler. Halbuki o zamana kadar biri diğerini görmüş değildir.? Buyurdu. Bezzar sahih bir senedle Ebu Hureyre?den şöyle demiştir ?Mümine ölüm gelince, göreceğini görür ve Allah?a yalvarmayı sever. Allah da onun gelmesini ister. Müminin ruhu semaya yükselir. Diğer ruhlar onu karşılarlar. Akrabaları hakkında malumat edinmek üzere soru sorarken cevaben ?filan hala dünyadadır yaşıyor deyince taaccup ediyorlar. ?Filan da benden önce öldü deyince de o bize gelmedi? diyorlar. İmam Suyuti-Kabir Alemi İbni Kayyım, Ruhların Ziyaretleşme ve Görüşmeleri bahsinde demiş ki ?Ruhlar iki kısımdır. Nimet gören ruhlar ve azap gören ruhlar. Azap görenler, görüşüp ziyaretleşemezler. Nimet görenler ise serbesttirler, görüşürler, ziyaretleşirler. Dünyadaki eski hatıralarını birbirlerine zikrederler. Her ruh, aynı meslekte olan bir arkadaşıyla bulunur. Allah buyuruyor ?Kim Allah?a ve Rasulüne itaat ederse, Allah?ın nimetlendirdiği peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraber olur. Onlar arkadaş olarak ne iyidirler.? Nisa69 Bu beraberlik dünyada, berzahta ve ahirette sabittir. İnsan bu üç diyarda sevdiğiyle beraber olur. İmam Suyuti Kabir AlemiRüşvet ne zaman verilir? Rüşvet sadece iki yerde verilebilir. 1 Haksız bir yerde hapis ve işkenceye maruz kalındığında 2 Malın elinden gitmesi durumunda rüşvet vermek çare ise o zaman ona başvurulabilir. Şirvani, İbni Abidin Halil Gönenç Hediye şartsız olarak verilse ve fakat alan, kendisine, devlet dairelerinde ona yardım etmesi için hediye verdiğini kesinlikle bilse, ulemamız bunda bir beis olmadığı görüşündedirler. Her hangi bir ön şart ve bekleyiş olmaksızın ihtiyacını giderse ve ondan sonra hediye verse, bunu kabul etmekte bir beis yoktur. Bu hususta almanın hoş olmayacağına dair İbni Mesud?dan rivayet edilen haber, takvanın ileri derecesini bildirir. Bu husus Bezzaziyye?de de aynıdır. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer Rüşvetin bazı nevileri vardır 1- Bir kimsenin diğer bir kimseye dostluk ve muhabbet için olmayarak, hediye vermesidir. Bu nevi, hediye veren için de, alan için de helaldir. 2- Bir şahsın diğer bir şahsa onun kendisini korkutması sebebiyle, onun korkusundan nefsini korumak için hediye vermesidir. Bir kimsenin hükümdarın zulmünden canını veya malını kurtarmak için ona hediye vermesi gibi... Bu çeşit hediye helal değildir. Bu gibi hediyeyi alanlar, söylenilen azabın altına girerler. 3- bir kimse diğer birine kendisiyle hükümdar arasında olan işini düzeltmesi için, malını hediye verir ve ihtiyacını açıklar. Bu da iki yönlüdür a- Onun isteği haram olur. Bu durumda alana da verene de helal olmaz. B- İsteği mübah olur o da iki yönlüdür Hükümdarın huzurunda isteğini açıklaması şartıyla hediye verir. Bu durumda her ikisine de almakta vermekte helal olmaz. Bir başka çeşidi de Bir kimse hükümdara kendisini hakim tayin etsin diye veya başka bir iş için hediye verirse, bu da her ikisine de haram olur. Muhit?te de böyledir. Hindiyye-6 Normal yollardan hakkını alamayan bir kimsenin sırf hakkını alabilmek için rüşvet vermesi caizdir. İslam 4-Said HavvaRüya Peygamberlerden başka hiçbir kimsenin rüyası, ne kendi için ne de başkaları için delil olmaz. İslam Akaidi-A. Lütfi KazancıS Sabah namazına farzda yetişen kimse Eğer sünnet kıldığı takdirde ikinci rekatte imama yetişeceğini umarsa hemen sünnetini kapıda kılar ve ondan sonra içeri girer. Sünneti kapıda kılar dedik çünkü imam cemaatle namaz kılarken cami içinde imamdan ayrı olarak namaz kılmak mekruhtur. Hidaye TercümesiSaç ve bıyıkları boyamak Saçları ve bıyıkları kına ve benzeri, suyun nüfuzuna engel olmayacak nitelikteki boyalarla boyamak gusül abdestine mani değildir. Diyanetten Günümüz Meselelerine FetvalarSakal ve bıyık bırakmak Sakalı kesmek Hanefi, Maliki ve Hanbeli mezheplerinde haram görülmektedir. Nevevi, Rafii, Gazali ve Şafii alimlerinin çoğuna göre sakalı kesmek tenzihen mekruhtur.İanetüt Talibinden Peygamberimizden gelen hadislerden bir kısmında sakalı uzatmak ve bıyığı kısaltmanın fıtrattan olduğu belirtilmişken, bir kısmında da açıkça sakalı uzatıp bıyığı kısaltmak emredilmiştir. Ebu Davud?u şerheden Hattabi, Hz. Aişe vasıtasıyla rivayet edilen ve içerisinde sakalı uzatıp bıyığı kısaltmanın da bulunduğu on şey fıtrattan olduğu bildirilen hadisin şerhinde alimlerin çoğunun burada fıtratı sünnet manasına anladıklarını kaydeder. Hattabi devamla ?Bunun manası şudur Şüphesiz bu hasletler bizim kendilerine uymakla emr olunduğumuz Peygamberin sünnetlerindendir. Çünkü Cenabı Hak ?Sen onların yollarına tâbi ol? buyurmuştur der...Bunu için sakal vacip veya sünnettir. Halil Gönenç-Fetvalar İbni Hümam ?Kadınlaşan erkeklerin ve bazı mağriblilerin yaptığı gibi, sakalın bir kabzadan az bırakılmasını hiçbir alim mübah görmemiştir. Sakalı tamamen kazımak ise Hindli yahudilerin ve İranlı mecusilerin adetidir. Ehli sünnetin bütün müctehid imamları ?Sakalın mütevatir bir sünnet olduğunda ve tamamen kazımanın haramlığında ittifak etmişlerdir. Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu Sakalı kesmek Şafii?ye göre mekruh, diğer üç mezhebe göre haramdır. Sakal duası sonradan ihdas edilmiştir. Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan Eba Nuh ile Ced Cemire Peygamber efendimizin yanına girdikleri zaman sakallarını tıraş etmiş ve bıyıklarını bırakmış oldukları için Peygamber efendimiz onların yüzüne bakmaktan ikrah etti ve ?Yazıklar olsun size! Bu ne biçim kılıktır.? Diye onları kınadı. Onlar da Kisra?yı kastederek ?Bizim Rabbımız ise böyle emretmiştir, dediler. Peygamber efendimiz ?Benim de Rabbim bana sakalımı bırakmamı ve bıyıklarımı kestirmemi emretmiştir.? Dedi. Bidaye İbni Cerir?den Hayatüs Sahabe-1 Bir tutamdan az olan sakal, bazı Mağriblilerle kadınlaşmış erkeklerin yaptığı gibi kısaltmaya gelince, bunu kimse mübah görmemiştir. Bütün sakalı kazıtmak ise hint yahudileri ile Acem mecusilerinin işidir. Fetih İbni Abidin-4 Ebu Davud şarihi es-Suki, sakalı emreden on kadar sahih hadis zikrettikten sonra, aksine delil olmadığı için, bu emirlerin vücup ifade ettiğini, bu yüzden sakalı kesmenin dört mezhebe göre de haram olduğunu söyler. Bir kabzeden az olan sakalın alınmasını muhanneslik ve bazı Mağribliler?e benzemek olduğunu, bir kabzeden fazlasının ise alınması gerektiğini delilleriyle anlatmaya çalışır. Sübki-Menhel sakal yokken bıyığı da kazımak, kadına benzemek sayılacağından, muhanneslik olması itibariyle ikinci bir mahzurlu iş olmalıdır. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer Sakalla ilgili hadisler ile tatbikata bakan ulema sakalı tıraş etmenin haram olduğu neticesine varmışlardır. Kadı Iyad bunun mekruh olduğunu söylemiştir. Aynı mahiyette peygamberimizin söylediği boyama emrini yerine getirmenin farz ve terkinin haram sayılmaması da bu görüşü destekler. İbni Hacer Bazı muasır alimler bunun bir adet meselesi olduğunu düşünerek mübah olduğunu söylemişlerdir. Kardavi?de ikinci görüşü tercih eden muasır bir alimdir. Kardavi-Helal ve Haram, Şerbasi-Yeselunek Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Sünnet miktarı olursa, sakalı uzatmak da mekruh değildir. Sünnet miktarı bir tutamdır. Nihaye sahibinin açıkladığına göre, sakalın bir tutamdan fazlasını kesmek vaciptir. Bunun muktezası, kesmemenin günah olmasıdır. Meğer ki vücup ?subût? manasına yorumlana. İbni Abidin-4Sarıkla namaz Sarıkla namaz kılmanın faziletinden bahseden bütün hadisler, ya ?mevzudur? ya da ?sabit değildir? damgasını yemişlerdir. Fakat bu, sarıkla namaz kılmanın yasak olduğu yada genel olarak sarığın şiar olmadığı anlamına gelmez. Gerçi namazın bir sünneti olduğunu söyleyenler de vardır. Nitekim Allah Resülünün sarıkla namaz kıldığı sabittir. Fakat genel olarak, sarığın bir islam şiarı olduğunda çoğunluk müttefiktir. Ebu Davud?un ve daha başkalarının rivayet ettikleri ?Müşriklerle bizim aramızdaki fark, kalansüveler üzerindeki sarıklardır? hadisi şerifi her ne kadar sahihlik derecesine ulaşmış değilse de, birçok rivayetlerle desteklendiği için, zayıf olarak da görülmemiştir. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerSatılan malın kusurunun söylenmesi Malın kusurunu satıcının söylemesi vacip olduğu gibi, bunu bilen herkesin söylemesi de vaciptir. Peygamberimiz sav ?..bu kusuru bilen başkası da söylemezse kendisi için helal olmaz, yani sorumlu olur.? İmam Ahmed Büyük Şafii İlmihaliSatışı çeşitli zamanlara bağlamak Satışı hacıların gelişiyle kayıtlamak caiz değildir. Aynı şekilde satışı hasat, ekini dövme, üzümü kesme ve koyun kırpma zamanlarıyla kayıtlamak da caiz değildir. Çünkü bu işler ileri geri olmaktadır. Hidaye TercümesiSatranç oynamak Satranç, düşünme ve aklı kullanmağa sevk eden bir oyundur. Şartsız olduğu takdirde bazı sahabe ile Şafii mezhebine göre caiz ise de Hanefi Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre haramdır. Halil Gönenç-Fetvalar Satranç oyunu Sahabei Kiram döneminde bilinmekteydi. Bu konuda ihtilaf vardır. İbni Abbas ra ve Ebu Hureyre ra mübahlığı üzerinde durmuş, Hz. Ali ra ve diğer bir kısım sahabei kiramda kumar noktasını ele alarak haramlığını esas almıştır. Molla Hüsrev ?Satrançla kumar oynarsa yahut satrançla oyalanıp namazı terkederse şahidliği kabul edilmez. Fakat kumarsız ve namazı terketmeksizin sadece satranç oynamak bize göre Hanefi mekruh ise de İmam Şafiye göre satranç mübah olmakla, onda içtihada mesağ vardır. Tavla ve dama ise bunun zıddınadır, çünkü her ikisi de şer?an yasaklanmıştır. Zahirür Rivayeye göre tahrimen mekruhtur. ibni Hümam, Molla Hüsrev, Mülteka Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu Satranç, tavla, on dörtlükler gibi her çeşit oyun oynamak mekruhtur. Eğer kumar söz konusu olmayıp sadece eğlence maksadı ile ise, o zaman vakit zayi etmek olduğu için yine iyi değildir. Hidaye TercümesiSavaş halinde namaz kılmak Göğüs göğüse savaş halinde, nmazın velli bir şekli yoktur. Askerlerin her biri kendi başına muktedir olduğu halde yürüyerek, durarak, binek üzerinde, yüzü kıbleye doğru olsun olmasın namaz kılabilir. Ruku ve secdeleri işaretle yapar. Yani başının hareketiyle ruku ve secdeleri yerine getirir. Bu halde namaz kılarken savaşın gerektirdiği hareket ve darbeler mazeret sayılır, yani sakıncası yoktur. Ancak namaz esnasında bağırıp çağırmak ve konuşmak mazeret sayılmaz. Ayrıca mükellef olan kimse, içinde bulunduğu her şiddetli korku halinde, mesela akan selden veya yırtıcı hayvanlardan kaçışı sırasında bu şekilde namaz kılabilir. Büyük Şafi İlmihaliSeferi namaz Yolculuğa çıkmış bulunan kişi, bir ihtiyaç için memleketine geri dönse mukim olur. Bir şehirde memur olsa, asıl köyüne ziyarete gitse mukim olur. Çünkü bu kişi iki vatanlıdır. Bir kimsenin asıl vatanı kendisi, ailesi ve ev eşyası ile tamamen başka bir şehre hicret edince batıl olur. Bunun delili hicretten sonra Hz. Peygamber?in kendini Mekke?de yolcu saymasıdır. Hanefilere göre emniyet içindeyse seferde sünnet namazlarını kılar. Yolculuğa devam mecburiyeti varsa kılmaz. Muhtar olan görüşte budur. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Bir kimse namaz kılarken, mukim mi, misafir mi olduğu hususunda şüpheye düşerse 4 rekat kılar. Ehli Sünnet İtikadı-Gümüşhanevi Vatanı asli Kişinin doğduğu veya evlendiği yahut yerleştiği yerdir. İlk vatanında kimsesi kalmadığı zaman bu vatan yalnız misli batıl olur. İlk vatanında ailesinden kalanlar varsa batıl olmaz. Her iki vatanda da namazlarını tam kılar. İbni Abidin-3Selam verilmeyecek davranışlar Şaka yapan yaşlıya, yalan söyleyen kimseye, boş söz konuşana, insanlara sövene, sokaklarda kadınların yüzüne bakan kimseye ?tevbe ettiği bilinmedikçe- selam verilmez. Gunye?de de böyledir. Şarkı söyleyene, bevl edene, güvercin uçurana, hamamdaki veya başka yerdeki açık çıplaklara selam verilmez. Böyle olanların verdiği selamı iade etmek gerekmez. Gıyasiyye?de de böyledir. Günahkarla karşılaşınca selama önce başlamamak esahh olan kavildir. Fetevayi HindiyyeSenet, çek ve bono satışı Senet, bono ve çek satmak veya satın almak caiz değildir. Çünkü bunlar para veya meta? değildir. Halil gönençSıkışık hallerde namaz kılmak ?Sizden biriniz namaza dururken helaya gitmek ihtiyacı duyarsa önce helaya gitsin? Ebu Davud 1, Tirmizi, Darimi, Ahmed Namazı sıkışık bir şekilde kılmanın namazı bozmayacağı görüşünde olanlar ?Hadisteki nehy, namazın dışındaki kişilerle ilgilidir. Bizzat namazla ilgili değildir. Bilakis namazın hiçbir farzını terketmeden eda eden kimse için iadesi gerekmez"?dediler. şafiler ve Hanbeliler bu görüştedir. Önce ihtiyacın giderilmesi sonra namaza durulması menduptur. Hanefilere göre farzlara ve vaciplere dikkat edilmesi şartıyla bu halde kılınan namaz sahihtir. Ancak namazda gerekli huzurun sağlanmaması sebebiyle mekruhtur. Zira namazda aranan husus huzuru kalp ile namazın eda edilmesidir. Bu bakımdan cemaatle namaz kılarken abdestine sıkışan kimse, ikinci bir cemaat bulamama ihtimali bile olsa namazı bozup, abdest ihtiyacını giderdikten sonra abdest alıp namazını yeniden kılar. İbn Abidin Şafilerle Hanbeliler bu görüştedirler. İnsan gönlünün arzu ettiği bir yemek hazırken de yine namaza durmamalıdır. Ebu Davud Tercümesi 1Sıkışık durumda olanla alışveriş Hanefiler ?Sıkışık durumda olan kimsenin alış verişi geçersizdir. Bu şöyle olur Adam bir yiyecek, içecek, giyecek vb maddeyi almak zorundayken satıcı söz konusu malları normal fiyatlarından yüksek, hatta fahiş fiyatlarla satıyor. Eğer biri malını satmak zorundayken çok ucuza kapatılmak istense onun da hükmü aynıdır.? Sıkışık bir durumda olan kimseyi düşük ücretle çalıştırmak da aynı kategoriye girer. ?Zarar vermek de zarara uğramak da yoktur.? İmam Ahmed, İbni Mace İslam 4 Said HavvaSıvılardaki necaset miktarı Sıvı necaseti galizelerde ?az? avuç içinden daha az olanlardır. Bağışlanmış olmasına rağmen az necasetle kılınan namaz, meşhur görüşe göre tahrimen mekruhtur. Katı necaseti galizede ?az? dirhemden gr?dan az olan miktardır. Elbisedeki hafif necasetin azı, elbisenin dörtte birinden az olandır. Bedende de necasetin bulaştığı kol ve ayak gibi organın dörtte birinden az olandır. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliSigara Hanefi fukahası ?Haramın sabit olması için kat?i ve şüphesiz bir delil şarttır? hükmünde müttefiktir. Tütün insanı sarhoş etmediği için diğer içkilerin yasaklanmasındaki illet mevcut değildir. Müminler nasıl vacip olan bir ibadeti eda hususunda titizlik gösteriyorlarsa, tahrimen mekruh olan hususlarda da titiz olmak durumundadırlar. Hanefi fukahası; istihsanı, kıyas içerisinde müteala etmiştir. Sigara, gerek insanın sağlığına gerekse malına verdiği zarardan dolayı mekruhtur. Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu Bir anda zarar verenle, zamanla zararlı olan arasında haram olmaları bakımından bir fark yoktur. Mali zararı da vardır. ?Gereksiz yere saçıp savurma! Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.? Sigaranın haram olduğuna fetva veren alimler şunlardır Şeyhül İslam Ahmed Senhuri, İbrahim el-Likani, Ebu Gays el-Kaşşaş, Dımeşk alimlerinden Necmeddin b. Bedreddin, Yemen alimlerinden İbrahim b. Ceman ve öğrencisi Ebu Bekir b. El-Ehdel. Hanefi olan Şeyh Ebu Sehl Muhammed İbnul Vaiz der ki ?Kati deliller onun mekruh oluşunu, zanni deliller de haram oluşunu göstermektedir. Bu nedenle tahrimen mekruh olduğunu savunuyor. Doktorlar geç de olsa sigarada ölüm mikrobu bulmuşlardır. Şayet ulema bu maddede zarar olduğu konusunda kesin bir karara varsaydı hiç çekinmeden onu haram kılarlardı. Bizim kanaatimiz haram olması mekruh olmasından daha kuvvetlidir. Alışkanlık haline geldiğinde biyolojik ve ekonomik zararın olacağı kaçınılmazdır. Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-Kardavi Tütün, 15. asırdan sonra, İslâm ülkelerine girmiştir. O zamandan beri, İslâm uleması onu içmenin hükmü üzerinde durmuşlardır. Şöyle kia. Bâzı âlimler, tütünün mübah olduğunu söylemişlerdir. Bunu söyleyenler, tütünün zararı olmadığını ve Şâri' tarafından men'edilmediğini ileri bugün tütünün zararları ilmen kesin şekilde ortaya çıkmıştır. Zararsız olduğu söylenemez. Şâri'nin men'etmediğini söylemek de doğru olmasa gerektir. Zira Şâri', her haramı ismen tek tek zikretmemiştir. Hüküm, sadece sarih ve hususî naslarla değil, naslarda geçenlerin haram kılınış illetlerine bakarak yapılan kıyas ve istidlâl yollarıyla da verilebilmektedir. Bu bakımdan hakkında sarih nas olmayan bir nesne hakkında kıyas ve istidlâl yoluyla bir hüküm verilmesinde hiçbir mâni Bâzıları da sigara içmek mekruhtur, demişlerdir. Bunlar, kıyasla sâbit bir hükme, haram demekten çekinmeleri ve sigaranın zararları hakkında kesin bilgi sâhibi olmamaları yüzünden bu hükmü vermişlerdir. c. Bâzıları da sigara içmek, özellikle tiryakisi olmak haramdır, demişlerdir. Bunların mesnedi ise, sigaranın vücuda zarar vermesi, israf olması ve nafaka mükellefiyetinde darlığa yol açması gibi 3 sebebden biri gerçekleştiği yer ve durumda, sigara içmek haramdır. Bunlar gerçekleşmez ise, mekruhtur. İslam İlmihali-Mehmed Dikmen Hem içene hem de o ortamda bulunan şahıslara ve çevreye verdiği zararlar, israf ve hakların ihlaline yol açabileceğinin kuvvetle muhtemel olması dikkate alınarak, sigara içmenin kural olarak dinen ?harama yakın mekruh? sayılması gerekir. Ancak beden verdiği zarar ilmen ve tıbben açıklık ve kesinlik kazanmışsa, açık bir israfa ve kişinin nafaka yükümlülüğünü etkileyip aile fertlerinin ve bakmakla yükümlü bulunduğu kimselerin nafakasını kısmasına yol açıyorsa, zorunlu harcamalardan ve asli ihtiyaçlarından bile fedakarlık yapmaya zorluyorsa, o takdirde sigara içmenin dinen de ?haram? olduğu söylenebilir. Nargile ve enfiye gibi alışkanlıklar da bu çerçevede değerlendirilebilir. Diyanet İslam İlmihali-2 Tütün içmenin hükmü de bundan anlaşılır. Şurunbulali bunu Vehbaniyye Şerhinde şu sözleri ile manzum olarak anlatmıştır ?Tütünü satmak ve içmekten men edilir. Oruçta onu içen şüphesiz iftar etmiş olur. Şayet faydalı zannederse keffaret vermesi de lazım gelir.? İbni Abidin-4 Tütün sonra yeni dünyadan islam ülkelerine girmiştir. Tütünün mübah olduğunu söyleyenler zararı olmadığını ve Şâri tarafından men edilmediği deliline dayanmışlardır. Halbuki, sigaranın zararı bugün ilmen, kesin olarak bilindiği için zararsız denemez. Hüküm kaynakları yalnız sarih ve hususi nasslar değildir. Nasslarda geçenlerin haram kılınış sebeplerine bakılarak yapılan kıyaslar ve diğer istidlal yolları vardır. Sigara içmek mekruhtur diyenlerin dayanağı, kıyasla sabit bir hükme haram demekten çekinmeleri ve sigaranın zararları hakkında kesin bilgi sahibi olmamalarıdır. Sigaranın haram olduğunu söyleyenlerin delilleri zarar, israf ve nafaka mükellefiyetidir. Netice olarak denebilir ki, bu üç sebepten birisinin gerçekleştiği yer ve zamanda sigara içmek haramdır. Bunlar gerçekleşmez ise mekruhtur. Her iki durumda da sigaranın içilmemesi, terkedilmesi dince gereklidir. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Sigaranın mutlak haram olduğunu söyleyenlerin tutundukları deliller, onun mutlak mubah olduğunu söyleyenlerin delillerinden hem daha çok hem de daha tutarlıdır. Sigaranın hükmü mutlak haramla, mutlak mubahın orta noktasından mutlak harama daha yakındır. Buna da tahrimen mekruhtur denilebilir. Haram diyenler arasında Şurunbulali, Mesiri, Ed-Dürrül Münteka sahibi Selim es-Senhuri, İbrahim el-Lekkani, Halid b. Ahmed, İbni Haldun, Necmeddin el-Gazzi, Kalyubi, İbn Allan, Ahmed el-Behuti. Haramlık gerekçelerinden bazıları Bu kişilerin ağzı kokar bu da sürekli camiye gelmemelerini gerektirir. Ayeti kerimede ?Mümin erkekler ve mümin kadınlara hak etmedikleri bir şeyle eziyet edenler şüphesiz açık bir buhtan ve günahtan yüklenmişlerdir.? Ahzap58 Sigara içenler içmeyenler için küçümsenmeyecek bir eziyettir. Eza veren şey aynı zamanda pisliktir. Ayette ?habis? murdar şeylerin haram kılındığı bildirilmiştir. Araf157 Sigaranın teneffüs edilen kısmı dumandır, yani ateştir. Suçlulara ceza aracı olarak yaratılan şeyler insanlar için nimet olamazlar. Sigara hiçbir faydası bulunmayan safi bir israftır. İsraf ise haramdır. Sigara abesle iştigaldir. Sigara islam alemine hıristiyan ve yahudilerden geçmiştir. Sigara insan için zararlı bir şeydir. ?zarar ve zarara mukabil zarar yoktur? ?Kendi kendinizi öldürmeyin?Nisa29 ?Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın? Bakara 195 Sigara bir çeşit uyuşturma etkisi yapmaktadır. Sigara en azından şüphelidir. Böyle şeylerde hadiste de belirtildiği gibi harama düşürür. Sigara konusunda islam halifesinin yasaklaması söz konusudur. Sigara insanı ibadetten ve zikirden alıkoyar. Sigara tiryakileri oruca zor tahammül ederler. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer Fakat her halükarda tütün ziraatı ve sigara alım satımı yapmaktaki mahzur içilmesinden daha azdır. Çünkü sigaranın maddesi bizzat li-aynihi pis değildir. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer Her yıl ABD?de 440 bin, İngiltere de 120 bin insan sigara nedeniyle ölmektedir. Tüm dünyada bir yıl içinde ölenlerin sayısının 13-14 milyon olduğu tahmin edilmektedir. Ribat Dergisi kokusu ve cemaatle namaz Sigaranın zararı bugün tıbben sabit olduğundan, cami ve cemaatine gitmesine engel olan sarmısak ile soğan kokusu kadar kerih görüldüğünden onu içmemek daha uygundur. Halil GönençSigorta Hiçbir tereddüt olmadan Allah?a tevekkük bazı havassın hâli ve kârı olabilir. Resulün ümmetine tavsiyesi tedbirdir. Sigortada tedbirlerden biridir. Ancak sigorta, insanların istikbal endişesini, kaza ve felakete uğrama korkusunu istismar ederse islamın bunu meşru görmesi düşünülemez. Bilinen üç sigorta çeşidi vardır. 1- Devlet sigortası, 2- Üyelik sigortası, mesela bir iş koluna mensup üyelerin, içlerinden birinin kaza ve felakete uğradığı zaman yardım edilmek üzere periyodik bir meblağ vermeleriyle gerçekleşir. Bu da meşrudur, teşvike değer bir sigorta çeşididir. 3- Ücretli sigorta. Bir sigortacının kaza, yangın vb durumlarda zararı ödemek, bunlar meydan gelmezse hiçbir şey ödememek üzere bir şahısla ücretli sigorta akdi yapmasıyla vücut bulur. Bu şekil bilhassa sigortacının kazancı açısından islami ahkama aykırıdır, ancak zaruret halinde diğer sigorta çeşitleri bulunmadığında caiz olabilir. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Müslümanların pirimli sigorta şirketleri kurup işletmeleri caiz değildir. İslami sigorta kurumlarının bulunmadığı ülkelerde müslümanlar, mallarını ve sağlıklarını ?hayatlarını değil- mevcut sigorta şirketlerine de sigorta ettirebilirler. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Mal ve hayat sigortaları yaklaşık yüz yıl önce çıkmış ve islam alimleri bununla ilgili çeşitli yorumlar yapmışlardır. İslam alimlerinin bir kısmı, sigorta şirketi haramdır demiş, bazıları da içinde faiz olmamak şartıyla helal olduğuna hükmetmiştir. Haramdır diyenlerin delilleri şunlardır; çünkü bu akidde aldanma mevcuttur. Bir nevi kumardır. Faiz ihtiva etmektedir. Başkasının malı haksız yere alınmaktadır vb sebepler ileri sürmüşlerdir. Helaldir diyenlerin delilleri ise şunlardır Sigorta akdinin bir satış akdi olmadığını, aksine felakete uğramış kimselerin zararının hafifletilmesi için bir yardım ve dayanışma akdi olduğunu, ayrıca zarara uğrayan kişinin tek başına bu yükü kaldıramayacağını, ancak başkasının yardımıyla bu felaketi izale edeceği gibi sebepler ileri sürmüşlerdir. Büyük Şafi İlmihali Kapitalist sistemde herkesin hayatını sadece kendi imkanlarına dayanması esastır. Eğer bir kişi yaşlılığı için bir kenara bir koymazsa, yaşlılığında yoklukla yüz yüze gelebilir; eğer bir kişi çocuklarına bir bırakmadan ölürse, çocukları bir parça ekmek bulamadan kapı kapı dolaşacaklardır. Hasta olduğunda birikmiş parası olmayan kişi tedavisini bile sağlamaya muktedir olamayacaktır; evi yanan, iflasa uğrayan veya başına başka bir çeşit ani felaket gelen kişi yine bir birikimi yoksa hiçbir yerden hiçbir destek bulamaz. İslam, beytül mâl varolduğu sürece sizin için hiçbir açlık ve barınak yokluğu tehlikesi olmayacaktır. Siret Ansiklopedisi-2Sövmek Eğer bir kimse bir başkasına ?Ey orospunun oğlu? diye söver ve o kimsenin annesi de sağ olmadığı için onun yerine oğlu davacı olursa ona ceza lazım gelir. Hidaye Tercümesi Bir kimsenin bir müslümana zina isnad etmeyip, sadece ona fasık, kafir, habis yahut hırsız demesi de idari cezayı gerektirir. Hidaye TercümesiSusuz kalmak ve içki içmek Bir şahıs şarap içmeye zorlansa veya haram olduğnu bilmeyerek içse cezalandırılmaz. Susuzluğu gidermek için içki içerse cezalandırılır. Çünkü içki susuzluğu gidermez. Ahkamus Sultaniyye-İmam MaverdiSünnetle farz arasında konuşmak Sünnetle farz namaz arasında konuşmak namazı ifsad etmezse de sevabı eksiltir. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviSünnet namazları Sünnet namazları farzlarda meydana gelen eksiklikleri tamamlamak ve kıyamet gününde Allah?ın huzurunda farzlardaki eksiklikler için bir gerekçe olarak kullanılabilir. Muhakkik alimler, imamın müstehap namazları sık sık terketmesi gerektiğini söylemişlerdir. Çünkü cemaat zamanla bu namazları vacipmiş gibi algılayabilir. İnsan bankalarda yatan malını ve servetini artırmayı düşünür de niçin Allah katında değer ifade edecek olan iyiliklerini artırmayı düşünmez? Kıyamet gününde insanın hesaba çekileceği ilk şey namazdır. İlk önce farz namazlarına bakılır. Şayet farz namazlarını tam eda etmişse bırakılır yoksa sünnetlere bakılır onda da eksiklikler varsa bu sefer nafile namazlara bakılır. Farz namazlarından eksik olanlar bu sünnet ve nafile namazlarıyla tamamlanır. Şunu da belirtelim ki bir müslüman rükünlerini, adaplarını ve şartlarını tam manasıyla yerine getirdiği müddetçe farz namazlarıyla yetinmesinde herhangi bir kusur ve günah olmaz. Peygamber sav Sadece farz namazlara, ne bir ekleme ne de bir eksitme yapmaksızın kılacağını söyleyen adam için ?Eğer sözünde durursa felah bulur? veya ?Eğer söylediklerini yaparsa cennete girer buyurmuştur? Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-KardaviSünnet namazları evde kılmak Bu secde yerlerinin çoğalması için yapılır. Farzı camide kıldıktan sonra eve gelip sünneti evde kılmak daha efdaldir. Büyük Şafi İlmihaliSünnet namazların terki Sünnet namazlar sünneti müekkede ve sünneti gayri müekkede olarak ikiye ayrılır. Sünneti müekkede olan namazlar, Peygamber sav efendimizin devamlı kılıp pek az terketmiş oldukları sünnetlerdir. Bu sünnetlerin yapılması sevaptır. Kasden terk edilmesinde azap yok ise de itab azar vardır. Ancak aşırı yorgunluk, hastalık vb durumlarda sünnet namazlar terk edilebileceği gibi yolculuk esnasında seferi durumda da terk edilebilir. Sünneti gayri müekkede; Peygamber Efendimizin ibadet maksadı ile arasıra yapmış oldukları şeylerdir. Bu sünnetlerin yapılması güzeldir. Sevaba ve Peygamberimizin şefaatine vesiledir. Kılanlar, sevabını alırlar; terk edilmesi ise azarlanmayı gerektirmez. Fetvalar-Diyanet Vakfı Mesele hakkında Hanefi mezhebinden İbni Nüceym gibilerin Şafii görüşüne meyletmeleri de hesaba katılarak, kırkbeş elli yaşlarından sonra namaza başlamış birisi gibi çok fazla kaza namazı olanların, sünnet yerine terkettiği farzların kazalarını kılmaları daha uygundur. Ancak bu görüşü tamim etmek ve bununla fetva vermek doğru olmaz. Çağdaş Meselelere Fetvalar-Faruk BeşerSünnetin terki Sünneti terk eden cehennem azabına layık olmaz. Fakat şefaatten mahrum olup itaba layık olur. Sünneti işleyen şefaata nail olur. Fetvalar-1 Nevzat AkaltunŞ Şarap imalatçısına üzüm satmak Şarap imal edeceği bilinen kişiye üzüm şırasını satmakta beis yoktur. Çünkü bununla direkt masiyet söz konusu değildir. Hidaye Tercümesi Şirayı içki yapan adama satarken maksad ticaret ise haram değildir. İçki yapması için verilirse haramdır. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviŞarkı söylemek Şarkıcı ve şiirin güzeli güzel, çirkini de çirkin ve haramdır. Ancak, çalgılı aletlerle olursa mutlaka caiz değildir. Mühezzeb Ashabı Kiram ile büyük islam alimlerinden şiir ve kaside yazmamış söylememiş olanı hemen hemen yok gibidir. Binaanaleyh şiir ve şarkı söyleyip yazmakta herhangi bir sakınca yoktur, yeter ki islamın getirdiği ölçüler dahilinde olsun. Halil Gönenç-FetvalarŞek gününde oruç Bir kimse şek gününde nafile oruca niyet etmiş olursa, sahih olan kavle göre, bunda bir beis yoktur. Eğer bu günün Ramazandan olduğu ortaya çıkarsa, o kimse ramazan orucunu tutmuş olur. Şaban ayından olduğu ortaya çıkarsa, tuttuğu oruç nafile olur. Bu durumda orucunu bozarsa, kaza etmesi lazım gelir. Çünkü bu oruca açıkça nafile niyeti ile başlamıştır. Kadıhan?da da böyledir. Fetevayi Hindiyye Şek günü, yani Ramazandan olduğu kesin olarak bilinmeyen şabanın otuzuncu günü Ramazan diye oruç tutulamaz. Ancak eğer istenirse nafile olarak tutulabilir. Hidaye TercümesiŞeriat kabuk mu? Bazıları ?Şeriat, meyvenin kabuğu gibidir, daha içi var, özü var diyorlar? halbuki insanı küfre götüren sözler ve fiillerle ilgili kitaplara baktığımızda şeriatı küçümsemek, hor görmek; herhangi bir yolu, sistemi, metodu, hükmü ondan üstün görmek, beğenmek, bağlanmak küfür sebebi olarak sayılmıştır. Ancak biz biliyoruz ki bu müslümanlar şeriatı küçük gördüklerinden dolayı böyle söylemiyorlar. Şeriatı daha güzel yaşama adına bunu söylüyorlar. Fakat aynı sözün şeriatı küçük görme manasına da geldiğini bilip kelimeleri ona göre seçmek gerekir. Öyleyse tarikle sıratı karıştırmayalım. Sıratı müstakiym de olmamız bize yeter. Başka yollara, hele şeriatı yetersiz görüp, daha ileri götüreceğini iddia eden yollara asla ihtiyaç yoktur. Surelerle Yolculuk-Mustafa UzunŞevval orucu İmam Malik?ten ?Ramazan Bayramından sonra altı gün oruç tutan hiçbir alim ve fakih görmedim. Ashaptan hiçbirisinden de bu konuda bir rivayet bana gelmedi. Ancak alimler, bazı cahillerin bu altı günü Ramazana dahil etmelerinden ve bir bidat uydurmalarından korkarak bunu mekruh bulmuşlardır. Şayet alimler bu konuda ruhsat vermiş olsalardı, onların da bayramdan sonra altı gün oruç tuttuklarını görürlerdi. Muvatta 2-İmam Malik Müekked nafile oruçlardan biri de Şevvalin altı gününde tutulan oruçtur. Nitekim Eyyup ra?den Rasulullah sav?in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur ?Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilave ederse, bütün yıl oruç tutmuş gibi olur.? Müslim-Sıyam204, Tirmizi-Savm53, Ebu Davud-Savm58 Sevban ra?den Rasulullah sav şöyle buyurdu ?Kim Ramazanda ve bayramdan sonra altı gün oruç tutarsa bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur. Çünkü kim bir iyilik yaparsa onun için on katı sevap vardır.? İbni Mace-Sıyam2,33 Nesai-Sıyam39 Allah Dostları-İmam ŞevkaniŞeyh değiştirmek İmam Suyuti; Bir şeyhe daha önce bağlanmışken sonradan başka birine bağlanan insan bunlardan hangisine bağlılığını sürdürmesi lazımdır? Sorusuna ?Ne buna ne ona bağlanmak mecburiyetinde değildir. Çünkü bağlanma mecburiyetinin hiçbir aslı yoktur. Zira tek asıl ve esas islam cemaatine ve onun imamına bağlanmaktır? demektedir. Ruh Terbiyemiz-Said HavvaŞeyhi olmayanın şeyhi Şeyhi olmayan, yani şeri ilimleri öğretecek kimsesi bulunmayan, daha doğrusu ne öğrenen ve de öğrenmeyi kabul eden kimse demektir. Böylelerinin şeyhi şeytandır. Ama ilim ışığında seyreden kimsenin şeyhi ilim ve şeriattır. Usûl alimleri bizzat sahabinin sözünü kabul etmemişlerdir. Sahabinin sözü bağlayıcı değilken başkalarının sözü nasıl bağlayıcı olabilir? Bu cümlenin anlamı sadece bir tek ihtimal halinde sahih olabilir. Şöyle ki; kendi kendine şeri ilimleri öğrenmeye gücü olmayan cahil bir insan, bidat ve hurafeler içinde yüzmektedir. İbadet ve muamelelerinde ve diğer tasarruflarında bilmeden hareket etmektedir. Böyle bir kişinin şeyhi şüphesiz şeytandır. Ama kendi kendine öğrenme kudreti olan ve sahih ilmin ışığında seyreden bir insanın şeyhi, kitapları ve sahih ilimdir. ilmi ehlinden alan kimsenin şeyhi de kendilerinden ilim aldığı kimselerdir. Ruh Terbiyemiz-Said HavvaŞeyhin resmini öpmek İster şeyh, ister alim veya herhangi bir büyüğün resmini, ona tazim ve ondan himmet beklemek niyetiyle taşımak ve öpmek caiz değildir. Çünkü bu hem dinimizin ?sadece Allah?tan yardım dileme? prensibine aykırı; hem de batıl din mensuplarının resim ve şekillere tapmalarına benzemesi açısından mahzurludur. Fetvalar-Diyanet VakfıŞeyhin vasıta olması Günümüzde bazı insanlar bâtıl bir kıyas yaparak şöyle diyorlar ?Efendim, nasıl ki bir belediye başkanının, devlet başkanının yanına girmek, herhangi bir işini görmek için bir adamını bulman gerekiyorsa, Allah?a ve Resulüne ulaşmak için de mutlaka bir vasıta gerekir. Hatta direkt olarak Allah?a ulaşılamaz. Önce veli bir kula ulaşacaksın. O seni yetiştirecek, Resule ulaştıracak. Sonra Resul yetiştirecek Allah?a ulaştıracak? bunlar tamamen islam dışı sözlerdir. Peki islam dışı olduğuna delilimiz nedir? Birincisi; Allahu teala ne belediye başkanıdır ne de devlet reisidir ki kapısında kapıcılar bulunsun. Allah, peygamberlerin, velilerin, mürşidlerin nasıl Rabbi ise, bizim de Rabbimizdir. Onlara karşı başka bize karşı başka değildir. Araya vasıta konulmadan kendisine ulaşılamayanlar zalimlerdir. İkincisi; Fatihayı okuyan herkes ?Ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım dileriz? ayetini okuyor. Bu Rabbimizle karşılıklı konuşmadır. Madem ki biz direkt Allah?ın huzuruna gidemiyorsak, Ona ulaşamıyorsak, ne diye kendimizi kandırıp sanki Rabbimizin huzuruna kabul edilmiş gibi karşılıklı konuşma kipiyle konuşuyoruz? Demek ki, bize şah damarımızdan daha yakın olan Rabbimizin huzuruna girmek, Ondan birşeyler istemek için herhangi bir vasıtaya ihtiyacımız yoktur. Eğer böyle olmayıp da aracılara ihtiyaç olsaydı bu bize zulüm olurdu. Çünkü benim Rabbime her an ihtiyacım var. Ne zaman, ne isteyeceğim belli olmaz ki. Ben her an aracıları nasıl bulacağım. Kaldı ki aracılar da zaten Rabbime muhtaçlar. Surelerle Yolculuk-Mustafa UzunT Tadili erkan Vaciptir. Rüku, secde vb hareketlerde azalar kalkma, doğrulma gibi durumlarda teskin olmalıdır. Öyle ki, ruku ve secdede, bunlardan kalkınca bir tesbih miktarı mafsallar mutmain olmalı, her uzuv mahallinde istikrar etmelidir. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliTaklid Taklid Maturidi mezhebine göre caizdir. Mutezile ulemasına göre caiz değildir. Bize göre taklid yapan kimse günahkardır. Her ne kadar delilleri terk ettiğinden dolayı günahkar olsa da mukallidin imanı sahihtir. Sonunun kötü olabileceğinden korkmak haktır. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviTasavvuf ilmi İmam Rabbani der ki ?Yarın kıyamette bize sorulacak olan şeriattır, tasavvuf değil. Cennete girmek, cehennemden kurtulmak ancak şeriatı uygulamaya bağlıdır. İlim ehli kendi kurtuluşlarına ilave olarak çevrelerindekileri de kurtarırlar. Ama tasavvuf ehli sadece kendilerini kurtarırlar. Bu yüzden ehli ilim, ehli tasavvuftan üstündürler. Eğer sofi tasavvuf ilmi yanında şeriat ilmini de alırsa o zaman kendisi de şeriat alimlerine dahil olmuş olacaktır. Tasavvufi Yorumlarıyla Kırk Hadis-Sadreddin Konevi Seyyid Ahmed Rufai der ki ?Tarikat, şeriatın aynı, şeriat da tarikatın aynıdır. İkisinin arasında olan fark lafızdadır. Maddeten ve manen netice birdir. Şeriatın kabul etmeyip reddettiği her şey zındıklıktır. Bilip bilmeyen birtakım kimse daima filan şöyle dedi falan evliya böyle söylemiş diye konuşmak nasıl olur? Bu sözler, bu işler boştur. Ancak ehli sünnetten olan müctehidlerimizin söylediklerine uygun ise ona bakmalıyız. Kulluk muamelesini, kulluk işlerini bunların dedikleri ölçüde tasdik etmeliyiz, işlerimizi onunla ayarlamalıyız, ondan sonra da tefekkür edebilirsiniz.? İslam Dini İkaz-Mehmet Güleç İnsana öncelikle lazım olan, ehli sünnet vel cemaat görüşünün iktiza ettiği biçimde, itikadını düzeltmektir ki bu zatlar, fırkai naciyedir. İkinci olarak, fıkhi hükümlere göre, yararlı salih amelleri işlemektir. Şayet, tevfiki ilahi müsait olursa, farzları, sünnetleri, vacipleri, müstehapları, helali, haramı ve şüpheli işleri öğrenip anlatılan itikada ve amele dayalı iki kanat dahi hasıl olduktan sonra, hakikat alemi canibine uçmak mümkün olur. İtikada ve amele dayalı iki şeyin husulü olmadan; hakikat alemi canibine uçmak muhaldir. Mektubatı Sofiyye yoluna girmekten maksad; imanın hakikatı sayılan şeriata bağlı itikadlara karşı yakini artırmaktır. Fıkıh hükümlerini yerine getirmekte kolaylık yolunu bulmaktır. İş, bunun ötesinde birşey değildir. Mektubatı Meselelerden bir meselede, ulema ile sofiyye ihtilaf halinde olduğu zaman, tam bir şekilde mülahaza edilince görülecektir ki, Hak ulema tarafındadır. Mektubatı Rabbani Sonuç olarak denilebilir ki, bugün tasavvufun tamamen kaldırılması düşüncesinde olanlar olduğu gibi, işlenmekte olan yanlış inanış ve amellerin temizlendiği tasavvufu savunanlar da vardır. Bu isimlerden aklıma gelen bazıları şunlardır Yusuf Kerimoğlu, Said Ramazan Bûti, Yusuf el-Kardavi, Halil Gönenç bu isimlerin başında sayılabilir. Tavla oynamak Tavla oynamak cumhuru ulemaya göre haramdır. Peygamber sav ?Tavla oynayan kimse sanki elini domuz et ve kanı ile boyamış gibidir.? Müsnedi Ahmed ve Ebu Davud Halil Gönenç-Fetvalar Tavla ve iskambil oynayan günaha girer. Söz de olsa, oyun da olsa insanı kötülüğe, günaha, cehenneme götürür. Resulullah sav bunlardan nehyetmiştir. Fetvalar-Nevzat AkaltunTavuk Tavuk kesilip karnı yarılmazdan, tüyünü yolmak için kaynar suya atılsa o tavuk necis olur. Bu surette o tavuk yolunup karnı temizlendikten sonra üç defa temiz su ile yıkansa tavuk eti temiz olur. İbni Nüceym Fetvalar-Nevzat Akaltun Süt, bal ve pekmez üç defa kaynamakla, şarapla pişen et üç defa kaynatılıp soğutmakla temizlenir. Keza içi yarılmadan yolmak için kaynar suya atılan tavukta öyledir. Fetih?te tavuğun ebediyyen temizlenmeyeceği bildiriliyor. Ama Ebu Yusuf?a göre temizlenir. Buradaki illet tavuğun kaynamakla pisliği çekmesidir. Ancak et, kaynadıktan sonra pisliği içecek ve etin içine işleyecek kadar durmadıkça mezkur illet sabit olmaz. Kaynar su ile yolunan ette bunların ikisi de tahakkuk etmemiştir. Zira su, kaynama derecesine varmaz. Et dahi suyun içinde yalnız sıcaklık cildin dış kısmına ulaşacak kadar durur. Şu halde kaynak su ile yolunan kuzu etinde evlâ olan, üç defa yıkamakla temizlenmesidir. Şerefetül Eimme tavuk, işkembe ve kaynak ile yıkanan kuzu hakkında buna kail olmuştur. Bahr sahibi de onu tasdik etmiştir. İbni Abidin-1 Tavuk vb hayvanlar usulüne göre kesilip ölünce, kolay yolmak için sıcak suya batırılması halinde yalnız derisi pislenir, pislenen deri ise yıkamakla temizlenir ve yenir. Helaller ve Haramlar-Hayreddin KaramanTayyi mekan Kim bir veli için tayyi mekan Aynı anda birden fazla yerde bulunmak, göz açıp kapayana kadar uzak mesafeleri aşmak caizdir derse cahildir. Hatta bazıları tekfir etmiştir. Irak uleması; bu ancak mucize olur. Ona keramet diye inanmak cehalet veya küfürdür, demişlerdir. Horasan ve Batı Türkistan uleması onu bir keramet olmak üzere ispat etmişlerdir. Bu meselede İmam Muhammedin bu sözünden başka diğer üç imamdan bir nakil yoktur. İbni Abidin-7Taziri dayak gerektiren suçlar İçki içenlerin yanında bulunan şahıs ?içmese bile- içki şüphesi ile tazir olunur. Yanlarında içki şisesi bulunan şahıs, tazir olunur ve hapsedilir. İçki satan ve faiz yiyen müslüman, tazir olunur ve hapsedilir. Keza, teganni edip, şarkı, türkü söyleyen, ölü için birşeyler söyleyerek ağlayan ve kadın gibi davranan kimseler, tevbe edene kadar tazir ve hapsolunurlar. Nehrül Faık?ta da böyledir. Fetevayi HindiyyeTefsir kitabı ve abdest Kuran lafızları tefsir kısmından daha çok olursa o tefsiri abdestsiz tutmak haram olur. Diğer halde bu tür kitapları tutmak için abdest almak menduptur. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Tefsir kitaplarına abdestsiz el sürülemez. Bunun dışındaki dini kitaplara el sürmek için abdest almak menduptur. Nimeti İslamdan Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt ÖzcanTek kişi imamın neresinde durur Açık olan rivayete göre tek kişi imamın tam hizasında durur. İmam Muhammed ise ?Ayak parmaklarını imamın ökçesi hizasına koyar? demiştir. İki kişi olursa arkada dururlar. Hadise göre efdali budur. İbni Mesud?dan gelen esere göre ise imamın ortada olması da caizdir. Hidaye TercümesiTelkin vermek Hanefi mezhebine göre, definden sonra telkinden ne nehyedilir ve de onunla emredilir. Tercih yapmamakla beraber telkini meşru görmüşlerdir. Bazı kimselerin telkin verecekleri vakit, cemaati kabrin başından uzaklaştırmalarının hiçbir mesnedi yoktur. Dürretül Fahireden Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan Cenaze defnedildikten sonra telkin yapılmaz. Ama yapılırsa mâni de olunmaz. Cevhere de bunun ehli sünnete göre meşru olduğu bildirilmiştir. Şu kadar demek kâfidir ?Ey fulan oğlu filan! Hangi dinde olduğunu hatırla ve Rab olarak Allah?a din olarak islama, Peygamber olarak da Muhammed?e razı oldum de? Ya Rasulallah babasının adını bilmezse ne yapacak? Diyenler oldu. ?Adem ile Havva?ya nispet eder? buyurdular. Kabirde soru sual edilmeyene telkin yapılmamalıdır. Esah kavle göre peygamberlerle müminlerin çocuklarına kabirde sual yoktur. İbni Abidin-3Teravih namazı İki rekatta bir selam vererek kılınır. Dört rekatta bir selam vererek kılınması sahih değildir. Şunu ifade edelim ki bu bir sünnet namazdır, 20 rekat kılmak şart değildir. İki rekat, sekiz rekat veya yirmi rekat kılınabilir. Büyük Şafii İlmihali Vitirden önce ve sonra kılınabilir. Bir kimse teravihin bir kısmına yetişemezde imam vitire kalkarsa, imamla birlikte vitiri kılar; sonra da yetişemediği kısmını tamamlar. Teravih yirmi rekattır. Fethul Kadir?de beyan olunduğuna göre delilin muktezası sekiz rekatın sünnet olmasıdır. Kalanı müstehabdır. İbni Abidin-2Teravih namazında acele etmek Namazlarını kalbi ve bedeni huşudan yoksun kılan veya kıldıranlara tavsiyem şudur Teravih namazlarını huşusuz yirmi rekat kılmaktansa sekiz rekat huşulu kılmak daha hayırlıdır. Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-KardaviTeravih namazında işlenen bidatlar Teravih namazı kılarken her iki veya dört rekatın selamından sonra; müezzin, cemaat ve hatta imamlar hep bir ağızdan yüksek sesle ilahi, salâvat ve tekbirler getirmeleri de sünnete muhalif ve mekruhtur. Bunlar bidattır. Zira tervihadan maksat, kılınan rekat kadar istirahat yapmak ve huzuru bozmadan sessiz olarak tesbih, tehlil veya tefekkür gibi amel ve hallerle meşgul olmak sünnete uygun olanıdır. Teravih namazını kılmak için mahalle camilerini bırakıp başka camilere giden günahkarların halleri de ayrı bir bidattır. İslama Sokulan Bidat ve Hurafeler-Mustafa UysalTeravih namazında niyet Her iki rekat başında, tervih için niyet etmeye ihtiyaç yoktur. Esah olan da budur. Fetevayi Hindiyye Teravih namazında her selamdan sonra, namazdan çıkılacağı için, yeniden niyet edilmelidir. Hilaftan kurtulmak için bunun daha ihtiyatlı olduğunda şüphe yoktur. İbni Abidin-2Tesbih kullanmak Gösteriş olmamak şartıyla tesbih kullanmakta beis yoktur. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe ZühayliTeşehhüdde dua okumak İkinci teşehhüdden sonra Kuran ayetlerine ve varid olan dualara benzer dualar istendiği kadar yapılabilir. Zira İbni Mesud ra rivayetine göre Peygamber efendimiz sav ona ?Teşehhüdden sonra duaların en güzelini ve senin hoşuna en çok gidenini seç? Ebu Davud Hidaye TercümesiTeşehhüde ve parmak Elleri uyluğun üzerine koyar. Parmakların arası az açılır, uçları dizlerin üzerine konur, fakat en sahih olan görüşe göre, ellerle diz kapakları tutulmaz. Mutemed olan görüşe göre, kelimei şehadet getirirken sağ elin işaret parmağı, ?Lâ? derken kaldırılır, ?illallah? derken indirilir ki bu kaldırma ve indirme işaretleri ile Allah?ın eşinin bulunmadığı teyid edilmiş olsun. Oturuşta parmakların hiçbiri yumulmaz. İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli Dört mezhebe göre de sünnettir. Hanefiler, teşehhüdün sonunda ?Lailahe? sözünü söylerken işaret parmağını kaldırır ?illallah? sözünü söylerken işaret parmağını indirir. Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan Şehadet getirirken şehadet parmağıyla şehadette bulunmaz. Fetva buna göredir. Lakin mutemed olan kavil Kemal, Halebi, Şeyhul İslam vb gibi müteahhirinin sahih buldukları kavildir ki o da şehadet parmağı ile işaret etmesidir. Çünkü Peygamber sav bunu yapmıştır. Ulema bu kavli İmam Azam ile İmam Muhammed?e tarafeyn nispet etmişlerdir. Nefi? ederken kaldırır, ispat ederken indirir. İşaretin şekli şehadet getirirken orta ve bağ parmak halka yapılarak ve küçük parmakla yüzük parmak yumularak, şehadet parmağı ile işaret etmektir. Ayni?de parmak kaldırmanın müstehap, Muhit?te ise sünnet olduğu bildirilmiştir. Bu iki sözün arasını bulmak için sünneti gayri müekked demek mümkündür. İbni Abidin-2 ?...şehadet parmağıyla işaret ederdi.? Müslim İmam Muhammed, sağ elin baş parmağı ile orta parmağını halka yapmak, diğer iki parmağını yumarak şehadet parmağını kaldırmakla olur, der. Bazıları parmakların yumulmadan işaret edileceğine, birtakımları da baş parmağı diğer parmakların altına getirmek sureti ile parmağı kaldıracağını söyler. Şehadet parmağının kaldırılmasına lüzum görmeyenler de bulunmuşsa da onların kavilleri sahih rivayetlere muhaliftir. Şehadet parmağıyla işaret yapılırken tevhidi yani Allah?ın birliğini, ihlası niyet etmek gerekir. Sahihi Müslim Tercümesi-Ahmed Davudoğlu ?Hz. Peygamber sav, sol elini dizi üzerine yayar, sağ elinin bütün parmaklarını kapatarak, şehadet parmağı ile işaret ederdi. Gözü ile de ona bakardı.? Müslim, Ebu Avane, İbni Huzeyme. Humeydi Müsnedinde yine Ebu Ya?la Müsnedinde İbni Ömer?den sağlam bir isnadla şu ilaveyi yapmışlardır ?Bu şeytanın figanıdır. Hiçbir kimse, onun böyle yapmasından ötürü yanılmasın? Humeydi?nin kendisi de parmağını diker ve şöyle derdi ?Müslim b. Ebi Meryem diyor ki bana bir adam Şam?daki bir kilise de Peygamberlerin namazda böyle yapar vaziyette resimlerini gördüğünü nakletti.? Ben derim ki bu hoş ve garip bir nüktedir. Senedi de o şahsa kadar sağlamdır. Hz. Peygamber sav şehadet parmağıyla kıbleyi işaret ettiği zaman baş parmağını orta parmağının üzerine koyar Müslim, Ebu Avane bazen de bu iki parmağı ile halka yapardı Ebu Davud, Nesai, İbnul Carud el-Munteka, İbni Huzeyme, İbni Hibban, es-Sahih sağlam bir isnadla. İbni Mulakk?ın da hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Hadisin İbni Adiyy?de de bir benzeri vardır. İmam Tahavi ?bununla dua ederdi? ifadesi hakkında şöyle diyor ?Bu hadiste olayın namazın sonunda olduğuna delil vardır.? Ben diyorum ki yine bu hadiste işaretin ve parmağın hareketinin selama kadar devam etmesinin sünnet olduğuna delil vardır. Çünkü dua selamdan öncedir. Bu Malik ve başkalarının mezhebidir. İmam Ahmed?e sormuşlar ?Kişi parmağı ile namazda işaret eder mi?diye. ahmed kuvvetli bir ifade ile ?evet? cevabını vermiştir. İbni Hani bunu ?Mesail?inde nakletmektedir. Buradan anlaşılmaktadır ki; teşehhüdde parmağı hareket ettirmek Hz. Peygamber?den çıkmış bir sünnettir. Ahmed ve diğer hadis imamları bununla amel etmişlerdir. Bunun namaza yakışmayan abes bir şey olduğunu iddia eden bir takım kimseler Allah?tan korksunlar. Onlar böyle yapmanın Hz. Peygamberden sabit olduğunu bilmelerine rağmen bu düşünceyle parmaklarını hareket ettirmiyorlar. Onlar bunun tevilinde de Arap üslubunun delalet etmediği tarzda tevilinde zorlanıyorlar ve müctehidlerin anlayışlarına muhalif hareket ediyorlar. Ne gariptir ki; onlardan bir kısmı, sözü sünnete ters düşse de, bu meselenin dışındaki meselelerde imamı müdafaa ediyorlar. Delil olarakta şunu ileri sürüyorlar imamın yanıldığını söylemek o müctehidi kötülemek ve ona saygısızlık etmektir. ?Sonra bunu unutuyorlar, bu sağlam ve Hz. Peygamber?den sabit olan sünneti reddedip onunla amel edenlerle de alay ediyorlar. Bilerek veya bilmeyerek bu alaylarının kendi imamlarını da içine aldığının farkında değiller. Çünkü, sünneti bize getiren bizzat O?dur. Sünnetle amel etmek onunla alay etmektir. İşaretten sonra parmağı indirmek, ya da onu Kelime-i Tevhiddeki Lâ ve illa lafızları ile kayıtlandırmak ise, tamamen sünnette yeri olmayan, hatta bu hadisin delaletine ters düşen bir husustur. Şehadette parmağın hareket ettirilmeyeceğini bildiren hadis, isnat yönünden sabit ve sağlam değildir. Sağlam bile olsa hadis olumsuz mana bildirmektedir. Bu hadis ise olumlu mana ortaya koymaktadır. Alimlerce bilindiği üzere, müspet mana menfiye tercih edilir. ?Hz. Peygamber sav parmağını kaldırdığı zaman hareket ettirerek dua ederdi. Ahmed, Bezzar, Abdulgani el-Makdisi, hasen bir isnadla Beyhaki ?Hz. Peygamber her iki teşehhüdde de böyle yapardı. Nesai, Beyhaki sahih bir isnadla Hadislerle Hz. Peygamberin Namaz Kılma Şekli-ElbaniTevazu Ali ra?den Üçe şey tevazunun başıdır. 1. Kişinin rastladığı kişiye önce selam vermesi 2. Meclisin aşağı yerinde oturmaya razı olması 3. Riya ve gösterişten hoşlanmaması. Kenz Hayatüs Sahabe-3Teyemmümde yüzük Fakihler, teyemmüm esnasında, abdestin hilafına teyemmümde yüzüğün çıkarılmasını beyan etmişlerdir. Hidaye Top oynamak Top oynamak namazın terkine vesile olursa veya islama muhalif başka hareket olursa o cihetten haram olur. Yoksa haddi zatında haram değildir. Halil Gönenç-FetvalarTuvalet yeri ve kıble Eğer o yer, abdest bozmak için tahsis edilmişse tuvaletler gibi yüzü veya sırtı kıbleye vermek caizdir. Büyük Şafii İlmihaliTüp bebek Kadın veya eşindeki bir kusur sebebiyle, tabii ilişki ile gebeliğin gerçekleşmesi mümkün olmadığı durumlarda döllendirilecek yumurta ve sperm, her ikisi de nikahlı eşlere ait olmak, doğacak çocuğun maddi, ruhi ve akli sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisinin olmayacağı tıbben sabit olmak şartıyla, tıbbi usüllerle gebe kalmalarında, islami hükümler açısından bir sakınca yoktur. Fetvalar-Diyanet Vakfı 1986 yılında Amman?da yapılan İslam Konferansı Teşkilatına bağlı İslam Fıkıh Akademisi bu konuda şu sonuca varmıştır 1- Kocanın sperminin yabancı bir kadından alınan yumurta ile döllendirilerek karısının rahmine yerleştirilmesi, 2- Yabancı bir erkekten alınan spermin kadının rahmine yerleştirilmesi, 3- Oluşan embriyonun başka bir anne adayına yerleştirilmesi, 4- Yabancı erkek ve yabancı kadın hücresinin döllendirilerek kadının rahmine yerleştirilmesi, 5- Kocanın spermi ile karısının yumurtasının dışarıda döllendirilmesiyle oluşan embriyonun, kocanın diğer karısının rahmine yerleştirilmesi şeklinde yapılan suni döllenme ve tüp bebek uygulamaları, islamın bu konuda koyduğu temel ilke yasak ve amaçlara ters düştüğü için şeran caiz değildir. Buna karşılık kocanın spermi ile kadının yumurtaları alınarak oluşacak embriyonun kadının rahmine yerleştirilmesi işlemi ihtiyaç halinde başvurulabilecek, tedavi karakteri taşıyan ve dini ilkelere de ters düşmeyen bir yol olup dini bir sakınca taşımaz.? Diyanet İslam İlmihali-2Türbe yapmak Cabir ra?den rivayet edilmiştir ki, Efendimiz sav, kabirlerin kireçlenmesini, üzerinde oturulmasını, bina yapılmasını yasaklamıştır. Müslim Tevhidin Hakikati-Yusuf el-Kardavi Bugün birçok insanın yaptığı gibi, kabrin çimento ile inşa edilmesi tahrimen mekruhtur. Yalnız büyük zatların, din alimlerinin mezarlarını duvarlarla çevirmenin ve üzerlerine kubbe yapmanın bir sakıncası yoktur. Büyük Şafii İlmihali Kabirleri inşa edip üzerine sanduka yerleştirmenin üstüne perde çekmenin ve baş tarafında sarık sarmanın islamda yeri yoktur. Fetvalar-1 Halil Gönenç Hz. Ali ra, Ebu?l Heyyac el-Esedi?yi Yemen?e gönderir ve kendisine şöyle der ?Resulullah?ın gönderdiği bir iş için seni gönderiyorum, Yerden yüksek ne kadar kabir varsa yık ve ne kadar heykel varsa yerle bir et.? Müslim Cenaiz93 Tasavvuf ve İslam-İbrahim Sarmış Peygamberimiz sav ?Onlar, aralarında bulunan iyi bir adam ölünce mezarı başında mabed yaparlar, sonra da bu mabedi o gördüğünüz resimlerle süslerler. Onlar Allah?ın kötü kullarıdırlar.? Buhari, Müslim, NesaiTürbelerde namaz İmam Ahmed ve diğer fıkıhçılardan gelen delillere göre islam dininde, cami ile kabrin bir arada bulunmasına yönelik icma yapılamaz. Bunlardan hangisi önce yapılmış ise diğeri önce yapılanın yanına inşa edilemez. Önce yapılan yerinde bırakılır. İkisinin bir arada bulunması caiz değildir. Yanında kabir bulunan bir camide namaz kılmak caiz değildir. İbni Kayyımdan Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-Kardavi Namaz kılanın üç arşın yakınlığında, karşısında kabirler olup, gözün onlara ilişse kerahet vardır. Abdurrahim Fetvalar-Nevzat Akaltun Rasulullah sav şöyle buyurmuşlardır ?Habeşliler öyle kimselerdir ki, içlerinden salih bir kimse ölünce, hemen onun kabrinin üzerine mescid yaparlar ve resmini de o mescide koyarlardı. İşte onlar Allah katında halkın en şerlileridir? Buhari-Müslim ?İnsanların en şerlileri, kıyamet koptuğu zaman hayatta olanlar ve kabirleri mescid haline getirenlerdir? Ahmed-Ebu Hatim Türk lirası verip, dolar almak Meselâ 1000 Amerikan dolarının bugünki de­ğeri kadar Türk lirası ve­rip bir yıl sonra ödemek üzere 1200 Amerikan doları alına­maz. Çünkü bunlar birbirleri­nin yerine geçebi­len şeylerdir. Abdülaziz Bayındır-Faiz ve TicaretTütün satışı Benim kanaatime göre tütünü tiryaki olarak içmek haram, ara sıra bir iki tane içmek ise mekruhtur. İçilmesi haram ve mekruh olan bir nesneyi yetiştirmek ve satmak caiz değildir. Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanV Vaaz mı Kuran mı? Vaaz dinlemenin evla olması, Kuran ayetlerini anlayıp, şeri manalarını tedebbüre ve hikmetli vaazlarından istifadeye kudreti olmayanlara mahsustur. Çünkü bunlara kudreti olan bir kimsenin Kuran dinlemesinin evla hatta vacip olduğunda şüphe yoktur. Cahil böyle değildir. O Kuran okuyandan anlamadıklarını muallimden ve vaazından anlar. Binaanaleyh bu onun için daha faydalıdır. İbni Abidin-2Vade farkı koymak Alış veriş peşin olursa normal olarak kâr etmek tabii olduğu gibi vadeli olursa da insaf dairesinde karşı tarafı yıkmadan belirtilen zamanı ölçerek kâr elde etmekte tabiidir. Her tarihte bu tip alış veriş olmuştur. Yani alış verişte vade farkı alınmıştır. Alış verişte vade farkını eklemek cumhuru ulemaya göre caizdir.Neylül Evtardan Halil Gönenç Ebu Hanife?ye göre, para tedavülde olduğu sürece, değeri ister artsın, ister eksilsin, borç aynen ödenir. Para değerindeki değişmenin, ödenecek miktar üzerinde bir etkisi olmaz. İmam Ebu Yusuf?a göre, sözleşmenin yapıldığı tarihteki değeri, kullanılmakta olan bir başka para veya altına göre takdir edilip ödenmesi gerekir. İmam Muhammed?e göre ise, bu durumda sözleşmenin yapıldığı zamana değil; paranın değerinin değiştiği zamana itibar edilir. Günümüzde paranın çok sık değer değiştirdiği göz önüne alınarak, Ebu Yusuf?un fetvasıyla amel edilmesi, ayrıca tarafların helalleşmeleri yerinde olur. Fetvalar-Diyanet Vakfı Vadesinde ödenmeyen borçların makul ve ekonomik bir vade farkı ile tahsil edilebilmesi için karşılıklı rızayla ilk akdin bozulması ikale yapılması yine karşılıklı rızayla aynı malın aynı müşteriye yeni bir fiyatla satılmasıdır. Fıkıh kitaplarında satılan malın mevcut olması halinde bu işlemi caiz görmektedir. Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman Bir satış içerisinde, iki satış caiz olmaz vadeli satış ve vade farkı Günümüzde en çok tartışılan konulardan birisi de; bir malın "peşin" ve "vadeli" satışındaki, fiyat farkıdır. Bir mal; peşin "bin liraya" satın alınabilirken, vade süresine göre "bin ikiyüz" veya "bin beşyüz" liraya alınabilmektedir. Mal aynı olduğuna göre; fiyatın farklılaşması "vade faktörüne" dayanıyor demektir. Bunu "Pazarlık sonucu malın fiyatının farklı olabileceği" tezi ile izah etmek mümkün değildir. Zira ticari piyasada bir malın "Peşin" ve "Veresiye" fiyatları; faiz oranları ve enflasyon dikkate alınarak ilan edilmektedir. Günümüzde birçok müellif; vadeli satıştaki vade farkını pazarlıkla izah ederek, fetva vermektedir. Esasen ticaretle uğraşan birçok mü'min "Peşin ve vadeli satış arasında fark olmazsa biz ayakta duramayız. Vadeli satışları takip için, ayrıca eleman görevlendiriyoruz" diyerek, içinde bulundukları durumu izaha gayret ediyorlar. Paranın değerinin sürekli düşmesini de; ayrı bir delil şeklinde ele almaktadırlar. Darû'l İslâm'da para; "itimad senedi" değil, bizzat maldır. Esasen şer'an satışın "Malın, mal ile mübadelesidir" şeklinde tarif edilmesinin sebebi de budur. Para, altın, gümüş veya bunların yerine kaim olacak nakit kaime dir. Günümüzde de kullanılan parası ise; belli bir mal karşılığında basılmamakta, "İtimad senedi" mahiyetini korumaktadır. Emisyon fazla para basmak ise; değerini değiştirmektedir. Bu değişiklik; bazen çok kısa sürede olmaktadır, cehalet süreklidir. Şimdi konunun Darû'l İslâm'daki durumunu izaha gayret edelim. Abdullah İbn-i Ömer ra'den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sav Hz. Attab b. Esed'i Mekke-i Mükerreme'ye vali olarak gönderirken "- İnsanların, bir satış içerisinde iki satış yapmalarına müsaade etme, yasakla" emrini vermiştir. Hanefi fûkahası "Bir malın, peşin "şu fiyata" vadeli veresiye "bu fiyata" sattım" şeklindeki ifadelerle satılması caiz değildir" İmam-ı Kasani-El Bedaiû's Senai-Beyrut 1974 C 5, Sh 158 vd. Ayrıca Şeyh Nizamüdinni ve Heyet-El Feteva-ı Hindiyye-Beyrut 1400 C 3, Sh 136, İmam-ı C 14, Sh 36. Feteva-ı Bezzaziye-C 4, Sh 431 hükmünde ittifak etmiştir. Mesela "Şu buzdolabını peşin olursa " TL", vadeli olursa " TL." karşılığında sattım" gibi!.. Ancak müşteri bu iki fiyattan birisini, aynı mecliste kabul eder ve mesela "Ben vadeli olarak " TL." karşılığı satın aldım" derse caiz olur mu? Yasaklamanın illetini; malın fiyatındaki cehalete bağlayan müctehidler indinde bu caizdir. Zira cehalet ortadan kalkmış, iki tarafın icab ve kabulle rızası söz konusu olmuştur. Yasaklamanın illetini; vade sebebiyle malın fiyatının yükselmesine bağlayan müctehidler indinde caiz değildir. Zira Resûl-i Ekrem sav, "Kim bir satış içerisinde, iki satış yaparsa, ona iki fiyattan az olanını almak veya faiz yemek vardır" Tac Tercümesi, Muvatta, Tirmizi, Ebu Davud hadisinin zahiri esastır. Çünkü bir şeyin helal veya haramlığı hususunda ihtilaf hasıl olursa, itiyaden uzak durmak Şüpheliden kaçınmak gerekir" hükmünü beyan etmişlerdir. Hz. Ömer ra'in rivayet ettiği bir Hadis-i Şerif'te "Malum olan ribayı terkettiğiniz gibi, riba faiz şubesi olan işleri de terkediniz" buyurulmuştur. İmam Ebû Bekir El Cessas-El Ahkamû'l Kur'an-Beyrut 1335 C 1, Sh 465. Not İbn-i Abidin "Mecmuati'r Resail" isimli eserinde bu hadisi zikretmekte ve "-İki satıştan maksat, söylediği iki fiyattan az olanını kabul ederse mesele yoktur. Çok olanı kabul ederse faiz yemiş olur" demektedir. Pazarlık etmek; hem satıcının, hem alıcının şer'i hakkıdır. Sonuç olarak ticaretle meşgul olan mü'minlerin; bir satış içerisinde iki satış yapmaktan kaçınmaları, tek fiyat söylemeleri daha uygundur. Bu sayede "şüpheden" kurtulmuş olurlar. İmam Serahsi?nin konuyla ilgili olarak iki tespiti söz konusu. Şimdi bunları gözden geçirelim ?Resuli Ekrem Sav Hz. Attab b. Esed?i Mekke?ye vali olarak gönderdiğinde ona şu talimatı vermiştir Mekke halkını, bir satış içinde iki şart peşin şu, veresiye bu koşmaktan ve seleften menet? biz bu rivayeti esas alıyor ve bununla amel ediyoruz. El-Mebsut-Serahsi Bu tespitte; kat?i bir tercih ortaya koymuştur. Fakat ne gariptir bu tercih hiç dikkate alınmadan; Mebsut?un yer alan; ?İki fiyattan birisi üzerinde anlaşma sağlandığı takdirde bu alışverişin caiz olacağını? beyan eden hüküm zikrediliyor. Sonuç olarak yazara göre vadeli alışverişlerde aradaki fiyat farkında bankalardaki faiz oranlarının etkili olması ve ilgili hadisin illeti olarak; malın fiyatındaki belirsizliği görmesi nedeniyle bu tür alışverişlerden kaçınmak gerekir. Ancak yazar Türkiye?deki enflasyon gerçeğinden de bahsetmeden geçemez. Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu İşçi, terzi, boyacı, tornacı ve sobacı gibi, yaptığı işte eseri veresiye yahut taksit için konulan ayrı ayrı fiyatlardan biri üzerinde anlaşsalar ve böylece belli bir fiyatla alışveriş kesinleşse, bu şekilde yapılan akit sahihtir. Zira aktin sıhhat şartı olan fiyat belirlilik kazanmıştır. Mebsut Fetvalar 4-Nevzat AkaltunVahdeti vücut Ali el_Kari ?Herhangi bir insanın, Allah?ın bir parçası olduğunu söyleyenler bütün tevhid dinlerinde kafir olur. Söyledikleri en büyük küfür olmasına rağmen, hristiyanlar her şey Allah?tır, dememişlerdir. Hiçbir kimse, ?yaratıklar Yaratanın aynıdır; yaratan, yaratılanın kendisidir, münezzeh olan Hak, müşebbeh olan halktır? dememiştir. Firra?l Avn fi Mudai İmanı Firavn İbrahim Sarmış-Tasavvuf ve İslamVarislere yapılan vasiyet Kişinin varisleri arasında herhangi birine vasiyet etmesi geçerli değildir. Zira Peygamber Efendimiz sav ?Cenabı Allah her hak sahibinin hakkını vermiştir. Şunu bilin ki, bir vârise vasiyet olamaz.? Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace, Nesai Hidaye TercümesiMüslüman olmayanın vasiyyeti Müslümanın gayri müslime, gayri müslimin de müslümana vasiyyeti geçerlidir. Hidaye TercümesiVatanı asli Vatanı Asli; kişinin doğduğu veya evlendiği yahut yerleştiği yerdir. İlk vatanında kimsesi kalmadığı zaman bu vatan yalnız misli bir batıl olur. İlk vatanında ailesinden kalanlar varsa bâtıl olmaz. Her iki vatanında da namazlarını tam kılar. Metin kısmı İbni Abidin-3Vesile nedir? ?Ey iman edenler, Allah?a saygılı olun, O?na yaklaşmaya vesile arayın? Maide35 Bil ki, bütün yükümlülükler iki nevide toplanmıştır. Bunların bir üçüncüsü yoktur. 1- Yasaklanmış olan şeyleri terketmektir ki Allah?a saygılı olun emriyle, işte buna işaret edilmiştir. 2- Emredilenleri yapmak ki Allah cc buna, O?na yaklaşmaya vesile arayın buyruğuyla işaret etmiştir. Öyleyse bundan murad, O?nun rızasını elde etmek için kendisine ulaştıran vesileyi aramaktır ki, işte bu da ibadet ve taatlarla olur. Tefsiri Kebir-Fahruddin RaziY Yahudinin yanında çalışmak Hz. Ali ra aç olduğu bir gün, bakracı bir hurma olmak üzere bir yahudiye çalışmıştır. El-Kenz, Tirmizi Hayatüs Sahabe-2Yaş günü Yaş günü kutlamalarını yapılış amacı ve doğurduğu sonuçlar itibariyle değerlendirmek gerekir. Bu kutlamalarda amaç, bir kişinin doğmuş ve o anda kutlamış olduğu yaşa gelmiş olmasının sevincini yakın arkadaş ve dostlarıyla paylaşmaktan, bunu toplanıp hoşça vakit geçirmek için vesile yapmaktan ibaret olduğunda, kutlamanın meşrû ölçüler içinde yapılması şartıyla, mâkul ve caiz olduğunu söylemek gerekir. Yılbaşı eğlence ve kutlamalarında da olduğu gibi, bu tür kutlamaların yabancı kültüre imrenme ve taklit unsurları galip gelirse sakıncalı olacağı tabiidir. Diyanet İslam İlmihali-2 Sıradan şahısların yaş günleri ile ilgili kutlama ve merasimlerin günümüzde dinle ilgisi kalmamıştır, bunlar milli örfler haline gelmiş, hatta millilik sınırını da aşarak küreselleşmiştir. Bunun dini bir sakıncası yoktur. Ancak kendi çocuklarımızın yaş günlerini kutlarken şekilde başka kültürleri taklit etmemeliyiz. Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanYatarak Kuran okuma Ayakta ve yatarken de Kuranı Kerimi tilavet etmekte beis yoktur. Hindiyye Fetvalar-1 Halil GönençYeme kan karıştırmak ?De ki, bana vahyolunanlar içinde bir yiyenin yemesi için ölü eti, akıtılan kan, domuz eti ?ki, bu gerçekten murdardır- ya da Allah cc?tan başkası adına kesilmiş iş bir fısk dışında haram kılınan bir şey bulamıyorum. Enam6 Hiçbir tefsirde temas edilmemekle beraber, yukarıda mealini verdiğimiz ayette haram olarak sayılan maddelerin kime haram olduğu, ?bir yiyenin yemesi için? gibi ilginç bir Kuran ifadesi ile anlatılır. Hayvanlarda birer yiyen olduğuna göre bu ayete bu maddelerin onlara da haram olduğuna işaret olsa gerektir. Öyleyse hangi oranda karıştırılırsa karıştırılsın, yem yapmak üzere kan almak isteyen bir müslüman onu nasıl satın alacak, satan nasıl satacaktır? Görüldüğü gibi iki tarafın yaptığı muameleyi meşru kılacak bir yol yoktur. Mekruh olmakla beraber bu hayvanlar yenilebilir... ?Pak olmayan şeyleri, mesela bozulup temizliğini kaybeden kokmuş etleri vesaireyi, etleri yenebilen hayvanlara yedirmek caiz değildir.? Ö. N. BilmenFetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerYeminde istisna Eğer bir kimse herhangi bir şey için yemin ettikten sonra hemen ardından ?inşallah? derse, o kimseye yemin ettiği şey lazım gelmez. Zira peygamber efendimizin sav ?Kim ki herhangi bir şey için yemin ederken ?Allah dilerse? dese yemin etmemiş gibi olur? buyurmuştur.? Hidaye TercümesiYenilebilen hayvanlar Şafiilere göre at, kertenkele, samur, kirpi, veber ve sincap gibi hayvanların eti mubahtır. Sırtlan ve tilki gibi azı dişi zayıf olup da onunla kapıp parçalama durumunda olmayan hayvanların eti haram değildir. Ekin kargası da helaldir. Keler haramdır. Büyük Şafii İlmihaliYenilmesi yasak olan hayvanlar Midye, istiridye, istakoz ve salyangoz haramdır. Fetvalar-Halil gönençYılbaşı İttifakla kabul edilen fıkhi kaidelerden birisi de şudur ?Müslümanın, bir başka dinin şiarı alameti farikası olan bir fiili kendi ihtiyarı ile yapması küfürdür.? Nevruz ve yılbaşı kutlamaları alimlerimizce başka dinlerden ve inanç sistemlerinin şiarları olarak görülmüş ve hüküm ona göre verilmiştir. Bazı Hanefi alimleri demişlerdir ki, adı geçen bütün bu başka inançların gereği olan bayram ve kutlamalara katılan ve bundan tevbe etmeyen onlar gibi kafirdir. İmam Malik?in arkadaşlarından biri de demiştir ki, nevruz günü o günü tazim için bir karpuz kesen sanki domuz kesmiş gibidir. Dolayısıyla müslüman, böyleleriyle oturması, kesmede ve pişirmede onlara yardımcı olması ile günahkar olmuş olur. Türkmani Yılbaşı gibi başka inançların şiarı olan günlere, o güne tazim ve kutlama maksadıyla katılmak, aynı maksatla o günlerde tebrikleşmek ve hediyeleşmek, yine aynı maksatla hindi almak, yemek, ziyafet çekmek, bu tür kutlamalara katılmak küfürdür. PTT?nin ucuz hizmetinden yararlanmak için tebrikleşmek küfür değilse de, onlara benzeme ve onların uygulamalarını yaygınlaştırma ve meşru gösterme anlamı taşıdığından tehlikeli ve mahzurludur. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerYüksek sesle Kuran Okumak Kuranı kerimi okurken, cenazede, harbde, vaazda sesi yükseltmeyi mekruh görmüşlerdir. Binaanaleyh ?vecd? adını verdikleri şiir ve ilahiler nağmelerle okunurken sesin yükseltilmesini mekruh olduğunda şüphe yoktur.Mülteka Tercümesi-4Z Zararlı şeyler Maide Razi Zararlı şeylerde aslolan onun meşru helal olmamasıdır. Tefsiri Kebir-Fahruddin RaziZaruret hali Fethül Kadir?in kaza bölümünde, ölüm derecesinde veya uzvun kaybı ile ilgili bulunmayan maslahatın celbi veya mefsedetin def?i için müslümanın, devlet adamına veya aracıya rüşvet verebileceğinden bahsediyor. Bu bir çelişki değil midir? Müslüman mesela, malını kurtarmak için rüşvet vermese ve malı elinden haksız yere alınsa, ne ölür ne kör olur, bu durumda rüşvet verip malını kurtarabilir demek, ?ihtiyaç zaruret gibi kabul edilir? demek değil midir? Helaller ve Haramlar-Hayrettin KaramanZekat ve borç verilen para Geri ödeneceği kesin olan alacakların, her yıl alacaklı tarafından zekatlarının ödenmesi gerekir. şayet her yıl zekatı verilmemiş ise, alacak tahsis edildikten sonra, geçmiş yıllara ait zekatların da ödenmesi gerekir. İnkar edilen ve geri alınma ihtimali görünmeyen alacaklar için, alacaklının her yıl zekat vermesi gerekmez. Şayet böyle bir alacak ödenirse, üzerinden yıl geçtikten sonra zekatı ödenir, geçmiş yılların zekatı ödenmez. Fetvalar-Diyanet VakfıZekat ve cami Zekat ile cami yaptırılamaz ve ölülere kefen alınamaz. Hidaye TercümesiZekat ve kadının bilezikleri Ama kadına islamın tanıdığı hakların tanınmadığı, kadının ezildiği, erkeğin hakimiyeti değil de baskısının bulunduğu ailelerde, hanıma ya da geline, altınlar bir kandırmaca olarak verilmişse, istendiğinde zorla da olsa alınabiliyor ve kadının isteğine hiç bırakılmıyorsa demek ki, o altınlar aslında kadının değildir. O onlarla sadece kandırılmaktadır, o takdirde zekatlarını da erkeğin ya da bu durumda olan, kayınpederinin vermesi, kurbanı onun kesmesi gerekir. Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk BeşerZekatını kardeşine vermek Kardeş kardeşe her ne kadar bakmakla yükümlü olsa da kendi zekatından vermesi caizdir. Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-KardaviZekatta niyetin zamanı Zekatı verdikten sonra niyet etmek hususunda Mecma şerhinde şöyle demektedir ?Zekatı verdikten sonra mal fakirin elinde duruyorsa caizdir, durmuyorsa caiz değildir. O zaman sadaka yerine geçer. Ehli Sünnet İtikadı-GümüşhaneviZekatını önceden vermek Nisaba malik olan bir kimse birkaç senenin veya birkaç nisabın zekatını önceden verse sahih olur. Musannıfın ?nisaba malik olan? diye kayıtlaması şundandır O kimse nisabdan az bir mala sahip olur da 200 dirhem için 5 dirhemi önceden verir, ikiyüz dirhemin senesi sonra dolarsa bu caiz olmaz. Kırk koyun için önceden bir koyun verir de elinde 39 koyun kaldığı halde sene dolarsa fakire verdiği koyun nafile sadaka olur. İbni Abidin-4Zengin olan baba oğulun Kurban kesmesi Bir evde bulunan, buluğa ermiş oğul ile, babanın malları ayrı ise ikisinin de kesmesi icab eder. Malları birlikse babasının kesmesi kifayet eder. Fetvalar 1- Nevzat AkaltunZikir Şayet insanlar Allahu Teala?yı zikir, tesbih için toplanırlarsa, gizli söylemeleri, aşikareden, daha faziletlidir. Fetevayi Hindiyye Abdullah b. Mesud ra?den ?Sünnet yolunda normal yürümek, bidat yolunda hızlı yürümekten evladır? El-Müstedrek Ebu Buhteri?den Abdullah b. Mesud bir gün akşam ile yatsı arası camide zikir edildiği haberini aldı. ?Siz bidat olan bir şeye öncülük ediyorsunuz. Eğer sizin bu yaptığınız bidat değilse, Muhammed?in ashabı delalet içindedirler, demek lazım gelir, demiş. Oradakiler af dileyip dağılmışlardır. Amr b. Abdullah b. Zübeyr?den ?Bir gün eve geç geldim. Babama, camide zikrediyorlardı, içlerinden kimisi titriyor ve o kadar cezbeye tutuluyorlardı ki, Allah korkusundan düşüp bayılıyorlardı, dedim. Babam ?Onların yanına gitmemi yasakladı ve ?Ben Resulullah?ı, Ebu Bekir?, Ömer?i Kuran okurken gördüm. Onlardan hiçbiri cezbeye tutulmuyor ve bayılmıyordu. Bu kimseler Allah?tan onlardan daha mı çok korkuyor! Hılye Hayatüs Sahabe-3Zulmü desteklemek İmam Devlet başkanı, zulme devam ederse, insanların onu desteklememeleri gerekir. Çünkü desteklemeleri halinde zulme karşı yardım etmiş olurlar. Fetevayi HindiyyeÇEŞİTLİ SORULAR -Dilenciye para vermek sevap mıdır?-Dilenciye para verilir. Peygamber SAS diyor ki "İsteyen kim olursa olsun, at üstünde gelse bile verin!" diyor. Verildiği zaman sevap olur amma, dilencileri gruplara ayırmak lâzım!.. Bu devirde bu işin tüccarları türedi. Baktın, işin tüccarıysa, gerçekten ihtiyacı yoksa, vermeyebilirsin. Gerçeğini, hakîkisini bulmağa gayret edersin. Bu adam sahtekârdır diye içinde tam bir his belirmiyorsa, o zaman küçük büyük bir şey verirsin. Vermeyi teşvik ediyor Peygamber SAS... Verince de sevap harcarsa, kumara harcarsa, zinaya harcarsa... Burda dilenip, gidip şurda meyhanede içecekse, ona verilmez tabii... Bazısı cami kapısında cemaati ayartıyor, parayı topluyor. Ondan sonra gidiyor, günahını işliyor. Öyle olanlara vermemek lâzım!..-Dükkânımda sigara satmamın bir mahzuru var mı?-Sigara sıhhate zararlıdır. Alimlerimizin bir kısmı mekruhtur demiştir. Bazı mezheblere göre haramdır. Meselâ, Suudî Arabistan'da bugün haram diye fetvâ veriyorlar. Osmalı diyarına ilk geldiği zaman, dört mezhebin fakihlerinden sorulmuş; o zaman haram demişler. Sonradan biraz belvâ-yi âm meselesinden, yâni herkes mübtelâ olduğundan dolayı, "Kerahat-i tahrimiye ile mekruhtur." bakımdan, mümkünse satılmaması lâzım kesileceği zaman, beş voltluk cereyan verilmiş suya daldırılarak uyuşturuluyor. Bu şekilde kesilen tavukları yemekte bir sakınca var mı?-Uyuşturulan hayvanın kesilmesinde sakınca yoktur. Hayvan ölmüşse, o zaman murdar olur. Ölmeden kesildiği zaman, bir mahzur olmaz!.. Uyuşur, bayılır... Canlı ise, kalbi tık tık atıyorsa, kestiğin zaman kanı çıkıyorsa; bir şey değil, irtibat kurarak haber veren ve cinleri yakarak bazı hastalıkları tedavi ettiğini söyleyen kimseler duyuyoruz; İslâm'da bu tür tedavi var mı?-Benim bildiğime göre, böyle bir tedavi tarzı yok ve bu cinlerle uğraşanların da sonunda büyük sıkıntılara, zor durumlara düştüklerini, bir kenarda, köşede çatladıklarını, patladıklarını görüyoruz. Bize dua tavsiye edilmiştir, Kur'an-ı Kerim okumak bildirilmiştir. Cinlere de müessir olacak "Kulhüvallah", "Kul eûzü birabbil felak", "Kul eûzü birabbin nâs", "Ayetel kürsî", "Fatiha-i Şerife" gibi herkesin bilebildiği, söyleyebildiği dualar vardır. Peygamber Efendimiz bunları okumayı tavsiye etmiştir. Bu duaları ettiği zaman insan, insin ve cinnin şeytanlarının şerlerinden, hattâ her türlü mahlûkatın şerrinden emin olur. O bakımdan, biz dua ederek tedavi olmağa ederek tedavi vardır. Fatiha okuyarak, Sûre-i İhlâs okuyarak, Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini okuyarak tedavi vardır. Bu şekilde Peygamber Efendimiz tedavi etmiştir. Hastalanan bir kimsenin hasta olan uzvuna elini koyupEs'elullahel azîm, rabbel arşil azîm, en yeşfiyek tarzında, yedi defa dua etmeyi hadis-i şeriflerde bize tavsiye etmiştir. Bu çeşit dualar vardır. Fakat yakma, yıkma vs. şeyler ve cinlerle uğraşmak pek uygun şeyler korunmanın çaresi nedir? -Ben büyü işlerinden pek anlamam. Yalnız anladığım bir şey var, "Kul hüvallahu ehad" "Kul eûzü birabbil felak" "Kul eûzü birabbin nâs", büyüyü de bozar, şifa da verir. Allah-u Teâlâ Hazretleri'ne dua edince hepsi geçer. Ben böyle büyüye de aklımı fazla takmayı da uygun görmüyorum, sizin de takmanızı uygun görmüyorum. Her şeyi de büyüye bağlamanızı da uygun görmüyorum. Bazı şehirlerde bu büyü lafı pek büyümüş, iki kişi kavga ediyor; "Büyü yaptılar buna!" diyorlar. Siz kendiniz hatadasınız, karılığı kocalığı iyi bilmiyorsunuz, büyü yaptılar diye suçu başka yerde arıyorsunuz. Sabuna iğne batırmış da, kuyunun içine atmış da, eriyince şöyle olmuş da, böyle kalmış da...Zararı Allah verir, faydayı Allah verir. Hastalığı Allah verir, şifayı Allah verir. Esmâ-i Hüsnâ'nın içinde, Allah'ın mübârek isimlerinden birisi de "Ed-Dârr", zarar veren... "En-Nâfî'" onun arkasından geliyor; o da fayda veren demek... Zarar veren de Allah'tır, fayda veren de Allah'tır. İnsan Allah'a dayandı mı, ne büyü tesir eder, ne şeytan tesir eder. Şeytanın tesir etmediğini ayet-i kerimede bildiriyor Allah-u Teâlâ Hazretleriİnnehû leyse lehû sultànün alellezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn "Sağlam iman edip de Allah'a tevekkül edenlere onun zararı olmaz." diye bildiriyor. Onun için, büyüye filân aklınızı takıp da, hiç kafanızı karıştırmayın!.. Çünkü, bunlar bir takım psikolojik bozukluklara yol açıyor. Allah'a dayanın, Allah olmasa dahi oyun oynanan kahveden alış-veriş yapılabilir mi, çay kahve içilebilir mi?-Parasına olunca kumar oluyor, parasına olmadığı zaman da vakit öldürmece oluyor. Eğlence, keyf, lehv deniliyor ona... Doğru değil... Mecbur olmadıkça bu gibi yerlerde bulunmamak gerekiyor. Hani mecburiyet olur... Yağmur yağıyor, dışarda dursan olmayacak gibi; birisiyle buluşacaksın, onu ancak orda görebilirsin gibi mecburiyetler olursa... Yolculuk esnasındaki durumlar oluyor. Meselâ, bir yerde otobüs park ediyor, başka çare olmuyor... filân. Mecburiyetler biraz mazeret olur. Onun dışında muhtaç olmadıkça gitmemek lâzım!..Ama, kumar oynanmadığı zaman, ordan çay içmesi çekilebilir mi, fotoğrafla resim arasında fark var mı?-Bu hususta alimler farklı görüşler belirtmişlerdir. Bazılarına göre fotoğraf da resim gibidir. Resim yapmak günah, -insan ve hayvan resmi- heykel yapmak günah... Ahirette onlar azablandırılacaklar bu işi yaptıkları için... "Hadi bakalım canlandır şu yaptığını!" diye orda itab olunacakları alimlere göre de fotoğraf, dışarıdaki ışıkların kağıt üzerine aksidir. Yâni "Servinin havuza aksetmesi gibi filân bir şeydir. Onun için bunun mahzuru yoktur!" diyenler de ki, ihtilâflı bir konu olmuş oluyor. İhtiyata riayet etmek isteyenler çektirmez. O alimlerin fetvasına göre müsaade tarafını alanlar, o müsaadeyi kullanır. Vebali, mes'ûliyeti kendisine ait olmak üzere...-Yılbaşında müslüman nasıl hareket etmeli? Çerez satan bakkal, o gün çerez satabilir mi?-Çerez satan bakkal, satabilir. Müslüman yılbaşı eğlencelerine katılamaz! Evinde bu eğlenceleri yapamaz! Evini o gece için hazırlayamaz! Çam ağacı alamaz, hindi kesemez. Gâvurlara benzeyemez, kâfirlerin yaptığı işleri yapamaz! Noel Baba'ya itibar edemez. Böyle saçma şeyler tamamen İslâm'ın dışındadır. Yapmaması icab çam ağacını koyuyorlar; çünkü, "Hazret-i İsa ağaca inecek." diye düşünüyorlar. Noel Baba, hristiyanların ne idüğü belirsiz bir şahsiyetidir, bizimle hiç ilgisi yoktur. Yılbaşı eğlencelerini yaparsak, büyük günah kazanmamıza vesile olur. Bizimle hiç alâkası için biz o gün, diğer günlerden daha erken yatalım, ibadetimize daha düşkün olalım! Yatsı namazından sonra hemen yatalım, bizim ışıklar sönsün. Geceleyin teheccüd namazına kalkalım o gün, dörtte, üçte... "Yâ Rabbi! Bu kâfirlerin, bu cahillerin yaptığı ile benim hiç alâkam yok!.. Ben onlara hiç razı değilim, onlar gibi de yaşamadım yâ Rabbi!" diye dua edelim! Yatsı ve sabah namazlarında camide olmağa dikkat edelim ve onların hiç bir şeyine uymamağa gayret edelim!-Ölünün arkasından kırkıncı günü mevlid okutulması doğru mudur?-Böyle bir mecburiyet yoktur. Mevlid zâten Osmanlılar zamanında Süleyman Çelebi merhum tarfından yazılmış bir şey... Peygamber Efendimiz zamanında olan bir şey değil... Ölüye mevlid okutulması da dinimizin aslından olan bir şey Peygamber Efendimiz'e sevgisini, saygısını, muhabbetini dile getiren bir şiirdir. İnsanlar ilâhileri okur gibi onu okuyorlar. Meselâ ben de geçen gün bir tutturdum, yatıp uyuyuncaya kadar hep dilimdeCanım kurban olsun senin yoluna,Adı güzel, kendi güzel Muhammed!..Ne güzel söylemiş Yunus Emre!.. İçimden söyledim durdum. İnsan dayanamıyor güzel olunca, söyleyip duruyor. Mevlid de öyle, bir ilâhinin büyüğü yâni... İlâhiler küçük oluyor, sekiz on satırdan ibaret oluyor. Mevlid de çok satırı olan bir ilâhi gibi... İlâhi söylenebilir. Çünkü, Peygamberimiz şiir söylenmesini yasaklamadı. Hattâ Hassan ibn-i Sâbit RA'a dedi ki, "Yâ Hassan, müşriklere cevap ver, hicvet onları!.. Cebrâil AS seni de te'yid edecek." diye teşvik de ile hangi şartlarda amel edilebilir?-Rüya bir şer'î delil, şeriat yönünden bir hüküm kaynağı olamaz. Çünkü, herkes bir çeşit rüya görüyor. O zaman din böyle rüyaya bağlanırsa tepetaklak gider. "-Ben rüya gördüm şu şöyle... Ben rüya gördüm bu böyle... Ben rüya gördüm namazı bıraktım... Ben rüya gördüm ramazanı yedim..." Her şeyi görebilir insan... Çünkü şeytan var insanın içinde, nefsi var... Hani düşü bile azıyor rüyada... O halde rüya şer'î delil olmaz, umûmî delil rüyanın bir de rüya-yı saliha kısmı vardır. Bunun da bir aslı esası vardır. Böyle salih rüya olduğu zaman, o salih rüyayı bir kaç defa görür, ikaz olur. Onlardan da, şeriatin genel çizgisini zedelemeyen bir rüya ise ona riayet edilir. Bazan rahmânî olur, bir işaret olur, bir ikaz bırakmak sünnet... Sakal bırakıp kesmek mi, yoksa her zaman, hergün kesmek mi haramdır?-Sakalı kesmek, Efendimiz'in tavsiyesine aykırıdır. Hilkati tağyirdir. Bazılarına göre haramdır, bazılarına göre hükmü değişiktir. Kesmemek lâzım!.. Ama memurdur, polistir, askerdir, öğrencidir; mecburdur. O zaman kesiyor ama, Allah'tan af dileyerek kessin; fırsat olduğu zaman sakalını bırakırken hanımın müsaadesini almak gerekiyor." diyorlar; doğru mu?-Doğru değildir. Sakalı kesmek haramdır. Bırakmak gerekli olduğundan... Sorarsanız, "Yapma!" der. Bazı kimselere sorsanız, "Namaz kılma!" der, bazı kimselere sorsanız, "Oruç tutma!" der. Esad Coşan-Güncel Meseleler-Pop aletleriyle dînî ve millî mûsiki olur mu?-Bu bir akımdır. İnsanlar zaman zaman çeşitli devrelerden geçiyorlar. Meselâ, Türk şiirinde divan şiiri vardır, halk şiiri vardır; bunlar farklıdır. Çeşitli devreler vardır; Tanzimat devresi vardır, Millî Edebiyat devresi vardır, Beylikler Devri Edebiyatı vardır, Osmanlı devresi vardır... Çeşitli edebî akımlar gelip geçiyor. Form, şekil olarak veya vasıta, alet olarak çeşitli şeyler kullanılıyor. Değişebiliyor bunlar asırdan asıra, çağdan çağa... Bölgeden bölgeye bile değişiyor. Karadeniz'in çalgısıyla, İsparta'nınki aynı olmuyor. Başka isimleri, başka şekilleri oluyor. Bu mühim değil, mûsukînin içindeki sözler ve neye hizmet ettiği mühim... Adam yeni bir mûsikî akımına mensub, öyle yaşamış ama, dindarlaşmış. O akım ve üslûb ile dînî eserler veriyor. Olabilir, bu da bir çeşit... Ayakkabıların modası olduğu gibi, elbiselerin modası olduğu gibi... Bir zaman İspanyol modası vardı, paçalar kocamandı. Sonra başka modalar çıktı, blue-jean modası çıktı vs. Mühim olan gayenin tahakkukudur. Yâni İslâm'a hizmet gayesiyle hece vezniyle de olur, aruz vezniyle de olur... Şu şekilde de olur, bu şekilde de olur. Ben şekli önemli görmüyorum, amacı önemli görüyorum. Hangi amaçla yapılmış çalışma; o şahsen garip geliyor. Ben şahsen, bizim klasik ilâhileri seviyorum da, bu modern parçaları biraz garipsiyorum. Belki siz de garipsiyorsunuz. Belki gençler de hoşlanıyor. Zevkler ve renkler tartışılmaz. İstikamet iyi olduktan sonra, niyet iyi olduktan sonra, hizmet edilen alan iyi tarafa doğru olduktan sonra, SAS'e muhabbeti dile getiriyor, ama şu üslubda... Ne yapalım, o da onun üslûbu!.. Kur'an-ı Kerim'i medhediyor veyahut müslüman kahramanlarından bir tanesini canlandırıyor; tamam, güzel bir şey...-İslâm'da kâr haddi var mıdır?-Şu kadar diye sabit bir yüzde yok... Piyasanın genel durumu içerisinde, insaf dairesinde bir kâr olacak. İnsafsızca olmayacak. Adama, "Yâhu beni amma aldatmışsın, belimi bükmüşsün!" dedirtecek tarzda olmayacak. Mâkul bir ölçü içinde olacak. Meselâ, bazan insan bir yerden bir kelepir mal düşürmüş oluyor. "İlle ben bunu yüzde bilmem kaç kârla satacağım!" demesine lüzum yok... Kelepir düşürmüştür, halletmiştir, imar etmiştir; onun kârı serbesttir. Piyasanın normal değerinden; yâni malı bilen, almasını satmasını bilen bir insanın kabul edebileceği bir mâkul fiyatla satacak. Hiç bilmeyen bir insana ikibin liralık şeyi otuz bin liradan sat, parasını aldıktan sonra da kıs kıs gül; İslâm'da böyle şey yok... Ona gabn-i fâhiş derler; yâni büyük bir aldatma... Bu İslâm'da mâkul ölçüler içerisinde, piyasanın şartlarına göre, mal bir azalır, değeri birden yükselir. Gazetelerde her gün okuyorsunuz Altın düştü, dolar çıktı, mark yükseldi... Bir sürü piyasa hareketleri oluyor. O piyasa hareketleri içinde, normal ölçülerde kârlarını tesbit kimse vadesi gelen borcu ödeyemedi. Ne zaman ödeyebileceği de belli değil. Bir başka bir para birimine çevirmek caiz olur mu?-Karşılıklı konuşarak olabilir. -Parayı borsa ve hisse senedinde değerlendirebilir miyiz?-Hissesini aldığı fabrika helâl iktisâdî faaliyet yapıyorsa, olur. Haram iktisâdî faaliyet yapıyorsa, o zaman haram faaliyette bulunan bir şeye ortak olacağı için günah olacağından, olmaz! Faizli işlem yapıyorsa veya bira üretiyorsa, yaptığı işte kusur varsa veya ürettiği şeyde İslâm'a aykırı bir durum varsa, o zaman olmaz. İslâmî usüllere göre çalışıyorsa, böyle bir müessesenin hisse senedini almak câizdir. Ortak olmak demektir. Onları alarak parayı değerlendirmek mümkün...Fakat ben borsadaki bu hisse senetleri hikâyesini, bu adamların kumara döndürdükleri kanaatindeyim. Amerika'dan aşılama bir moda... Bu işi artık hisse senedi alıp, o fabrikaya ortak olmak tarzında değil de; alıyor, değerlendiği zaman satıyor. Güyâ kâr ediyor ama, çoğu zaman değerini kaybediyor, zarar ediyor. Güzel oynayamıyor borsada, çok kere zarar yürümek daha iyi... Bildiğiniz insanlarla, samîmî dostlarla iş yapmayı tavsiye ederim. -Döviz alım-satımı câiz midir? Enflasyondan korunmak için ne yapılmalı?-Döviz alım-satımı câizdir. Buna sarf derler; yâni paranın bir başka para ile tebdili, değiştirilmesi, exchange korunmak için elde para bulundurmamalı, parayı dâimâ kullanmalı!.. Tek kelime ile söylemek gerekirse, duran para durduğu yerde ağzı açık benzin tenekesi gibidir, uçar gider. Onun için ya parayı çalıştıracaksınız; ya bir hayra sarfedeceksiniz, mânevî kazanç kazanacaksınız; ya bir mala bağlayacaksınız ki, para para olmaktan çıksın, başka bir şeye dönüşsün! Siz de enflasyonun şerrinden kurtulun!..-Bir kimsenin şahsı için hayat sigortası yaptırması câiz midir?-Sigorta İslâmî bir müessese değildir. Birileri veriyor, hiç karşılığını almıyor; ötekiler alıyor, istifade ediyor. Gayr-i adil oluyor. Onun için caiz değil... Mecburiyet yoksa yaptırmaması lâzım!..Ama, meselâ arabası var, sigorta olmadan trafiğe çıkartmıyorlar. Böyle mecburiyet olduğu zaman yaptırabilir. Keyfi olarak yaptırmaması lâzım!..-Devlet zorunlu tasarrufun faizini veriyor. Bu para haram olur mu?-Haram olur. Bu parayı yememeli!.. Ya almamalı; ya da almak mecburî oluyorsa, alıp hayıra vermeli!.. Kendisinin istifade etmesi haram gidiyorum, cumayı kaçırıyorum; ne yapmalıyım?-Tabii bu bir umûmî belâdır. Memleketin üzerine gelmiştir bu gibi şeyler... İbadetleri yapmakta zorluklar oluyor, şartlar zor oluyor. Bütün müslümanların bu zor şartları düzeltmeğe, değiştirmeğe çalışması lâzım gelir. Haksızlığı haklı tarafa götürmeğe çalışması lâzım gelir. Bu arada tabii, bu işi yapamayanlar yapabilmenin şartlarını araştırmalı!.. Mahzuru yoksa cuma günü o vakitlerde gidivermeli... Herhangi bir şekilde kılamıyorsa, o zaman o günün öğle namazını kılması gerekiyor. Kaçırmamağa çalışmalı...-Nişanlı kişilerin birbirleriyle konuşmalarının hükmü nedir?-Konuşma olabilir; çünkü, nişanlanmışlardır. Hattâ nişanlamadan bile bir kimse çarşıya pazara çıkıp ciddî bir şekilde alışveriş yapabiliyor. Başkalarıyla örtülü olarak, belli bir ciddiyet dairesinde konuşabiliyor. Ama, nişan nikâh demek olmadığı için, aralarında yine mesafe ve bir ciddiyet olması lâzım! Lâubâlilik olmaması lâzım! Öyle tek başlarına gezmek, ikisi yalnız bir yerde kalmak filân gibi şeyler selâmlığın sınırı nedir? Hanımıyla gelen bir akrabam veya arkadaşımla, tesettüre uygun olarak bir arada oturabilir miyiz?-Tabii, kendisine nikâh düşmeyen akrabalarıyla oturabilir. Onun dışında nikâh düşenlerle oturmaması, haremlik selâmlık uygulaması uygun bir şekilde eğer oturma mecburiyeti çıkmışsa, o zaman da dış tesettürün tam olması lâzım!.. Yâni, sokaktaymış gibi saçın başın tam örtülü olması lâzım ki, günah olmasın!-Bir kız, babasının daha sonra izin vereceğini bilirse ve zaruret durumu varsa, babasından habersiz nikâh kıydırabilir mi?-Nikâh hususunda bizim mezhebimizde esas olan kişilerin kendileridir. Şafii mezhebinde ve bazı mezheblerde velisinin izni de şarttır. Ama her şeyi usûlüyle yapmak için, hakkı olanlara sorarak nikâhı güzel yapmak olabilir. Ama bazan anneler babalar dinsiz oluyor, müslümana vermek istemiyorlar, açık kimseye vermek istiyorlar... Böyle garip durumlar olabiliyor. Esas itibariyle hak kendisinindir bizim mezhebimize göre...- İslâm'da kadının tesettürü nasıl olmalıdır?-İslâm'da kadının tesettürü, el hariç bilekten, ayak bileğinden ayak hariç, yüz hariç her tarafını örtmek tarzında olmalıdır. Fıkıh kitaplarında, fitne bahis konusu olduğunda yüzüne de peçe takarsa iyi olur diye de bir hüküm vardır. Orası mecbur değil ama, fitne olacaksa, bakılacak, sataşılacak vs. gibi durumlar olursa örtmesi iyi olur bol olacak; el hariç, ayak hariç, yüz hariç bütün vücudunu örtecek, vücudunun hatlarını belli etmeyecek!..Şimdi -streç diyorlar galiba- dar bir blue-jean pantolon giyiyorlar; bu tesettür değil!.. Neden?.. Bütün her şeyi belli... Veyahut üstüne dar bir blûz giyiyor, her tarafı belli... Olmaz! Veyahut şeffaf, altı görülüyor. Olmaz!Bir hadis-i şerifte okumuştuk, Peygamber Efendimiz "Kâsiyâtün, âriyâtün" diyordu. Ahir zamandaki bazı insanları anlatırken, "Giyinmiş ama çıplak!.." Nasıl giyinmiş ama çıplak?.. Elbisenin kumaşı şeffaf, görünüyor alt tarafı da ondan... Örtecek, altını göstermeyecek, vücut hatlarını belli etmeyecek!.. Yüzü, eli, ayağı hariç her tarafını güzelce kapatması lâzım! İslâm'da örtü ben öyle örtünürsem patlarım!-Hiç bir şey olmaz. Ben senden daha fazla örtünüyorum. Erkekler daha fazla örtünüyor. Öyle değil mi?.. Erkekler maşaallah kadınlardan daha fazla örtünüyor. Daha az örtünme hakları varken, erkekler daha fazla örtünüyor. Bol giyersin. Bol olduğu zaman havalanır içi, hiç bir şey olmaz. Böyle güzelce örtünmesi lâzım geliyor. Tesettür böyle...Asıl ince tesettür ise, hassas, tam böyle takvaya uygun tesettür, erkeklerin gözüne hiç görünmemek... En güzeli o... Yâni, giyimli de olsa ortada görünmemek... Erkeklerin gözünün önünde geziyor, çarşıyı dolaşıyor, pazarı dolaşıyor, alışveriş yapıyor, kumaş beğeniyor, başörtü beğeniyor... Sütyenini, acaba bu numarası bana uyar mı, uymaz mı diye sorarak alıyor, ediyor... Olmaz!.. Mümkün olduğu kadar, böyle şeyler yapmayacak. Nazarlara, gözlerin dikildiği bir duruma gelmemeğe gayret edecek. Güzel olanı bu!..Çarşı pazar işini kocası yapsın, oğlu yapsın, akrabası yapsın...-E, iyi kumaşı bilemezler!-Biraz kötü kumaş giy, Allah rızası için!.. İyi tarif et!.. Muvakkat olarak getirsinler; beğenirsen alırsın, beğenmezsen iade edersin... Ama, çarşıya pazara gidip de, elin adamıyla alışveriş, konuşma vs. şimdi hoca olduğum için, zaman zaman gösterip anlatıyorum Bakın, çarşıya gitmiş şu kadıncağız... Başı örtülü mü, örtülü... Mantosu var mı, var... Bak, biberleri almak için eğildi, neresine kadar görünüyor!.. Tesettür olmuyor. Beyler hanımlarına dikkat edecekler. Altına şalvar giyinecek, eğilse de görünmemesini mantom var ya, dizimin altında!..Dizinin altı da zaten nâmahrem... Orasını da göstermemen lâzım, bileğine kadar... -Naylon çorap giyiyorum!Naylon çorap örtü değil... Naylon çorap hiç bir şey değil... Ne ısıtır, ne örter. Yalnız bir işe yarar Parmakların arasında mantar üremesine yarar, kaşıntı yapmağa yarar. Ayağının sırtı kaşınmak isteyen naylon giysin!.. O kadar. Başka bir işe Efendimiz buyuruyor ki "Allah rahmetine erdirsin şalvar giyenleri!.." Erkek için de öyle, kadın için de öyle... Şalvar giydiği zaman eteği isterse açılsın, isterse otursun, ister dizini kaldırsın, ister tarlada çalışsın... Neden bizim Adana'mızda, Urfa'mızda, Antalya'mızda halkımız şalvar kıyafetini benimsemiş?.. Tarlada da çalışıyor, her işi yapıyor. Bol, gayet güzel, gayet rahat... O sıcak şehirlerde, o sıcaklığa rağmen gayet rahat çalışılabiliyor. İslâm'ın tesettürü böyle aziz ve muhterem kardeşlerim!..-Vadeli satışlarda fiat farkı caiz midir?-Bu hususta fıkıh alimlerine sorduğumuz zaman, söyledikleri şudur ki Vadeli satışlarda paranın geç gelmesinden dolayı fiyatı yüksek söylemek mümkündür. Ama, ilk mecliste pazarlık yapılırken"-Kaç ayda ödeyeceksin?""-Altı ayda ödeyeceğim.""-O zaman bu malı ben sana şu kadara satarım." diye bu pazarlık konuşması olmuş oluyor. Akit tamam olduktan sonra, "-Tamam, aldım.""-Sattım..." dedikten sonra o fiyat değişmez. Altı ay sonra parasını ödeyemese, bir sene sonra ödeyeceğim dese, yine o altı ay sonraki para olur. Yâni, pazarlık yapıp söz kesildikten sonra, fiyat değişmez. Bu şekilde olursa caiz olur bakkal veresiye defterine, vermiş olduğu malın fiyatını yazmadan sadece cinsini yazabilir mi?-Mal alındığı zaman fiyatının belli olması lâzım! fiyatı müphem kalırsa alışveriş olmaz. Ya da bu malı sana verdim, bu kadar malı senden alırım demesi lâzım. Meselâ, bir kilo pirince bir kilo pirinç... fiyat belli olmadan şu kadar şey demek olmuyor, alışveriş tamamlanmamış oluyor. Senin aldığın malın fiyatı şudur diyecek ve defterine yazacak. Hem onun defterine yazacak, hem kendi defterine yazacak. fiyatı fazla söyleyebilir. Adam bir ay sonra, iki ay sonra ödeyecek diye, isterse sana şu kadar fiyata satıyorum diyebilir; ama, fiyatı müphem bırakamaz.

bir kızı bozup terketmek günahı