🐯 Hûd Suresi 61 Ayet Fazileti

Hûd Suresi’nin Fazilet ve Sırları. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Cuma günleri Hûd suresini okuyunuz.”(1) Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Hûd suresi ve kardeşleri olan Vâkı’a, Hakka, Tekvir, Me’âric sureleri beni ihtiyarlattılar.”(2) Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem Semudkavmine de kardeşleri Salih'i göndermiştik. Ey kavmim demişti, Allah'a kulluk edin, ondan başka bir mabudunuz yok. Sizi yeryüzünden yaratıp meydana getirdi ve orayı imara memur etti sizi; artık ondan yarlıganma dileyin, sonra da tövbe edin ona. Şüphe yok ki Rabbim, yakındır, duaları kabul eder. Hud Suresi, 61. ayet: Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve Hud Suresi / Ayet-61: Enfâl Suresi 62-63. Ayet Anlamı ve Fazileti. 12 Şubat 2021. Haşr Suresi son 5 Ayeti “Lâ yestevî” Okunuşu, Anlamı, Fazileti. KanalaAbone Olmak: https://goo.gl/vNUMAiRamazan Sokağı Komedi Oynatma Listesi: https://goo.gl/OwWaJ8Ramazan Sokağı Oynatma Listesi: https://goo.gl/I7Y0cxRam Hud suresi meali ve Arapça Peygamber Efendimizin, “Beni ihtiyarlattı” dediği sure: Hud suresi ve anlamı. Hûd suresi Mekke’de nazil olmuştur. 123 âyettir. İsmini, 50-60. âyetler arasında kıssası anlatılan Hûd Aleyhisselam’dan almıştır. Kuranı Kerim’de bulunan sürelerden bir taneside Hud süresi ve ayetleridir. Hud süresinin fazileti ve sırları olduğu gibi suresinin önemi’de vardır. Bu Sureyi veye ayetleri okuyan kişilere manevi armağanlar verilir. Çünkü Kur’anı Kerim okumak ŞİFÂ’dır; tüm hastalıklara, ruhî sıkıntılara bir ilaçtır. Kur’an’ın her ayeti birer şifadır. Her ayet her ymZhHkV. ❬ Önceki Sonraki ❭ Your browser doesn’t support HTML5 audio وَٱسْتَغْفِرُوا۟ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوٓا۟ إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّى رَحِيمٌ وَدُودٌ Vestagfirû rabbekum summe tûbû ileyhileyhi, inne rabbî rahîmun vedûdvedûdun. “Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.” Türkçesi Kökü Arapçası ve bağışlanma dileyin غ ف ر وَاسْتَغْفِرُوا Rabbinizden ر ب ب رَبَّكُمْ sonra ثُمَّ tevbe edin ت و ب تُوبُوا O’na إِلَيْهِ gerçekten إِنَّ benim Rabbim ر ب ب رَبِّي çok rahmet edendir ر ح م رَحِيمٌ çok sevendir و د د وَدُودٌ Diyanet İşleri Başkanlığı “Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.” Diyanet Vakfı Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O´na tevbe edin. Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir, müminleri çok sever. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra pişmanlık duyup O´na yönelin. Şüphe yok ki, Rabbim çok esirgeyici ve sevgi doludur.» dedi. Elmalılı Hamdi Yazır Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O´na tevbe ile yönelin. Şüphesiz ki, benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir. Ali Fikri Yavuz Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra, günahlardan tevbe edip ona sığının. Gerçekten benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevgilidir.” Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Rabbınıza istiğfar edin sonra ona tevbe ile rücu´ edin, şüphe yok ki rabbim rahîmdir, veduddur Fizilal-il Kuran Soydaşlarım, Rabbinizden af dileyiniz, sonra O´na yöneliniz. Hiç şüphesiz Rabbim kullarına karşı merhametlidir, sevecendir. Hasan Basri Çantay Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra Ona tevbe ile rücû edin. Çünkü Rabbim çok esirgeyendir, mü´minleri çok sevendir». İbni Kesir Rabbınızdan mağfiret dileyin, sonra da tevbe edin O´na. Doğrusu benim Rabbım, Rahim´dir, Vedud´dur. Ömer Nasuhi Bilmen Ve Rabbinizden medet dileyiniz. Sonra O´na tevbe ediniz. Şüphe yok, benim Rabbim merhametlidir, çok muhîbdir.» Tefhim-ul Kuran Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O´na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir.» ❬ Önceki Sonraki ❭ Your browser doesn’t support HTML5 audio ۞ وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَٰلِحًا ۚ قَالَ يَٰقَوْمِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُۥ ۖ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ ٱلْأَرْضِ وَٱسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَٱسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوٓا۟ إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّى قَرِيبٌ مُّجِيبٌ Ve ilâ semûde ehâhum sâlihâsâlihan, kâle yâ kavmi´budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhgayruhu, huve enşeekum minel ardı vesta´merekum fîhâ festâgfirûhu summe tûbû ileyhileyhi, inne rabbî karîbun mucîbmucîbun. Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i peygamber gönderdik. Dedi ki “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yok. O, sizi yeryüzünden topraktan yarattı ve sizi oranın imarında görevli ve buna donanımlı kıldı. Öyle ise O’ndan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir. Türkçesi Kökü Arapçası ve gönderdik وَإِلَىٰ Semud halkına ثَمُودَ kardeşleri ا خ و أَخَاهُمْ Salih’i ص ل ح صَالِحًا şöyle dedi ق و ل قَالَ kavmim ق و م يَا قَوْمِ kulluk edin ع ب د اعْبُدُوا Allah’a اللَّهَ yoktur مَا sizin لَكُمْ مِنْ ilahınız ا ل ه إِلَٰهٍ O’ndan başka غ ي ر غَيْرُهُ O هُوَ sizi yarattı ن ش ا أَنْشَأَكُمْ مِنَ yerden ا ر ض الْأَرْضِ ve size ömür sürdürdü ع م ر وَاسْتَعْمَرَكُمْ orada فِيهَا O’ndan bağışlanma dileyin غ ف ر فَاسْتَغْفِرُوهُ sonra ثُمَّ tevbe edin ت و ب تُوبُوا O’na إِلَيْهِ muhakkak ki إِنَّ Rabbim ر ب ب رَبِّي yakındır ق ر ب قَرِيبٌ kabul edendir ج و ب مُجِيبٌ Diyanet İşleri Başkanlığı Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i peygamber gönderdik. Dedi ki “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yok. O, sizi yeryüzünden topraktan yarattı ve sizi oranın imarında görevli ve buna donanımlı kıldı. Öyle ise O’ndan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir. Diyanet Vakfı Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih´i gönderdik. Dedi ki Ey kavmim! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka tanrınız yoktur. O sizi yerden topraktan yarattı. Ve sizi orada yaşattı. O halde O´ndan mağfiret isteyin; sonra da O´na tevbe edin. Çünkü Rabbim kullarına çok yakındır, dualarını kabul edendir. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Semud´a da kardeşleri Salih´i gönderdik. O Ey kavmim, Allah´a kulluk edin, O´ndan başka bir ilahınız da yoktur. Sizi, yerden O meydana getirdi, yeryüzünde yerleşme ve imar etme gücünü size O verdi; O´nun bağışlamasını isteyin, sonra O´na tevbe edin! Şüphe yok ki, Rabbim yakındır, duaları kabul edendir.» dedi. Elmalılı Hamdi Yazır Semud kavmine de kardeşleri Salih´i gönderdik. Dedi ki, Ey kavmim! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka bir tanrınız daha yoktur. Sizi topraktan O meydana getirdi. Sizi orada ömür sürmeye O memur etti. Bu sebepten O´nun mağfiretini isteyin, sonra O´na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır, dualarınızı kabul eder.» Ali Fikri Yavuz Semûd kavmine de soyca kardeşleri sâlih’i gönderdik. onlara de ki “- Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin ondan başka hiç bir ilâhınız yoktur. Sizi topraktan o yarattı ve sizi orada imar yapmaya ömür sürmeye memur etti. O halde, ondan mağfiret isteyin. Sonra tevbe edip ona yönelin. Muhakkak ki Rabbim, müminlere rahmetiyle yakındır, duaları kabul edicidir.” Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Semûda da kardeşleri Sâlihi gönderdik, dedi ey kavmim! Allaha kulluk edin sizin ondan başka bir ilâhınız daha yok, sizi Arzdan o neş´et ettirdi ve onda ı´mar ve omrana sizi o ıkdar ve me´mur etti, onun için onun mağrifetini isteyin, sonra ona tevbe ile müracaat edin her halde rabbınız, yakındır, mücibdir Fizilal-il Kuran Semudoğulları´na da kardeşleri Salih´i peygamber olarak gönderdik. Salih dedi ki; ´´Soydaşlarım, sadece Allah´a kulluk sununuz, O´ndan başka bir ilahınız yoktur. Sizi topraktan yaratan ve yeryüzüne yerleştirerek burayı kalkındırmakla görevlendiren O´dur. O´ndan af dileyiniz, O´na yöneliniz. Çünkü Allah, kullarına yakındır ve dileklerin kabul edicisidir. Hasan Basri Çantay Semuud´a biraderleri Saalih´i gönderdik. Dedi ki Ey kavmim, Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiç bir Tanrınız yokdur. O, sizi toprakdan meydana getirdi, sizi orada ömür geçirmiye yahud i´maara me´mur etdi. O halde Ondan mağfiret isteyin, sonra Ona tevbe edin hep Ona dönün. Şübhesiz ki Rabbim in rahmeti çok yakındır; O, duaları da kabul edendir». İbni Kesir Semud´a da kardeşleri Salih´i, Ey kavmim; Allah´a kulluk edin, sizin O´ndan başka tanrınız yoktur. O´dur sizi yeryüzünden yaratıp orayı i´mar etmenizi isteyen. Mağfiret dileyin O´ndan, sonra da tevbe edin. Şüphesiz Rabbım, size yakındır, kabul edendir, dedi. Ömer Nasuhi Bilmen Semûd´a da kardeşleri olan Sâlih peygamber gönderilmiştir. Dedi ki Ey kavmim! Allah Teâlâ´ya ibadet ediniz. Sizin için O´ndan başka bir ilâh yoktur. Sizi yerden o icad etti ve sizi orada o yaşattı. Artık O´ndan mağfiret dileyiniz, sonra O´na tevbe ediniz. Şüphe yok ki, benim Rabbim yakındır, icabet edicidir.» Tefhim-ul Kuran Semud halkına da kardeşleri Salih´i gönderdik. Dedi ki Ey kavmim, Allah´a ibadet edin, sizin O´ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden topraktan yarattı ve onda sizi ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O´ndan bağışlanma dileyin, sonra O´na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, duaları kabul edendir.» ❬ Önceki Sonraki ❭ Your browser doesn’t support HTML5 audio إِنِّى تَوَكَّلْتُ عَلَى ٱللَّهِ رَبِّى وَرَبِّكُم ۚ مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلَّا هُوَ ءَاخِذٌۢ بِنَاصِيَتِهَآ ۚ إِنَّ رَبِّى عَلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîmmustekîmin. “İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.” Türkçesi Kökü Arapçası şüphesiz ben إِنِّي güvendim و ك ل تَوَكَّلْتُ عَلَى Allah’a اللَّهِ benim Rabbim ر ب ب رَبِّي ve sizin Rabbiniz olan ر ب ب وَرَبِّكُمْ yoktur مَا hiçbir مِنْ canlı د ب ب دَابَّةٍ ki إِلَّا O’nun Allah هُوَ tutmadığı ا خ ذ اخِذٌ onun perçeminden ن ص ي بِنَاصِيَتِهَا şüphesiz إِنَّ Rabbim ر ب ب رَبِّي üzeredir عَلَىٰ yol ص ر ط صِرَاطٍ doğru ق و م مُسْتَقِيمٍ Diyanet İşleri Başkanlığı “İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.” Diyanet Vakfı Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah´a dayandım. Çünkü yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru yoldadır.» Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Ben kesinlikle hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah´a dayanmışım. O´nun perçeminden tutmadığı hiçbir canlı yoktur. Şüphe yok ki, Rabbim doğru bir yol üzerindedir. Elmalılı Hamdi Yazır Ben muhakkak ki, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah´a dayanmaktayım. Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, idaresi ve yönetimi O´nun elinde olmasın. Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır.» Ali Fikri Yavuz Doğrusu, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hareket eden hiç bir yaratık yoktur ki, idare ve tasarrufunu O tutmasın. Benim Rabbim, gerçekten doğru bir yol üzerindedir. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Her halde hem benim rabbım hem sizin rabbınız olan Allaha dayanmışım, hiç yerde bir debelenen yoktur ki nasıyesini o tutmuş olmasın, şüphe yok ki rabbım doğru bir yol üzerindedir Fizilal-il Kuran Ben, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah´a dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki, perçemi O´nun avucu içinde olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim, doğru yoldadır. Hasan Basri Çantay Şübhesiz ki ben, kendimin de, sizin de Rabbiniz olan Allaha güvenib dayandım. Yürür hiç bir mahlûk haaric olmamak üzere hepsinin alnından tutan Odur. Benim Rabbim hakıykaten doğru bir yol üzerindedir». İbni Kesir Ben, sadece benim de, sizin de Rabbınız olan Allah´a tevekkül ettim. Yürüyen hiç bir canlı yoktur ki; O, alnından tutmasın. Elbette dosdoğru yol üzeredir benim Rabbım. Ömer Nasuhi Bilmen Şüphe yok ki ben, benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah Teâlâ´ya tevekkül ettim. Hiçbir hareket sahibi hayvan yoktur ki, illâ onun alnından tutan O´dur. Muhakkak ki, benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerinedir.» Tefhim-ul Kuran Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah´a tevekkül ettim. O´nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiç bir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerindedir dosdoğru yolda olanı korumaktadır.» Hud Suresi, Mekke döneminde inmiştir. 123 âyettir. Sûre, adını içinde söz konusu edilen Hûd peygamberden almıştır. Sûre de başlıca tevhit, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve ceza konuları ele alınmakta ve bunlar bazı peygamberlerin kıssalarıyla Suresi Arapça OkuHud Suresi Arapça DinleHud Suresi Türkçe OkuHud Suresi Türkçe Meali OkuHud Suresi Türkçe Meali DinleHud Suresi KonusuHud Suresi NuzülHud Suresi FaziletiHud Suresi Hakkında Sıkça Sorulan SorularHud Suresi TefsiriHud Suresi HakkındaHud Suresi Arapça OkuHud Suresi Arapça yazılı olarak okumak için lütfen sayfayı aşağı Suresi Arapça 1. Sayfaبِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِالٓـرٰ۠ كِتَابٌ اُحْكِمَتْ اٰيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَك۪يمٍ خَب۪يرٍۙ١اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنَّن۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ وَبَش۪يرٌۙ٢وَاَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعاً حَسَناً اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذ۪ي فَضْلٍ فَضْلَهُۜ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَب۪يرٍ٣اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ٤اَلَٓا اِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُوا مِنْهُۜ اَلَا ح۪ينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْۙ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۚ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ٥Hud Suresi Arapça 2. Sayfaوَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ٦وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَٓاءِ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاًۜ وَلَئِنْ قُلْتَ اِنَّكُمْ مَبْعُوثُونَ مِنْ بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ٧وَلَئِنْ اَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِلٰٓى اُمَّةٍ مَعْدُودَةٍ لَيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُۜ اَلَا يَوْمَ يَأْت۪يهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفاً عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟٨وَلَئِنْ اَذَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُۚ اِنَّهُ لَيَؤُ۫سٌ كَفُورٌ٩وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ نَعْمَٓاءَ بَعْدَ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّـَٔاتُ عَنّ۪يۜ اِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌۙ١٠اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ١١فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ وَضَٓائِقٌ بِه۪ صَدْرُكَ اَنْ يَقُولُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ جَٓاءَ مَعَهُ مَلَكٌۜ اِنَّـمَٓا اَنْتَ نَذ۪يرٌۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌۜ١٢Hud Suresi Arapça 3. Sayfaاَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِه۪ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ١٣فَاِلَّمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّـمَٓا اُنْزِلَ بِعِلْمِ اللّٰهِ وَاَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ١٤مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ ف۪يهَا وَهُمْ ف۪يهَا لَا يُبْخَسُونَ١٥اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا النَّارُۘ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا ف۪يهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ١٦اَفَمَنْ كَانَ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّه۪ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ وَمِنْ قَبْلِه۪ كِتَابُ مُوسٰٓى اِمَاماً وَرَحْمَةًۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِه۪ مِنَ الْاَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُۚ فَلَا تَكُ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْهُ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ١٧وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُعْرَضُونَ عَلٰى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْاَشْهَادُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلٰى رَبِّهِمْۚ اَلَا لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِم۪ينَۙ١٨اَلَّذ۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجاًۜ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ١٩Hud Suresi Arapça 4. Sayfaاُو۬لٰٓئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَۢ يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُۜ مَا كَانُوا يَسْتَط۪يعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ٢٠اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ٢١لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْاَخْسَرُونَ٢٢اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ٢٣مَثَلُ الْفَر۪يقَيْنِ كَالْاَعْمٰى وَالْاَصَمِّ وَالْبَص۪يرِ وَالسَّم۪يعِۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاًۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ۟٢٤وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ۘ اِنّ۪ي لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۙ٢٥اَنْ لَا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ اَل۪يمٍ٢٦فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَراً مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَ٢٧قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَاٰتٰين۪ي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِه۪ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْۜ اَنُلْزِمُكُمُوهَا وَاَنْتُمْ لَهَا كَارِهُونَ٢٨Hud Suresi Arapça 5. Sayfaوَيَا قَوْمِ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مَالاًۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ اِنَّهُمْ مُلَاقُوا رَبِّهِمْ وَلٰكِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ قَوْماً تَجْهَلُونَ٢٩وَيَا قَوْمِ مَنْ يَنْصُرُن۪ي مِنَ اللّٰهِ اِنْ طَرَدْتُهُمْۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ٣٠وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ اِنّ۪ي مَلَكٌ وَلَٓا اَقُولُ لِلَّذ۪ينَ تَزْدَر۪ٓي اَعْيُنُكُمْ لَنْ يُؤْتِيَهُمُ اللّٰهُ خَيْراًۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْۚ اِنّ۪ٓي اِذاً لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ٣١قَالُوا يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَاَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ٣٢قَالَ اِنَّمَا يَأْت۪يكُمْ بِهِ اللّٰهُ اِنْ شَٓاءَ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ٣٣وَلَا يَنْفَعُكُمْ نُصْح۪ٓي اِنْ اَرَدْتُ اَنْ اَنْصَحَ لَكُمْ اِنْ كَانَ اللّٰهُ يُر۪يدُ اَنْ يُغْوِيَكُمْۜ هُوَ رَبُّكُمْ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَۜ٣٤اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ اِجْرَام۪ي وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ۟٣٥وَاُو۫حِيَ اِلٰى نُوحٍ اَنَّهُ لَنْ يُؤْمِنَ مِنْ قَوْمِكَ اِلَّا مَنْ قَدْ اٰمَنَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَۚ٣٦وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ٣٧Hud Suresi Arapça 6. Sayfaوَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَاٌ مِنْ قَوْمِه۪ سَخِرُوا مِنْهُۜ قَالَ اِنْ تَسْخَرُوا مِنَّا فَاِنَّا نَسْخَرُ مِنْكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَۜ٣٨فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ٣٩حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌ٤٠وَقَالَ ارْكَبُوا ف۪يهَا بِسْمِ اللّٰهِ مَجْرٰۭۙيهَا وَمُرْسٰيهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ٤١وَهِيَ تَجْر۪ي بِهِمْ ف۪ي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادٰى نُوحٌۨ ابْنَهُ وَكَانَ ف۪ي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَبْۭۗ مَعَنَا وَلَا تَكُنْ مَعَ الْكَافِر۪ينَ٤٢قَالَ سَاٰو۪ٓي اِلٰى جَبَلٍ يَعْصِمُن۪ي مِنَ الْمَٓاءِۜ قَالَ لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ اِلَّا مَنْ رَحِمَۚ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَق۪ينَ٤٣وَق۪يلَ يَٓا اَرْضُ ابْلَع۪ي مَٓاءَكِ وَيَا سَمَٓاءُ اَقْلِع۪ي وَغ۪يضَ الْمَٓاءُ وَقُضِيَ الْاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَق۪يلَ بُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ٤٤وَنَادٰى نُوحٌ رَبَّهُ فَقَالَ رَبِّ اِنَّ ابْن۪ي مِنْ اَهْل۪ي وَاِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَاَنْتَ اَحْكَمُ الْحَاكِم۪ينَ٤٥Hud Suresi Arapça 7. Sayfaقَالَ يَا نُوحُ اِنَّهُ لَيْسَ مِنْ اَهْلِكَۚ اِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍۗ فَلَا تَسْـَٔلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنّ۪ٓي اَعِظُكَ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ٤٦قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِكَ اَنْ اَسْـَٔلَكَ مَا لَيْسَ ل۪ي بِه۪ عِلْمٌۜ وَاِلَّا تَغْفِرْ ل۪ي وَتَرْحَمْن۪ٓي اَكُنْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ٤٧ق۪يلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلَامٍ مِنَّا وَبَرَكَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اُمَمٍ مِمَّنْ مَعَكَۜ وَاُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَل۪يمٌ٤٨تِلْكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهَٓا اِلَيْكَۚ مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَٓا اَنْتَ وَلَا قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هٰذَاۜۛ فَاصْبِرْۜۛ اِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟٤٩وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُوداًۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُفْتَرُونَ٥٠يَا قَوْمِ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراًۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى الَّذ۪ي فَطَرَن۪يۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ٥١وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَاراً وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً اِلٰى قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِم۪ينَ٥٢قَالُوا يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِك۪ٓي اٰلِهَتِنَا عَنْ قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِن۪ينَ٥٣Hud Suresi Arapça 8. Sayfaاِنْ نَقُولُ اِلَّا اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ٥٤مِنْ دُونِه۪ فَك۪يدُون۪ي جَم۪يعاً ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ٥٥اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ٥٦فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪ٓ اِلَيْكُمْۜ وَيَسْتَخْلِفُ رَبّ۪ي قَوْماً غَيْرَكُمْۚ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْـٔاًۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَف۪يظٌ٥٧وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُوداً وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّاۚ وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ٥٨وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ٥٩وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَٓا اِنَّ عَاداً كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْداً لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ۟٦٠وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحاًۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي قَر۪يبٌ مُج۪يبٌ٦١قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنْتَ ف۪ينَا مَرْجُواًّ قَبْلَ هٰذَٓا اَتَنْهٰينَٓا اَنْ نَعْبُدَ مَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا وَاِنَّنَا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ٦٢Hud Suresi Arapça 9. Sayfaقَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَاٰتٰين۪ي مِنْهُ رَحْمَةً فَمَنْ يَنْصُرُن۪ي مِنَ اللّٰهِ اِنْ عَصَيْتُهُ فَمَا تَز۪يدُونَن۪ي غَيْرَ تَخْس۪يرٍ٦٣وَيَا قَوْمِ هٰذِه۪ نَاقَةُ اللّٰهِ لَكُمْ اٰيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ ف۪ٓي اَرْضِ اللّٰهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَر۪يبٌ٦٤فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا ف۪ي دَارِكُمْ ثَلٰثَةَ اَيَّامٍۜ ذٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ٦٥فَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحاً وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَز۪يزُ٦٦وَاَخَذَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دِيَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۙ٦٧كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۜ اَلَٓا اِنَّ ثَمُودَا۬ كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْداً لِثَمُودَ۟٦٨وَلَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰى قَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ سَلَامٌۚ فَمَا لَبِثَ اَنْ جَٓاءَ بِعِجْلٍ حَن۪يذٍ٦٩فَلَمَّا رَآٰ اَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ اِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْ اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمِ لُوطٍۜ٧٠وَامْرَاَتُهُ قَٓائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِاِسْحٰقَۙ وَمِنْ وَرَٓاءِ اِسْحٰقَ يَعْقُوبَ٧١Hud Suresi Arapça 10. Sayfaقَالَتْ يَا وَيْلَتٰٓى ءَاَلِدُ وَاَنَا۬ عَجُوزٌ وَهٰذَا بَعْل۪ي شَيْخاًۜ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عَج۪يبٌ٧٢قَالُٓوا اَتَعْجَب۪ينَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ رَحْمَتُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِۜ اِنَّهُ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ٧٣فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ اِبْرٰه۪يمَ الرَّوْعُ وَجَٓاءَتْهُ الْبُشْرٰى يُجَادِلُنَا ف۪ي قَوْمِ لُوطٍۜ٧٤اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَحَل۪يمٌ اَوَّاهٌ مُن۪يبٌ٧٥يَٓا اِبْرٰه۪يمُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَاۚ اِنَّهُ قَدْ جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۚ وَاِنَّهُمْ اٰت۪يهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ٧٦وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطاً س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعاً وَقَالَ هٰذَا يَوْمٌ عَص۪يبٌ٧٧وَجَٓاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ اِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۜ قَالَ يَا قَوْمِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ي هُنَّ اَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ ف۪ي ضَيْف۪يۜ اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَش۪يدٌ٧٨قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا ف۪ي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّۚ وَاِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُر۪يدُ٧٩قَالَ لَوْ اَنَّ ل۪ي بِكُمْ قُوَّةً اَوْ اٰو۪ٓي اِلٰى رُكْنٍ شَد۪يدٍ٨٠قَالُوا يَا لُوطُ اِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُٓوا اِلَيْكَ فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ اِلَّا امْرَاَتَكَۜ اِنَّهُ مُص۪يبُهَا مَٓا اَصَابَهُمْۜ اِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُۜ اَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَر۪يبٍ٨١Hud Suresi Arapça 11. Sayfaفَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۙ مَنْضُودٍۙ٨٢مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَۜ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ بِبَع۪يدٍ۟٨٣وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْباًۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ وَلَا تَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْم۪يزَانَ اِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ بِخَيْرٍ وَاِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُح۪يطٍ٨٤وَيَا قَوْمِ اَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ٨٥بَقِيَّتُ اللّٰهِ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ٨٦قَالُوا يَا شُعَيْبُ اَصَلٰوتُكَ تَأْمُرُكَ اَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَٓا اَوْ اَنْ نَفْعَلَ ف۪ٓي اَمْوَالِنَا مَا نَشٰٓؤُ۬اۜ اِنَّكَ لَاَنْتَ الْحَل۪يمُ الرَّش۪يدُ٨٧قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَرَزَقَن۪ي مِنْهُ رِزْقاً حَسَناًۜ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اُخَالِفَكُمْ اِلٰى مَٓا اَنْهٰيكُمْ عَنْهُۜ اِنْ اُر۪يدُ اِلَّا الْاِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُۜ وَمَا تَوْف۪يق۪ٓي اِلَّا بِاللّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ٨٨Hud Suresi Arapça 12. Sayfaوَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاق۪ٓي اَنْ يُص۪يبَكُمْ مِثْلُ مَٓا اَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ اَوْ قَوْمَ هُودٍ اَوْ قَوْمَ صَالِحٍۜ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَع۪يدٍ٨٩وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي رَح۪يمٌ وَدُودٌ٩٠قَالُوا يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ۬ كَث۪يراً مِمَّا تَقُولُ وَاِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ينَا ضَع۪يفاًۚ وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَۘ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْنَا بِعَز۪يزٍ٩١قَالَ يَا قَوْمِ اَرَهْط۪ٓي اَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِۜ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَٓاءَكُمْ ظِهْرِياًّۜ اِنَّ رَبّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ٩٢وَيَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۜ سَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌۜ وَارْتَقِبُٓوا اِنّ۪ي مَعَكُمْ رَق۪يبٌ٩٣وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْباً وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَاَخَذَتِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دِيَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۙ٩٤كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۜ اَلَا بُعْداً لِمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ۟٩٥وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ٩٦اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاتَّـبَعُٓوا اَمْرَ فِرْعَوْنَۚ وَمَٓا اَمْرُ فِرْعَوْنَ بِرَش۪يدٍ٩٧Hud Suresi Arapça 13. Sayfaيَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَاَوْرَدَهُمُ النَّارَۜ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ٩٨وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِه۪ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ٩٩ذٰلِكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْقُرٰى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَٓائِمٌ وَحَص۪يدٌ١٠٠وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَـمَٓا اَغْنَتْ عَنْهُمْ اٰلِهَتُهُمُ الَّت۪ي يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ لَمَّا جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۜ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْب۪يبٍ١٠١وَكَذٰلِكَ اَخْذُ رَبِّكَ اِذَٓا اَخَذَ الْقُرٰى وَهِيَ ظَالِمَةٌۜ اِنَّ اَخْذَهُٓ اَل۪يمٌ شَد۪يدٌ١٠٢اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِۜ ذٰلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌۙ لَهُ النَّاسُ وَذٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ١٠٣وَمَا نُؤَخِّرُهُٓ اِلَّا لِاَجَلٍ مَعْدُودٍۜ١٠٤يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ اِلَّا بِـاِذْنِه۪ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَع۪يدٌ١٠٥فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَشَه۪يقٌۙ١٠٦خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ اِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُ١٠٧وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ١٠٨Hud Suresi Arapça 14. Sayfaفَلَا تَكُ ف۪ي مِرْيَةٍ مِمَّا يَعْبُدُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ مَا يَعْبُدُونَ اِلَّا كَمَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ مِنْ قَبْلُۜ وَاِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَص۪يبَهُمْ غَيْرَ مَنْقُوصٍ۟١٠٩وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ١١٠وَاِنَّ كُلاًّ لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ اَعْمَالَهُمْۜ اِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ١١١فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْاۜ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ١١٢وَلَا تَرْكَـنُٓوا اِلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ١١٣وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفاً مِنَ الَّيْلِۜ اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّـَٔاتِۜ ذٰلِكَ ذِكْرٰى لِلذَّاكِر۪ينَۚ١١٤وَاصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ١١٥فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ اُو۬لُوا بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْاَرْضِ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّنْ اَنْجَيْنَا مِنْهُمْۚ وَاتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَٓا اُتْرِفُوا ف۪يهِ وَكَانُوا مُجْرِم۪ينَ١١٦وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا مُصْلِحُونَ١١٧Hud Suresi Arapça 15. Sayfaوَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ١١٨اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ وَلِذٰلِكَ خَلَقَهُمْۜ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ١١٩وَكُلاًّ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِه۪ فُؤٰادَكَۚ وَجَٓاءَكَ ف۪ي هٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ١٢٠وَقُلْ لِلَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْۜ اِنَّا عَامِلُونَۙ١٢١وَانْتَظِرُواۚ اِنَّا مُنْتَظِرُونَ١٢٢وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ١٢٣Hud Suresi Arapça DinleHud Suresi Arapça Dinle, Hud Suresi’ni Abdulbaset Abdussamed’den Arapça dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna Suresi Türkçe OkuHud Suresi Türkçe latin alfabeysiyle yüzünden okumak için lütfen sayfayı aşağı Suresi Türkçe 1. SayfaBismillahir rahmanir lam ra kitabun uhkimet ayatuhu summe fussılet min ledun hakimin ta’budu illallah, inneni lekum minhu nezirun ve enistagfiru rabbekum summe tubu ileyhi yumetti’kum metaan hasenen ila ecelin musemmen ve yu’ti kulle zi fadlin fadleh, ve in tevellev fe inni ehafu aleykum azabe yevmin merciukum, ve huve ala kulli şey’in la innehum yesnune sudurehum li yestahfu minh, e la hine yestagşune siyabehum ya’lemu ma yusirrune ve ma yu’linun, innehu alimun bi zatis Suresi Türkçe 2. SayfaVe ma min dabbetin fil ardı illa alallahi rızkuha ve ya’lemu mustekarreha ve mustevdeaha, kullun fi kitabin huvellezi halakas semavati vel arda fi sitteti eyyamin ve kane arşuhu alel mai li yebluvekum eyyukum ahsenu amela, ve le in kulte innekum meb’usune min ba’dil mevti le yekulennellezine keferu in haza illa sihrun le in ahharna anhumul azabe ila ummetin ma’dudetin le yekulunne ma yahbisuh, e la yevme ye’tihim leyse masrufen anhum ve haka bi him ma kanu bihi le in ezaknal insane minna rahmeten summe neza’naha minh, innehu le yeusun le in ezaknahu na’mae ba’de darrae messethu le yekulenne zehebes seyyiatu anni, innehu le ferihun saberu ve amilus salihat, ulaike lehum magfiretun ve ecrun lealleke tarikun ba’da ma yuha ileyke ve daikun bihi sadruke en yekulu lev la unzile aleyhi kenzun ev cae meahu melek, innema ente nezir, vallahu ala kulli şey’in Suresi Türkçe 3. SayfaEm yekulunefterah, kul fe’tu bi aşri suverin mislihi muftereyatin ved’u menisteta’tum min dunillahi in kuntum illem yestecibu lekum fa’lemu ennema unzile bi ilmillahi ve en la ilahe illa hu, fe hel entum kane yuridul hayated dunya ve zineteha nuveffi ileyhim a’malehum fiha ve hum fiha la leyse lehum fil ahıreti illen nar ve habita ma sanau fiha ve batılun ma kanu ya’ fe men kane ala beyyinetin min rabbihi ve yetluhu şahidun minhu ve min kablihi kitabu musa imamen ve rahmeh, ulaike yu’minune bih, ve men yekfur bihi minel ahzabi fen naru mev’ıduh, fe la teku fi miryetin minhu innehul hakku min rabbike ve lakinne ekseren nasi la yu’ men ezlemu mimmeniftera alallahi keziba, ulaike yu’radune ala rabbihim ve yekulul eşhadu haulaillezine kezebu ala rabbihim, e la la’netullahi alaz yasuddune an sebilillahi ve yebguneha iveca, ve hum bil ahıreti hum Suresi Türkçe 4. SayfaUlaike lem yekunu mu’cizine fil ardı ve ma kane lehum min dunillahi min evliya, yudaafu lehumul azab, ma kanu yestetiunes sem’a ve ma kanu hasiru enfusehum ve dalle anhum ma kanu cereme ennehum fil ahıreti humul amenu ve amilus salihati ve ahbetu ila rabbihim ulaike ashabul cenneh, hum fiha ferikayni kel a’ma vel esammi vel basiri ves semi’ hel yesteviyani mesela e fe la lekad erselna nuhan ila kavmihi inni lekum nezirun la ta’budu illallah, inni ehafu aleykum azabe yevmin kalel meleullezine keferu min kavmihi ma nerake illa beşeren mislena ve ma nerakettebeake illellezine hum eraziluna badiyer re’y, ve ma nera lekum aleyna min fadlin bel nezunnukum ya kavmi e reeytum in kuntu ala beyyinetin min rabbi ve atani rahmeten min indihi fe ummiyet aleykum, e nulzimukumuha ve entum leha Suresi Türkçe 5. SayfaVe ya kavmi la es’elukum aleyhi mala, in ecriye illa alallahi ve ma ene bi taridillezine amenu, innehum mulaku rabbihim ve lakinni erakum kavmen ya kavmi men yansuruni minallahi in taredtuhum, e fe la la ekulu lekum indi hazainullahi ve la a’lemul gaybe ve la ekulu inni melekun ve la ekulu lillezine tezderi a’yunukum len yu’tiyehumullahu hayra, allahu a’lemu bima fi enfusihim, inni izen le minez ya nuhu kad cadeltena fe ekserte cidalena fe’tina bi ma teiduna in kunte mines innema ye’tikum bihillahu in şae ve ma entum bi mu’ la yenfeukum nushi in eredtu en ensaha lekum in kanallahu yuridu en yugviyekum, huve rabbukum ve ileyhi yekulunefterah, kul iniftereytuhu fe aleyye icrami ve ene beriun mimma uhiye ila nuhın ennehu len yu’mine min kavmike illa men kad amene fe la tebteis bi ma kanu yef’ fulke bi a’yunina ve vahyina ve la tuhatıbni fillezine zalemu, innehum Suresi Türkçe 6. SayfaVe yasneul fulke ve kullema merre aleyhi meleun min kavmihi sehıru minh, kale in tesharu minna fe inna nesharu minkum kema sevfe ta’lemune men ye’tihi azabun yuhzihi ve yehıllu aleyhi azabun iza cae emruna ve faret tennuru kulnahmil fiha min kullin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlu ve men amen, ve ma amene meahu illa kalerkebu fiha bismillahi mecraha ve mursaha, inne rabbi le gafurun hiye tecri bihim fi mevcin kel cibali ve nada nuhunibnehu ve kane fi ma’zilin ya buneyyerkeb meana ve la tekun meal seavi ila cebelin ya’sımuni minel ma’ kale la asımel yevme min emrillahi illa men rahim, ve hale beynehumal mevcu fe kane minel kile ya ardublei maeki ve ya semau aklii ve gidal mau ve kudıyel emru vestevet alal cudiyyi ve kile bu’den lil kavmiz nada nuhun rabbehu fe kale rabbi innebni min ehli ve inne va’dekel hakku ve ente ahkemul Suresi Türkçe 7. SayfaKale ya nuhu innehu leyse min ehlik, innehu amelun gayru salih, fe la tes’elni ma leyse leke bihi ilm, inni eızuke en tekune minel rabbi inni euzu bike en es’eleke ma leyse li bihi ilm, ve illa tagfirli ve terhamni ekun minel ya nuhuhbıt bi selamin minna ve berekatin aleyke ve ala umemin mimmen meak, ve umemun se numettiuhum summe yemessuhum minna azabun min enbail gaybi nuhiha ileyk, ma kunte ta’lemuha ente ve la kavmuke min kabli haza, fasbır, innel akıbete lil ila adin ehahum huda, kale ya kavmi’budullahe ma lekum min ilahin gayruh, in entum illa kavmi la es’elukum aleyhi ecra, in ecriye illa alellezi fetarani, e fe la ta’ ya kavmistagfiru rabbekum summe tubu ileyhi yursilis semae aleykum midraran ve yezidkum kuvveten ila kuvvetikum ve la tetevellev ya hudu ma ci’tena bibeyyinetin ve ma nahnu bi tariki alihetina an kavlike ve ma nahnu leke bi Suresi Türkçe 8. Sayfaİn nekulu illa’terake ba’du alihetina bi su’, kale inni uşhidullahe veşhedu enni beriun mimma dunihi fe kiduni cemian summe la tevekkeltu alallahi rabbi ve rabbikum, ma min dabbetin illa huve ahızun bi nasıyetiha, inne rabbi ala sıratın in tevellev fe kad eblagtukum ma ursiltu bihi ileykum, ve yestahlifu rabbi kavmen gayrekum, ve la tedurrunehu şey’a, inne rabbi ala kulli şey’in lemma cae emruna necceyna huden vellezine amenu meahu bi rahmetin minna, ve necceynahum min azabin tilke adun cehadu bi ayati rabbihim ve asav rusulehu vettebeu emre kulli cebbarin utbiu fi hazihid dunya la’neten ve yevmel kıyameh, e la inne aden keferu rabbehum, e la bu’den li adin kavmi ila semude ehahum saliha, kale ya kavmi’budullahe ma lekum min ilahin gayruh, huve enşeekum minel ardı vesta’merekum fiha festagfiruhu summe tubu ileyh, inne rabbi karibun ya salihu kad kunte fina mercuvven kable haza e tenhana en na’bude ma ya’budu abauna ve innena le fi şekkin mimma ted’una ileyhi Suresi Türkçe 9. SayfaKale ya kavmi e reeytum in kuntu ala beyyinetin min rabbi ve atani minhu rahmeten fe men yansuruni minallahi in asaytuhu fe ma teziduneni gayre ya kavmi hazihi nakatullahi lekum ayeten fe zeruha te’kul fi ardıllahi ve la temessuha bi suin fe ye’huzekum azabun akaruha fe kale temetteu fi darikum selasete eyyam, zalike va’dun gayru lemma cae emruna necceyna salihan vellezine amenu meahu bi rahmetin minna ve min hizyi yevmi iz, inne rabbeke huvel kaviyyul ehazellezine zalemus sayhatu fe asbahu fi diyarihim en lem yagnev fiha, e la inne semude keferu rabbehum, e la bu’den li lekad caet rusuluna ibrahime bil buşra kalu selama, kale selamun fe ma lebise en cae bi iclin lemma rea eydiyehum la tesilu ileyhi nekirehum ve evcese minhum hifeh, kalu la tehaf inna ursilna ila kavmi kaimetun fe dahıket fe beşşernaha bi ishaka ve min verai ishaka ya’ Suresi Türkçe 10. SayfaKalet ya veyleta e elidu ve ene ecuzun ve haza ba’li şeyha, inne haza le şey’un e ta’cebine min emrillahi rahmetullahi ve berekatuhu aleykum ehlel beyt, innehu hamidun lemma zehebe an ibrahimer rev’u ve caethul buşra yucadiluna fi kavmi ibrahime le halimun evvahun ibrahimu a’rid an haza, innehu kad cae emru rabbik, ve innehum atihim azabun gayru lemma caet resuluna lutan sie bihim ve daka bihim zer’an ve kale haza yevmun caehu kavmuhu yuhreune ileyhi ve min kablu kanu ya’melunes seyyiat, kale ya kavmi haulai benati hunne etharu lekum, fettekullahe ve la tuhzuni fi dayfi, e leyse minkum raculun lekad alimte ma lena fi benatike min hakk, ve inneke le ta’lemu ma lev enne li bikum kuvveten ev avi ila ruknin ya lutu inna rusulu rabbike len yasilu ileyke fe esri bi ehlike bi kıt’ın minel leyli ve la yeltefit minkum ehadun illemreetek, innehu musibuha ma esabehum, inne mev’ıdehumus subh, e leyses subhu bi Suresi Türkçe 11. SayfaFe lemma cae emruna cealna aliyeha safileha ve emtarna aleyha hicareten min siccilin inde rabbik, ve ma hiye minez zalimine bi ila medyene ehahum şuayba, kale ya kavmi’budullahe ma lekum min ilahin gayruh, ve la tenkusul mikyale vel mizane inni erakum bi hayrin ve inni ehafu aleykum azabe yevmin ya kavmi evful mikyale vel mizane bil kıstı ve la tebhasun nase eşyaehum ve la ta’sev fil ardı hayrun lekum in kuntum mu’minin, ve ma ene aleykum bi ya şuaybu e salatuke te’muruke en netruke ma ya’budu abauna ev en nef’ale fi emvalina ma neşa’, inneke le entel halimur ya kavmi e reeytum in kuntu ala beyyinetin min rabbi ve rezekani minhu rızkan hasena, ve ma uridu en uhalifekum ila ma enhakum anh, in uridu illel ıslaha mesteta’tu, ve ma tevfiki illa billah, aleyhi tevekkeltu ve ileyhi Suresi Türkçe 12. SayfaVe ya kavmi la yecrimennekum şikaki en yusibekum mislu ma esabe kavme nuhin ev kavme hudin ev kavme salih, ve ma kavmu lutin minkum bi rabbekum summe tubu ileyh, inne rabbi rahimun ya Şuaybu ma nefkahu kesiren mimma tekulu ve inna le nerake fina daifa, ve lev la rehtuke le recemnake ve ma ente aleyna bi ya kavmi e rahti eazzu aleykum minallah, vettehaztumuhu veraekum zıhriyya, inne rabbi bi ma ta’melune ya kavmi’melu ala mekanetikum inni amil, sevfe ta’lemune men ye’tihi azabun yuhzihi ve men huve kazib, vertekibu inni meakum lemma cae emruna necceyna ?uayben vellezine amenu meahu bi rahmetin minna ve ehazetillezine zalemussayhatu fe asbahu fi diyarihim lem yagnev fiha, e la bu’den li medyene kema baıdet le kad erselna musa bi ayatina ve sultanin fir’avne ve melaihi fettebeu emre fir’avn, ve ma emru fir’avne bi Suresi Türkçe 13. SayfaYakdumu kavmehu yevmel kıyameti fe evredehumun nar, ve bi’sel virdul utbiu fi hazihi la’neten ve yevmel kıyameh, bi’ser rifdul min enbail kura nekussuhu aleyke minha kaimun ve ma zalemnahum ve lakin zalemu enfusehum fe ma agnet anhum alihetuhumulleti yed’une min dunillahi min şey’in lemma cae emru rabbik, ve ma zaduhum gayre kezalike ahzu rabbike iza ehazel kura ve hiye zalimeh, inne ahzehu elimun fi zalike le ayeten li men hafe azabel ahıreh, zalike yevmun mecmuun lehun nasu ve zalike yevmun ma nuahhıruhu illa li ecelin ma’ ye’ti la tekellemu nefsun illa bi iznih, fe minhum şakıyyun ve emmellezine şeku fe fin nari lehum fiha zefirun ve fiha ma dametis semavatu vel’ardu illa ma şae rabbuk, inne rabbeke fe’alun lima emmellezine suidu fe fil cenneti halidine fiha ma dametis semavatu vel ardu illa ma şae rabbuk, ataen gayre Suresi Türkçe 14. SayfaFe la teku fi miryetin mimma ya’budu haula’, ma ya’budune illa kema ya’budu abauhum min kabl, ve inna le muveffuhum nasibehum gayre lekad ateyna musel kitabe fahtulife fih, ve lev la kelimetun sebekat min rabbike le kudiye beynehum, ve innehum le fi şekkin minhu inne kullen lemma le yuveffiyennehum rabbuke a’malehum, innehu bima ya’melune kema umirte ve men tabe meake ve la tatgav, innehu bi ma ta’melune la terkenu ilellezine zalemu fe temessekumun naru ve ma lekum min dunillahi min evliyae summe la ekımis salate tarafeyin nehari ve zulefen minel leyl, innel hasenati yuzhibnes seyyiat, zalike zikra liz fe innallahe la yudiu ecrel lev la kane minel kuruni min kablikum ulu bakıyyetin yenhevne anil fesadi fil ardı illa kalilen mimmen enceyna minhum, vettebeallezine zalemu ma utrifu fihi ve kanu ma kane rabbuke li yuhlikel kura bi zulmin ve ehluha Suresi Türkçe 15. SayfaVe lev şae rabbuke le cealen nase ummeten vahideten ve la yezalune men rahime rabbuk, ve li zalike halakahum, ve temmet kelimetu rabbike le emleenne cehenneme minel cinneti ven nasi kullen nakussu aleyke min enbair rusuli ma nusebbitu bihi fuadek ve caeke fi hazihil hakku ve mev’ızatun ve zikra lil kul lillezine la yu’minuna’melu ala mekanetikum, inna inna lillahi gaybus semavati vel ardı ve ileyhi yurceul emru kulluhu fa’budhu ve tevekkel aleyh, ve ma rabbuke bi gafilin amma ta’ Suresi Türkçe Meali OkuHud Suresi Türkçe Meali okumak için lütfen sayfayı aşağı Suresi Türkçe Meali 1. SayfaRahman ve Rahim olan Allah’ın Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış,sonra da ayrıntılı olarak açıklanmış bir Kitaptır,şöyle ki, Allah’tan başkasına kul olmayın! Ben size O’nun tarafından müjdelemek ve uyarmak için gönderilmiş bir peygamberim!Bir de Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra O’na tevbe edin ki, sizi muayyen bir zamana kadar güzel bir şekilde yaşatsın ve her fazilet sahibine, mükafatını versin. Eğer yüz çevirirseniz, haberiniz olsun ki ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım!Dönüşünüz ancak Allah’adır! O ise, herşeye gücü yetendir!Bak onlar O’ndan gizlenmek için göğüslerini büküyorlar! Evet, ama onlar örtülerine bürünürlürken, Allah onların neyi gizlediklerini ve neyi açığa vurduklarını bilir çünkü O bütün sinelerin özünü bilir!Hud Suresi Türkçe Meali 2. SayfaYerde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir debelenen yoktur; O, onların duracakları yeri de, emanet edildikleri yeri de bilir. Onların hepsi açık bir hanginizin daha güzel davranacağı hususunda sizi imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yarattı; Arşı su üstünde idi. Böyle iken Allah bilir ya, sen onlara “Siz öldükten sonra diriltileceksiniz.” dersen, küfredenler kesinlikle “Bu apaçık aldatmadan başka birşey değildir!” kendilerinden ilerideki sayılı bir süreye kadar azabı geciktirecek olsak, mutlaka “Onu ne engelliyor?” derler. Azap onlara geleceği gün, artık kendilerinden çevrilecek değildir ve alay ettikleri şey kendilerini sarmış insana tarafımızdan bir nimet tattırıp sonra da onu kendisinden çekip alırsak, şüphesiz ki, o bütün ümidini yitirir ve nankör biri ona, dokunan bir sıkıntıdan sonra bir mutluluk tattırıverirsek “Her halde benden bütün kötülükler gitti.” der ve mutlaka sevinir, her iki durumda da sabredip güzel güzel işler yapanlar başka; işte onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükafat belki de sen, onların “Ona bir hazine indirilse veya beraberinde bir melek gelse ya!” demeleri yüzünden için sıkılarak, sana vahyolunanın bir kısmını terkedecek olursun. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise herşeye Suresi Türkçe Meali 3. SayfaYoksa “Onu kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki “Öyle ise, haydi onun gibi uydurma on sure getirin ve Allah’tan başka gücünüzün yettiğini de çağırın, eğer doğru söylüyorsanız bunu yapın.”Eğer bunun üzerine size cevap veremedilerse, artık bilin ki, o ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka ilah yoktur. Nasıl artık teslim ediyor, İslam’ı kabul ediyorsunuz değil mi?Her kim dünya hayatını ve onun süsünü arzu ederse, Biz onlara dünyada yaptıklarının karşılığını tamamen öderiz ve bu konuda kendilerine densizlik onlar, ahirette öyle olurlar ki, kendilerine ateşten başka birşey yoktur ve orada yaptıkları bütün iyilikler heba olmuştur, bütün yaptıkları açık bir delil üzerinde olan, O’nun tarafından bir şahidin izlediği, ayrıca kendisinden önce bir rehber ve rahmet olarak Musa’nın kitabı bulunan kimse onlara benzer mi? İşte bunlar, ona iman ederler. Gruplardan her kim ona küfrederse, artık onun varacağı yer ateştir, sakın bunda şüpheye düşme; çünkü bu Rabbinden bir gerçektir. Ne var ki, insanların çoğu imana yalanı Allah’a iftira edenden dana zalim kim olabilir? Bunlar, Rablerinin huzuruna çıkarılacaklar, şahitler de “İşte bunlar, Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir!” diyeceklerdir. Haberiniz olsun, Allah’ın laneti ki, Allah yolundan alıkoyarlar ve onu eğriltmek isterler. Ahireti inkar edenler de Suresi Türkçe Meali 4. SayfaBunlar, yeryüzünde aciz bırakacak değillerdir, kendilerini Allah’tan kurtaracak bir kayırıcıları da yoktur. Onlara azap katlanacaktır. Onlar hem işitmeye tahammül edemiyorlardı hem de bunlar kendilerine yazık etmiş kimselerdir ve uydurdukları uydurmaları da kendilerini bırakarak kaybolup yok ki, onlar, ahirette en çok zarara iman edip güzel işler yapanlar ve Rablerine edeple gönülden itaat edenler, işte bunlar, cennetliklerdir; orada sonsuza dek iki grubun durumu, kör ve sağır ile gören ve işitenin durumu gibidir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Artık düşünmez misiniz?Andolsun ki, vaktiyle Nuh’u kavmine gönderdik. Nuh onlara ” Ben size azabın sebeplerini ve kurtuluşun yolunu açıklayan bir başkasına kulluk etmeyin! Gerçekten ben acı bir günün azabının başınıza gelmesinden korkuyorum!” karşı kavminden küfreden ileri gelenler “Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz, sana uyanları ise ilk bakışta en aşağılık olanlarımızdan ibaret görüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Hatta sizi yalancılar sanıyoruz.” “Ey kavmim, ne dersiniz? Eğer ben Rabbimden açık bir delil üzerinde isem ve O, bana katından bir rahmet vermiş de size onu görecek göz verilmemişse, onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?Hud Suresi Türkçe Meali 5. SayfaEy kavmim, ben sizden buna karşı bir mal da istemiyorum. Benim mükafatım yalnızca Allah’a aittir ve ben, o iman edenleri kovacak değilim. Kesinlikle onlar Rablerine kavuşacaklar, ama ben sizi cahillik eden bir topluluk olarak kavmim, ben onları kovarsam, beni Allah’tan kim kurtaracak? Artık bir düşünmez misiniz?Ben size, “Allah’ın hazineleri benim yanımdadır.” demiyorum. Ne gaybı bilirim, ne de ” Ben bir meleğim.” diyorum. O sizin gözlerinizin horladığı kişiler hakkında “Allah, onlara hiçbir hayır vermez.” de demem. Onların içlerindekini en iyi bilen Allah’tır. O takdirde zalimlerden olmuş olurum!” “Ey Nuh, gerçekten bizimle çok uğraştın ve bizimle yaptığın mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit edip durduğun azabı getir de görelim.” “Onu size ancak dilerse Allah getirir ve siz onu aciz bırakacak Allah sizi helak etmeyi diliyorsa, ben size öğüt vermek istesem de öğüdümün size yararı olmaz. O, sizin Rabbinizdir ve sonunda O’na döndürüleceksiniz!” “Onu uydurdu mu?” diyorlar? De ki “Eğer uydurdumsa vebali boynumadır. Oysa ben, sizin yüklendiğiniz vebalden uzağım!”Bir de Nuh’a vahyolunmuştu ki “Haberin olsun, kavminden iman etmiş olanların dışında hiçbiri iman etmeyecektir; onun için her ne yaparlarsa gam yeme!Bizim gözetimimizde ve vahyimiz dairesinde gemi yap ve Bana o zulmedenler hakkında birşey söyleme; çünkü onlar, boğulacaklardır!”Hud Suresi Türkçe Meali 6. SayfaO, gemiyi yapıyordu ve kavminden herhangi bir güruh da yanından geçtikçe onunla eğleniyorlardı. Nuh “Eğer bizimle eğleniyorsanız, biz de sizin eğlendiğiniz gibi eğleneceğiz sizinle!İleride rüsvay edecek azabın kime geleceğini ve kalıcı ahiret azabının da kimin başına ineceğini bileceksiniz!” emrimiz gelip de tennür geminin kazanı kaynayınca Nuh’a “Her birinden ikişer çift alıp aleyhinde hüküm geçmiş olanların dışında aileni ve iman edenleri gemiye yükle!” dedik. Zaten onunla birlikte pek azı dışında kimse iman “Binin içine, yürümesi de durması da Allah’ ın adıyladır. Şüphe yok ki, Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” içindekilerle birlikte dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu ve Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna “Ay oğlum, gel bizimle beraber bin, kafirlerle beraber olma!” diye “Ben, beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” dedi. Nuh “Bugün Allah’ın emrinden koruyacak yok; meğer ki O rahmet ede!” dedi, derken dalga aralarına giriverdi ve o da boğulanlardan de “Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sende açıl!” denildi ; su çekildi, iş bitirildi, gemi Cudi üzerinde durdu ve bu zalim topluluğa “Defolun!” Rabbine seslenip “Ey Rabbim! Elbette oğlum benim ailemdendir, Senin va’din de kesinlikle haktır ve Sen hakimlerin en iyi hükmedenisin!” Suresi Türkçe Meali 7. SayfaAllah “Ey Nuh, O, asla senin ailenden değildir. O, doğru olmayan bir iştir. O halde bilmediğin birşeyi benden isteme! Ben, seni cahillerden olmaktan men ederim.” “Ey Rabbim, senden bilmediğim şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer sen, beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen hüsrana düşenlerden olurum!” ki “Ey Nuh, sana ve beraberindeki kimselerden birçok ümmetlere tarafımızdan bir selam ve birçok bereketlerle in! Daha birçok ümmetleri de ileride faydalandıracağız. Sonra Bizden onlara acı bir azap dokunacaktır.”İşte bunlar, sana vahyile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, iyi sonuç Allah’tan kardeşleri Hud’ u gönderdik, onlara ” Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilahınız yoktur. Siz yalnızca iftira kavmim, ben sizden buna karşılık bir ücret istemiyorum; benim mükafatım, ancak beni yaratana aittir. Artık akıllanmayacak mısınız?Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin, sonra O’na tevbe ile başvurun ki, size bolca göğün feyzini, bereketini indirsin, gücünüze güç katarak artırsın; günahkarlar olarak yüz çevirmeyin” ki “Ey Hud, sen bize mucize getirmedin, biz ise senin sözünle ilahlarımızı terketmeyiz ve biz sana inanmayız!”Hud Suresi Türkçe Meali 8. Sayfa54-55 Biz yalnız “herhalde Tanrılarımızın bazısı seni fena çarpmış.” deriz. Hud “Ben Allah’ı şahit gösteriyorum, siz de şahit olun ki, ben ondan başka, ona ortak koştuklarınızdan hiçbirini tanımıyorum; artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra da bana bir an bile süre tanımayın!54-55 Biz yalnız “herhalde Tanrılarımızın bazısı seni fena çarpmış.” deriz. Hud “Ben Allah’ı şahit gösteriyorum, siz de şahit olun ki, ben ondan başka, ona ortak koştuklarınızdan hiçbirini tanımıyorum; artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra da bana bir an bile süre tanımayın!Ben kesinlikle hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a dayanmışım. O’nun perçeminden tutmadığı hiçbir canlı yoktur. Şüphe yok ki, Rabbim doğru bir yol siz yüz çevirirseniz, ben işte size gönderilmiş olduğum vazifemi size tebliğ ettim. Rabbim sizin yerinize başka bir topluluk da getirir ve siz O’na zerrece zarar veremezsiniz. Rabbim, kesinlikle herşeyi gözetip koruyandır.” geldiğinde Hud’u ve beraberinde iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, hem onları ağır bir azaptan Ad kavmi, Rablerinin ayetlerini inkar ettiler, peygamberlerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın emrine bu dünyada hem de kıyamet gününde bir lanet cezasına çarptırıldılar. Bak işte, Ad topluluğu Rablerine küfrettiler ve bak işte, defoldu gitti Hud’un kavmi Ad!Semud’a da kardeşleri Salih’i gönderdik. O “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, O’ndan başka bir ilahınız da yoktur. Sizi, yerden O meydana getirdi, yeryüzünde yerleşme ve imar etme gücünü size O verdi; O’nun bağışlamasını isteyin, sonra O’na tevbe edin! Şüphe yok ki, Rabbim yakındır, duaları kabul edendir.” “Ey Salih, bundan önce sen, içimizde ümit beslenen bir kişiydin, şimdi bizi babalarımızın tapındığına tapmaktan vazgeçirmek mi istiyorsun? Biz kesinlikle senin bizi davet ettiğin şeyden çok kuşkulandıran bir şüphe içindeyiz.” Suresi Türkçe Meali 9. SayfaSalih “Ey kavmim, ne dersiniz, eğer Rabbimden açık bir delil ile gelmişsem ve bana katından bir rahmet vermişse, O’na isyan ettiğim takdirde beni O’ndan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana zarar vermekten başka birşey kavmim, işte şu Allah’ın dişi devesi size bir mucizedir; bırakın onu, Allah’ın toprağında yayılsın ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin. Yoksa sizi yakın bir azap yakalar!” onu tepeleyip öldürdüler. Bunun üzerine Salih onlara “Evinizde üç gün yaşayın; işte bu, yalanlanamayacak bir tehdittir!” geldiğinde Salih’i ve beraberinde iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle azaptan ve o günün rezilliğinden kurtardık. Çünkü Rabbindir çok güçlü, çok üstün zulmedenleri ise bir müthiş ses yakaladı da yurtlarında çöke orada bir şenlik kurmamışlardır. Bak işte Semud topluluğu gerçekten Rablerine küfrettiler ve bak işte defoldu gitti Semud!Andolsun şanıma ki, İbrahim’e de elçilerimiz müjde ile geldi ve “Selam!” dediler. O da “Selam!” dedi ve durmadan gidip kızartılmış bir buzağı ellerini uzatmadıklarını görünce kendilerini yadırgadı ve içinde onlara karşı bir korku duydu. Onlar “Korkma, zira biz Lut kavmine gönderildik!” zevcesi de ayakta dinliyordu ve bunu duyunca güldü. Bunun üzerine ona İshak’ı müjdeledik, İshak’ın arkasından da Yakub’ Suresi Türkçe Meali 10. SayfaVay dedi zevcesi, “Ben bir kocakarı, kocam da bir ihtiyar iken doğurabilir miyim? Gerçekten bu çok şaşılacak bir şey !Elçiler “Sen Allah’ın işine mi şaşıyorsun ? Allah’ın rahmeti ve bereketi var üzerinizde ey ev halkı, şüphe yok ki, O, övülmeye layık ve lütfü çok olandır.” korkusu gidip kendisine müjde gelince, Lut kavmi hakkında bizimle mücadeleye İbrahim, gerçekten çok yumuşak huylu, yanık kalpli ve “Ey İbrahim, vazgeç bundan, çünkü Rabbinin buyruğu geldi ve kesinlikle onlara geri döndürülemeyecek bir azap Lut’a geldiğinde onların yüzünden fenalaştı, eli ayağı dolaştı ve “Bu, çok çetin bir gündür!” ona zıpır zıpır koşup gelmişlerdi, bundan önce de kötü kötü işler yapıyorlardı. Lut “Ey kavmim, işte kızlarım, onlar sizin için daha temiz; Allah’tan korkun da beni konuklarım arasında rüsvay etmeyin, içinizde aklı başında bir adam yok mu?!” “Herhalde bilirsiniz ki, bizim senin kızlarında hiçbir hakkımız yoktur ve sen bizim ne istediğimizi pekala bilirsin!” “Keşke benim size karşı bir kuvvetim olsaydı veya çok sarp bir kaleye sığınabilseydim!” “Ey Lut, emin ol, biz Rabbinin elçileriyiz; onlar sana ihtimali yok el uzatamazlar, sen hemen ailenle gecenin bir bölümünde yola çık. İçinizden hiçbir kimse geri kalmasın, ancak karın hariç; çünkü onlara gelen felaket ona da gelecektir. Haberin olsun, onlara va’dedilen zaman sabahtır, sabah yakın değil mi?” Suresi Türkçe Meali 11. SayfaEmrimiz geldiğinde, o memleketin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş istif taşlar katında damgalanmıştı ve bunlar zalimlerden uzak değildir!Medyen’e de kardeşleri Şu’ayb’ı gönderdik. Şu’ayb onlara “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilahınız yoktur. Ölçeği ve tartıyı da eksik tutmayın; ben sizi bir refah içinde görüyorum ve ben, sizi kuşatacak bir günün azabından kavmim, ölçeği ve teraziyi tam dengi dengine tutun. İnsanların eşyasına densizlik etmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk ederek fenalık yapmayın!Allah’ın helalinden bıraktığı kar, sizin için daha hayırlıdır, eğer iman etmişler iseniz. Fakat ben sizin üzerinizde bir gözcü “Ey Şu’ayb, atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımız hususunda dilediğimizi yapmamamızı sana namazın mı emrediyor? Herhalde sen çok uslu ve akıllısın !” “Ey kavmim, ne dersiniz, eğer ben Rabbimin katından açık bir delil ile gelmişsem ve O, bana kendi katından güzel bir rızık vermişse ne yapmalıyım? Size muhalefet etmemle sizi men ettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben, yalnızca gücümün yettiği kadar düzeltmeyi istiyorum, başarım da Allah’ın yardımı iledir. Ben yalnız O’na dayandım ve ancak O’na yüz Suresi Türkçe Meali 12. SayfaEy kavmim, bana karşı çıkmanız, sakın sizi Nuh kavminin veya Hud kavminin ya da Salih kavminin başlarına gelenler gibi bir felakete sürüklemesin! Lut kavmi de sizden uzak değildir!Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra pişmanlık duyup O’na yönelin. Şüphe yok ki, Rabbim çok esirgeyici ve sevgi doludur.” Şu’ayb, biz senin söylediklerinin çoğunu iyi anlamıyoruz ve aramızda seni gerçekten güçsüz buluyoruz. Eğer senin yakınlarından beş on kişi olmasaydı, kesinlikle seni taşlayarak öldürürdük. Senin bizim için hiçbir önemin yok! “Ey kavmim, benim yakınlarım sizin için Allah’tan daha mı önemli ki, onu arkanıza atıp unuttunuz? Bilin ki, Rabbim bütün yaptıklarınızı kavmim, bütün gücünüzle yapacağınızı yapın, ben görevimi yapıyorum. İleride kendisini rüsvay edecek azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu anlayacaksınız! Bekleyin, ben de sizinle birlikte bekliyorum!” geldjğinde Şu’ayb’ı ve beraberinde iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. O zulmedenleri ise dehşet verici bir ses yakaladı ve yurtlarında çöküp orada şenlik kurmamışlardı. Bak işte Semud defolup gittiği gibi Medyen de defolup andolsun ki, Musa’yı da ayetlerimizle ve açık bir delil ile ve onun ileri gelenlerine; onlar, Firavun’un emrine uydular. Oysa Firavun’un emri akıllıca Suresi Türkçe Meali 13. SayfaKıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları suya götürür gibi ateşe götürecektir. O varılan yer de ne fena maslaktır!Hem burada hem de kıyamet gününde arkalarından bir lanetle takip edildiler. Bu yapılan destek ne fena destektir!İşte bu, medeniyetlerin sana anlattığımız önemli haberlerindendir. Onlardan kalan da var, biçilip yerle bir edilen de onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler; Allah’tan başka taptıkları tanrıları, Rabbinin emri geldiği zaman kendilerine hiçbir yarar sağlamadı ve hasarlarını artırmaktan başka hiçbir işe Rabbin, zulmetmekte olan medeniyetleri çarptığı zaman böyle çarpar; çünkü O’nun cezası çok acı, çok çetindir!Gerçekten bunda, ahiret azabından korkanlar için kesin bir ibret vardır. O, tüm insanların kendisi için toplanacağı bir gündür; mutlaka görülecek bir onu ancak belirli bir süre için geleceği günde hiçbir kimse, Allah’ın izni olmadan konuşamayacaktır. Artık onlardan kimi mutsuz, kimi ateştedirler; çok feci bir soluyuşları ve hıçkırıkları vardır orada gökler ve yer durdukça sürekli kalacaklardır. Ancak Rabbin dilediği süre başka; çünkü Rabbin, dilediğini mutlu olanlar cennettedirler, Rabbinin dilediği süreden başka, gökler ve yer durdukça onlar orada ebedi kalacaklardır; kesintisiz bir lütuf olmak Suresi Türkçe Meali 14. SayfaO halde sakın şunların ibadet edişlerinden şüpheye düşme! Onlar, yalnızca önceden atalarının taptıkları gibi tapıyorlar. Biz de mutlaka nasiplerini kendilerine tamamiyle ki, Musa’ ya kitabı verdik de onda anlaşmazlığa düşüldü. Rabbinden önceden verilmiş bir söz olmasaydı, kesinlikle aralarında hüküm verilmiş, bitmiş olurdu. Onlar ise bundan kuşkulu bir şüphe her biri öyle kimselerdi ki, Rabbin onlara yaptıklarının karşılığını mutlaka ödeyecektir. Çünkü O, bütün yaptıklarından için emrolunduğun gibi doğruluk et; sen ve beraberinde tevbe edenler de böyle olsun ve aşırı gitmeyin! Çünkü O, bütün yaptıklarınızı zulmedenlere meyl etmeyin; yoksa size ateş dokunur. Allah’tan başka kayıranlarınız da yoktur;sonra iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl! Çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, algılaması olanlara bir sabret, çünkü Allah iyi davrananların mükafatını ziyan sizden önceki devirlerden yeryüzünde bozgunculuğu yasaklayan faziletli kimseler bulunmalıydı. Ancak onlardan, yalnızca kurtardığımız pek az kimselerden başka yok. Zulmedenler ise kendisi ile şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve hep suçlu ahalisi iyi gidişatlı olan o memleketleri haksızlık yapacak helak edecek değildi ya!Hud Suresi Türkçe Meali 15. SayfaRabbin dileseydi, kesinlikle bütün insanları bir tek ümmet yapardı. Oysa ihtilaf edip Rabbinin rahmeti ile bağışladığı kimseler başka. Zaten onları bunun için yarattı ve Rabbinin “Andolsun ki, cehennemi tamamen cinlerden ve insanlardan dolduracağım!” sözü tamamen yerine haberlerinden kalbini kuvvetlendireceğimiz her türlüsünü sana anlatıyoruz. Bu surede de sana gerçek, mü’minlere bir öğüt ve uyarı etmeyenlere de ki “Siz yerinizde sayarak, yapacağınızı yapın! Mutlaka biz de Her halde biz de bekliyoruz.”Bununla beraber göklerin ve yerin sırrını Allah bilir. Bütün işler O’na döndürülür; yalnız O’na ibadet et ve O’na dayan! Rabbin yaptığınızdan ve yapacağınızdan habersiz Suresi Türkçe Meali DinleHud Suresi Türkçe Meali Dinle, Hud Suresi Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN’in Türkçe Mealini, Ahmet DENİZ’den dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna Suresi KonusuHud Suresi konusu, Hûd sûresi hem üslûp hem de içerik bakımından bir önceki Yûnus sûresiyle büyük bir benzerlik göstermektedir. Bu sûrede de ağırlıklı olarak Allah’ın varlığı, birliği, O’nun iradesinin peygamberleri aracılığıyla vahyedildiği gerçeği ve peygamberlik olgusunun gelmiş geçmiş toplumlardaki görünümü ele alınmakta, bazı peygamberlerin kıssalarına Yûnus sûresinde özet olarak, burada ise daha geniş bir şekilde yer verilmektedir. Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhim, Lût, Şuayb ve Mûsâ peygamberlerin kıssaları anlatılmakta; Kur’an’ın mûcize oluşu, öldükten sonra dirilme, hesap ve âhiret hayatıyla ilgili konulara yer Suresi NuzülMushaftaki sıralamada on birinci, iniş sırasına göre elli ikinci sûredir. Yûnus sûresinden sonra, Yûsuf sûresinden önce Mekke döneminin son bir yılı içinde nâzil olmuştur. 12, 17 ve 114. âyetlerinin Medine’de indiği yolundaki görüş müfessirlerin çoğunluğunca kabul edilmemiştir İbn Âşûr, XI, 311; Reşîd Rızâ, XII, 2; Ateş, IV, 291.Hud Suresi FaziletiHud Suresi fazileti, Hz. Peygamber, “Cuma günü Hûd sûresini okuyunuz” Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 17 buyurarak sûrenin faziletine, “Hûd sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı” meâlindeki hadisiyle de ağır sorumlulukları hatırlatan bir içeriğe işaret etmektedir. Hûd sûresinin kardeşleri aynı hadisin devamında “Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe’ ve Tekvîr” sûreleri olarak belirtilmiştir Tirmizî, “Tefsîr”, 57/3297; ayrıca bk. Şevkânî, II, 544; Kurtubî, XI, 1. Bu sûrelerde çok etkileyici bir üslûpla daha önceki peygamberlerin tevhid mücadelesinden kesitler verilmiş ve kıyamet sahnelerinin tasvir edilmiş olmasının Resûlullah’ı kendi sorumluluğu ve özellikle ümmetinin geleceği açısından derinden düşündürmüş olduğu Suresi Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Hud Suresi Kur’an-ı Kerim’de kaçıncı sayfadadır?Hud Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 220. sayfada başlar, 234. sayfada biter. Hud Suresi kaç ayettir?Hud Suresi, 123 ayetten oluşur. Hud Suresi hangi cüzde yer alır?Hud Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 11. cüzde başlar, 12. cüzde biter. Hud Suresi kaç sayfadır?Hud Suresi, Kur’an-ı Kerim’de toplam 15 sayfa içinde yer Suresi TefsiriKur’an Yolu Tefsiri kitabından Hud Suresi Tefsiri Suresi 1. Ayet TefsiriBazı sûrelerin başında bulunan “elif-lâm-râ” ve benzeri harflere “hurûf-ı mukattaa” adı verilmektedir bu harfler hakkında bilgi için bk. Bakara 2/1.Âyet, bu kitabın yani Kur’ân-ı Kerîm’in herhangi bir insan tarafından ortaya konmuş bir eser olmadığını, bilâkis hikmetiyle her şeyi yerli yerinde yapan ve ilmiyle her şeyden haberdar olan yüce Allah tarafından sağlam bir şekilde tanzim edilmiş ve açıklanmış bir kitap olduğunu ifade etmektedir. Âyetlerin sağlam kılınmasından maksat, onların hem lafız hem de anlam bakımından bozukluk, eksiklik, noksanlık ve çelişkiden uzak olmasıdır. Kur’ân-ı Kerîm gerek lafız gerekse anlam bakımından Arap dili ve edebiyatının şaheseri olup benzerini getirmeleri için insanlığa meydan okuduğu halde nüzûlünden günümüze kadar benzeri ortaya konamamış; hiçbir kimse ikna edici bir delil göstererek onun ifadelerinde bozukluk veya çelişki bulunduğunu söyleyememiştir bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/23; Yûnus 10/38.Bir görüşe göre âyetlerin sağlam kılınmasından maksat, onların başka bir kitap tarafından neshedilmemiş hükmü değiştirilmemiş, kaldırılmamış olmasıdır. Buna karşılık Tevrat, İncil ve benzeri ilâhî kitaplardan, önce inmiş olanın birçok hükmü bir sonrakiyle neshedildiği gibi Kur’an ile de “açıklanmış” olması müfessirler tarafından başlıca üç şekilde yorumlanmıştır a Kur’an’ın sûrelere, sûrelerin âyetlere; âyetlerin de emir, nehiy, helâl, haram, sevap, günah, ceza ve benzeri çeşitli alanlarla ilgili hükümleri, öğüt, kıssa, haber, vaad ve uyarıları kapsayan içeriklere ayrılmış olması; Allah’ın varlığı ve birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilip Allah huzurunda toplanılacağına dair delilleri ihtiva etmesi; b Kur’an âyetlerinde insanların dünya ve âhiret hayatlarında muhtaç oldukları şeylerin, helâl ve haramların ana hatlarıyla veya yerine göre ayrıntılı olarak açıklanmış olması; c Kur’an âyetlerinin yirmi üç yılda ihtiyaçlara göre parça parça inmiş olması geniş bilgi için bk. Şevkânî, II, 545; Elmalılı, IV, 2751. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 145-146Hud Suresi 2-3. Ayet Tefsiriİlk âyette kitapta açıklanmış olduğu haber verilen konuların bu âyetlerde yüce Allah’ın emriyle Hz. Peygamber tarafından insanlığa tebliğ edilmiş olduğu bildirilmektedir. Buna göre Hz. Peygamber herhangi bir insan olarak değil, Allah tarafından gönderilmiş uyarıcı ve müjdeleyici bir peygamber olarak insanlığı Allah’tan başkasına kulluk etmemeye çağırmış, Allah’a itaat edenlerin cennete gireceğini müjdelemiş, isyan edenlerin de cezalandırılacağını haber vermiş; insanlığa, tövbe edip Allah’a yönelmelerini, O’na sığınıp lutuf ve bağışlamasını dilemelerini tavsiye etmiştir. “Belirlenmiş bir vakit” diye tercüme ettiğimiz ecel-i müsemmâdan maksat ömrün sonudur ecel-i müsemmâ hakkında bilgi için bk. Enâm6/2.Allah’ın, tövbe edip kendisine yönelen insanları belirlenmiş bir vakte kadar dünya nimetlerinden güzelce yararlandırması iki türlü yorumlanabilira Tövbe edip Allah’a yönelen kimse Allah sevgisi ve O’na ibadetle meşgul olduğu için engin bir mânevî zevke ulaşır; Allah’a dayanıp güvendiği için huzuru, mutluluğu artar; maddî bakımdan sıkıntıları olsa dahi manen müreffeh ve mutlu olur. Allah’tan gelen kahrı da lutfu da hoş karşılar; böylece hayatı güzelleşir. Nitekim yüce Allah Nahl sûresinin 97. âyetinde sâlih amel işleyen erkek olsun, kadın olsun müminlere güzel bir hayat yaşatacağını vaad etmektedir. Bu tür bireylerin oluşturduğu aile de toplum da mutlu olur. Buna karşılık inkâr ve isyan içerisinde olan kimse hayattan güzel bir şekilde yararlanamaz, maddî bakımdan dünya nimetleri içerisinde yüzse dahi mânevî bakımdan huzur ve sükûn bulamaz; böylelerinden oluşan bir toplumda faziletin yerini rezalet alır, erdemli kimseler takdir edilmez, ahlâk ve faziletten yoksun kimseler öne çıkar; inançsızlık onları daima huzursuzluğa ve mutsuzluğa İnsanlar tövbe edip Allah’a yöneldikleri takdirde Allah onları ömürlerinin sonuna kadar bolluk ve bereket içinde, müreffeh bir şekilde yaşatacaktır. Âyetin zâhirinden böyle bir mânanın çıkarılması mümkün olmakla birlikte realitede yüce Allah, inanan ve doğru bir çizgi izleyen herkese her zaman dünyevî mutluluk ve maddî refah nasip etmediğine göre burada maksat bireysel değil, Allah’ın iradesine uygun ve gerçek anlamda Allah’a yönelenlerin oluşturduğu toplumun refahı olmalıdır Reşîd Rızâ, XII, 7-8; Esed, 421.Meâlinde “fazlası” diye tercüme ettiğimiz fadl kavramı Allah için kullanıldığında “lutuf, kerem, inâyet” anlamına gelir; insanlar için kullanıldığında ise “ziyade, çok, erdem, üstünlük, seçkinlik” anlamlarını ifade etmektedir. Âyette, şirkten vazgeçerek tövbe edip Allah’a çokça itaat eden, erdemliliğe ulaşan herkese yaptığı iyi amellerin karşılığının hem dünyada hem de âhirette verileceği müjdelenmektedir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 146-147Hud Suresi 4. Ayet TefsiriDönüşünüz yalnız Allah’a olacaktır; O her şeye kādirdir. Kaynak Hud Suresi 5. Ayet TefsiriMüşriklerin Hz. Peygamber’e sırtlarını dönmeleri mecazi anlamda olup onun Allah’tan getirdiği gerçekleri kabul etmediklerini, bu çağrıya kulak vermediklerini ifade etmekte, aynı zamanda akıl ve kalplerini bâtıl inançlarla örtmüş olduklarına, bu sebeple gerçeklere karşı kapalı ve duyarsız kaldıklarına işaret etmektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Nûh’un davetini kabul etmeyen inkârcıların davranışları hakkında da bu tür ifadeler kullanılmıştır krş. Nûh 71/7.Bazı rivayetlere dayanarak âyeti zâhirî anlamında alıp “Hz. Peygamber yanlarından geçerken müşriklerin onu görmemek ve ondan Allah kelâmını işitmemek için sırtlarını çevirdikleri, elbiselerini başlarına çektikleri” şeklindeki yorum bk. Râzî, XVII, 185; Elmalılı, IV, 2755 bizce zayıftır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 147-148Hud Suresi 6. Ayet TefsiriAllah Teâlâ burada, insanlar dahil yeryüzündeki bütün canlıların rızıklarını yaratmanın kendine ait bir iş olduğunu vurgulayarak önceki âyetin anlamını pekiştirmektedir. Bir sonraki âyette buyurulduğu üzere gökleri ve yeri yaratan O olduğu gibi, yeryüzünde sürünen, hareket eden, ayaklarıyla yürüyen, sularda yüzen, gökyüzünde uçan veya başka şekillerde hareket eden büyük, küçük, görülebilen ve görülemeyen bütün canlıları yaratan krş. en-Nûr 24/45 ve rızıklarını iradeleri vasıtasıyla veya kendi iradesiyle ulaştıran yine O’dur. O, yer küresini bu canlıların rızıklarını karşılayacak biçimde yarattığı gibi, her türe münasip rızıkları da yaratmıştır. Canlıların yapılarını, rızıklarını elde edecek şekilde yaratmış, besinleri temin etmeleri için bazılarına akıl ve irade gücü, bir kısmına da yalnızca içgüdü rızkı tekeffül etmesi “canlıların rızıklarını kazanmak için hiçbir çaba harcamalarına gerek olmayacağı” şeklinde anlaşılmamalıdır. Çünkü Allah insanlara akıl ve irade, hayvanlara da içgüdü vermiştir. Öteki canlılar rızıklarını elde etmek için içgüdülerini kullandıkları gibi insanlar da akıl, irade, ruhsal ve fiziksel yeteneklerini kullanmak “halen bulunduğu yer” diye tercüme ettiğimiz müstekar ve “emanet olarak konulacağı yer” diye tercüme ettiğimiz müstevda kelimelerinden birincisi müfessirler tarafından –insan göz önüne alınarak– “canlının bu dünya üzerinde bulunduğu yer”, ikincisi ise yeryüzündeki istikrarından önce “babanın sulbünde veya ananın rahminde bulunduğu yer” yahut müstekar, “hayatta iken bulunduğu yer” müstevda ise “öldükten sonra konulacağı yer” olarak açıklanmıştır bk. Râzî, XVII, 186; Ateş, IV, 294; bu kavramlarla ilgili bizim yorumumuz için bk. Enâm 6/98.“Apaçık kitap”, tefsirlerde Allah’ın ezelî ilmi veya levh-i mahfûz olarak yorumlanmıştır bk. Râzî, XVII, 186; Elmalılı, IV, 2758. İnsan hayatı görünürde durgun, gerçekte akan büyük bir nehir gibidir. Bir noktadan aynı su iki kere geçmez; her an yer değiştirir; aynı yer durur gibi gözüktüğü için müstekar karargâh, terkedildiği ve başkasıyla değiştirildiği için müstevda konulup göçülen yer niteliğini taşımaktadır. Buna göre yukarıda anlatılanların tamamı Allah’ın ilminde Allah Teâlâ, önceki âyette ilim ve kudretinin sonsuzluğunu gösteren delillere değindikten sonra, burada da o sıfatlarının tecellileri ve eserlerinden olan gökleri ve yeri yaratanın kendisi olduğunu ifade ederek, yine ilminin ve kudretinin sonsuzluğuna işaret etmektedir. Burada “gökler ve yer” ifadesinin onlardaki diğer varlıkları da içerdiğinde şüphe yoktur. Nitekim yüce Allah başka âyetlerde bu ikisinin arasında bulunan varlıkları da kendisinin yarattığını ifade buyurmuştur meselâ bk. Furkan 25/59; Rûm 30/8; Duhân 44/38; Allah’ın gökleri ve yeri altı günde yaratması ve arş hakkında bk. Arâf 7/54; Elmalılı, III, 2171-2185.Burada anlatılan arşın mahiyeti bilinmediği gibi suyun mahiyeti de bilinmediği için “Allah’ın arşının su üzerinde olması” müteşâbih kalmakta, bundan maksadın ne olduğu kesin olarak bilinmemektedir müteşâbih hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/7. Bu sebeple “Bundan ne kastedildiğini Allah Teâlâ daha iyi bilir” demekle yetinmek en uygun Teâlâ insanların hangisinin daha güzel davranacağını denemek için gökleri ve yeri yarattığını; başka bir ifadeyle göklerin ve yerin yaratılış hikmetinin insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini denemek olduğunu ifade buyurmuştur. Çünkü yer ve göklerin nimetlerinden faydalananlar insanlardır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de yeryüzünde ne varsa hepsinin insanlar için yaratılmış olduğu bk. Bakara 2/29, göklerde ve yerde bulunan her varlık ve imkânın Allah’ın bir lutfu olarak insanın emrine verildiği bildirilmektedir bk. Câsiye 45/13; insanın yaratılışındaki hikmet ise yaratana kulluk etmektir bk. Zâriyât, 51/56. Sonuçta göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Allah’a kulluk etmeye imkân vermek, ortam oluşturmak üzere yaratılmış olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim yer ve göklerin insanlığa hizmetinin yanında daima yüce Allah’ı tesbih ettiği de bildirilmiştir bk. İsrâ 17/44. Buna göre insan dışındaki varlıklar da ilâhî iradeye boyun eğerek bir mânada O’na kulluk etmektedirler.“Düzmece” diye tercüme ettiğimiz sihr kelimesi sözlükte, “bir şeyi aslî durumundan çıkarıp başka bir duruma sokmak, mahiyetini değiştirmek” anlamlarına gelmektedir bk. Âsım Efendi, Kamus Tercemesi, “sihr” md.; dolayısıyla sahte ve gerçek dışı olan bir şeyi gerçekmiş gibi göstermek mânasında düzmece kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanıldığı görülmek-tedir. Bağlam dikkate alındığında burada sihr kelimesinden bu mânanın kastedildiği anlaşılır. Zira âhirete inanmayanlara dünyada yaptıklarından hesaba çekileceklerini haber vermek üzere, “Öldükten sonra mutlaka diriltileceksiniz” denildiğinde, “Bu apaçık bir sihirdir” diye verdikleri cevaptan maksatları bilinen büyü anlamındaki sihir değil, onlara göre varlıklıların dünya hayatının tadını çıkarmalarını engellemek, fakir ve yoksulları da avutmak maksadıyla ortaya atılmış düzmece sözlerdir.“Bu, apaçık bir düzmecedir” cümlesindeki işaret zamirini müfessirler farklı anlamlarda yorumlamışlardır a “Öldükten sonra dirileceklerine dair” olan bu söz, insanları dünya nimetlerinden mahrum etmek, onları kendinize boyun eğdirip itaat ettirmek için uydurduğunuz bir hiledir. b Bundan maksat Kur’an’dır yani öldükten sonra dirilme olayının gerçekleşeceğini söyleyen Kur’an sihir gibi bâtıl, gerçek olmayan bir düzmecedir. Dolayısıyla ona hiçbir konuda inanılamaz ve sihr kelimesinin sehir veya sâhir şeklindeki farklı kıraatine göre cümle şöyle de tercüme edilebilir “Bu Muhammed düpedüz bir sihirbazdır” Zemahşerî, II, 260; Râzî, XVII, 188 vd.; sihir hakkında bilgi için bk. Bakara 2/102.8. Bu âyet müşriklerin yukarıdaki iddialarına cevap olmak üzere indirilmiştir. Meâlinde “süre” diye tercüme ettiğimiz “ümmet” kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de değişik anlamlarda kullanılmaktadır. Meselâ burada “süre, vade” anlamlarına gelmektedir; diğer yerlerde ise ortak özellikler taşıyan canlılar topluluğu Enâm 6/38, iyi hasletleri kendinde toplayan kişi Nahl 16/120, izlenen yol, inanç, yaşayış tarzı Zuhruf 43/22 ve daha başka anlamlarda kullanılmıştır ümmet kavramı hakkında bilgi için bk. Bakara 2/128, 134, 141, 143; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “emm” md..Bir önceki âyette belirtildiği üzere Hz. Peygamber, öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceğini ve dünyada Allah’a şirk koşmanın âhirette cezayı gerektireceğini haber verdiğinde, müşrikler bu söze “düzmece” deyip alay ederek cezanın çabucak gelmesini istiyorlardı; ilâhî hikmet gereği ceza hemen gelmeyip belli bir süre ertelenince de bunu âcizlik sanarak cezanın niçin hemen gelmediğini soruyorlardı. Yüce Allah bu soruya cevap vererek alay ettikleri cezanın mutlaka gelip onları çepeçevre kuşatacağını ve geldiği zaman onu hiçbir gücün geri çeviremeyeceğini haber vermektedir. Bu cezanın dünyada mı yoksa âhirette mi gerçekleşeceği hususunda müfessirler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bir kısmı cezanın 3. âyette işaret edilen büyük güne yani kıyamet gününe ertelendiğini söylerken bir kısmı da âyetteki “sayılı, belirli” anlamına gelen madûde kelimesinden hareketle, kısa ve belirli bir süre sonraya yani müslümanlara cihad emrinin geldiği güne ertelendiğini ve hicretten yaklaşık bir buçuk yıl sonra Bedir Savaşı’nda bu azabın onları çepeçevre kuşattığını söylemişlerdir bk. Şevkânî, II, 548. Nitekim Bedir Savaşı’nda müşrikler büyük bir yenilgiye uğramışlar, çoğunluğu ileri gelenlerinden olmak üzere 70 kişi öldürülmüş, bir o kadarı da esir edilmiştir. Bize göre âyette kastedilen azap Bedir Savaşı ile sınırlı olmayıp daha sonrakileri hatta âhiretteki azabı da kapsamaktadır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 148-151Hud Suresi 7. Ayet TefsiriArşı, su üzerinde iken hanginizin daha güzel davranacağını denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Eğer sen, “Öldükten sonra mutlaka diriltileceksiniz” desen kâfirler derhal, “Bu büyü gibi bir düzmecedir” derler. Kaynak Hud Suresi 8. Ayet TefsiriAndolsun, eğer biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar ertelesek mutlaka, “Onu engelleyen nedir?” derler. Bilesiniz ki onlara azap geldiği gün artık ondan kurtulmaları mümkün değildir. Alay etmekte oldukları şey kendilerini çepeçevre kuşatacaktır. Kaynak Hud Suresi 9-11. Ayet Tefsiri“Ümitsiz” diye tercüme ettiğimiz yeûs kelimesi, “ümitsizlik, çöküntü, devamlı üzüntü, gayretsizlik” gibi anlamlara gelen ye’s kökünden türemiş olup “herhangi bir güçlük, sıkıntı veya engel karşısında aşırı derecede ümitsizliğe kapılan kimse” anlamına gelir. Kur’ânî bir terim olarak yeûs, geçmişteki mutlu, müreffeh durumunu Allah’ın bir lutfu olarak değil de kendisinin bir kazancı ve şansı olarak gören, musibetler karşısında ise ümidini yitiren kimseyi ifade iki âyette genel olarak insan türünün doğal yapısının bencilliğine ve sıkıntılar karşısındaki dayanıksızlığına; 11. âyette ise sabır erdemi kazanmış ve güzel işler yapmayı ilke haline getirmiş insanların bu doğal kusurlarını düzeltmeyi başardıklarına dikkat çekilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de, hayatta karşılaşılan bütün zorluklara rağmen insanın, işlediği günahlar ne kadar çok ve ne kadar büyük olursa olsun, ümitsizlik ve karamsarlığa düşmemesi telkin edilmektedir. Çünkü Allah’ın gücü her şeyin üstünde, acıması ve yardımı da sonsuzdur. Buna göre ümitsizlik ve karamsarlık, ancak Allah’a iman ve güveni olmayan insanlar için söz konusudur bk. Âl-i İmrân 3/160; Yûsuf 12/87; Ankebût 29/23; Mümtehine 60/13. “Nankör” diye tercüme ettiğimiz kefûr kelimesi küfr kökünden türemiş olup verdiği nimetlerden dolayı Allah’a minnettarlık duymayan, O’na inanmayan, O’na karşı kulluk ve şükran borcunu yerine getirmeyen, hamd ve senâda bulunmayan, çok nankör ve çok inkârcı kimseyi ifade eden Kur’ânî bir terimdir. Allah Teâlâ burada olduğu gibi başka âyetlerde de çeşitli nimetlere mazhar oldukları halde şükretmeyip nankörlük eden kullarını kınamış meselâ bk. Arâf 7/10; Nahl 16/78; Gafir 40/61; şükredenler için nimetini arttıracağını, nankörlük edenler için de şiddetli azap hazırlamış olduğunu haber vermiştir bk. İbrâhim 14/7. Kula yakışan, Allah’ın azabından korktuğu için değil, verdiği nimetten dolayı O’na şükretmek ve kulluk görevini yerine âyette insanın bir başka özelliğine dikkat çekilmekte, başına gelen sıkıntıların yok olması, sonra da nimetlere mazhar olması karşısında göstereceği şımarıklık ve hafifliklere değinilmektedir. Meselâ insan hasta iken sağlığa, fakir iken zenginliğe, zelil iken azizliğe kavuştuğunda kendisini bu sıkıntılardan kurtarıp nimetlere kavuşturan yüce Allah’a şükretmesi gerekirken, artık sıkıntıların bittiğini, bir daha sıkıntılarla karşılaşmayacağını sanarak olarak insan kendisini yaratan kudret tarafından bazan varlık ve huzurla bazan yokluk ve sıkıntıyla imtihan edilmektedir. İnsanın her iki halde de Cenâb-ı Allah’ın hikmet ve iradesinin tecelli ettiğini, darlığın, bolluğun, hatta hayatın ve ölümün birer imtihan vesilesi olduğunu düşünüp darlığa sabretmesi, bolluğa şükretmesi gerekir. Şükür nimetin artmasına, nankörlük ise azalmasına sebep olur. Nitekim 11. âyette sıkıntılı hallerde ümitsizliğe kapılmayıp sabreden, bollukta ise şımarmayıp şükreden, yani nimetin hakkını verip amel işleyenlerin bağışlanacakları ve kendilerine büyük bir mükâfat verileceği bildirilmiştir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 152-153Hud Suresi 12. Ayet TefsiriMüşrikler, “Muhammed madem peygamberdir, gaipten haber veriyor, o halde geçimini sağlamak için ne diye bu kadar uğraşıyor? Gökten kendisine bir hazine indirilmeli, o da bu sıkıntıdan kurtulmalı veya beraberinde kendisinin peygamber olduğunu tasdik edecek bir melek gelmelidir!” şeklinde alaylı ifadelerle Hz. Peygamber’i sıkıştırmaya çalışıyorlardı. Bu durumdan Hz. Peygamber’in son derece huzursuz olduğu âyetin muhtevasından anlaşılmaktadır. Daha önce de Mekke dağlarının altın olmasını istemişler, Peygamber’in yiyip içmesini ve rızkını kazanmak için çarşıda pazarda dolaşmasını yadırgamışlar; kendisiyle birlikte bir meleğin gelmesini veya ona bir hazinenin indirilmesini yahut ürününden yiyip içeceği bir bahçesinin bulunmasını talep etmişlerdi Furkan 25/7-8. Müşriklerin böyle alaylı teklifleri karşısında incinen Hz. Peygamber’in, ortamın yumuşayacağı beklentisiyle onlara ters gelen âyetlerin tebliğini bir süre geciktirmesi ihtimaline karşı yüce Allah, Kur’an’dan herhangi bir âyetin tebliğ edilmemesinin doğru olmayacağını, Peygamber’in asıl görevinin Allah’ın gönderdiği vahyi eksiksiz olarak insanlara ulaştırmak olduğunu, bundan ötesinin Allah’a ait bulunduğunu resulüne bildirmiş; ayrıca Allah’ın her şeye vekil olduğunu hatırlatarak ona cesaret, ümit ve teselli vermiştir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 154Hud Suresi 13-14. Ayet Tefsiriİnkârcılar Hz. Muhammed’in peygamber olduğuna inanmıyor, Kur’an’ın bir vahiy ürünü değil, kendisinin uydurduğu düzmece bir kitap olduğunu, ancak insanlar tarafından kabul edilmesi için Allah’tan gelen bir vahiy olarak ileri sürdüğünü iddia ediyorlardı. 13. âyet onların bu iddialarına cevap vermekte ve bir insanın böyle üstün meziyetlerle donatılmış bir kitabı getirmesinin mümkün olduğuna inanıyorlarsa, Allah’tan başka yardıma çağırabilecekleri yüksek düzeyli edip, şair ve benzeri kimseleri de çağırarak Kur’an’ın tamamının değil sadece on sûresinin benzerini getirmelerini istemek suretiyle onlara meydan okumaktadır. Bu miktar Yûnus sûresinin 10 38. âyeti ile Bakara sûresinin 23. âyetinde bir sûreye kadar indirilmiş olmasına rağmen Arapça’yı en güzel bir şekilde kullanan müşrikler buna cesaret edemedikleri gibi bir âyetin benzerini dahi yapamamışlardır. 14. Âyette ise Hz. Peygamber’in, inkârcılara hitaben, “Eğer size cevap veremezlerse, biliniz ki Kur’an ancak Allah’ın ilminin eseri olarak indirilmiştir ve O’ndan başka tanrı yoktur” demesi emredilerek, Allah’tan başka hiçbir kimsenin böyle bir kitabı ortaya koyamayacağına işaret edilmekte ve Kur’an’ın Allah’ın ilmiyle indirildiği, ondan başka tanrı olmayıp böyle bir kitabın indirilmesinde hiçbir kimsenin katkısı bulunmadığı vurgulanmaktadır. Âyetin sonundaki “Artık teslimiyet gösterecek misiniz?” cümlesi de bütün bu olup bitenlerden sonra inkârcıların Kur’an’ın Allah kelâmı olduğuna inanmaları ve müslüman olmalarının gerektiğine dikkat çekmekte ve onları gerçeği kabule teşvik etmektedir. İnkârcılarsa Kur’an’ın bu meydan okumasına ilim ve fikirleriyle cevap vermekten âciz kaldıklarını görünce kılıçlarıyla karşılık vermeye kalkışmışlar, bu sebeple müslümanlarla aralarında birçok savaş meydana gelmiştir Kur’an’ın meydan okuması konusunda bilgi için bk. Bakara 2/23.Bazı müfessirler 14. âyetin müslümanlara hitap ettiğini belirterek âyeti şöyle yorumlamışlardır Eğer inkârcılar Kur’an sûrelerinin benzeri on sûreyi getiremezlerse, biliniz ki Kur’an Allah’ın ilminin eseri olarak indirilmiştir, beşer gücü böyle bir kitabı getirmekten âcizdir ve Allah’tan başka tanrı yoktur. Bu sebeple siz teslimiyet gösterip müslümanlığınızda sebat etmelisiniz. Çünkü siz her ne kadar inkârcıların aczi ortaya çıkmadan önce de müslüman idiyseniz de onların Kur’an’ın on sûresinin benzerini getirmekten âciz kalmaları sizin basiretinizi ve imanda sebatınızı daha da kuvvetlendirmiş olmalıdır bk. Şevkânî, II, 552-553. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 155-156Hud Suresi 15-16. Ayet TefsiriAllah Teâlâ –mümin olsun, kâfir olsun– insanların çalışmalarını karşılıksız bırakmaz. İnsanlar Allah’ın kendilerine lutfettiği yeteneklerini hangi alanda çalıştırıp geliştirirlerse Allah da o alanda çalışmalarının karşılığını verir. Nitekim Âl-i İmrân sûresinin 145. âyetinde, “Kim dünya nimetini isterse ondan kendisine veririz; kim âhiret nimetini isterse ona da ondan veririz; ve şükredenleri ödüllendireceğiz” buyurularak insanların emek ve dileklerinin zayi olmayacağı, yaptıklarının karşılığını dünyada ve âhirette alacakları bildirilmektedir. Ancak bu âyetlerden anlaşıldığına göre âhirete inanmayıp sadece dünya hayatını, onun zevklerini, sağlık, güven, bol rızık, nüfuz ve benzeri nimetlerini, ziynetini ve debdebesini isteyip de yeteneklerini yalnız bu yönde kullanan kimselere, Allah emeklerinin karşılığını dünyada eksiksiz olarak verecektir; fakat bunun âhirete faydası olmadığı için orada elde edecekleri sadece cehennem ateşidir, zira bunlar âhirete inanmamış ve oraya hazırlık yapmamışlardır; sadece dünya hayatı için yaptıkları çalışmalar, yatırım ve üretimlerse âhirette hiçbir değer ifade etmez. Âhireti hiçbir şekilde hesaba katmadan ne pahasına olursa olsun yalnızca dünya nimetlerini elde etmek için çalıştıklarından dolayı nasipleri sadece ateş olacaktır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 156-157Hud Suresi 17. Ayet Tefsiri“Açık delil” diye tercüme ettiğimiz beyyine kelimesi, “gerçeği kanıtlayan kesin delil” anlamına gelir. Müfessirlerin bir kısmına göre buradaki beyyineden maksat, İslâm’ın hak din olduğuna dair kişinin, kendi varlığından, göklerin ve yerin yapısından ve kâinatın nizamından çıkardığı aklî delildir. Şahitten maksat vahyin ilâhî oluşunu ispat eden Kur’ân-ı Kerîm, Mûsâ’nın kitabından maksat ise Tevrat’tır. Âyetle ilgili farklı yorumları nakleden Râzî bu görüşü tercih eder XVII, 201.Bazı müfessirlere göre ise açık delilden maksat Kur’ân-ı Kerîm, şahitten maksat da Cebrâil’dir. Buna göre âyet şöyle yorumlanır İslâm’ın hak din olduğunu tebliğ eden Muhammed aleyhisselâmın elinde delil olarak Allah’ın indirdiği Kur’an bulunmakta, Cebrâil de şahit olarak bu Kur’an’ı Hz. Peygamber’e okumakta ve tasdik etmektedir. Mûsâ’nın kitabı Tevrat ise Hz. Muhammed’in peygamber olarak geleceğini müjdelemiş, vasıflarını anlatmıştır. Taberî bu âyetin yorumu ile ilgili farklı görüşleri verdikten sonra en uygun yorumun bu olduğunu belirtmektedir XII, 14-17.“Çeşitli gruplar” şeklinde çevrilen ahzâb kelimesi, İslâm’a ve Kur’an’a veya genel olarak peygamberlere inanmayan grupları ifade ediyor. Nitekim başka bir âyette bu şekilde örgütlenerek Hz. Peygamber’e karşı savaşan topluluklardan “ahzâb” diye söz edildiği gibi bk. Ahzâb 33/22, bunlardan bahseden 33. sûreye de “Ahzâb” adı verilmiştir. Bu gruplar yahudi ve hristiyanlar gibi kitabî bir dine mensup olanlardan meydana gelebileceği gibi putperest veya dinsizlerden de âyette, Kur’an’ın Hz. Peygamber tarafından uydurulmuş bir kitap olduğunu iddia eden ve sadece dünya hayatını tercih edip onun için çalışan inkârcılarla sağlam delillere dayanarak peygamberlere ve dine inananların eşit olmadığı ifade edilmektedir. Çünkü birinci grup Allah’ın varlığına, yaratıcılığına ve evrenin yöneticisi olduğuna, O’nun peygamberine, âhirette Allah huzurunda hesap vereceğine, sonunda ceza veya mükâfat göreceğine inanmış, dolayısıyla dünya ve âhiret saadetini kazanmış kimseler olduğu halde, diğer grup bu değerleri inkâr ederek sadece dünya nimet ve zevklerini elde etmeye gayret etmiş, yeteneklerini bu yönde kullanmış, âhirete inanmadığı için bu alanda hiçbir gayret göstermemiş, dolayısıyla ebedî azaba müstahak olmuş kimselerdir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 157-158Hud Suresi 18-19. Ayet TefsiriBuradaki soru 13. âyette ifade edildiği üzere, “Muhammed Kur’an’ı kendi uydurup Allah’a nisbet ediyor” diyenlere bir reddiye mahiyetinde olup, Allah’a karşı böyle bir isnatta bulunmanın en büyük haksızlık olduğuna, Hz. Peygamber’in böyle bir haksızlık yapmasının mümkün olmadığına işaret eder. İşte bu zalimler âhirette Allah’ın huzuruna çıkarılacaklar ve dünyada işledikleri zulmün hesabını vereceklerdir. O zaman şahitler yani melekler, peygamberler, âlimler, sâlih müminler krş. en-Nahl 16/84; en-Nisâ 4/41, Şevkânî, II, 556-557; Reşîd Rızâ, XII, bunların Allah’a karşı yalan uydurup iftira ettiklerine dair şahitlik edecekler ve bunların Allah’ın lânetine uğramalarını isteyeceklerdir. Çünkü bunlar yukarıda anlatılan suçları yanında, insanları Allah yolundan alıkoymaya, bu dosdoğru yolu eğri büğrü göstermeye çalışan ve âhireti inkâr eden kimselerdir. Bu iki âyet-i kerîme, Kur’an’ın Allah kelâmı olduğunu reddetmeye kalkışan, insanların Kur’an’ı ve onun ilkelerini benimsemelerine engel olan; malî, bedenî, ilmî, siyasî, sosyal ve psikolojik gücünü Kur’an’a karşı kullanıp inkâr edilmesini sağlamak için onunla ilgili şüpheler uyandırmaya, onu zaafa uğratmaya ve zararlı göstermeye çalışan kimselerin zalim olduklarını, bu sebeple Allah’ın lânetini hak ettiklerini, yani O’nun rahmetinden mahrum kaldıklarını ifade eder. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 159-160Hud Suresi 20-22. Ayet TefsiriAllah’a ve âhiret gününe inanmadıkları için insanları Allah yolundan alıkoymaya çalışanlar bilmelidirler ki Allah yeryüzünde onları cezalandırmaktan âciz değildir; O’nun hikmeti suçluları dünyada iken cezalandırmayı gerektiriyorsa bunu yapar; bu hususta kimse Allah’ı âciz bırakamaz; onların velileri, destekçileri, hâsılı hiçbir güç ve kudret bunu engelleyemez. Ancak O’nun hikmeti suçluların tövbe edip Allah’a yönelmeleri için cezalarının ertelenmesini gerektiriyorsa erteler, bunu da kimse engelleyemez. Ama onlar inkârcılıkta ısrar eder, dünyada Kur’an’a kulak vermez ve İslâm’ın gerçek bir din olduğuna dair aklî ve naklî delilleri görmezlikten gelirlerse imtihan gereği dünyada serbest bırakılabilirler. Yüce Allah dünyada iyilik yaparak âhirete gelenlere iyiliklerinin karşılığı olarak lutfundan kat kat sevap vereceğini, kötülük yaparak gelenlere ise kötülüklerine denk ceza vereceğini bildirmektedir bk. Enâm 6/160. 21 ve 22. âyetler böylelerinin –gerçeği inkâr etmeleri ve Allah’ı bırakıp putlara tapmaları sebebiyle– kendilerine yazık ettiklerini ve âhirette görecekleri ceza bakımından en çok ziyana uğrayanların bunlar olduklarını, kendilerini Allah’a yaklaştıracağına inandıkları putlarının da kaybolup gideceğini ve hiçbir işe yaramayacağını haber vermektedir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 160Hud Suresi 23-24. Ayet TefsiriKâfirlerin durumu görme ve işitme duyularından mahrum kimselerin, müminlerin durumu da gören ve işiten kimselerin durumuna benzetilmektedir. Bunlar gerçekleri görme, işitme, anlama, kabullenme ve faydalanma hususunda eşit olamayacakları gibi gerek Kur’an’dan gerekse evrendeki kevnî âyetlerden faydalanma, ibret alma ve doğru yolu bulma hususunda da eşit değillerdir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 160-161Hud Suresi 25-26. Ayet TefsiriSûrenin başından buraya kadar olan bölümde itikadla ilgili esaslar, Allah’ın birliği, peygamberler, Kur’an’ın mûcize oluşu ve âhirete iman edenlerle inanmayanların âhiretteki durumları anlatıldı; inanmayanların en büyük zarara uğrayacakları, buna karşılık inananların cennete girecekleri ve burada sonsuz nimetlere kavuşacakları açıklandı; sonunda güzel bir benzetmeyle bu iki gruba dikkat çekilerek insanlar düşünmeye davet edildi. Bundan sonraki bölümlerde ise bazı peygamberlerin hayatları, tevhid inancını yaymak için verdikleri mücadele, kavimlerinin bunlara karşı tutumları, bu arada meydana gelen olaylar ve neticeleri örnek ve ibret olsun diye aleyhisselâm Âdem’in oğlu Şît’in Şîs neslinden Lamek’in oğlu olup adı Kur’an’da kırk üç yerde geçen, adı bir sûreye 71. sûre isim olan büyük bir peygamberdir. Ayrıca yüce Allah tarafından kendilerinden sağlam söz alınan beş büyük peygamberden biri ve bunların ilkidir bk. Ahzâb 33/7; Ahkaf 46/35. 950 yıl yaşamış ve kavmini Allah’ın dinine davet etmiştir el-Ankebût 29/14. Uzun yıllar kavmini dine davet etmesine rağmen putperest olan kavmi onun davetini kabul etmedi ve kendisini sapkınlıkla itham etti Arâf 7/60; hatta tebliğ faaliyetine son vermediği takdirde onu taşlayarak öldüreceklerine dair tehditte bulundu Şuarâ 26/116. Sonunda Hz. Nûh, “Artık yenik düştüm; yardımını esirgeme!” diye Allah’a yalvarmaya başladı Kamer 54/10 ve “Rabbim!” dedi, “Kavmim beni yalancılıkla suçluyor. Artık benimle onların arasındaki durumu sen hükmünle açıklığa kavuştur, beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!” diye dua etti. Bunun üzerine yüce Allah inananları Nûh ile birlikte gemiye bindirerek kurtardı, diğerleri de tûfanda boğuldu Şuarâ 26/117-120. Rivayete göre Hz. Nûh tûfandan sonra 350 yıl yaşamış ve Mekke’de vefat etmiştir Nûh hakkında bilgi için ayrıca bk. Nûh 71/ 1-28; Ömer Faruk Harman, “Nûh”, İFAV Ans., III, 499.Hz. Âdem’den sonra Nûh peygambere kadar geçen süre, kesin olarak bilinmemekle birlikte oldukça uzun bir zaman dilimi oluşturmaktadır. Bu süre içerisinde Âdem’in soyu çoğalarak yeryüzüne dağılmış, ancak onun getirdiği tevhid inancından da sapmalar olmuştu; bu sapmaları önlemek amacıyla Allah Teâlâ İdrîs aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi bk. Meryem 19/56; Enbiyâ 21/85. Bununla birlikte sapmalar devam etti, putperestlik çoğaldı ve Hz. Nûh zamanında yaygın bir duruma geldi. Kur’ân-ı Kerîm bu dönemde halkın saygı gösterip taptığı Ved, Suvâ, Yeğûs, Yeûk ve Nesr gibi putların adını vermektedir bk. Nûh 71/23. Putperestliğe paralel olarak toplumun ahlâkı da bozulmuştu; haksızlık, ahlâksızlık, azgınlık ve zulüm yaygınlaşmıştı krş. Arâf 7/64; Enbiyâ 21/77; Zâriyât 51/46; Necm 53/52. Bu sapmaları önlemek ve toplumun bozulan yönlerini onarmak amacıyla yüce Allah Hz. Nûh’u peygamber olarak görevlendirdi. Nûh, kavmine gelerek kendisinin onlar için bir nasihatçı ve açık bir uyarıcı olduğunu, Allah’tan başka ilâh bulunmadığını, dolayısıyla O’ndan başkasına kulluk etmenin doğru olmadığını tebliğ etti; kendisini dinlemedikleri takdirde büyük bir cezaya çarptırılacaklarından endişe ettiğini bildirerek onları Nûh’un korktuğu “elem verici günün azabı”ndan maksat Nûh tûfanı olabileceği gibi kıyamet gününün azabı da olabilir; her ikisi birden kastedilmiş de olabilir. Hz. Nûh, kavmini putlardan uzaklaştırmak ve bir olan Allah’a yönelmelerini sağlamak için büyük bir gayret gösterdi; davetini yüzyıllarca sürdürdü ve Allah’a yönelmedikleri takdirde başlarına büyük bir felâketin geleceğini haber verdi. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 163-164Hud Suresi 27. Ayet Tefsiri“İleri gelenler” diye tercüme ettiğimiz mele’ kelimesi, “kavmin zenginleri ve soylularından oluşan eşraf ve lider kesimi, ileri gelenleri” mânasında Kur’an’da sıkça kullanılmaktadır. İşte bunlardan inkârcı olanlar üstünlüğü maddî güçte yani zenginlik, kabilenin genişliği ve adamlarının çokluğunda gördükleri için Nûh’a inanan sıradan insanları küçümsediler. Halbuki peygamberlere ilk inananların çoğu, ilâhî mesajın, kendilerine bu dünyada daha âdil ve eşitlikçi bir toplumsal düzen, âhirette de ebedî mutluluk vaad ettiği, toplumun alt tabakalarına mensup köle, yoksul ve ezilenlerden oluşuyordu. Peygamberlerin üstlendiği görev de, ıslahatçı karakteri sebebiyledir ki, toplumun mevcut düzenini elinde tutan varlıklı ve imtiyazlı kişiler ve gruplar nezdinde daima hoşnutsuzluğa yol açmıştır.“Sığ görüşlü” diye tercüme ettiğimiz bâdiye’r-re’y tamlamasına müfessirler –kıraat farklarını da dikkate alarak– “görünüşte” veya “açıkça belli olan” şeklinde farklı anlamlar vermişlerdir. Buna göre meâl şöyle olura “Sana sadece ayak takımımızın görünüşte uyduğunu görmekteyiz”,b “Sana sadece ayak takımı oldukları açıkça belli olan kimselerin uyduğunu görmekteyiz” Râzî, XVII, 212. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 165Hud Suresi 28. Ayet TefsiriBu âyet Hz. Muhammed hakkında inmiş olan 17. âyetin benzeri olup inkârcıların bir önceki âyette belirtilen şüphe ve tereddütlerine Hz. Nûh tarafından verilmiş bir cevaptır. Bütün peygamberler gibi Hz. Nûh da insanları çağırdığı tevhid inancı ve hak dinin ilkeleri konusunda kendisinin aklî delillere, yüce Allah tarafından kendisine peygamberlik görevi verildiği için de naklî delillere sahip olduğuna, fakat kavminin cehaleti, mal ve makama düşkünlüğü sebebiyle peygamberle kendileri arasındaki farkı göremediklerine işaret etmiştir. Durum böyle iken, “Siz anlamak ve inanmak istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayabilir miyiz?” meâlindeki bir soru ile dinde zorlama olmadığına ve peygamberlerin görevinin sadece tebliğ etmek olduğuna dikkat çekmektedir. Nitekim hiçbir peygamber dinde zorlamaya başvurmamıştır. Bu da onların hak peygamber olduklarını gösteren delillerden biridir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 165Hud Suresi 29-30. Ayet TefsiriKavminin mal ve servete düşkün olan ileri gelenleri Hz. Nûh’un da peygamberliği istismar ederek para, makam ve mevki sahibi olmak istediğini, bu yolla kavmi içerisinde üstünlük sağlamaya çalıştığını düşünüyorlardı bk. Mü’minûn 23/24. Hz. Nûh âyetteki açıklamasıyla böyle bir niyetinin bulunmadığını ilân etti. İlâhî mesajı karşılıksız olarak tebliğ etmek peygamberlerin tevhid mücadelesinde büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple Nûh’tan sonra gelen her peygambere yaptığı görev karşılığında kavminden herhangi bir ücret istemediğini onlara bildirmesi emredilmiştir meselâ bk. Şuarâ 26/105-180. Aynı şekilde Hz. Muhammed’den de kavmine, “Sizden yakınlığa sevgi duymanızdan başka bir karşılık istemiyorum” demesi istenmiştir bu sözün değişik yorumları için bk. Şûrâ 42/23.Tarih boyunca inkârcı toplumların ileri gelenleri peygambere inanan fakirleri küçümsemişlerdir. Nitekim Hz. Peygamber zamanındaki ileri gelen müşrikler de ona inanan fakirlere karşı aynı davranışı sergilemişlerdi bk. Enâm 6/52. 27. âyetten itibaren konunun akışından ve Hz. Nûh’un kavmine verdiği cevaptan anlaşılacağı üzere aristokrat müşrikler fakir müminlerle aynı mecliste bulunmayı içlerine sindiremiyorlardı. Bu sebeple Hz. Nûh’un çağrısını kendisiyle baş başa tartışmak maksadıyla fakir müminleri yanından kovmasını istediler. Böyle bir teklif Allah’ın emrine aykırı olduğu gibi aklıselime de aykırıydı; bu zulmü ne din kabul ederdi ne de akıl! İnsanlık şerefiyle bağdaşmayan bu teklifi kabul ettiği takdirde Allah’ın azabını hak edeceğini bilen Hz. Nûh, ”Onları kovarsam beni Allah’a karşı kim koruyabilir, düşünmüyor musunuz?” diyerek bunun büyük bir haksızlık olacağına işaret Nûh kavmiyle gerçekleştirdiği bu diyalogda üç defa “ey kavmim!” diyerek onların akrabalık duygularına hitap edip kendisinin onlardan biri olduğuna, dolayısıyla onlar için iyilik istediğine, şefkat ve merhametle muamele ettiğine, onlardan da kendisine karşı sevgi ve iyi niyet beklediğine işaret ediyordu. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 165Hud Suresi 31. Ayet TefsiriCahil müşriklerin anlayışına göre bir kimsenin peygamber olabilmesi için zengin olması, gaybı bilmesi, özellikle melek olması gerekir ki beşerin bilemediğini bilsin, yapamadığını da yapsın! Nitekim zamanındaki müşrikler de onda aynı özellikleri aramışlar, bir dağı altın kütlesi haline getirmesini, kayıp şeyleri bulmasını, şifasız hastaları iyileştirmesini ve gökten melek indirip kendileriyle konuşturmasını istemişlerdi bk. Enâm 6/50. Bu sûrenin 12. âyetinde de yine Hz. Peygamber’den benzer isteklerde bulundukları ifade buyurulmuştu. İşte binlerce yıl önce Hz. Nûh’un verdiği cevap bir peygamberin aynı zamanda ne kadar dürüst, samimi ve mütevazi olduğunu ifade etmesi bakımından da oldukça da belirtildiği üzere müşrikler Hz. Nûh’a inanan fakirleri küçümsüyor, onlara Allah tarafından değer verilmesinin mümkün olmadığını iddia ediyor, ayrıca bu kişilerin peygambere iman etmiş olmalarını peygamber ve dini için bir kusur olarak görüyorlardı. Nitekim Câhiliye dönemi müşrikleri de Hz. Peygamber’e inanan fakirler hakkında, “İslâm iyi bir şey olsaydı ona öncelikle fakirler değil kendilerinin inanacağı”nı söylemişlerdi bk. Ahkaf 46/11.Allah’ın müminlere faydalı şey vermesi, “onlarda bir hayır olması, işe yarar kimseler olmaları” mânasına da gelir. Buna göre Hz. Nûh müminlerin işe yarar kimseler olmadıklarını söylemesinin mümkün olmadığını, böyle bir söz söylediği takdirde haksızlık etmiş olacağını ifade ederek müşriklerin iddialarını reddetmiştir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 166-167Hud Suresi 32-34. Ayet Tefsiri“Azgınlık içinde bırakmak” diye tercüme ettiğimiz 34. âyetteki iğvâ kelimesi, “helâk etmek, doğru yoldan saptırmak, baştan çıkarmak, ayartmak, azdırmak ve saptırmak” anlamlarını da içermektedir. Terim olarak iğvâ, “şeytanın veya nefsin insanı kötü yola yönlendirmesi” anlamına gelir. Allah’ın iğvâsından maksat –genel olarak hidayet ve dalâlet konusunda olduğu gibi– imtihan gereği ve ilâhî sünnetin kanun bir uygulaması olarak sapmaya yönelenlere izin ve imkân vermesidir. Azgınlıktaki ısrarları sebebiyle Allah bir kavmin maddî, mânevî ve ahlâkî bakımdan bozulmasını, kokuşup çökmesini murat etmişse peygamberin nasihati o topluma fayda vermez. Onlar zenginliklerine, mevki ve makamlarına aldandıkları için gerçeği göremezler, onu görenleri de küçümserler, onlarla birlikte olmaya tenezzül etmezler, peygamberin söz ve davranışları onlara ağır gelir. Nitekim Yûnus sûre- Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 167-168Hud Suresi 35. Ayet TefsiriMüfessirlerin çoğunluğu bu âyetin Nûh kıssasının bir parçası olduğunu söylemişlerse de bk. Râzî, XVII, 220; Reşîd Rızâ, XII, 71 üslûp ve muhtevası dikkate alındığında âyetin muhatabının Hz. Muhammed olduğu ve Kur’an’da anlatılan Nûh kıssasına, dolaylı olarak da Kur’an’a temas ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim birçok müfessir bu görüşü benimsemiştir bk. Taberî, XII, 32; İbn Kesîr, IV, 252; Reşîd Rızâ, XII, 71. Buna göre Hz. Peygamber Nûh kıssasını insanlara okurken müşrikler, “Bu kıssayı sen uydurdun” diyerek sözünü kesmişler, yüce Allah da peygamberine âyetteki ifadelerle bu iddiayı reddetmesini emretmiştir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 168Hud Suresi 36-37. Ayet TefsiriHz. Nûh’un uzun süre sabır, metanet, şefkat ve merhametle kavmini dine davet etmesine rağmen çok az bir grubun dışında kimse iman etmedi. Kavmi onunla alay etmekle yetinmedi, cinnet getirmiş olduğunu ilân etti, bu da sonuç vermeyince isyan edip onu taşa tutarak öldürmekle tehdit etti bk. Mü’minûn 23/25; Şuarâ 26/116. Çaresiz kalan Hz. Nûh, inkârcıların yok edilmesini Allah’tan niyaz etti krş. Mü’minûn 23/26; Şuarâ 26/117-118; Nûh 71/26-27; Kamer 54/10. Yüce Allah, onun duasını kabul edip inkârcıların tamamını yok edeceğini peygamberine bildirdi bk. Enbiyâ 21/76; Sâffât 37/75.Allah Teâlâ, daha önce iman edenler müstesna artık bundan sonra kimsenin ona iman etmeyeceğini, kavminin geçmişte işlediği günahlara, kendisini yalancılıkla suçlamalarına, inkârcılıkta ısrarlarına ve gördüğü eziyetlere üzülmemesini emredip artık azgınların başına gelecek felâketin yaklaşmakta olduğunu haber verdi; “Haktan sapanlar için bana başvuruda bulunma! Onlar boğulacaklar!” buyurarak felâketin tûfan boyutlarının ne derece büyük olduğuna işaret etti. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 171Hud Suresi 38-39. Ayet TefsiriHz. Nûh Allah tarafından kendisine öğretildiği biçimde gemiyi yapmaya başladı. Kavminin ileri gelenleri yanına uğradıklarında daha önce peygamber olduğunu söyleyen Nûh’un gemi yaptığını görünce, “peygamberlikten vazgeçip marangozluğa başladı” diyerek onunla alay ediyorlardı. Hz. Nûh ise yakında alay etme sırasının kendilerine geleceğini söylüyor, yaklaşan felâketi haber veriyordu. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 171Hud Suresi 40. Ayet Tefsiri“Sular coşup yükseldi” şeklinde tercüme ettiğimiz “fâre’t-tennûr”, fışkırarak yeryüzünü kaplayan azgın suları ve selleri ifade eder İbn Kesîr, IV, 254. Aynı ifade “Allah’ın gazabı şiddetlenince” veya azabın sabaha doğru geldiğini ifade etmek için “şafak atınca, sabah olunca” şeklinde de tercüme Nûh geminin yapımını tamamlayınca beklenen azabın gelmekte olduğuna dair belirtiler gözükmeye başladı. Yer ve göklerin kapıları açıldı. Yerden sular fışkırıyor, gökten sular boşalıyordu. Bu durum Kamer sûresinde şöyle tasvir edilir “Derken, göğün kapılarını bardaktan boşanırcasına inen bir yağmura açtık. Yerden de sular fışkırttık; derken sular önceden belirlenmiş bir iş için birleşti” Kamer 54/11-12. Allah Nûh’a erkekli dişili olmak üzere hayvanlardan birer çiftini gemiye bindirmesini, inkârları sebebiyle boğulmayı hak edenler dışında kalan aile efradını ve diğer iman edenleri de gemiye almasını buyurdu. Ailesinden maksat yakınları yani eşleri, çocukları ve bunların eşleridir. Eşlerinin sayısı ve isimleri hakkında bilgimiz olmamakla birlikte kaynaklar onun Hâm, Sâm, Yâfes ve Yâm adlarında dört oğlu olduğunu kaydetmektedir Taberî, XII, 42-45. Peygamberler tarihiyle ilgili eserlerde boğulan oğlunun adı Yâm, eşinin adı da Vâile olarak geçmektedir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 172Hud Suresi 41. Ayet TefsiriNûh, “Haydi gemiye binin! Yüzerken de dururken de Allah’ın adını anın. Şüphesiz ki rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir” dedi. Kaynak Hud Suresi 42-43. Ayet TefsiriNihayet sular Allah’ın takdir ettiği seviyeye geldiğinde Kamer54/12 gemi dağlar gibi dalgalar arasında yüzmeye başladı. Bu arada Hz. Nûh, kendisini yalanlayanlardan olup yalnız olarak bir kenara çekilmiş bulunan dördüncü oğlu Yâm’a İbn Kesîr, IV, 256 babalık şefkat ve merhametiyle son olarak bir daha seslenip gemiye çağırdı. Oğlu babasının şefkat yüklü bu çağrısına kulak vermedi; çünkü olayın diğer tabii âfetler gibi bir afet olduğunu düşünüyor ve yüksek yerlere çıkarak kurtulabileceğini sanıyordu. Bu sebeple babasının çağrısına, “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” diye cevap verdi. Oysa olay tabii bir âfet değil, azgın bir kavmi cezalandırmak üzere Allah tarafından özel olarak gerçekleştirilmiş olağan üstü bir tûfandı ve Allah’ın emriyle yapılmış olan geminin dışında kalanlar bu tûfandan kurtulamayacaklardı. Ancak oğlunun kalbi katılaşmıştı, artık peygamber babanın öğütleri onu etkilemiyordu. Derken baba ile oğul arasına dağlar gibi dalgalar giriverdi, o da diğer inkârcılarla birlikte boğulanlardan bütün dünyayı mı yoksa sadece Nûh kavminin yaşadığı bölgeyi mi kapsadığı konusunda farklı görüşler vardır. “Ve yalnız onun Nûh’un soyunu kalıcı kıldık” Sâffât 37/77 meâlindeki âyet, suların o gün yeryüzünde mevcut olan insanların yaşadığı bütün bölgeleri kapladığı kanaatini Elmalılı, IV, 2784 destekler gibi görünmektedir. Bununla birlikte bu tûfanın alanı hakkında Kur’an ve Sünnet’te sarih ve kesin bir delil bulunmadığı için bu ihtimallerin her biri mümkündür bilgi için bk. es-Sâffât 75/82. Kesin olan bir şey varsa o da Nûh kavminin peygambere isyan etmesi sebebiyle tûfanda boğularak helâk olması, müminlerin ise Nûh peygamberle birlikte kurtulmuş olmalarıdır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 172-173Hud Suresi 44. Ayet TefsiriHz. Nûh’un gemisi dalgalar arasında ne kadar zaman kaldı? Bu sorunun cevabı da kesin olarak bilinmemektedir. Hz. Nûh zamanından beri semavî dinlerde makbul bir gün olarak değerlendirilen âşûrâ gününün önemine işaret eden Taberî’nin naklettiği bir rivayete göre Hz. Nûh receb ayının ilk gününde gemiye binmiş, altı ay sonra Muharrem ayının10’unda âşûrâ günü gemi Cûdî denilen dağda karaya oturmuştur XII, 47; âşûrâ hakkında bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Aşûra”, DİA, IV, 24. Ancak bu konuda da en güvenilir yol Kur’an’ın verdiği bilgilerle yetinmektir. Nûh’un gemisi Allah’ın dilediği kadar su üzerinde kaldıktan sonra yüce Allah göklere suyunu tutmasını, yerlere de suyu çekmesini emretti. Böylece sular çekildi, hüküm yerini bulmuş oldu, gemi Cûdî dağında karaya oturdu, Hz. Nûh’un duasında istediği gibi yeryüzünde yürüyen bir tek kâfir kalmamak üzere tamamı yok olup gitti. Âyetteki “zalimler” ifadesinden kavmin helâk oluş sebebinin zulüm yani Allah’a ortak koşup putlara tapmak ve peygambere isyan etmek olduğu Nûh’un gemisinin oturduğu bildirilen Cûdî dağı Güneydoğu Anadolu bölgesinde Türkiye-Irak sınırına 15 km. uzaklıkta, Dicle ırmağının kıyısında bulunan Cizre’nin 32 km. kuzeydoğusunda, Şırnak il merkezine 17 km. mesafededir. Gerek Cûdî dağının yapısı gerekse konuyla ilgili tarihî bilgi ve rivayetler, âyette geminin “üzerine oturduğu” bildirilen Cûdî dağının bu dağ olduğu şeklindeki kanaati destekler mahiyettedir bilgi için bk. Hikmet Tanyu, “Cûdî Dağı”, DİA, VIII, 79. Kitâb-ı Mukaddes’e göre gemi Ararat Ağrı dağına oturmuştur Tekvîn, 8/4. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 173Hud Suresi 45-47. Ayet TefsiriNûh’un oğlu iman etmediği için onun kendi ailesinden sayılmadığı, iman olmayınca tek başına kan bağının birçok hak ve ödev için yeterli olmadığı bildirilmektedir. Çünkü inkârcıları kurtarmak Hz. Nûh’un gönderiliş hikmetine aykırıydı. Nûh insanları bir olan Allah’a iman etmeye ve O’ndan başkasına kulluk etmemeye çağırmak, onları inkârcılık ve putperestlikten kurtarmak için gönderilmiştir. Oysa onlar peygambere isyan ve işkence etmişler, hatta davetine son vermediği takdirde onu öldüreceklerini söylemişlerdir. Artık böyle zalimlerin kurtuluşu söz konusu değildir. Bu sebeple yüce Allah, hakkında bilgi sahibi olmadığı bir şeyi kendisinden istememesi hususunda Nûh’u uyarmakta ve onun gibi büyük bir peygamberin bu tür isteklerden sakınmasını ve cahillerden olmamasını tavsiye etmektedir. Bu uyarı Hz. Nûh’un bir iman zaafına düştüğü anlamına gelmez. Nitekim kendisinin bu uyarıya verdiği karşılık onun Allah’a teslimiyetinin ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir. Şüphesiz o da diğer peygamberler gibi bir beşer olarak çocuk sevgisi ve benzeri insanî duygulara sahipti. Oğlunun tûfandan kurtulması için Allah’a yalvarması da bu duygudan kaynaklanıyordu. Cenâb-ı Allah bir peygamberin inkârcı biri hakkında böyle bir istekte bulunmasının doğru olmadığını bildirdi ve böyle hatalara düşmemesini tavsiye etti. Nitekim Hz. Peygamber’e de buna benzer bir uyarı yapılmıştır bk. Tevbe 9/113. İbn Âşûr, Hz. Nûh’un bu isteğinin gemi karaya oturduktan sonra ve oğlunun dünyada kurtulmasından ümidini kesmiş olduğu bir anda gerçekleştiğini dikkate alarak Nûh’un bu talebinin oğlunun âhirette bağışlanmasına yönelik olduğu kanaatine varmıştır XII, 83-85. Kaynak Hud Suresi 48. Ayet TefsiriHz. Nûh’un gemisi Cûdî dağında karaya oturduğu zaman yeryüzü inkârcılardan temizlenmiş; sular da çekilmeye başladığı için artık gemidekilerin yeryüzüne inme zamanı gelmişti. Nûh ve yanındakiler Allah’ın emrine uyarak bereketli topraklara inip orayı yurt edindiler. Âyetin ifadesinden anlaşıldığına göre Hz. Nuh’a, kendi soylarından, Allah’ın lutuf ve ihsanlarına mazhar olacak dindar milletler geleceği gibi, dünya nimetlerinden “bir süre” faydalandırılıp arkasından inançsızlık ve kötülüklerinin cezasını görecek olan inkârcı toplulukların geleceği de bildirilmişti. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 174Hud Suresi 49. Ayet TefsiriKavminden gördüğü kötülük ve haksızlıklar sebebiyle üzülen Hz. Peygamber’i ve arkadaşlarını teselli etmek, insanların ibret almasını sağlamak maksadıyla anlatılan bu kıssa –Hz. Peygamber ve çevresi bakımından– gayb haberlerinden olup vahiy yoluyla Hz. Peygamber’e indirilmiştir gayb haberleri için bk. Bakara 2/3. Âyette Nûh sabredip başarıya ulaştığı gibi Hz. Peygamber’in de sabretmesi emredilmiştir. Çünkü mücadeleye sabırla devam edenler sonunda mutlaka başarıya ulaşacaklardır. Ebedî hayat bakımından mutlu son daima kötülüklerden sakınanlarındır Nûh kıssası hakkında ayrıca bk. Arâf 7/59-64; Yûnus10/71-74; Nûh 71/1-28. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 175Hud Suresi 50-51. Ayet TefsiriRivayetlere göre Âd, Hz. Nûh’un dördüncü kuşaktan torunu olup babası Avs’tır. Avs’ın babası İrem, onun babası Sâm, onun babası ise Nûh’dur. Âd’ın ismine nisbetle söz konusu kavme de “Âd kavmi” denilmektedir. Hz. Nûh’tan sonra tarih sahnesine çıkmış olan bu kavim Yemen’de Uman ile Hadramut arasındaki bölgede yaşamış eski ve önemli bir Arap toplumudur. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Hûd’un Ahkaf bölgesinde yaşayan bir kavme peygamber olarak gönderildiği anlatılmaktadır bk. Ahkaf 46/21; Fecr 89/6-8. Ahkaf ise Uman ile Hadramut arasında kalan geniş kum çöllerinin adıdır. Kur’an’ın verdiği bilgilere göre bunlar İrem adında benzeri görülmemiş bir şehir kurmuş, müreffeh bir şekilde yaşıyorlardı. Muhteşem sarayları, bağları, bahçeleri vardı krş. Şuarâ 26/128-134; Fecr 89/6-8. Ancak doğru yoldan sapmış, putperest olmuşlardı, kendilerine gönderilmiş olan peygamberi dinlemedikleri için helâk olup tarih sahnesinden silindiler. Müfessirler Âd kavmini Âd-ı Ûlâ birinci Âd ve Âd-ı Uhrâ ikinci Âd olmak üzere iki kısma ayırırlar. Hz. Hûd’un peygamber olarak gönderildiği kavmin Âd-ı Ûlâ olduğunda ittifak vardır. Nitekim Necm sûresinin 50. âyetinde helâk edilen kavmin Âd-ı Ûlâ olduğu bildirilmiştir. Bu kavim İslâm’ın ortaya çıkışından asırlarca önce tarih sahnesinden çekilmiş olmakla birlikte hikâyesi Arap geleneğinde canlı olarak devam ettiğinden Kur’an’da da göndermelerde bulunulmuştur Âd hakkında bilgi için bk. Emin Işık, “Ahkaf sûresi”, DİA, I, 549; ayrıca bk. Arâf 7/65Hûd aleyhisselâm bir rivayete göre Âd’ın soyundan, başka bir rivayete göre de Âd’ın dedesi Sâm’ın diğer bir oğlunun soyundan olup Arap kavminden gelen peygamberlerin ilkidir. Âyette “onların kardeşi” denilmesi onun aynı topluma veya akraba kabileye mensup olduğunu ifade eder. 150 yıl yaşadığı bildirilmektedir. Kabrinin Hadramut’ta veya Kâbe’nin civarında bulunduğu yolunda rivayetler vardır bilgi için bk. İbn Âşûr, VIII/2, 200; Ömer Faruk Harman, “Hûd”, DİA, XVIII, 279.Bu sûrenin ikinci kıssası olan Âd kıssası Kur’an’da birçok yerde farklı şekillerde ele alınmıştır. Kıssa her geçtiği yerde farklı bir üslûpla anlatılmış ve çeşitli açılardan değerlendirilmiştir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 177-178Hud Suresi 52. Ayet TefsiriHz. Hûd Allah’ın birliği inancını tebliğ ettikten sonra, işledikleri günah ve putperestlikleri sebebiyle kavmini Allah’tan bağış dilemeye ve tövbe edip O’na yönelmeye davet etti. Böyle yaptıkları takdirde Allah’ın, üzerlerine bolca yağmur yağdıracağını ve kuvvetlerine kuvvet katacağını haber verdi. Âd kavmi çölde yaşamakla birlikte tarım ve bağcılıkla da uğraşıyordu. Bu sebeple yağmura şiddetle ihtiyaçları vardı. Hz. Hûd Allah’ın izniyle onlara böyle bir vaadde bulundu. Allah tarafından kuvvetlerine kuvvet katılacaktı; maddî olarak bolluk ve berekete mânevî olarak izzet, şeref ve itibar eklenecekti. Fakat Hûd’un kavmi gururlu ve kibirliydi; onun anlattıklarını ne istedi ne de ona inandı, hatta peygamberi akılsızlık, sapkınlık ve yalancılıkla itham ettiler. Hûd, uyarılarına rağmen kavminin inkâr ve isyanda ısrar ettiklerini görünce sonlarının kötü olacağından endişe etti ve “Sakın günahkârlar olup da Allah’tan yüz çevirmeyin” diyerek kavmini devamlı uyardı. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 178Hud Suresi 53-56. Ayet TefsiriHz. Hûd, kavmine gönderilmiş bir peygamber olduğunu aklî deliller ve getirdiği mûcizelerle anlattı. Kur’ân-ı Kerîm bu mûcizelerin ne olduğunu bildirmemiş olmakla birlikte Hûd’un getirdiği mûcizeleri kavminin inkâr ettiğini haber vermektedir bk. âyet 59. Kavmi onun getirdiği mûcizelere ve kullandığı aklî delillere değer vermedi ve çağrısını reddetti. Ayrıca Hûd’u küçümsediklerinden dolayı onun sözüne bakarak ilâhlarından vazgeçmeyeceklerini ve ona iman etmeyeceklerini bildirdiler. “Tanrılarımızdan biri senin aklını almış!” diyerek Hûd’un, tanrılarına dil uzatmasından dolayı onlardan biri tarafından çarpıldığını, bu sebeple delirmiş olabileceğini ileri sürdüler. Putperestlerin bu saygısız ve inatçı davranışları karşısında Hûd kendisinin hak peygamber olduğuna dair yüce Allah’ı şahit tuttuğu gibi topluluğun şirkinden uzak olduğu konusunda da doğrudan onları şahit gösterdi. Tanrılarının aklını almış olması iddiasına karşılık da hepsine meydan okuyarak bu iddiayı çürüttü. Çünkü Hûd Allah’a tevekkül edip O’na teslim olmuştu. O’nun adaletine güveniyor, neylerse güzel eyleyeceğine âyet evrende ne kadar canlı varsa hepsinin Allah’ın emrinde ve kontrolünde bulunduğunu, O’nun kudret ve iradesinin bütün varlıklar üzerinde mutlak ve kesin olarak müessir olduğunu ifade eder. Hûd bu sözüyle Allah’ın izni olmadan kendisine kimsenin tuzak kurup herhangi bir kötülük yapamayacağına inancının tam olduğunu vurgulamak istemiştir. Allah’ın yolunun dosdoğru yol olmasından maksat, O’nun hüküm ve tasarruflarının tamamen doğru, adalete uygun olması, zulüm, hata ve yanlışlıktan uzak bulunmasıdır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 179Hud Suresi 53-56. Ayet TefsiriHz. Hûd, kavmine gönderilmiş bir peygamber olduğunu aklî deliller ve getirdiği mûcizelerle anlattı. Kur’ân-ı Kerîm bu mûcizelerin ne olduğunu bildirmemiş olmakla birlikte Hûd’un getirdiği mûcizeleri kavminin inkâr ettiğini haber vermektedir bk. âyet 59. Kavmi onun getirdiği mûcizelere ve kullandığı aklî delillere değer vermedi ve çağrısını reddetti. Ayrıca Hûd’u küçümsediklerinden dolayı onun sözüne bakarak ilâhlarından vazgeçmeyeceklerini ve ona iman etmeyeceklerini bildirdiler. “Tanrılarımızdan biri senin aklını almış!” diyerek Hûd’un, tanrılarına dil uzatmasından dolayı onlardan biri tarafından çarpıldığını, bu sebeple delirmiş olabileceğini ileri sürdüler. Putperestlerin bu saygısız ve inatçı davranışları karşısında Hûd kendisinin hak peygamber olduğuna dair yüce Allah’ı şahit tuttuğu gibi topluluğun şirkinden uzak olduğu konusunda da doğrudan onları şahit gösterdi. Tanrılarının aklını almış olması iddiasına karşılık da hepsine meydan okuyarak bu iddiayı çürüttü. Çünkü Hûd Allah’a tevekkül edip O’na teslim olmuştu. O’nun adaletine güveniyor, neylerse güzel eyleyeceğine âyet evrende ne kadar canlı varsa hepsinin Allah’ın emrinde ve kontrolünde bulunduğunu, O’nun kudret ve iradesinin bütün varlıklar üzerinde mutlak ve kesin olarak müessir olduğunu ifade eder. Hûd bu sözüyle Allah’ın izni olmadan kendisine kimsenin tuzak kurup herhangi bir kötülük yapamayacağına inancının tam olduğunu vurgulamak istemiştir. Allah’ın yolunun dosdoğru yol olmasından maksat, O’nun hüküm ve tasarruflarının tamamen doğru, adalete uygun olması, zulüm, hata ve yanlışlıktan uzak bulunmasıdır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 179Hud Suresi 57. Ayet TefsiriEğer sırt çevirirseniz bilin ki size ulaştırmakla görevli olduğum şeyi size bildirdim. Rabbim yerinize başka bir kavmi getirebilir. Siz O’na hiçbir engel çıkaramazsınız. Şüphesiz rabbim her şeyi gözetendir.” Kaynak Hud Suresi 58. Ayet Tefsiri“Emrimiz gelince” ifadesi artık Allah’ın beklenen azabının geldiğini haber vermektedir. Âd kavmi inkârcılıkta ısrar edince artık Allah’ın cezasını hak etmiş ve azabın belirtileri kendini göstermeye başlamıştı. Yüce Allah önce yağmurlarını kestiği için, kuraklık ortalığı kasıp kavurdu. Ünlü İrem bağları yok olup gitti; canlı varlıklar da susuzluktan ölmeye başladı. Âd halkı bir gün vadilerine doğru gelmekte olan büyük bir kara bulut görünce yağmur yağacak diye sevindiler. Oysa bu bulutla Allah onların üzerine kasıp kavurucu bir kasırga, bir fırtına göndermişti; bu fırtına Âd kavminin yurdunda yedi gün sekiz gece uğultulu bir şekilde esti. Sonunda insanları sökülmüş hurma kütükleri gibi yerlere seriverdi bk. Kamer 54/19-20; Hâkka 69/6-7, muhteşem sarayları ve köşkleri de yerle bir oldu; böylece Âd kavmi yok olup gitti. Yüce Allah Hûd’u ve onunla beraber iman edenleri rahmetiyle bu şiddetli azaptan kurtardı. Âyette Hûd ve beraberindeki müminlerin kurtarılmaları iki defa zikredilmiştir. Bunlardan birincisi dünyadaki ceza, ikincisi ise âhiretteki azap olarak yorumlanmıştır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 179-180Hud Suresi 59-60. Ayet TefsiriBu iki âyet Âd kavminin helâk oluş sebep ve sonuçlarını veciz bir şekilde özetlemektedir Onlar Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler ve peygamberlerine isyan edip inatçı her zorbanın izinden gittiler. Bu sebeple hem bu dünyada hem de kıyamet gününde lâneti hak ettiler. Âd kavminin inkâr ettiği peygamber Hûd bir kişi olduğu halde âyette çoğul olarak “peygamberler” rusül şeklinde gelmiştir. Müfessirler, bir peygambere isyan edilmesinin bütün peygamberlere isyan olarak kabul edildiğini, bu sebeple peygamberlerin çoğul olarak zikredildiğini söylemişlerdir İbn Âşûr, XII, 105. Nitekim Kur’an’da bunun başka örnekleri de vardır meselâ bk. Şuarâ 26/123. 60. Âyetin son iki cümlesi Hûd kıssasının da son cümleleri olup Âd kavminin suç ve cezasını kısa birer cümle ile net bir şekilde tekrar vurgulamaktadır Onlar rablerini inkâr ettiler; bu sebeple Allah’ın rahmetinden uzaklaştırıldılar. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 180Hud Suresi 61-62. Ayet TefsiriSemûd kavmi, soyu kesilmiş eski bir Arap kabilesi olup rivayetlere göre adını Hz. Nûh’un oğlu Sâm’ın üçüncü kuşaktan torunu olan Semûd b. Câsir’den almıştır. Bir önceki kıssada anlatılan Âd kavmiyle aynı soydan olup Sâm’ın oğlu İrem’de birleşmektedirler. Suriye ile Hicaz arasında bulunan Hicr’de yaşamışlardır bk. İbn Âşûr, VIII/2, 215-216, ayrıca bk. Arâf 7/73-79.Sâlih aleyhisselâm Semûd’un soyundandır, bu kabileye Allah’ın dinini tebliğ etmek üzere gönderilmiş bir peygamberdir, Hûd’dan sonra Arap ırkından gelmiş ikinci peygamber olduğuna inanılmaktadır bk. Reşîd Rızâ, XII, 120. Sâlih’in kıssası Kur’an’da birçok yerde anlatılmış olup her geçtiği yerde kıssanın farklı yönleri ön plana kavminden sonra gelişip güç ve kuvvet kazanmış olan Semûd kavmi başlangıçta tevhid inancına sahipti, Allah’ın birliğine, peygambere ve âhiret gününe inanıyordu. Ancak zamanla bunlar da Âd kavmi gibi putperest oldular. Nitekim Sâlih’in onları Allah’a kulluk etmeye çağırmasından putlara tapmaktan vazgeçip tövbe etmelerini ve Allah’tan af dilemelerini istemesinden de bu durum anlaşılmaktadır. Ancak kavmi onun akıl, zekâ, şahsiyet ve bilgisiyle daha önce içlerinde itibarlı biri olduğunu itiraf etmelerine rağmen, atalarının taptığı putları bırakıp Allah’a tapmalarını isteyince kafalarının karıştığını ve peygamberin çağrısıyla ilgili birçok şüphenin bulunduğunu ifade ettiler. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 182-183Hud Suresi 63. Ayet TefsiriHz. Sâlih, tebliğ ettiği hak din konusunda aklî ve naklî delillere sahip olduğuna, yüce Allah tarafından kendisine peygamberlik görevi verildiğine işaret ederek kavminden bu konuyu iyice düşünüp değerlendirmelerini istedi; kendisine verilen görevi yerine getirmeyip aksini yapmasının affedilmez bir günah olduğunu bildirdi; kavminin davranışlarının kendilerini iyice ziyana uğrattığını gördüğünü haber “Bu teklifinizle siz benim ancak zararımı arttırmış olursunuz” diye tercüme ettiğimiz son cümleyi “Bu davranışınızla siz bana ancak zararda olduğunuzu daha iyi görme imkânı veriyorsunuz” şeklinde çevirmek de mümkündür. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 183Hud Suresi 64-65. Ayet TefsiriFakat kavmi gittikçe sertleşerek Sâlih’i yalancılıkla suçlayıp onun büyülendiğini söyledi ve iddiasını kanıtlaması için mûcize göstermesini istedi bk. Arâf 7/73-74; eş-Şuarâ 26/155-159. Bunun üzerine Sâlih özel bir deveyi gösterdi. Bu deveye herhangi bir kötülük yapmamaları hususunda kavmini uyarmasına rağmen, onlar bu uyarıya aldırış etmeyip 65. âyette ifade buyurulduğu üzere onu hunharca öldürdüler. Artık ceza kaçınılmaz hale gelmişti, peygamber de bunu kendilerine bildirdi. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 183Hud Suresi 66-68. Ayet TefsiriSemûd kavmine verilen üç günlük süre içerisinde muhtemelen Hz. Sâlih kendine inananlarla birlikte yurdu terkedip kurtuluşa erdi; dördüncü günde Allah’ın azabı geldi ve Semûd kavmi şiddetli bir gürültüyle yok olup gitti. Burada “korkunç ses” diye çevirilen sayha kelimesi yerine Arâf sûresinde 7/78 “deprem” anlamına gelen recfe kelimesinin kullanılmış olmasından, yok eden felâketin deprem olduğu anlaşılmaktadır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 183Hud Suresi 69-73. Ayet TefsiriBu kıssa Hûd sûresinde anlatılan kıssaların dördüncüsü olup ana konusu itibariyle Lût aleyhisselâm ve kavmini ele almaktadır. Lût, Tevrat’a göre, Güney Bâbil’deki Ur şehrinin yerlilerinden ve Hz. İbrâhim’in kardeşi Haran’ın oğludur; amcası İbrâhim ile birlikte Irak’tan ayrılıp önce Filistin’e; daha sonra da Ölüdeniz Lût gölü kıyısındaki Sodom ve Gomore’ye yerleşmişti. Bu sebeple “Lût kavmi” tabiri Hz. Lût’un mensup olduğu kavmi ifade etmeyip onun aralarında yaşamaya karar verdiği ve peygamber olarak görevlendirildiği Sodom sakinlerini ifade etmektedir” bk. Tekvîn, 11/27-31; 13/11-13. Hz. Lût’un ikamet ettiği Sodom halkı, inkârcı oldukları gibi ahlâksızlık ve sapık ilişkiler içinde bulunuyorlardı. İşte Lût bu kavmi ıslah etmekle görevlendirilmişti bk. Arâf 7/80; ancak yöre halkı onun nasihatlerini dinlemedi ve sapık ilişkilerine devam ettiler; Allah Teâlâ da onları helâk etmek üzere elçilerini gönderdi. Kur’ân-ı Kerîm elçilerin kimler olduğu hakkında ayrıntılı bilgi vermemekle birlikte müfessirler bunların insan şekline girmiş melekler olduğunu kabul ederler Râzî, XVIII, 23; Reşîd Rızâ, 127. Lût, aynı çağda Filistin’de ikamet eden Hz. İbrâhim’in yeğeni olduğu için olay İbrâhim’i de ilgilendiriyordu. Bu sebeple Allah’ın elçileri, durumdan onu haberdar edip ümmeti hakkında herhangi bir korkuya kapılmamasını sağlamak için öncelikle onu ziyaret ettiler. Hz. İbrâhim, misafirlerin yemeğe el uzatmadıklarını görünce durumlarından şüpheye kapıldı. Melekler, Lût kavmini helâk etmek için geldiklerini haber verdikten sonra İbrâhim’e inananların bu felâketten kurtulacağını söyleyerek onu rahatlattılar. Kitâb-ı Mukaddes’e göre çocuk müjdesi verildiğinde Hz. İbrâhim 100 yaşında, eşi Sâre ise doksan yaşında bulunuyordu Tekvin, 17/17. Hicr sûresinin 54. âyetinde Hz. İbrâhim’in de yaşlılığı sebebiyle olayı yadırgadığı bildirilmektedir. Melekler, müjdeye şaşıran peygamber hanımını, bir müminin Allah’ın işine şaşmaması gerektiğini söyleyerek teskin ettiler. Zira tabiat kanunlarını koyan Allah’tır; bu kanunlar kâinatta cârî olmakla beraber Allah’ın iradesini sınırlayamaz; O, istisnaî tasarruflarla mûcizeler yaratır ve peygamberlerini destekler. Kaynak Hud Suresi 74-76. Ayet TefsiriHz. İbrâhim’in Allah ile tartışması mecazi anlamda olup ya Allah’a yalvarmasını veya Allah’ın gönderdiği elçilerle sebep göstererek azabın kaldırılması için konuştuğunu ifade eder. Lût’un yaşadığı şehirde ailesinden müminler bulunduğu için Hz. İbrâhim suçlularla birlikte onların da helâk olmasından korkuyor, bu sebeple azabın kaldırılması için meleklere hatırlatma yapıyor ve bu arada Allah’a yalvarıyordu. Ancak Lût kavmi helâk olmayı hak etmişti, artık geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azabın gelmekte olduğunu haber verdiler ve İbrâhim’den onların helâkini önleme gayretinden vazgeçmesini istediler. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 187Hud Suresi 77-78. Ayet TefsiriElçiler Hz. İbrâhim’den ayrılıp Sodom’a gelerek Lût’a misafir oldular. Hz. Lût, onların melek olduğunu bilmediği için kavminin onlara sarkıntılık edebileceğini düşünerek kaygılandı. Şehir halkı hemen Lût’un evine doğru akın etmeye başladılar. Peygamber, kavminin babası hükmünde olduğu için onların kızlarını kendi kızları yerinde kabul edip kavminin onlarla evlenmelerini teklif ederek misafirlerini korumaya çalıştı. Bununla birlikte kendi kızlarıyla evlenmelerini teklif ettiği kanaatinde olanlar da vardır. Kitâb-ı Mukaddes’te bildirildiği üzere Tekvîn 19/8 Lût’un kendi kızlarını teklif edip onlardan yararlanmalarına müsaade ettiği görüşünde olanlar da vardır; ancak bu tür çirkinlikleri ortadan kaldırmak için gönderilmiş olan bir peygamberin böyle bir davranışta bulunması mümkün değildir bilgi için ayrıca bk. Hicr 15/51-74. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 187-188Hud Suresi 79-80. Ayet TefsiriHz. Lût’un bu teklifi ve direnmesi karşısında kavmi alay ederek onu şehirden çıkarmak istedi bk. Arâf 7/82. Hz. Lût zayıf bir ümitle de olsa tebliğ görevini sonuna kadar sürdürdü ve onları bu çirkin davranıştan vazgeçirmeye çalıştı, misafirlerine tâcizde bulunup da kendisini rezil etmemelerini rica etti ve bu hususta Allah’tan korkmalarını öğütledi; sözden anlayıp bu taşkınlıkları önleyecek birini aradı. Fakat içlerinde böyle biri yoktu. Hepsi birbirinden edepsiz, şehvetlerinin kölesi olmuş kimselerdi. Bu sebeple peygamberin nasihatlerini reddettiler. Lût, burada yalnız ve garipti, peygamber olarak görevlendirildiği için aralarında bulunuyordu; ailesi dışında dayanacak bir desteği yoktu, onları da sürgün edip çıkarmak istiyorlardı Neml 27/56. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 188Hud Suresi 81-83. Ayet TefsiriElçiler Hz. Lût’un iyice bunaldığını görünce kimliklerini açığa vurarak ona kavmini helâk etmek için geldiklerini bildirdiler. Bu arada bir mûcize olarak yüce Allah elçilere sarkıntılık etmek isteyenlerin gözlerini kör etti Kamer 54/37; artık Lût’u da yanındakileri de göremez oldular. Lût’un aile fertleri dışında ona inanan kimse bulunmadığı için Zâriyât 51/36 melekler Hz. Lût’un, karısı dışındaki aile fertlerini alıp gecenin bir vaktinde şehri terketmesini istediler. Karısı iman etmediğinden o da kâfirlerle birlikte yok olacaktı. Lût ilâhî emir uyarınca geceleyin ailesini alıp şehirden çıktı; tan yerinin ağarması azabın gelmekte olduğunu haber veriyordu. Nitekim güneş doğarken onları korkunç bir gürültü yakalamış, ardından şiddetli bir depremle şehir alt üst olmuş, üzerlerine taş yağmış, yok olup gitmişlerdir Hicr 15/73-74. Lût kavminin başına gelen bu felâketin biçimi ve zamanı farklı âyetlerde bazı nüanslarla verilmiştir. Meselâ olay burada, sabahleyin tan yeri ağarırken ülkenin altının üstüne çevrilerek üzerlerine taş yağdırılması şeklinde anlatılmıştır; Hicr sûresinde ise 73-74 ortalık aydınlanırken onları korkunç bir sesin yakaladığı, ardından da ülkenin altının üstüne çevrilerek üzerlerine taş yağdırıldığı bildirilmiştir. Bu âyetleri dikkate alan bazı müfessirler olayın tan yeri ağarırken başlayıp güneş doğarken sona erdiğini söylemişlerdir bk. Reşîd Rızâ, XII, 136. Böylece Lût kavmi inançsızlık ve ahlâksızlığının cezasını çekerek tarih sahnesinden silinip gitmiştir. 83. âyetin son cümlesi Lût kavminin yaşadığı inançsızlık ve ahlâksızlığı yaşayan kimselerin başına bu tür felâketlerin gelebileceğine işaret etmektedir. Kaynak Hud Suresi 84-86. Ayet TefsiriMedyen, Hicaz bölgesi ile Suriye ticaret yolu üzerinde, Akabe körfezine yakın bir yerleşim merkezi idi ayrıca bk. Arâf 7/85. Şuayb aleyhisselâm ise Medyen ve Eyke halkına gönderilmiş bir peygamberdi bilgi için bk. Arâf 7/85; Kasas 28/22-24; İbn Âşûr, VIII, 239. O da diğer peygamberler gibi inkârcı ve putperest halkına önce Allah’tan başka tanrı olmadığını anlattı ve herkesi O’na kulluk etmeye çağırdı. Ancak Medyen halkı putperestliğinin yanında toplumsal ahlâk, özellikle ticaret ahlâkı bakımından da bozulmuştu. Esasen Medyen halkı bolluk içinde, müreffeh bir hayat yaşıyordu; yani onların böyle ahlâk dışı davranışlara sapmaları yoksulluktan kaynaklanmıyordu. Hz. Şuayb bu konu üzerinde çok durdu; ölçüyü, tartıyı eksik tutmamalarını, adaletle ve düzgün ölçüp tartmalarını, kendi çıkarları uğruna insanların mallarının değerini düşürmemelerini ve yeryüzünde fesat çıkararak ülke düzenini bozmamalarını emretti; böylece hak dinin tevhid ve adalet ilkelerini toplumda yerleştirmeye çalıştı. Özellikle dürüstlük ilkesi üzerinde durdu. Kişinin insan ilişkileri alanında dürüst olmadıkça Allah’a karşı da dürüst olamayacağını anlattı.“Allah’ın bıraktığı meşrû kazanç” diye tercüme ettiğimiz bakıyyetullah tamlamasına “Allah’a itaat etmek, Allah’ın vasiyeti, Allah’ın rahmeti, Allah’ın verdiği rızık, kısmet İbn Kesîr, IV, 273, Allah’ın hayır ve bereketi, Allah’ın acıması” İbn Âşûr, XII, 139 gibi anlamlar da verilmiştir. Bu ifade Allah’ın helâlinden verdiği nimetin kalıcı, çeşitli yolsuzluklarla elde edilen malın ise geçici olduğuna da işaret eder. Zira helâlinden elde edilen kazanç meşrû olduğu için onda erdemli kimselerin bir diyeceği olmaz, malı veren, alana karşı herhangi bir kin ve nefret duygusu beslemez; malı sahibinin elinden almak için fırsat kollamaz; dolayısıyla toplum mal ve can güvenliği içinde yaşar. Ayrıca helâlinden kazanılıp meşrû yerlere harcanan malın âhiretteki sevabı da ebedîdir bk. Meryem 19/76. Oysa yolsuzlukla elde edilen mal toplumda kin ve nefret duygularını kamçılar; anarşiye, kan dökülmesine sebep olur; sonuçta mal da can da telef olur. Bu sebeple Hz. Peygamber, “Kanlarınız ve mallarınız birbirinize haramdır” buyurmuştur Buhârî, “Hac”, 132, “Megåzî”, 77; Müslim, “Hac”, 147, “Kasâme”, 29.Bakıyye kelimesinin “acımak” anlamı da dikkat çekici olup Allah’ın, acıyarak köklerini kesecek azaptan onları kurtarmasının yolsuzluklarla elde edecekleri dünya malından daha hayırlı olduğunu, aynı zamanda Allah’ın emrine uymadıkları takdirde köklerini kesecek bir ceza ile cezalandırılacakları tehdidini ifade eder. Nitekim âyetin, “Ben üzerinize bir bekçi değilim” meâlindeki son cümlesi de bu anlamı destekler mahiyettedir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 192-193Hud Suresi 87. Ayet Tefsiri“İbadet” diye tercüme ettiğimiz salât kelimesi “din, okuma” gibi anlamlarda da yorumlanmıştır Şevkânî, II, 589. Allah’a ibadet, O’nun birliği ilkesine dayanan dinin direği hükmünde olduğu ve putperestlere açıkça muhalefeti temsil ettiği için putperestler daima müminlerin ibadetiyle alay ederek dini yıkmaya, yıkamadıkları takdirde ise zayıflatmaya çalışmışlardır. Hz. Şuayb’ın kavmi de aynı maksatla onun ibadeti ile alay ederek tebliğ ettiği dini etkisiz hale getirmeye gayret etmiştir. Şuayb’ın gerek Allah’a ibadet, gerekse ticarî ahlâk konusunda söyledikleri insan fıtratına uygun ve hürriyeti geliştirici davranışlar olduğu halde, onlar bunun hürriyeti engelleyici bir budalalık olduğunu düşünerek onu küçümseyip alay etmişlerdir. Oysa mal ve can güvenliğinin bulunmadığı yerde hürriyetten söz etmek mümkün değildir; bu nedenle Hz. Şuayb, tebliğ ettiği ilâhî hükümlerle hürriyetin gelişmesi için gerekli olan mal ve can güvenliğini sağlamaya çalışıyordu. Ancak yolsuzluklarla toplumu sömürmeye alışmış olanlar hürriyeti sadece kendileri için istiyor ve istedikleri gibi yolsuzluk yapma hürriyetini savunuyorlar, peygamberin buna müsaade etmeyeceğini düşünemiyorlardı.“Oysa sen uyumlu ve akıllı birisin!” ifadelerinden inkârcıların, aklı başında bir kimsenin –yanlış da olsa– toplum içinde yerleşmiş gelenek ve göreneklere karşı çıkmasının doğru olmadığına inandıkları, bu sebeple Şuayb’ın uyarılarını yadırgadıkları anlaşılmaktadır. Bununla birlikte bu sözü Şuayb ile alay etmek için söylemiş olmaları ihtimali de vardır. Daha önce de Şuayb’ın ibadeti ve davranışlarıyla alay etmiş olmaları onun aklı başında biri olduğuna inanmadıklarını gösterir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 193-194Hud Suresi 88. Ayet TefsiriBuna benzer âyetler 17, 28, 63 daha önce Hz. Muhammed ve diğer peygamberlerle ilgili olarak geçmişti. Görüldüğü üzere diğer peygamberler gibi Hz. Şuayb da insanları çağırdığı tevhid inancı ve ahlâk ilkeleri konusunda kendisinin aklî ve naklî delillere sahip olduğunu açıkladı; kavminin meseleyi bir de bu açıdan değerlendirmesini istedi. Allah tarafından kendisine verilen güzel rızıktan maksat maddî ihtiyaçlarını karşılayacağı helâl mal olabileceği gibi yüce ve mânevî bir makam olan peygamberlik görevi de olabilir; her ikisini birlikte kastetmiş olması da “Başarmam Allah’ın yardımına bağlıdır” ifadesiyle getirmiş olduğu mesajı halkına kabul ettirebilmek için maddî ve mânevî imkânlarını kullanarak bütün gücüyle onu tebliğ etmeye çalıştıktan sonra, başarının Allah’ın iradesinin de aynı yönde tecelli etmesine bağlı olduğunu, kendisinin de O’na dayanıp güvendiğini vurgulamıştır. Görüldüğü gibi Allah’a dayanıp güvenme yani “tevekkül” uyuşukluk ve hareketsizliğin bir mazereti değil, bütün güçlüklere rağmen başarıya ulaştıracağına inanılan Allah’a samimi güven ve bu güvenin verdiği tükenmez ümidin iman halini alışıdır Allah’a tevekkül hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/159.Şuayb bu ifadeleriyle –aynı zamanda– mürşid-i kâmilde bulunması gereken vasıfları da özetlemiş bulunmaktadır; bunlar a Mürşidin her şeyden önce bir delile yani Allah’tan gönderilmiş bir kitaba dayanması, b İnsanlara söylediklerini öncelikle kendi nefsinde yaşaması, c Başkalarına ettiği nasihatlere kendisi aykırı davranmaması, d Sözü ile özü, kalbi ile ameli birbirine uyması, e Islahatçı, yapıcı ve düzeltici olması; iyiliğin hâkim olması için elinden geldiğince çaba göstermesi, f Başarının yalnız Allah’tan geldiğine inanması, sadece O’na güven 89-90. Hz. Şuayb, âyette adları geçen kavimlerin peygamberlerine karşı takındıkları düşmanca tavır sebebiyle başlarına gelen felâketlerin bir benzerinin kendi kavminin başına gelmesinden endişe ettiği için onları uyardı. Ayrıca Medyen şehri ile Lût kavminin yaşadığı Sodom ve Gomore şehirlerinin coğrafî olarak birbirine çok yakın olduğunu da hatırlattı. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 194Hud Suresi 89. Ayet TefsiriEy kavmim! Sakın bana karşı muhalefetiniz sizi, Nûh kavminin veya Hûd kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelenlerin benzeri bir musibetin başınıza gelmesine sebep olacak günahlar işlemeye sürüklemesin! Lût kavmi zaten sizden uzak değildir. Kaynak Hud Suresi 90. Ayet TefsiriRabbinizden bağışlanmayı dileyin, sonra O’na tövbe edin. Muhakkak ki rabbimin merhameti ve sevgisi boldur” dedi. Kaynak Hud Suresi 91. Ayet TefsiriMedyenliler, “Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz, ayrıca aramızda seni zayıf görüyoruz! Eğer kabilen olmasaydı, seni mutlaka taşlayarak öldürürdük. Bizim karşımızda sen güçlü biri değilsin” dediler. Kaynak Hud Suresi 92-93. Ayet TefsiriHz. Şuayb, kabilesinin güç ve kuvvetine değil, hiç kimsenin karşı koyamayacağı bir güce sahip olan Allah’a dayanıp güvendiğine işaret etti; Allah, bilgisi ve gücüyle her şeyi kuşattığı halde topluluğun Allah’tan korkmayıp kabilesinin hatırı için kendisine dokunmamasını kınadı. Oysa asıl korkulması gereken Allah’ın kuşatıcı gücüydü; nitekim O, Medyenliler’den önce bir kısmı tarih ve coğrafya olarak onlara yakın bulunan birçok topluluğu günahları yüzünden cezalandırıp yok etmişti. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 195Hud Suresi 94-95. Ayet TefsiriOnları helâk eden bu gürültü de Semûd kavminde olduğu gibi kuvvetli ihtimalle deprem öncesi veya onunla birlikte gelen gürültüdür bk. Arâf 7/91. Şuarâ sûresinde ise “gölge gününde” muhtemelen güneş tutulduğu bir günde onları azabın yakaladığı haber verilmiştir 26/189. Böylece peygambere isyan edip onu öldürmek isteyen Medyen halkı da Semûd kavmi gibi helâk olup gitmişlerdir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 195Hud Suresi 96-99. Ayet TefsiriSûrenin 25. âyetinden itibaren buraya kadar bazı peygamberlerin kıssaları, getirdikleri mesaj, inkârcılara karşı verdikleri mücadele ve bu mücadelenin sonucu hakkında açıklamalar yapıldı. Bu âyetlerde de Hz. Mûsâ’nın önceki peygamberlerin tebliğ ettikleri dini ihya etmek üzere mûcize ve delillerle Firavun’a ve ileri gelen çevresine gönderildiği ifade edilmektedir Mûsâ ve Firavun hakkında bilgi için bk. Bakara 2/49 vd.; Arâf 7/103-156; mûcizeler hakkında bilgi için krş. Arâf 7/133; İsrâ17/101. Firavun ve çevresindekilerin inkârcılıkta direnmeleri sebebiyle sonlarının önceki kavimlerin sonuna benzediğine işaret edilmektedir. Çünkü Firavun Allah’ın varlığına inanmıyor, her ülke halkının görevinin mutlak surette kendi hükümdarına itaat etmek olduğunu ileri sürüyor, ayrıca kendisinin en büyük tanrı olduğunu iddia ediyordu bk. en-Nâziât79/24. Bu sebeple Hz. Mûsâ’nın tebliğ ettiği ilâhî emirleri kabul etmedi, çevresine de bunları kabul etmemelerini, Hz. Mûsâ ve İsrâiloğulları hakkında sert tedbirler almalarını emretti. Hakkın karşısına dikilen zorba güçler, genel olarak çevrelerini ve emirleri altında olanları peşlerinden sürüklemektedirler. Oysa Kur’an Allah’a isyan konusunda ana-baba dahil hiç kimseye itaat etmeye müsaade etmemektedir; aksine böyle bir durumda hem yöneteni hem de yönetileni eşit derecede sorumlu tutmaktadır. Nitekim 98. âyette Firavun ve onun peşine düşen halkın tuttukları yolun başta Firavun olmak üzere hepsini cehenneme götürecek bir yol olduğu ifade edilmiş, 99. âyette de genel olarak insanların önderlerini ve rehberlerini dikkatli ve bilinçli seçmeleri gerektiğine işaret edilmiştir. Kaynak Hud Suresi 100-101. Ayet TefsiriNûh aleyhisselâm ile başlayıp Hz. Mûsâ ile sona eren bu kıssalar çeşitli yerlerde yaşayan kavim ve bunlara gönderilen peygamberlerin haberleridir. Bu kavimler peygamberlere inanmayıp isyan ettikleri için her biri bir felâketle yok olup gitmişlerdir. Bunlardan bazılarının iz ve kalıntıları zamanımıza kadar ulaşmıştır Mısır’daki piramit ve heykeller gibi, insanlar hâlâ bunları ziyaret edip ibret almaktadırlar. Bazılarının ise kalıntıları bile yok olup gitmiştir Lût kavminin durumu böyledir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 198Hud Suresi 102. Ayet TefsiriRabbin, zulme sapan toplulukları yakaladığında işte böyle yakalar! Şüphesiz onun cezalandırması pek elem vericidir, pek çetindir! Kaynak Hud Suresi 103. Ayet TefsiriO gün, mutlaka gerçekleşecek, herkes yani insanlar, cinler, melekler, hayvanlar ve diğer varlıklar inkâr edilemeyecek bir şekilde onu açıkça göreceklerdir. Ayrıca o gün yer ve göklerde olanlar, insanlar, melekler, hatta insan vücudundaki organlar bile kişinin dünyada yapıp ettiklerine şahitlik edeceklerdir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 198-199Hud Suresi 104. Ayet TefsiriBu âyet inkârcıların, “Eğer azap varsa çabucak gelsin de görelim” şeklindeki alaylı sözlerine cevap mahiyetinde olup kıyametin kopması ve azabın gelmesinin inkârcıların isteğine bağlı olmadığını, Allah’ın takdirine bağlı olarak belirli bir sürenin sonuna ertelenmiş olduğunu ifade eder. Bu sürenin ne zaman sona ereceğini Allah’tan başkası bilemez Arâf 7/187; Müslim, “Îmân”, 1-7. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 199Hud Suresi 105-108. Ayet TefsiriBu âyetler, 103. âyetin “O gün bütün insanların bir araya toplandığı gündür” meâlindeki bölümünü açıklayıcı mahiyette olup mahşerde toplanacak olan insanların dünyadaki iman ve amellerine göre oradaki durumlarının ne olacağını, varıp kalacakları yerleri haber vererek o günün dehşetini tasvir etmektedir. Âyetlerin, putperest kavimlerin kıssalarının ardından gelmiş olması dikkate alındığında 105. âyetin putların Allah katında kendileri için şefaatçi olacağına inanan kimselere hitap ettiği anlaşılırsa da âyette genel olarak şefaatçilere güvenip de günahtan sakınmayan kimselerin uyarıldığını söylemek daha uygun olur. Zira o yüce mahkemede Allah’ın izni olmadan ne peygamber ne evliya ne melek ne de başka bir güç şefaat edip söz söyleyebilir Tâhâ 20/109; Nebe’ 78/38. İnsanlar, dünyadaki iman ve amellerine göre âhirette bedbahtlar ve mutlular olmak üzere iki gruba ayrılacaklardır. 106. âyette dünyada inkârcılıkta ısrar eden bedbahtların âhirette cehennem ateşiyle cezalandırılacakları, 108. âyette ise mutluların yani müminlerin cennet nimetleriyle ödüllendirilecekleri ifade âyette geçen ve “gökler ve yer durdukça” şeklinde çevirilen ifadeyi müfessirler iki şekilde yorumlamışlardır a Bu cümle Arap dilinde mecazi anlamda sonsuzluğu ifade etmek için kullanılır. Buna göre âyet bedbahtların cehennemde ebedî olarak kalacaklarını göstermektedir. b “Âhiretteki gökler ve yer durdukça” demektir. Âhiret sonsuz olduğuna göre bedbahtlar da cehennemde sonsuz olarak kalacaklardır âhiretteki gökler ve yer için bk. İbrâhim 14/48. “Rabbinin dilediği hariç” istisnası ile ilgili olarak da müfessirler farklı yorumlarda bulunmuşlardır. a “Allah dilediği takdirde bu ebedîliği bir süre sonra sona erdirecek” demektir. Bu durum cehennemin de sonlu olacağını hatıra getirmektedir. b Allah dilediği kimseleri orada ebedî kalmaktan kurtaracaktır. Bu da bazı müşrik ve inkârcıların cehennemde ebedî kalmaktan kurtulacağı ihtimalini hatıra getirmektedir krş. Enâm 6/128. Şüphesiz ki Allah istediğini yapma gücüne sahiptir; O’nun için hiçbir engel söz konusu değildir; ancak müşrik ve inkârcıları affetmeyeceğini, bunların ebedî olarak cehennemde kalacağını açıkça bildirmiştir Nisâ 4/14, 116. c Başka bir yoruma göre ise bedbahtlar, günahkâr müminler ve inkârcılar olmak üzere ikiye ayrılır. Bu istisna müşrik ve inkârcıları değil günahkâr müminleri ifade eder. Bunlar belli bir süre cehennemde kaldıktan sonra yüce Allah bunları oradan çıkartıp cennete yerleştirecek, inkârcı bedbahtlar ise ebedî olarak cehennemde kalacaklardır. Bu yorum müminlerin ebedî olarak cennette, inkârcıların ise ebedî olarak cehennemde kalacaklarını açıkça ifade eden âyetlerle bu âyeti uzlaştırmaya yöneliktir bk. Mâide 5/119; Cin 72/23. Bu istisna ile ilgili diğer görüşler için bk. Şevkânî, II, 595-596.Bize göre, “Allah dilemedikçe…” şeklindeki ifade, “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” meâlindeki âyette olduğu gibi İnsân 76/30 –birçok yerde– her şeyin Allah’ın dilemesi sonucu olduğunu açıklamaya yöneliktir. Burada da âyeti şöyle anlamak mümkündür “Cehenneme girecek olanların bir kısmının orada ebedî kalmaları “Allah’ın dilemesine bağlı” olarak olanlara gelince bunlar da sonsuz olarak cennette yaşayacaklardır. “Rabbinin dilediği hariç” istisnası bunlar hakkında da mevcuttur; ancak âyetin son cümlesi cennet nimetlerinin kesintisiz olduğunu ve cennete girenlerin oradan çıkarılmayacağını göstermektedir. Bu takdirde istisnanın anlamı nedir? İbn Âşûr’a göre bu istisna iki anlamda yorumlanabilir 1. Tövbe etmeden âhirete giden müminler bir süre cehennemde kaldıktan sonra Allah merhameti gereği onları bir sebep ve hikmetle affeder ve cennete koyar. 2. Bu istisnadan maksat Allah’ın lutuf ve rahmetinin bir tecellisi olan nimetlerin, “ödenmesi gereken bir borç” şeklinde anlaşılmasını önlemektir XII, 165-166. Bazı müfessirlerse bu istisnayı, “Allah onlara başka bir mükâfat bahşetmeyi istemedikçe” şeklinde yorumlamışlardır Reşîd Rızâ, XII, 160-161. “Allah insanın önünde yeni bir evrim sahnesi, daha yüksek bir evre açmadıkça cennette sonsuz olarak kalacaklardır” şeklinde yorumlayanlar da vardır Esed, 447. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 199-201Hud Suresi 109. Ayet TefsiriHz. Peygamber’in şahsında bütün insanlara hitap eden bu âyet, müşriklerin tanrı olarak kabul ettikleri putların boş şeyler olduğunu, kimseye fayda veya zarar verecek durumda bulunmadığını, insanların akla ve sağ duyuya dayanarak değil– atalarını taklit ettikleri için bunlara taptıklarını bildirmekte, müşrik Araplar’ın durumunun öncekilerden farklı olmadığına, bu sebeple sonlarının da aynı olacağına işaret ederek Hz. Peygamber’i teselli etmekte, müşrikleri ise uyarmaktadır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 201Hud Suresi 110-111. Ayet TefsiriDaha önce Hz. Mûsâ’nın Firavun ve adamlarına mûcizelerle gönderildiği bildirilmişti âyet 96-97. Mûsâ Firavun’a karşı verdiği tevhid mücadelesinden sonra İsrâiloğulları’nı Mısır’dan çıkarıp Sînâ yarımadasındaki Tîh çölüne getirmeyi başardı. Burada Sînâ dağında kendisine Tevrat adındaki ilâhî kitap vahyedildi. İşte âyette Mûsâ’ya verildiği bildirilen kitap budur. Ancak Hz. Mûsâ’nın ümmeti onun Firavun’a karşı verdiği mücadeleyi ve gösterdiği mûcizeleri bilmelerine rağmen bu kutsal kitabı anlama ve uygulama hakkında ihtilâfa düştüler. Kitabın bazı hükümlerini gizleyenler, onu istedikleri yönde yorumlayanlar, kendi fikirlerini kutsal kitabın içine katarak bunun Allah tarafından gönderilmiş olduğunu ileri sürenler oldu İbn Âşûr, XII, 169-170. “Daha önce verilmiş söz”den maksat, Allah’ın, kitap hakkında ihtilâfa düşenleri hemen cezalandırmayıp belirlenen zaman gelinceye kadar bekleyeceğine Taberî, XII, 123 veya kıyamet gününe kadar onlara mühlet vereceğine dair sözüdür Şevkânî, II, 600. Bir başka görüşe göre “Allah’ın, peygamber gönderip hak din ile ilgili deliller göstermedikçe ve bunlar üzerinde düşünme imkânı vermedikçe kişiyi cezalandırmayacağına dair ezelî sözü”dür İbn Kesîr, IV, 282. İşte yüce Allah’ın önceden böyle bir sözü geçmemiş olsaydı suçluları hemen cezalandırır ve işlerini bitirirdi. Fakat O’nun isimlerinden biri de “çok sabırlı” anlamına gelen sabûrdur; acele etmez, ezelde takdir edilmiş olan zamanın gelmesini bekler, zamanı geldiğinde dilerse şiddetle cezalandırır ve suçluların işini bitirir krş. Tâhâ 20/129.110. âyette kitap hakkında derin bir şüphe içinde oldukları bildirilenlerin Kur’an hakkında şüphe eden müşrikler olduğunu söyleyenler varsa da, âyetin bağlamı dikkate alındığında bunların Tevrat hakkında şüphe eden İsrâiloğulları yani Hz. Mûsâ’nın kavmi olduğu anlaşılır krş. Şûrâ 42/14. Âhirette kimin haklı kimin haksız olduğu ortaya çıkacak ve AllahTeâlâ bunların her birinin yaptıklarının karşılığını Âyet metninde geçen istikamet kavramı Kur’an’da “bütüncü, devamlı ve tutarlı dindarlık, dinî hayat” mânasını ifade etmektedir. Âyette İslâm’ın esasını teşkil eden iki ilke yer almaktadır Emrolunduğu gibi dosdoğru yaşamak ve haddi aşmamak, yani Allah’ın belirlediği sınırların dışına çıkmamak. Rivayete göre Resûlullah kendisine uygulanması bundan daha zor gelen bir âyet inmediğine işaret etmek üzere,“Hûd sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı” buyurmuştur. Sûrenin nesinin kendisini ihtiyarlattığı sorulduğunda, “Sana emredildiği gibi dosdoğru ol!” meâlindeki âyetin kendisini ihtiyarlattığını söylemiştir Râzî, XVIII, 71; Hûd sûresinin kardeşleri hakkında bilgi için bk. bu sûrenin girişindeki “Fazileti” başlığı. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 203-205Hud Suresi 112. Ayet TefsiriSenin yanında hak yola dönenlerle birlikte, sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol! Siz de azıp sapmayın. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görmektedir. Kaynak Hud Suresi 113. Ayet TefsiriZulüm, “din ve ahlâk kanunlarıyla belirlenen sınırları aşmak, adalet, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine aykırı davranmak” demektir. Kur’an’da zulüm, biri itikad diğeri ahlâk alanlarıyla ilgili olmak üzere iki ayrı anlamda kullanılmaktadır. Birinci alanda genellikle “şirk, inkâr, günahkârlık, Allah’ın koyduğu kuralları, sınırları çiğneme ve aşma” mânalarını ifade eder. Buna göre şirk büyük bir zulümdür Lokmân 31/13; Allah’ın kanunlarını çiğneyenler zalimlerdir; kâfirler zalimlerin kendileridir Bakara 2/229, 254. Ahlâk alanında ise “haddi aşmak, başkasının hakkını ihlâl etmek, başkasına zarar vermek” anlamını ifade eder. Bu davranışları sergileyene de zalim denir. Yüce Allah, zulmün her türlüsünü haram kılmış, müslüman-kâfir ayırımı yapmaksızın zalimlere eğilim gösterilmemesini, yaptıkları kötülüklerin hoş karşılanmamasını ve onların yanında yer alınmamasını emretmiştir. İslâm’ın genel bir kuralı olarak Allah ve resulünün emrine uygun davranmayan kimsenin yanında yer alınmaz ve böyle bir âmirin dahi emrine itaat edilmez Buhârî, “Ahkâm”, 4, “Megåzî”, 59. Şevkânî zalim devlet yöneticisinin emrinde görev alma meselesini genişçe tartıştıktan sonra özet olarak, zalimle oturup kalkmaya ve onun emrinde görev almaya mecbur kalan kimsenin sözlerini, yaptıklarını ve yapmadıklarını dinin koyduğu kriterlerle ölçmesini, bu kriterlere uygun hareket edemediği takdirde mümkünse hemen zalimden uzaklaşmasını tavsiye etmektedir II, 601-603; âmire [ülü’l-emr] itaat konusunda bilgi için bk. Nisâ 4/59. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 205Hud Suresi 114-115. Ayet TefsiriGündüz, “tan yerinin ağarmaya başladığı andan güneşin batmasına kadar geçen süre” demektir. Gece ise “güneşin battığı andan başlayıp tan yerinin ağarmasına kadar geçen süre”yi ifade eder. Gündüzün iki tarafından maksat, geceyle birleşen iki tarafı, yani başı ve sonu olup tan yerinin ağardığı ve güneşin battığı zamanlardır. Buna göre gündüzün iki tarafında kılınması emredilen namazlardan biri sabah namazıdır; diğeri ise güneş batmadan önceki kısım taraf olarak alındığında öğle ve ikindi, battıktan sonraki taraf olarak alındığında akşam ve yatsı olarak yorumlanmıştır. “Gündüze yakın saatler” diye tercüme ettiğimiz zülef kelimesi ise zülfenin çoğulu olup gecenin gündüze yakın olan ilk saatlerini ifade eder; bu saatlerde kılınması emredilen namaz da yatsı namazıdır. Âyette namazın şekli ve zamanı belirlenmediği için âyet, vakti detaylı olarak tanımlamadan işaret edilen zamanlarda namaz kılmanın önemini vurgulamaktadır Şevkânî, II, 603. Bu âyetin bütün farz namazların vakitlerini belirlediği kanaatinde olanlar da vardır bk. Elmalılı, IV, 2831.Namaz vakitlerini ve şeklini mütevâtir sünnet açıklamıştır. Hz. Peygamber’in uygulamalarına göre farz namazların vakitleri şöyledir Sabah namazının vakti tan yerinin ağarmasıyla başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder; öğle namazının vakti gün ortasından hemen sonra başlar, eşyanın gölgesi kendinin bir veya iki misli oluncaya kadar sürer; ikindi namazının vakti öğle vaktinin sona erdiği andan başlar, güneş batıncaya kadar devam eder; akşam namazının vakti güneş batınca başlar, batı tarafındaki kırmızı veya beyaz şafak kayboluncaya kadar devam eder; yatsı namazının vakti ise şafak kaybolduktan sonra başlar, tan yeri ağarıncaya kadar devam eder; vitir namazının vakti yatsı ile aynı olup yatsı namazını müteakip kılınır. Âyet, kötülüklerin ortadan kalkması veya bağışlanması için ibadetlerle iyiliklerin çokça yapılmasının gereğine işaret etmektedir. Bunların başında da namaz gelir Ankebût 29/45. Âyetin son cümlesi yukarıdaki emir ve yasakların Kur’an’ın hidayetinden yüz çevirenler için değil, ona yönelenler için güzel bir öğüt olduğunu ifade buyurmaktadır. 115. âyet Hz. Peygamber’in şahsında bütün insanlara hitap ederek yukarıda geçen ilâhî emir ve yasakları yerine getiren kimselerin bazı sıkıntılarla karşılaşacağına işaret etmekte ve sabretmeyi öğütlemektedir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 205-206Hud Suresi 116-117. Ayet TefsiriBu âyetlerde sûrenin bir özeti yapılmakta, sûrede helâk olduğu bildirilen kavimlerin helâk oluş sebepleri genel olarak ifade edilmekte ve kötülüklerin yok olması için toplumda fazilet sahibi kimselerin çoğalması ve bunların kötülükleri önlemeye çalışmasının gereğine işaret edilmektedir. 116. âyet Hz. Peygamber’den önceki nesiller içerisinde yeryüzünde kötülükleri önleyecek erdemli ve birikimli kimselerin az olduğunu haber vermektedir. Kötülüğün yaygınlaştığı toplumlarda ahlâkî endişelere yer vermeyen çoğunluk, refahın getirdiği şımarıklıkla zevklerinin peşine düşerek günaha gömülmüşlerdi. Sonuçta sûrenin başından beri görüldüğü üzere Allah’ın gazabını hak eden birçok kavim çeşitli felâketlerle yok olup gitti. Onların bu duruma düşmeleri Allah’ın zulmü değil kendi davranışlarının bir sonucudur. Çünkü Allah kötülüklerden vazgeçip durumlarını düzeltmeye çalışanları helâk etmez. Onlar inançlarını ıslah etmek, durumlarını düzeltmek maksadıyla gönderilen peygamberleri tanımadılar, kendilerine verilen fırsatı değerlendirmediler; haksızlık ve yolsuzluklar son derece arttı, artık ilâhî cezanın şartları oluşmuştu, sonunda cezalarını buldular. Bir toplumda iyiliği tavsiye edip kötülüğü önleyecek, hak ve adaleti tesis edecek kimseler bulunduğu sürece o toplum yok olmaz Bunlar bulunmadığı takdirde o toplumun yok olması mukadderdir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 206-207Hud Suresi 118-119. Ayet Tefsiriİnanç, düşünce, tercih farkı insanın fıtratına, yaratılıştan gelen nitelik ve özelliklerine bağlıdır. Bu fark kültür ve marifet zenginliğini, toplumun çeşitli ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamıştır. Bu arada farklı inanç gruplarının ümmetler oluşmasına da sebep olmuştur. İnsanoğlu bu niteliklerden yoksun yaratılsaydı doğru ile eğri arasında seçim yapma ve hayatına ahlâkî bir anlam, mânevî bir boyut kazandırma imkânı veren serbest irade ve seçme özgürlüğünden de yoksun kalırdı. Oysa onu diğer canlılardan ayıran bu niteliklerdir. Allah insanoğlunu seçme ve tercih etme yetenekleriyle donatılmış olarak yaratmış, cennet ve cehennemin yollarını açık bırakmıştır. İnsan ancak özgür iradesiyle tercihine ve bu yöndeki gayretine göre bunlardan birine girmeye hak kazanacaktır; Allah’ın verdiği akıl nimetini iyi kullanan ve O’nun merhameti gereği lutfedip gösterdiği doğru yolu tercih edenler cennete, Allah’ın gösterdiği doğru yolu tanımayan, nefsine ve şeytana uyup eğri yolu tercih eden ve bu yolda ısrar edenler ise cehenneme gireceklerdir. İşte 119. âyette “Andolsun ki cehennemi hem insanlar hem cinlerle dolduracağım” meâlindeki cümlede kastedilenler bunlardır ümmet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/128, 134, 141, 213. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 207Hud Suresi 120-122. Ayet TefsiriAllah Teâlâ bu kıssaları, geçmiş olayları anlatıp insanları bunlardan haberdar etmek, ahlâkî erdemleri canlı ve etkili bir şekilde telkin etmek, müşriklerin verdikleri sıkıntılar karşısında Hz. Peygamber ve diğer müminleri teselli etmek, onların inanç ve sebatlarını kuvvetlendirmek maksadıyla anlatmaktadır. Kıssaların çoğu kere birden fazla ahlâkî anlam taşıyan farklı yönleri bulunduğundan Kur’an aynı kıssayı değişik sûrelerde tekrarlamakta ve her defasında bunlardan birine dikkat çekmektedir. 121 ve 122. âyetler ilâhî mesaja kulak vermeyen, bu kıssalarda anlatılanlardan öğüt ve ibret almayıp Hz. Peygamber’in aleyhinde kötülükler planlayan kimseler için tehdit yollu bir uyarı mahiyetinde olup Allah ve resulünün emrine uymadıkları takdirde cezalandırılacaklarına işaret etmektedir Râzî, XVIII, 81. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 208Hud Suresi 123. Ayet TefsiriGöklerde ve yerde gerek Hz. Peygamber’in gerekse diğer insanların bilmedikleri gizli gerçekleri gayb sadece Allah bilir. Zira buralarda olup biten her şeyi O yaratmaktadır, yarattığından habersiz olması mümkün değildir. Yaratma, gaybı bilme, her dilediğini yapma, mutlak kemal sahibi olma gibi sıfatlarında eşi, ortağı, benzeri yoktur. Bundan dolayı ibadet edilmeye lâyık olan da yalnız O’dur gayb hakkında bilgi için bk. Bakara 2/3. Kulluk ancak tevekkül ile yani Allah’a güvenip dayanmakla kemale erdiği için âyette ibadet emrinin hemen arkasından tevekkül emri gelmektedir. Kul başarıya ulaşmak için elinden geleni yapmakla yükümlüdür, ancak başarıyı Allah’tan beklemek, sadece O’ndan yardım dileyip O’na sığınmak da kâmil imanın tabii bir sonucudur. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 3 Sayfa 208Hud Suresi HakkındaMekke döneminde Yûnus sûresinden sonra ve İsrâ sûresinden önce nâzil olmuştur. Başından sonuna kadar âyetler arasındaki konu ve üslûp birliği sûrenin tamamının bir defada indiği kanaatini vermektedir. 12, 17 ve 114. âyetlerin Medine’de nâzil olduğu yolundaki rivayetler zayıftır. 123 âyetten oluşan sûrenin fâsıla*sı ب، د، ذ، ر، ز، ص، ط، ظ، ق، ل، م، ن،harfleridir. Adını 50, 53, 58, 60 ve 89. âyetlerde geçen Hûd peygamberin adından alır. Kaynaklarda sûrenin nüzûl sebebiyle ilgili herhangi bir açıklamaya rastlanmamaktadır. Bununla birlikte eski çağların inkârcı ve zalim toplumlarına yöneltilmiş olan uyarı ve tehditlerdeki sert üslûba bakarak müşriklerin müslümanlar üzerindeki baskılarını iyice arttırdıkları Mekke döneminin son yıllarında nâzil olduğu söylenebilir Seyyid Kutub, IV, 1839-1841; Mevdûdî, II, 371-372.Fahreddin er-Râzî’nin kaydettiği bir rivayete göre İbn Abbas, bütün Kur’an’da Hz. Peygamber’i en çok etkileyen, onun saçlarının ağarmasına sebep olan âyetin Hûd sûresinde geçen, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” meâlindeki 112. âyet olduğunu söylemiştir. Aynı sahâbî, Hûd sûresi hakkında rivayet edilen diğer hadisleri de bu âyetle irtibatlandırmıştır Mefâtîĥu’l-ġayb, XVIII, 71. Bu hadislerin en meşhuruna göre Hz. Ebû Bekir, “Yâ Resûlallah, saçların ağardı” deyince Resûl-i Ekrem, “Beni Hûd, Vâkıa, Mürselât, Amme yetesâelûn Nebe’ ve İze’ş-şemsü küvvirat Tekvîr sûreleri kocalttı” demiştir Tirmizî, “Tefsîr”, 56/6.Geniş ölçüde peygamber kıssalarından oluşan sûrenin giriş mahiyetindeki ilk bölümünde, Kur’an’ın mânaları açıkça anlaşılacak şekilde berrak ve hikmetli olan âyetlerinin Allah tarafından insanların yalnız O’na kulluk etmelerini, O’ndan mağfiret dileyip tövbe etmelerini sağlamak üzere indirildiği belirtilir. “Ona gökten bir hazine indirilmeliydi veya onunla beraber bir melek gelmeliydi” tarzındaki itirazlarıyla Hz. Muhammed’in peygamberliği ve Kur’ân-ı Kerîm’in Allah kelâmı olduğu konusunda şüphe uyandırmak isteyenlere karşı Resûlullah teselli edilmekte âyet 12, müşriklerden, beşer sözü olduğunu ileri sürdükleri Kur’an’ın benzeri on sûre getirmeleri istenerek onlara karşı meydan okunmaktadır. Her canlının rızkını veren, yeri göğü yaratan Allah’ın sınırsız ilmine, engin kudret ve azametine dikkat çekerek hayatın bir imtihan olduğunu, insanların sonunda Allah’a döndürüleceklerini bildiren âyetlerin ardından kendilerine tanınan fırsatları değerlendirmeyen inkârcıların artık âhirette azaptan kurtulma imkânlarının da kalmayacağı uyarısında bulunulur. Kendilerini dünya tutkularına kaptıranların istediklerini elde etseler bile bu dünyada yaptıkları işlerin âhirette onlara fayda sağlamayacağı, cehennem ateşinden başka bir sonuçla karşılaşmayacakları bildirilir âyet 15-22. Öte yandan Hz. Peygamber’in davetine uyarak iman edenlerin ve rablerine gönülden bağlananların cennetle ödüllendirileceği müjdesi verilir. Bu arada iki zümreden inkârcılar körlere ve sağırlara, müminler de gören ve duyan kimselere benzetilerek giriş bölümü inkârcıları sağlıklı düşünmeye çağıran âyetle son bundan sonra gelen uzun bölümünde âyet 25-99 Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhim, Lût, Şuayb ve Mûsâ’nın tebliğ faaliyetleri anlatılarak bunlardan özellikle Nûh, Hûd, Sâlih, Lût ve Şuayb’ın davetleri ve kavimlerinin bu davetler karşısındaki inkârcı ve inatçı tutumları ayrıntılı biçimde ortaya konmuştur. Nûh, Hûd, Sâlih ve Şuayb’ın ilk tebliğlerinin tevhidle ilgili olması, bunların kavimlerinde müşrikliğin hâkim inanç olduğunu göstermektedir. Ayrıca Lût’un kavminde eşcinselliğin yaygın olduğu âyet 78-79, Şuayb’ın tebliğde bulunduğu Medyen halkı içinde de ticaret ahlâkının bozulduğu âyet 84-85 anlaşılmaktadır. Bu bölümlerde peygamberlerin görevlerini hiçbir dünyevî karşılık beklemeden yaptıkları âyet 29, 51, kavimlerinin zarar görmelerini ve acı çekmelerini istemedikleri âyet 26, 52, kendi güçlerine değil Allah’ın yardım ve desteğine güvendikleri âyet 29-31, 34, 56, 63 ifade edilirken muhatapları olan kitlelerin de çoğunlukla bu peygamberlere karşı kaba ve küstah davrandıkları, onları küçümsedikleri, yalancılıkla suçladıkları ve nihayet inkâr ve kötülüklerinde ısrar ettikleri bildirilmekte, en sonunda peygamberler ve onlara inananlar kurtulurken diğerlerinin çeşitli âfetlerle yok edildiği anlatılmaktadır. Nitekim Nûh’un kavmi tûfanda boğulmuş âyet 44, Hûd’un Âd isimli kavmi büyük bir azapla cezalandırılmış âyet 58, Sâlih’in Semûd adlı kavmiyle Şuayb’ın muhatabı olan Medyen halkı korkunç bir gürültü ile âyet 67, 94, Lût’un kavmi de başlarına taş yağdırılarak âyet 82 helâk Nûh’a ayrılan bölümde âyet 25-49 tûfan olayına geniş yer verilmiştir. Burada Nûh’un, “Ben size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum; gaybı da bilemem; ben bir meleğim de demiyorum” şeklindeki samimi ifadeleri âyet 31 İslâm’daki peygamber telakkisini yansıtması bakımından; onun inkârcılar tarafında yer alan oğlunun gemiye alınarak kurtarılması için Allah’tan dilekte bulunmasına rağmen bu isteğinin reddedildiğini ve Nûh’un böyle yanlış bir dilekte bulunmasından mahcubiyet duyduğunu ifade eden âyetler âyet 45-47, bir peygamberin evlâdı için dahi iltimas yapılamayacağına imada bulunması açısından son bölümünde âyet 100-124, önceki kısımda yer alan peygamber kıssaları genel bir tahlile tâbi tutularak cezalandırılıp helâk edilen kavimlere haksızlık edilmediği, başta inkârcılıkları olmak üzere bizzat kendi kötülükleri yüzünden helâke uğradıkları belirtilir. İlâhî ceza onlara âniden gelivermiş, putları da kendilerini kurtaramamıştır. Üstelik onlar bu putlar yüzünden çok ağır cezalara çarptırılmışlardır. Kıssalar birer öğüt ve ibret vesilesidir. Âhiret azabından korkarak bunların üzerinde düşünenler, milletlerin yükseliş ve çöküşlerinde kendilerinden kaynaklanan sebeplerin bulunduğunu anlamalıdırlar âyet 101. İlâhî adalet, inkârcıların ve refah yüzünden şımarıp ahlâkî çöküntüye sürüklenenlerin yakasını âhirette de bırakmayacak, ayrıca o gün Allah izin vermeden hiç kimse konuşamayacaktır; putların kendilerine şefaat edeceklerini sanan müşrikler de hüsrana uğrayacaktır. Allah’ın cezalandırma ve mükâfatlandırma kanununa göre inkârcılar cehenneme gidecekler ve orada acıklı bir azabı tadacaklar, müminler ise cennetle mükâfatlandırılacak ve orada sonsuz bir saadet içinde yaşayacaklardır âyet 106-108. Kur’an’ın getirdiklerine karşı çıkan ve tıpkı geçmişte helâk olup giden kavimler gibi atalarını taklit ederek putlara tapan Araplar da inkârlarının cezasını çekecektir. Bu arada sûrede Hz. Peygamber’e ve müminlere yönelik tavsiyelerde bulunularak onlardan dosdoğru olmaları, yalnız Allah’ı dost edinmeleri, namaz kılmaları ve sabretmeleri istenir. Geçmiş asırlarda yaşayan milletler arasında inanmış bir azınlığın dışında kötülüklerden uzaklaştıran ve iyiliği tavsiye eden faziletli kimseler kalmadığı ve artık onlara hiçbir nasihat tesir etmediği için helâk oldukları anlatılır âyet 116.Bu bölümde ayrıca Allah’ın iyi olan ve iyilik yapan muhsin kimselerin ecrini zayi etmeyeceği âyet 115, halkı ıslahçı olan ülkeleri zulümle yıkıma uğratmayacağı âyet 117 yolunda vaadde bulunulmaktadır. Fahreddin er-Râzî, “Şirk çok büyük bir zulümdür” Lokmân 31/13 meâlindeki âyeti delil göstererek 117. âyetteki zulüm kelimesinin “şirk” anlamında kullanıldığını, buna göre bir toplumun müşrik ve kâfir olmasının onların toptan yok edilmesine sebep teşkil etmeyeceğini, böyle ağır bir cezanın ancak toplumsal ilişkilerin tamamen kötüleşmesinden, insanların birbirine eziyet ve haksızlık etmesinden kaynaklanabileceğini belirtir. Müslüman hukukçuların da Allah hakları için hoşgörülü ve bağışlayıcı olmayı, kul hakları konusunda ise hassasiyet ve titizlik göstermeyi esas kabul ettiklerini hatırlatan Râzî buna göre âyeti, “Halkı birbirine karşı iyilikle ve doğrulukla muamelede bulunduğu sürece senin rabbin sırf şirk sebebiyle ülkeleri helâk edecek değildir” şeklinde açıklayarak bunun Ehl-i sünnet’in yorumu olduğunu söyler Mefâtîĥu’l-ġayb, XVIII, 76.Sûrede, insanlar arasında görüş ve inanç farklılığı bulunmasının bir tesadüf olmayıp bizzat Allah tarafından takdir edildiği belirtilmekte, böylece dolaylı olarak bunun zihnî ve mânevî gelişme gibi hususlarda Allah’ın insanlara bir lutfu olduğuna işaret edilmektedir. Geçmiş dönemlere dair anlatılanlarla Peygamber’in yüreğini güçlendirmenin, dolayısıyla ona ve diğer müminlere gerçeği bildirmenin amaçlandığı bildirilmekte, nihayet müminiyle münkiriyle herkesin dilediğini yapmakta serbest olduğu, fakat herkesin yaptığının sonucunu dikkate almak ve beklemek durumunda bulunduğu vurgulanmaktadır. Sûre, bütün işlerin Allah’a vardığı ve O’nun yapılan işlerden gafil olmadığı uyarısıyla sona sûresi hakkında müstakil çalışmalar yapılmıştır. Muhammed el-Emîn eş-Şinkītî’nin MeǾâricü’s-suǾûd ilâ tefsîri sûreti Hûd Cidde 1988, Ahmed b. Rûhullah el-Câbirî’nin Tefsîru sûreti Hûd Süleymaniye Ktp., Serez, nr. 250, İbrâhim b. Muhammed el-Me’mûnî’nin Ĥâşiyetü Tefsîri sûreti Hûd Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 189 ve Sadreddinzâde Mehmed Emin Şirvânî’nin TaǾlîķāt Ǿalâ Tefsîri sûreti Hûd mine’l-Beyżâvî Süleymaniye Ktp., Antalya-Tekelioğlu, nr. 786/5 adlı eserleri bunlardan bazılarıdır. Muhammed Sipedâr Han Dihlevî’nin Tefsîr-i Hûd diye bilinen Mažhar-ı ǾUlûm’u ile Delhi 1310/1892 müellifi meçhul Tefsîr-i Sûret-i Hûd Delhi 1905 adlı eserler Urduca’dır. Ayrıca Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun Yûnus ve Hûd Sûrelerinin Tefsiri adıyla yayımlanan İstanbul 1983, 1984, 1987, 1991 tasavvufî bir tefsiri faziletine dair Abdullah b. Rebâh’tan, “Cuma günü Hûd sûresini okuyunuz” meâlinde bir hadis rivayet edilmiştir Dârimî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 17. Bazı tefsirlerde yer alan meselâ bk. Zemahşerî, II, 240; Beyzâvî, I, 583, “Hûd sûresini okuyana Nûh, Hûd, Sâlih, Şuayb, Lût, İbrâhim ve Mûsâ’yı tasdik ve tekzip edenlerin on katı ecir verilecektir; ayrıca bu kişi kıyamet gününde saadete erenlerden olacaktır” anlamındaki Übey b. Kâb hadisinin ise mevzû olduğu kabul edilmiştir İbnü’l-Cevzî, I, 239-241; Zerkeşî, I, 432.BİBLİYOGRAFYADârimî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 17; Tirmizî, “Tefsîr”, 56/6; Zemahşerî, el-Keşşâf Beyrut, II, 240; İbnü’l-Cevzî, el-MevżûǾât nşr. Abdurrahman M. Osman, Medine 1386/1966, I, 239-241; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, XVII, 177-235; XVIII, 2-82; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, İstanbul 1884, I, 583; Zerkeşî, el-Burhân, I, 432; İbn Hacer, el-Kâfi’ş-şâf Zemahşerî, el-Keşşâf [Beyrut] içinde, IV, 37, 88; Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-menâr, XII, 2-250; Elmalılı, Hak Dini, IV, 2749-2840; Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu İstanbul 1943, İstanbul 1980, s. 263-275; Abdullah Aydemir, Kur’ân-ı Kerîm’in Faziletleri, İzmir 1981, s. 43, 138-139; Seyyid Kutub, Fî Žılâli’l-Ķurǿân, Beyrut 1405/1985, IV, 1839-1968; Abdullah Mahmûd Şehhâte, Ehdâfü külli sûretin ve maķāśıdühâ fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm, Kahire 1986, I, 127-138; Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân trc. Muhammed Han Kayanî, İstanbul 1987, II, 371-372; Emîn Ahsen Islâhî, Tedebbür-i Ķurǿân, Lahor 1991, IV, 9-12, 97-179; Cemîl Nakvî, Urdu Tefâsîr Kitâbiyât, İslâmâbâd 1992, s. 75-92; Mahmûd el-Hasan Ârif, “Hûd”, UDMİ, XXIII, Eroğlu We use cookies on our website to give you the most relevant experience by remembering your preferences and repeat visits. By clicking “Accept All”, you consent to the use of ALL the cookies. However, you may visit "Cookie Settings" to provide a controlled consent. Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an Meali"Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Çünkü yeryüzünde hiçbir varlık yoktur ki, Allah onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz, Rabbim dosdoğru yoldadır."Mehmet Okuyan Kur’an Meal-TefsirBen, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a güvendim. Hiçbir canlı yoktur ki O, onun perçeminden tutmuş olmasın.* Şüphesiz ki Rabbim doğru Yüksel Mesaj Kuran Çevirisi"Ben, Efendim ve Efendiniz olan ALLAH'a güvendim. O'nun kontrol etmediği hiçbir yaratık yoktur. Efendim dosdoğru yolun üzerindedir."Ben, benim de Rabb'im sizin de Rabb'iniz olan Allah'a tevekkül* ettim. Hiçbir canlı yoktur ki O'nun buyruğunda/kontrolünde olmasın. Kuşkusuz Rabb'im dosdoğru bir yol Vakfı Süleymaniye Vakfı Meali"Ben, benim de Rabbim*, sizin de Rabbiniz olan Allah'a güvenip dayandım. O'nun eli altında olmayan hareketli tek canlı yoktur. Benim Rabbim yanlış yapmaz*."Ali Rıza Safa Kur'an-ı Kerim Gerçek"Aslında, hem benim Efendim hem de sizin Efendiniz olan Allah'a güvendim. O'nun, saçının tutamından tutmadığı hiçbir yaratık yoktur. Kuşkusuz, Efendimin yolu dosdoğru olandır!"Mustafa İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’anİyi bilin ki ben, yalnızca benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a güvendim. Hiç bir canlı yoktur ki, O onun denetimini elde tutmamış olsun. Kuşkusuz benim Rabbim dosdoğru bir yol Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim Meali"Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayanıp güvendim. Hiçbir canlı yoktur ki O, onu perçeminden yakalamış olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir."Ali Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiç bir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir dosdoğru yolda olanı korumaktadır."Elmalılı sadeleştirilmiş Ben kesinlikle hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a dayanmışım. O'nun perçeminden tutmadığı hiçbir canlı yoktur. Şüphe yok ki, Rabbim doğru bir yol Esed Kur'an MesajıAma unutmayın ki, ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a güvenip dayanıyorum; çünkü hiçbir canlı yoktur ki ipini O tutuyor olmasın. Rabbimin yolu elbette yolların dosdoğru olanıdır!Diyanet İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali"İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir."Elmalılı Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiHer halde hem benim rabbım hem sizin rabbınız olan Allaha dayanmışım, hiç yerde bir debelenen yoktur ki nasıyesini o tutmuş olmasın, şüphe yok ki rabbım doğru bir yol üzerindedirSüleyman Ateş Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali"Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki O, onun perçeminden tutmuş olmasın onu dilediği gibi yönetmesin. Gerçekten Rabbim, doğru bir yol üzerindedir O adildir, yanında kimse zulme uğramaz.""Ben gerçekten, benim de rabbim, sizin de rabbiniz olan Tanrı'ya tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiç bir canlı yoktur. Muhakkak benim rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir dosdoğru yolda olanı korumaktadır."Hasan Basri Çantay Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim"Şübhesiz ki ben, kendimin de, sizin de Rabbiniz olan Allaha güvenib dayandım. Yürür hiç bir mahluk haaric olmamak üzere hepsinin alnından tutan Odur. Benim Rabbim hakıykaten doğru bir yol üzerindedir".Ben, sadece benim de, sizin de Rabbınız olan Allah'a tevekkül ettim. Yürüyen hiç bir canlı yoktur ki; O, alnından tutmasın. Elbette dosdoğru yol üzeredir benim Piriş Kur'an-ı Kerim Türkçe AnlamıŞüphesiz ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Hiç bir canlı yoktur ki O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbimin yolu yolların dosdoğru Yıldırım Kuran-ı Kerim ve Meali54-56 "Galiba tanrılarımızdan biri seni pek fena çarpmış!" demekten başka bir şey söyleyemeyiz. Hud dedi ki "Ben Allah'ı şahit tutuyorum, siz de şahid olun ki ben sizin Allah'a şerik koştuklarınızdan hiç birini tanımıyorum. Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, hiç göz açtırmayın, hiç süre tanımayın. Ben benim de, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayanıp güvendim. Hiç bir canlı yoktur ki mukadderatı O'nun elinde olmasın. Rabbim elbette tam istikamet üzeredir."Ahmed Hulusi Türkçe Kur'an Çözümü"Kesinkes ben, Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a tevekkül hakikatimdeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman ettim... Hareket eden hiçbir canlı yoktur ki onun "Bi"nasiyesinde alnında olarak tutmuş olmasın Fatır'ın beyini programlaması lafında kalanlara göre Hükmüne boyun eğdirmek... Muhakkak ki benim Rabbim sırat-ı müstakim üzeredir. "Edip Yüksel Eski Baskı Mesaj Kuran Çevirisi'Ben, Rabbim ve Rabbiniz olan ALLAH'a güvendim. O'nun kontrol etmediği hiç bir yaratık yoktur. Rabbim dosdoğru yolun üzerindedir.'Erhan Aktaş Eski Baskı Kerim Kur'anBen, benim de Rabb'im sizin de Rabb'iniz olan Allah'a tevekkül* ettim. Hiçbir canlı yoktur ki O'nun buyruğunda/kontrolünde olmasın. Kuşkusuz Rabb'im dosdoğru bir yol Khalifa The Final Testament"I have put my trust in GOD, my Lord and your Lord. There is not a creature that He does not control. My Lord is on the right Monotheist Group The Quran A Monotheist Translation"I have placed my trust in God, my Lord and your Lord. There is not a creature except He will seize it by its forelock. My Lord is on a straight path."Edip-Layth Quran A Reformist Translation"I have put my trust in God, my Lord and your Lord. There is not a creature except He will seize it by its frontal lobe. My Lord is on a Straight Path."

hûd suresi 61 ayet fazileti